ABD'ye ne oldu?

Şimdi, Başkan Joe Biden'ın yönetimi altında ise, Afgan krizi sırasındaki Amerikan davranışı, yaşlanan ve ne içeride bölünme ne de dışarıda müttefiklerle arasındaki mesafeyi aşabilecek gibi görünmeyen bir liderliği yansıtıyor

Fotoğraf: AA

Görünüşe göre dünya, son haftalarda yüksek zirvelere ulaşan Amerikan sürprizlerine daha doymadı. Burada Afganistan'ı, Irak'ı veya 11 Eylül 2001'in hatırasını, ABD'nin Başkan Trump sırasında ne yapmaya çalıştığını veya şu anda Başkan Biden liderliğinde ne yaptığını yeniden gözden geçirme niyetimiz yok.

Bizim için önemli olan, Amerikan başkanının seçim kampanyası sırasında söylenenlerin ışığında, dünyanın ilk büyük ülkesinin Arap bölgesi ülkelerine karşı ne yaptığıdır.

Başkanın seçim kampanyası şu vaatlere dayanıyordu;

ABD dünyaya liderlik etmeye çalışmalı ve bunu Ortadoğu'daki mevzilerinden çekilirken, Avrupa ve Pasifik'teki müttefikleri arasında yeniden konumlanırken, evini içeriden yeniden düzenlerken Atlantik ittifakını güçlendirerek, Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Güney Kore ile Hint-Pasifik'teki ittifakı destekleyerek yapmalı.

Bütün bunlar anlaşılır ve bu anlaşılma doğru ya da yanlış ise, ABD'nin son 20 yılda olduğu gibi, ülkenin gidişatını düzeltmek veya seçim turlarıyla birden fazla kez değiştirmek için yeterli kurumları var.

Her halükarda, çağdaş deneyimlerden öğrenilen dersler netleşti ve bunların başında da ABD'nin 20 yıl önce yaşananların ardından yeterli bir zihin açıklığı ve bilgelikle hareket etmediği, Irak ve Afganistan'ı işgalinin ciddi bir hata olduğu geliyor.

En az bunun kadar önemli bir diğer ders; Amerikan araçları ve algılarıyla ulus devletler kurma fikrinin sahteliği, demokrasinin ideoloji ve kurumsal olarak diğer ülkeler için uygun bir sistem olmadığı, dahası  bizzat Amerikan çerçevesi içinde büyük acılar çektiğidir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tüm bunların ortasında Washington neden bilgelikle ilgisi olmayan şu iki adımı attı;

Birincisi, sivil bölgeleri İran füze saldırılarına karşı korumaya yardım eden bir savunma silahı olan Patriot füze sistemlerinin bölgeden çekilmesi.

İkincisi, bir yandan Mısır'a yapacağı 130 milyon dolarlık askeri yardımı insan haklarının bilinmeyen amaçlarına hizmet için dondururken, diğer yandan Amerikan ve Arap ortak çıkarlarına hizmet etmek için Mısır topraklarında "Parlak Yıldız" tatbikatı düzenliyor.

İkinci adım, son 50 yıl boyunca yine ABD ile yakın ilişkileri olan, bölgede barış ve istikrarla ilgili birçok ortak çıkarla bağlantı bir ülkeye karşı atıldı. Bu iki adım önemine rağmen Washington için herhangi bir ulusal çıkar sağlamıyor.

Aksine, yukarıda bahsedilen tüm derslere rağmen, çoğunlukla Demokrat Parti içinde ideolojiyi Amerikan dış politikası üzerinde domine etmeye çalışan eğilimleri tatmin etmeye dönük adımlardır.


Hesaplandığında her ikisi de ne savunma kabiliyetini ne de Mısır'ın ekonomik kapasitesini olumsuz yönde etkilemiyor. Zira her iki ülke de, gerçekleştirdikleri derin reform süreçleri sayesinde son yıllarda güvenlik ve ekonomik düzeylerde çok geliştiler.

Her iki adım da muhtemelen ülkedeki büyük bölünmelerin bir sonucu olarak Amerikan enerjisinde devam eden çöküntü ve Arap ülkelerinde var olan enerji ve yetenekleri anlayamama durumunu ifade ediyor.


