Kurtuluş Savaşı'na karşı muhalif görüşleri nedeniyle gözaltına alındıktan sonra yargılanmak üzere Ankara'ya götürülürken 6 Kasım 1922 yılında İzmit'te öfkeli kalabalık tarafından linç edilen gazeteci Ali Kemal'in torununun oğlu İngiltere Başbakanı Boris Johnson'un ablası gazeteci Rachel Sabiha Johnson, aile geçmişleriyle ilgili önemli bir bilgi açıkladı.
Johnson, Times gazetesine yazdığı makalede gazeteci Ali Kemal'in de annesi olan büyük nineleri Hanife Feride'nin 1800'lü yılların ikinci yarısında Rusların Kafkasya'da Çerkeslere uyguladığı sürgün nedeniyle İstanbul'a göç ettiğini ve burada "Beyaz köleliğin" kurbanı olarak, 13 yaşındayken babası tarafından zengin bir tüccar olan 43 yaşındaki Ahmed Hamdi'ye satıldığını söyledi.
Johnson, bu acı gerçeği Kanal 5'te katıldığı "1000 Yıllık Esaret" programında öğrendiğini belirtti.
Kölelik denildiğinde insanların aklına genelde Afrika kökenlilerin zorla kaçırılarak Amerika kıtasındaki tarlalarda kimi zaman kırbaç altında çalıştırılması geliyor.
Oysa 19. hatta 20. yüzyılın başlarına değin dünyanın farklı yerlerinde ve bugünkü Türkiye topraklarında diğer ırklardan insanlar da kölelik kurbanı olabiliyordu.
Özellikle anavatanları Kafkasya olan Çerkesler de diğer Kafkas ve Slav hakları gibi tarih boyunca köle ticaretinin kurbanı olmuş ulusların arasında yer alıyorlar.
Yüksek lisans tezinde araştırdığı "beyaz köleleri" kitaplaştırdı
Johnson'un Çerkes asıllı büyük ninesinin de mağduru olduğu "beyaz köleliğin" detaylarını yazar Elbruz Aksoy ile görüştük.
Aksoy'un özellikle Çerkeslerle ilgili önemli çalışmaları bulunuyor.
"Benim Adım 1864" adlı kitabında Çerkes sürgününü ve bu halkın çektiklerini anlattı.
Aksoy, yakın zaman içerisinde çıkacak olan ve "beyaz köleleri" anlattığı kitabını şöyle tanıttı:
Bu büyük mağdur insan topluluğuna dair yanlış bilinen ya da hiç bilinmeyen konular üzerine 2018'de Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü'nde yüksel lisans tezi yazdım. 1996'dan beri de beyaz kölelere dair anı ve hatırayı, çocuklarından ve torunlarından derlemeye çalıştım. Uzun süren bu hazırlık süreci sonunda yeni kitabım yakında çıkmış olacak. Kitapta burada konuşamadığımız ama hepimizin merak ettiği o çok bilinmeyenli konulara girmeye ve beyaz kölelerin son seslerini okuyucu ile buluşturmaya çalıştım.
Aksoy, ardından Johnson'un yazısında da yer alan beyaz köleliğe dair sorularımızı yanıtladı.
"Osmanlı limanları beyaz köle ticaretinin merkezleriydi"
Johnson'un da yazısında belirttiği ve sizin de kitabınızda anlatacağınız beyaz köleler kimlerdir?
İngilizce'de köle, 'slave' olarak kullanılır. Kimi dil bilimciler bu kelimenin Slav halklarının binlerce sene köleleştirilmesiyle oluştuğunu iddia eder. Kırım ve Kafkasya limanları o dönemde de çoğunluğu Slav halklardan edinilmiş yüzbinlerce köleyi Avrupa ve Akdeniz havzasına taşıdı. Bizans'ın 1453'te yıkılması ile Osmanlı İmparatorluğu, boğazlar ve Karadeniz'de tam hakimiyeti sağlamış, bu olay Karadeniz'den Avrupa'ya akan 'beyaz köle' ticaretinin de yönünün değişmesine neden olmuştu. Bu köleler artık Avrupa'ya değil, başta Osmanlı limanları olmak üzere Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya gönderilecekti. Çoğunluğunu Slav halkların oluşturduğu ve içinde Tatar ve Kafkasyalı birçok farklı halktan edinilmiş kölelerin de olduğu bu büyük, mağdur insan topluluğuna 'beyaz köleler' diyoruz. İçlerinde etnik olarak Çerkeslerin de var olduğu bilinmekle birlikte bunların çoğunun 'Çerkes etiketiyle' satılmış farklı birçok halkın karışımından oluşmuş insanlar olduğunu unutmamak gerekir. Johnson kardeşlerin büyükannesinin hikayesini böyle bir tarihsel arka planı okuduktan sonra değerlendirmek ve anlatıları tekrar düşünmek gerekir.
"Esirler daha çok para edeceği inancıyla Çerkes etiketiyle satıldı"
Çerkesler hakkında bilgi verir misiniz? Çerkes kızları yıllar boyunca "Makbul Gelin" adı altında beyaz köle ticaretinin mağduru mu oldular?
Çerkesler, Kuzey Kafkasya'da yaşayan kadim bir halktır. Komşuları olan Slav, Fars ve Türk toplulukları ile akrabalık ilişkileri de yoktur. Ülkeleri olan Çerkesya, yüzyıllar boyunca dışarıdan gelen istilacıların işgalleri ve yıkımlarına maruz kalmıştır. Karadeniz sahil şeridinde bulunan Anapa, Gelendjik, Tuapse ve Soçi tarihi Çerkesya toprakları içinde yer alır. Öncesinde Moğol istilaları, sonrasında Kırım Hanlığı'nın ülkeyi yıkan saldırıları halk üzerinde korkunç yaralar bırakmış, savaşlarda ailesini kaybetmiş, yetim ve dul kalmış kişiler de ister istemez köle tüccarlarının eline düşmüştür. Kırım Hanı Sahib Giray 1543'teki ikinci Çerkesistan Seferi'nde 50 bin esir almış, bunlardan 2000 bini han ailesi için özel olarak seçilmişti. Sadece Kafkasya'da değil, 1606-1617 yılları arasında Polonya, Ukrayna ve Rusya'ya karşı yapılan akınlarda 100 bin beyaz köle ele geçirilmiş ve Osmanlı coğrafyasında satılmıştır. Doğu Avrupa bozkırlarından ve Kafkasya'dan edinilen bu esirler, Ortadoğu'da daha çok para edeceği inancıyla 'Çerkes etiketiyle' satılmıştır.
"Zenginler, pazarda Çerkes olduğu iddiasıyla satılan kölelere rağbet ediyordu"
Halk diline yerleşen "Çerkes gelini", "Çerkes kızı" tabirleri aslında gizlenen köle ticaretinin masumlaştırılmış hali miydi?
Bahsettiğim gibi, önce Memlüklerde sonra Osmanlılarda sarayın etrafında palazlanmış, zengin sınıfa mensup haneler onları idare eden Çerkes asker-erkek yöneticiler ve kadın hanım sultanlara hayranlık duyuyordu. Bu zengin haneler, köle-cariye almak istediğinde ya da çocuklarına bir gelin istediklerinde pazarda Çerkes olduğu iddiasıyla satılan kölelere rağbet ediyordu. Çerkes kızı, Çerkes gelini güzellemelerinin tarihsel arka planında bu yüzyıllar boyu süren sahtekarlık ve az bilinen yönleriyle beyaz köle mirası yatar. Yoksa Çerkes kadınları da diğer halkların kadınları kadar güzel ya da çirkin; erkekleri de diğer halkların erkekleri kadar kahraman ya da haindir.
Beyaz köleliğin sayısal boyutları nedir?
1567'de Çarlık orduları Terki kalesini inşa ederek Kafkasya'ya ilk adımlarını atmış oldu. 1783'te Kırım Hanlığı'nın Ruslar tarafından yıkılması ile Çarlık tüm gücünü Kafkasya'nın işgalinin tamamlanmasına verdi. 1567'den 1864 Çerkes Sürgünü'ne kadar geçen yaklaşık 300 yılda, milyonlarca insan Kafkasya'nın işgal sürecinde ve çatışmalarda can verdi. Kasabaları haritadan silinen, köyleri yakılan, aileleri öldürülen ve akrabalarını kaybeden yüzbinlerce savaş mağduru da kölelik sitemine dahil olmak zorunda kalarak gerek Osmanlı gerekse Rus topraklarına götürüldü. Bugün başta Türkiye ve Mısır olmak üzere iki milyon civarında beyaz köle kökenli insanın yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunların bir kısmı damarlarında asil bir saraylı Çerkes babaannenin kanının aktığı hikayesiyle gurur duyarak yaşamaya devam ediyor.
"Sahil kasabalarında, Doğu Anadolu'da beyaz kölelerin torunları yaşıyor"
Anadolu'da ve diğer ülkelerde nerelerde beyaz kölelik sorunu yaygındı?
Başta İstanbul, Samsun, İzmir, Trabzon, Bursa olmak üzere sahil kasabalarında beyaz kölelerin torunlarına rastlamamız mümkün. Sahiller dışında Doğu Anadolu'da da Gürcistan sınır hattı üzerinden getirilen ciddi bir beyaz köle nüfusu da varlığını sürdürmekte. Türkiye dışında beyaz kölelerin en çok istihdam edildiği yer Mısır'da İskenderiye ve Kahire şehirlerdir. Onun dışında, Beyrut, Hayfa, Cidde, Trablus, Tunus ve Cezayir şehirlerinde de liberal, aydın, batılı ve laik, kimilerinin "Beyaz Arap" dediği, sayıları milyonlarla ifade edilen beyaz köle torunları yaşamaktadır.
"Sahipsiz kalmış dul yetimler köle tüccarlarının eline düştü"
1864 Çerkes Sürgünü'nün beyaz köle ticaretinde nasıl bir etkisi oldu?
Karadeniz havzası ve Kafkasya, köle ticaretinde yağmalanan bölgelerin başında gelir. Önce Romalılar, sonra Venedik, Ceneviz ve Bizans tüccarları, en son da Kırım Hanlığı ve Osmanlı köle tüccarları tarafından bölge yağmalanmıştır. Çarlık Rusya'nın gerçekleştirdiği soykırımdan hayatta kalmayı başaran kimi savaş mağdurları da kendilerini kölelik düzeni içinde buldular. Sonu gelmeyen çatışmalar halkın sosyal yapısını ve aile hayatını yerle bir etti, sahipsiz kalmış dul ve yetimler hayatta kalabilmenin bir şartı olarak köle tüccarlarının eline düştü. Sadece Osmanlı topraklarına değil, en az o kadar dul ve yetim savaş mağduru Çerkes de zorla Rusya içlerine ve hatta Sibirya'ya kadar götürüldü.
"Çerkeslerde çocuk satma gibi bir uygulama yok"
Çerkesler, içerisinde köle ticaretini destekleyenler var mıydı? İddia edildiği gibi ailelerden çocuklarını köle tüccarlarına gönüllü verenler oldu mu?
Çerkeslerde çocuk satma gibi bir uygulama olmadığı gibi gönüllü olarak çocuk ya da kadın ticareti de olmamıştır. Merkezi bir devlet otoritesinin olmadığı, yerel prenslikler ve beylikler tarafından idare edilen büyük bir coğrafyada kölelik, insan ticareti yapan çeteler ve onlarla işbirliği yapan her milletten köle tüccarlarının içinde olduğu gizli bir faaliyettir. Çerkeslerin içinde köle sınıfının olması işi dışarıdan bakanlar için karmaşık bir hale getirmektedir. Beylik ve kölelik ilişkilerini ve onun tarihsel arka planını bilmeden genellemeler yapmak hatalıdır. Sahibi olan bey tarafından satılan bir çocuk, 'Baba çocuğunu satıyor!' şeklinde algılanmıştır. Oysa satan ve satılan arasında bir kan bağı olmadığı gibi satılan çocuğun da Çerkes olmama ihtimali yüksektir. Çerkes beyler, ülke savunmasının bir parçası olarak topraklarında kurulan Rus ve Kozak askeri yerleşimleri basarak, kimini yıkarak ülkelerini işgalden koruyacak eski askeri stratejiler sayesinde topraklarını 300 sene savunmayı başarmıştır. Düzenli bir ordusu olmayan Çerkesler, savaşı bir cepheden tüm bir ülke sathına yayarak ve işgalcilerin yerleşimlerini yıkarak bunu başarmıştır. 880 km'lik bir sınır hattında süren Rus-Çerkes çatışmalarında elde edilen savaş esirleri de dönemin şartlarına uygun olacak şekilde köle hükmünde Osmanlı topraklarına satılmıştır. Çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu bu esirler, çatışmalarda öldürülmeyip yaşatıldıkları için de köleliğe daha kolay şekilde uyum sağlamışlardır.
"Birçok beyaz köle, yerli hür halktan avantajlı devlette yükselme şansına kavuşuyordu"
Johnson, küçük yaşta verilmiş olsa bile büyük ninelerinin daha iyi şartlarda bir yaşama kavuştuğunu düşünüyor. Kötü koşullardan kurtulma düşüncesi de ticareti etkiliyor muydu?
Rachael Johnson'un ifadelerini de o dönemin şartlarında düşünmek gerekir. Hanife Feride ismindeki büyükannelerinin o dönem Kafkasya'da kalıp Ruslar tarafından öldürüleceği ya da köleleştirilip Rusya içlerine satılacağına, İstanbul'a getirilmiş olmasını kendisi ehven-i şer olarak görmektedir. 1860'larda İstanbul, Çerkes olduğu iddiasıyla satılan tüm beyaz kölelerin hayatlarını en konforlu şekilde sürdürecekleri imkanları onlara sunan bir yerdi. Birçok beyaz köle yerli, hür halktan daha avantajlı bir şekilde hızla devlet kademelerinde yükselme imkanı buluyordu. Beyaz kölelik meselesi sadece Johnson ailesi ve büyükanneleri Hanife Feride olayına bakılıp anlaşılabilecek bir konu değildir.
"Beyaz köle ticareti, 1911'da resmi olarak yasaklandı ama yine de sürdü"
Bu süreç ne zamana kadar devam etti? Ve bütün bu süreçlerde tahmini kaç kadın veya kız evlenme veya cariyelik adı altında birilerine verilmiştir?
1840'larda Osmanlı köle pazarına yılda yaklaşık 10 bin köle yasal ya da olmayan yollardan giriş yapıyordu. 1846'da İstanbul'da bulunan dünyanın en büyük beyaz köle pazarı kapatılacak ama ticaret civardaki hanlarda yapılmaya devam edecekti. Beyaz köle ticareti 1854 Kırım Harbi'nden sonra da giderek ivme kaybedip, daha çok el altından yürütülen bir faaliyete dönüşecekti. II. Meşrutiyet sürecinde kurulan Çerkes Teavün Cemiyeti'nin ilk faaliyetlerinden biri beyaz köle ticaretinin resmen yasaklanmasıydı. Teavün Cemiyeti'nin bu çabaları karşılık bulacak, beyaz köle ticaretinin yasaklanmasına dair karar 25 Mayıs 1911 tarihli Takvim-i Vekayi gazetesinde yayımlanarak yürürlüğe girecektir. 1911'de beyaz köle ticaretinin yasaklanmasından bir kırk sene sonra daha üst sınıf Osmanlı haneleri beyaz köle edinmeye devam edecekti.
"Çerkes olarak satılan kadınların çoğu aslında Çerkes değildi"
Çerkes kadınlarının bu kadar tercih edilir olmasının nedeni neydi?
Önce Memlük hanedanında, sonra Osmanlı hanedanında sultanların ve üst sınıf yönetici elitlerin kendilerine eş olarak Çerkes kadınlar seçmeleri, saraylarını Çerkes askerlere emanet etmeleri halk arasında Çerkeslere karşı bir hayranlık uyandırmıştı. Bu hayranlık onların beyazlığı, güzelliği, mertliği ve sadakatleri üzerinden kutsana, kutsana adeta bir efsaneye dönüşmüştü. Ortadoğu'daki hanedan aileleri Çerkes feodallerle akrabalık kurmuş olması bir tarihi gerçeklikti ve onlardan edindikleri gelinlerle nesillerini daha beyaz ve Avrupa-i bir şekle soktular. Çocuklarını Çerkes terbiyesi ve disiplini ile büyüttüler. Yerel halktan gelinler edinmeyerek mutlak iktidarlarına ve miraslarına çökecek akrabaların oluşmasına izin vermediler. Oysa Çerkes nüfusu hem azdı hem de kıymetliydi. Üst sınıf hanelerin Çerkeslere olan talebi karşılanamayınca devreye köle tüccarları girecek ve onlara Çerkesimsi köleler sunacaktı. Çerkes etiketiyle satılan bu kadınların çoğu etnik olarak aslında Çerkes değildi. Bu Osmanlı köle tüccarlarının ellerindeki her milletten edinilmiş köleleri daha yüksek fiyatlardan satabilmek için geliştirdiği bir sahtekarlıktı. Çerkes olduğu iddiasıyla satılan cariyeler Çerkes olmadığı gibi, "Arap Bacı" olduğu iddiasıyla satılan siyahi Afrikalılar da Arap değildi.
"Beyaz kölelik kimine göre ailesinden kopuş, kimine en yüksek makama çıkabileceği hayatın başlangıcıydı"
Beyaz Kölelik meselesi Çerkes halkının hatırasında nasıl bir yer bıraktı? Buna dair hikayeler var mı?
Beyaz kölelik, sadece Çerkesleri ilgilendiren bir mesele değil, çoğunlukla Rus, Kozak, Ukraynalı, Tatar, Gürcü ve diğer Kafkasyalı halkları da içine alıp eritmiş köklü ve çok bilinmeyenli bir yapı. Beyaz köle hikayeleri Amerika'daki siyahi köle anlatılarından farklı olarak klasik kölelik algılarıyla açıklanamayacak kadar ilginç anı ve hatıralarla dolu. Beyaz kölelik kimine göre ailesinden kopuş, kimi için de imparatorluğun en yüksek makamına çıkabileceği bir hayatın başlangıcıydı.
"Leonardo Da Vinci'nin annesinin de köle pazarından alınmış bir Çerkes olduğu iddia edildi"
Son olarak İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ın babaannesinin dışında başka ünlü simaların geçmişlerinde benzer Beyaz Köle hikayeleri var mı?
Leonardo Da Vinci'nin annesinin Venedik'teki köle pazarından satın alınmış bir Çerkes olduğuna dair iddia, İtalyan tarihçi Giorgio Comai tarafından 2021'de yayınlanan makalede yer aldı. II. Mahmut'tan itibaren istisnasız tüm Osmanlı padişahlarının da köle ya da hür fark etmeksizin Çerkes, Gürcü ve Abaza kadınlarla evlenmiş olduğu biliniyor. Mısır sinemasının geçmişinde ve bugününde çokça beyaz köle ve onların çocuklarının yer aldığını biliyoruz. Sadece Mısır'da değil Türkiye'de de beyaz köleler liberal din algıları, tesettürü hafifleten kıyafetleri, tek eşlilik adetleri ve haremlik selamlık uygulamalarına muhalif yaklaşımlarıyla toplumda derin izler bırakmışlardı. Sinemadan edebiyat dünyasına, askeriyeden üst düzey memurluklara kadar göz önünde olan birçok alanda onların izini sürebiliriz.
© The Independentturkish