Daniel İzzeddin'in fotoğrafları, onu 17 yaşında, taze yüzlü, neşeli ve sıcak bir gülümsemeyle gösteriyor. Ebeveynleri Lübnanlı, fakat Daniel okulu henüz bitirdiği Almanya'da büyüdü. Mezuniyet kutlaması için öğretmenleri tarafından gezi için getirildiği Canterbury'de, gençlerden oluşan bir çetenin, yerel halkın ırkçı bir saldırı olduğuna kanaat getirdiği saldırısına uğradı ve öldüresiye dövüldü.
Saldırı 6 Haziran akşamı saat 18.00'de, Canterbury Katedrali'nin yaklaşık 250 yard (230 metre) ötesinde, şehir merkezindeki Rose Yolu'nda gerçekleşti. Çok sayıda saldırgan Daniel'ı acımasız biçimde defalarca darp ettikten sonra, neredeyse ölmek üzereyken bırakıp gitti. Londra'da bir hastaneye helikopterle yetiştirilen ve doktorların ilk başta, yaşama şansının sadece yüzde 30 olduğunu söylediği Daniel hala komada. 6'sı genç, 7 kişi gözaltına alındı ancak hiçbiri suçlanmadı.
Aile, 30 yıldır Almanya'da yaşamasına karşın Alman vatandaşı değil. Bu yüzden evlatlarını görmek için İngiltere vizesi almakta ilk başta zorluk yaşadı. Daniel'ın 5 kardeşinden biri olan Bassam "Küçük kardeşim, tekrar ayağa kalkabilmen için dua ediyor ve sana merhamet göstermesi için Allah'a yalvarıyorum" diye yazıyor, “ölümü haketmiyorsun!”
Canterbury'de yaşıyorum ve Daniel'ın saldırıya uğradığı, Tesco, Marks and Spencer ve HSBC yakınındaki noktadan sıklıkla geçiyorum. Ne yaşandığına dair ayrıntılar çok az çünkü polis bildiklerini açıklamıyor ve Daniel komada. Ancak çetenin, Canterbury'nin bu sıklıkla ziyaret edilen bölgesindeki tüm yayalar içinde Lübnanlı bir Müslüman'ı hedef olarak seçtiği anlaşılıyor.
Saldırı, Dane John adında, son yıllarda uyuşturucu satıcısı çetelerin mekanı olarak ün salmış küçük bir parkın yakınında gerçekleşti. Genç bir adama söz konusu parkta gece yürüyüp yürümediğini sordum. Bana "O parkta gündüzleri dahi yürümeyi sevmiyorum" dedi. Parktaki çetelerin çoğu zaman kendilerine bir kurban aradığını ve bir Müslüman'ı veya kendilerinden farklı herhangi birini kolaylıkla hedef alabileceklerini söyledi. Çarşamba günü şehirde geniş katılımlı ırkçılık karşıtı bir gösteri gerçekleşti.
Daniel İzzeddin'in kaderi, Brexit sonrası İngiltere'nin daha ırkçı bir ülke olduğunun kanıtı. Michael Gove gibi Brexit taraftarı siyasetçiler bunu inkar etse de, Opinium tarafından gerçekleştirilen bir anket, etnik azınlıklar tarafından bildirilen aleni etnik tacizlerin ve ayrımcılığın 2016 başlarında yüzde 64 iken bugün yüzde 76'ya ulaştığını ortaya koyuyor.
Ancak bu, gördüğümüz en kötü değişimi olduğundan hafif gösteriyor. Brexit oylaması, İngiliz milli kimliğini ve kimin İngiliz olup kimin olmadığı sorularını -bu mesele gün geçtikçe, Britanyalı olmaktan da ayrışıyor- siyasi gündemin en tepesine taşıdı. Üstelik bu durum sona ermiyor. Herhangi biri bunu Canterbury'de, yani normalde liberal ve hoşgörülü olan, çok sayıda yabancı ziyaretçi ve öğrenciye alışkın şehirde gözlemlemleyebilir.
Ancak 2016'dan bu yana güçlü ırkçı ifadeler çok daha yaygın hale geldi. Referandumdan kısa bir süre sonra, Canterbury Katedrali'ndeki bir güvenlik görevlisine yol tarifi soran Arjantinli bir kadın "Dover şu tarafta, aşkım" cevabını aldı. (ÇN:Dover, İngiltere'nin en güneyinde, Fransa'ya giden tünelin yer aldığı şehir) Daha yakın zamanda, caddede yaşayan bir evsiz de arkadaşıma şöyle dedi: Yakında göçmenler gidecek ve ben de iş bulabileceğim.
"Brexit çağında İngiltere" hakkında bir yazı dizisi için İngiltere'yi dolaşırken, etnik azınlık üyelerinin ırkçılığın ve ırkçı tacizin arttığına inanıp inanmadığını merak ettim. Güney Galler'de -Güneydoğu İngiltere'den çok farklı olduğu için bu tercihi yaptım- farklı arka planlardan (Pakistanlı, Sih, Karayipli ve Portekizli) üç kişiye, Brexit oylamasından bu yana daha büyük bir ırkçı muameleye maruz kalıp kalmadıklarını sordum.
Kamu ve Ticari Hizmetleri Birliği'nde ulusal memur olarak çalışan ve babası 1958-59'da Güney Galler'de bir çelik fabrikasında çalışmak için Pakistan'dan göç etmiş olan Shavanah Taj, son üç dört yıldır ırkçı tacizin arttığını ve durumun eskisinden de kötü olduğunu söyledi:
1980'lerde posta kutumuza düzenli olarak Tesco poşetlerinde köpek pisliği atılırdı ve evimizin yan duvarına büyük harflerle 'Pakiler Dışarı' yazılırdı.
Aslında bu tür şeyler azalmıştı ama şimdi eskisinden daha kuvvetli biçimde geri döndü.
İki küçük çocuğu olan Asyalı bir kadın olarak sokakta yürürken, yolu beyaz erkekler tarafından bilinçli biçimde sıklıkla kesiliyor. Nijeryalı kocasıyla beraber ilk kez kendilerini "Bu ülkeyi evimiz olarak göremeyeceğimiz bir noktaya gelecek miyiz?" diye sorarken buldular.Kraliyet Postası için çalışan ve ayırt edici kırmızı bir sarık takan Sih Amerjite Singh de ırkçılığın 1980'lerden 2016'ya kadar azalma eğiliminde olduğunu kabul ediyor. Bugün ise, ülkenin dört bir yanında gösteriler düzenleyen aşırı sağın daha aktif olmasından kaygı duyuyor. Sihlerin çoğunun -Cardiff'te 2.500 civarında Sih bulunuyor- Doğu Avrupalı göçmenlerin kendi işlerini tehlikeye attığını hissettikleri için Ayrılma lehine oy kullandığını ama şimdi kendilerinin göçmen karşıtı tacize maruz kaldıklarını söylüyor.
Singh, artan ırkçılığın bir işareti olarak gördüğü bir olayı anlatıyor:
2 hafta önce otobüsteyken, Somalili bir kadın çocuğunu taşıdığı bebek arabasını otobüste ayrılan yere koyamadı çünkü genç bir adam önünü kapatmıştı. Otobüs şoförü, bebek arabasına yer vermesini söylediğinde genç adam 'Kim olduğunu sanıyor? Sadece bir yabancı' dedi.
Annesi 1952'de Portekiz'den buraya göç eden ve babası Guyanalı olan Andrew Woodman da, Brexit'in insanlara "Trump'ın Amerikasında olduğu gibi, gizlice söyledikleri şeyleri açıkça dile getirme" yönünde cesaret verdiğini söylüyor: “Bana N-kelimesi (Afrika kökenlilere karşı kullanılan ırkçı bir kelime) ile hitap ediyorlar, bu son yıllarda nadiren olurdu.” Devamında da, ırkçı nefret üretmek için "insanları, kendilerinden farklı olanlar yüzünden yoksul kaldıklarına ikna etmenin" yeterli olacağını ifade ediyor.
El-Kaide ve IŞİD'in 11 Eylül ve Londra Köprüsü saldırıları İslamofobiye katkıda bulunduysa da, İngiliz milliyetçiliğini daha kapsamlı ve kutuplaştırıcı biçimde yeniden tanımlayan Brexit krizi çok daha büyük ve uzun vadeli bir etki doğuruyor. Bu durum, çocuklarıyla alışveriş yapan Pakistan kökenli kadınları etkilediği gibi, aynı zamanda -bu hafta bir üniversitenin rektör yardımcısının bana anlattığı üzere- üst düzey bir Alman bilim insanına da etki ediyor. Ve başka bir yerde kolayca iş bulabilecek o kişi, İngiltere'den artık hoşlanmadığına kanaat getirerek Almanya'ya dönüyor.
AB karşıtı liderler Brexit projesinin göçmen karşıtlığına bağlı olduğunu reddediyor. Ancak bu hafta ne çok Muhafazakar ve Brexit yanlısı AB karşıtının Jo Bran ve BBC'yi tamamen retorik şiddeti dile getirdikleri için kınayacak zaman bulabildiğine bakın. Sonra da, ne kadar azının Canterbury'nin göbeğinde genç Daniel İzzeddin'i korkunç biçimde yaralayan gerçek şiddete yönelik rahatsızlığını ifade ettiğini düşünün.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik
© The Independent