ABD değerlendirmeleri için bundan daha tehlikeli olan, uluslararası sistemi Washington ve Pekin arasındaki bir rekabet durumu olarak nitelendirmesi ve bu yarışta Amerikan modelinin parlak renkleri sayesinde eşi benzeri görülmemiş bir kazanma yeteneğine sahip olduğunu düşünmesidir.

Burada büyük bir abartı ve gerçeğin üzerinden atlama var. Amerikan devletinin son 20 yılda maruz kaldığı devasa kanamanın, olumsuz etkisinin on yıllar boyunca devam edecek kadar büyük olduğu kanıtlandı.

Kaçırılan alternatif fırsatlar bir yana, kanamanın maliyeti tahmini 4 ile 9 trilyon dolar arasında gidip geliyor. Ancak bu kanamanın sadece ekonomik maliyeti, ABD'nin kararların alınması üzerindeki gücüne yönelik olumsuz etkileri bu hesaba dahil değil.

Amerikan "yazılımı" ve genel olarak yumuşak güçleri, Amerikan cazibesinin bir formatıydı. Ancak bu, siyaset, seçimler ve kurumsal iş birliği dahil Amerikan meseleleriyle başa çıkmakta neden olduğu eksiklikler, ırkçı ve faşist biçimde ortaya çıkardıklarıyla, bu cazibenin önemli ölçüde sönmesine yol açtı.

Öte yandan ABD'nin ana rakibi olarak tanımlanan Çin, dış ilişkilerine büyük bir çekince ve dünyanın çeşitli ülkelerinin geleneklerini kabul ederek başlıyor. Ne siyasi ve ekonomik merkezileşmeyi yaymak için Komünist Partiyi kullanıyor ne de ekonomi ve siyaset dersleri veriyor.

Dahası Çin'in 3,2 trilyon dolara eşdeğer bir mali rezervi var ve bunun 1,4 trilyonu nakit Amerikan doları. Çin kalkınma modelinin gelişmekte olan ekonomilerin faydalanacağı pek çok özelliği var.

ABD'ye gelince, uluslararası para birimi olarak kullanılan dolar cinsinden 28 trilyon borcu var. Dahası ABD federal harcamalarına ilaveten altyapısını modernize etmek için 3.5 trilyon dolarlık bir planı kabul etti.
 


Aynı rekabet kapsamında, Amerikalı küresel stratejik ilişkiler uzmanı Seth G. Jones, kısa süre önce "Three Dangerous Men" (Üç tehlikeli adam) adlı önemli bir kitap yayımladı. Bu üçü ABD karşıtı ve onun rakibi olan güçleri, yani Çin, Rusya ve İran'ı temsil ediyorlar.

ABD jet uçaklar, füzeler ve konvansiyonel savaş yetenekleri geliştirmeye odaklanırken, bu üçü, başkanlık seçimlerine müdahale dahil olmak üzere Amerikan gücünü baltalamak için siber savaş, vekil güçler, propaganda, casusluk ve dezenformasyon gibi alışılmışın dışında politikalar izlediler.

Kısacası, bu güçler 21'inci yüzyılın modern dünyasının araçlarına hem Üçüncü hem de Dördüncü Sanayi Devrimi'ne ev sahipliği yapan ABD'den daha sadıklardı.

Öte yandan Washington, Batı'daki ana müttefikleri arasında yarattığı yabancılaşma durumunu çok ileriye götürdü. Batılı adı verilen değerler hatta Atlantik İttifakına bağlılığı konusunda güçlü şüphelerin olduğu Başkan Donald Trump'ın  yönetimi sırasında bu yabancılaşma daha da büyüdü.

Şimdi, Başkan Joe Biden'ın yönetimi altında ise, Afgan krizi sırasındaki Amerikan davranışı, yaşlanan ve ne içeride bölünme ne de dışarıda müttefiklerle arasındaki mesafeyi aşabilecek gibi görünmeyen bir liderliği yansıtıyor.


Müslüman Kardeşler gibi terörist örgütlere karşı gerçek bir pozisyon benimsemeden liberal ideoloji iddiasında bulunmak, Washington'un Ortadoğu'daki ortaklarına karşı tutumunu çok fazla zararlı tutarsızlık içerir hale getiriyor. Bu da, ABD ile ilişkilere düşman olan güçlere, Ortadoğu ve dünyadaki etkisini daha da zayıflatmaları için ivme veriyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU