Sizin dünyanızda yaşayabilmek için elimden gelenin en iyisini yaptım. Şimdi, beni öldürmeye çalışıyorsunuz. Beni öldürmek mi istiyorsunuz? Ben zaten ölüyüm! Ben hayatımın 23 yılını sizin inşa ettiğiniz mezarın içinde geçiren kişiyim!
Charles Manson
Ailesine "Hazırlanın" emri veriyor
Günahsız bir müzik öğretmenini öldürmüşlerdi. Şimdi sırada daha büyük cinayetler vardı. Harekete geçme vaktiydi. Manson, Beatles'ın şarkısında geçen domuzcukları mutlak nizamın üyeleri olarak yorumlamıştı. Ve şarkı ona bu düzene karşı şiddetle harekete geçmesi gerektiğini söylüyordu. İlk kurban alınmıştı. Sıra kendisini ve müziğini reddeden şöhretlere gelmişti. 8 Ağustos 1969 günü aile üyelerine "Helter Skelter" için artık vaktin geldiğini söyledi. Patricia Krenwinkel, Susan Atkins, Tex Watson ve Linda Kasabian'a bıçakları hazırlamalarını ve kıyafetlerini değiştirmelerini söyledi. Orta sınıftan, eğitimli gençler Manson için, onun yarattığı ideal için öldürmeye hazırlardı.
Susan Atkins o dönem 19 yaşındaydı. Manson onu "Sadie" diye çağırıyordu. Kilise korosu üyesiydi. Linda Kasabian, 20 yaşında iyi bir öğrenciydi. Çevresindekiler onu "Tam bir aşk kadını" diye tarif ediyordu. Patricia Krenwinkel, 22'sindeydi. Kateşizm okumuştu. Yani genç Hristiyanları bilgilendiriyor, kilisenin yeni üyeler kazanmasını sağlıyordu. Rahibe olmayı düşünüyordu. Tex Watson, 24 yaşında üniversitenin onur öğrencisi, okul gazetesinin editörü ve ödüllü bir sporcuydu. Hepsi ortalama evlerde büyümüş, en az lise eğitimi almış, kimileri üniversiteye gidip başarılı olmuştu. Ortak noktaları evlerinden kaçıp Manson ailesine sığınmalarıydı. İki seneden daha kısa bir sürede katile dönüşeceklerini muhtemelen onlar da bilmiyordu. Tıpkı "Helter Skelter" adını verdiği ve ırklar arası savaşı başlatacağını öne sürdüğü sözüm ona "diriliş" fikrinin aslında Manson'a ait olmadığını bilmedikleri gibi. İlk müritlerinden Susan Atkins hariç…
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Doktrini bile orijinal olmayan katil
Irklar arası savaşın başlayacağını, çölde bildiği bir yer olduğunu ve cemaatiyle birlikte orada kalabileceğini söylüyordu Charles Manson. Savaş bittiğinde ortaya çıkacaklar ve yeni bir medeniyetin tohumunu atacaklardı. Ama tüm bu sapkın düşüncelerin yaratıcısı aslında Krishna Venta'ydı. Manson 1968'e kadar Krishna'nın kilisesinde kalmıştı. Kilisenin adı Dünya Çeşmesi'ydi.
Romanya göçmeni bir ailenin çocuğu olan ve kendi öğretilerini aşılamaya çalışan sapkın Krishna öldürüleli 10 yıl kadar olmuştu. "Beni buraya her şeyin ruhu getirdi" diyen Krishna'nın sözde kilisesine gelen Manson onun öğretilerini kopyaladı. Sonra tamamen aynı ilkenin yolundan gidip buna "Helter Skelter" ismini taktı. Dünya Çeşmesi'ni devralmak için başarısız bir teklif girişiminde bulunduktan sonra komünden atıldı. Ve grubu ile birlikte imitasyon öğretilerini Dünya Çeşmesi'nin yakınlarındaki Spahn Çiftliği'ne taşıdı. Orada, aile üyelerine Venga'nın yıllar önce bahsettiği ve kendi kilisesinde yankılanan kıyameti, çöldeki gizli mağaraları ve topraktaki deliği anlattı kendi fikirleriymiş gibi. Kendisinin Mesih olduğunu iddia eden, Hz. İsa gibi giyinen fakir Romanya göçmeni Krishna'dan hayatı belirsizliklerle dolu bir başka Mesih özentisi Charles Manson'a doğru uzanan yol, kanlı bir yol olacaktı. Kurbanlarının kanıyla duvarlara yazıların yazılacağı korkunç, insanlık dışı ve eziyetli bir yol…
Seri cinayetler, 102 bıçak darbesi ve birkaç kurşun
9 Ağustos 1969. Vakit gelmişti. Saatler gece 12'yi geçtikten kısa bir süre sonra oyuncu Sharon Tate'in mülküne kanlı saldırı başladı. Tate ile birlikte dört kurban toplam 102 bıçak darbesiyle vahşice katledildi. Beşinci kurban silahla vurularak öldürülecekti. Sharon Tate, Jay Sebring, Voytek Frykowski, Abigail Folger ve Steve Parent… İçeride beş ay önce Manson'ın şarkılarını dinlemeyi kabul etmeyen plak yapımcısı Tony Melcher yoktu.
Olay ertesi sabah temizlikçi kadın Winifred Chapman'ın eve girmesiyle ortaya çıktı. Manson'ın katilleri çiftliğe çoktan dönmüşler, Manson ise onları dağınık bir iş yaptıkları için eleştirmeye başlamıştı bile.
Aynı gece Manson yanına Leslie Van Houten ve diğer üç müridini de alarak sokaklarda dolaşmaya başladı. Amaç yeni kurbanlar bulmaktı. Takvimler 10 Ağustos 1969'u gösterdiğinde işe girişmişlerdi bile. Sabahın erken saatlerinde Leno ve Rosemary LaBianca öldürüldü. İkisi de Los Angeles'ın varlıklı isimlerindendi. Yine duvarlara kurbanların kanlarıyla yazılar yazıldı.
"Domuzlara Ölüm!" en dikkat çekici olanıydı. Manson ve takipçilerinin amacı cinayetleri siyahların, özellikle de Kara Panter'in üstüne atarak ülkedeki ırk temelli gerilimin artmasını ummuşlardı.
Dizginlenemeyen egolar ve cinayet davası
1 Eylül'de 10 yaşında bir çocuk ormanda Tate cinayetinde kullanılan silahı buldu. Hemen babasına haber verdi. Babası da Los Angeles polis departmanına. Gecikmeden soruşturma başlatıldı. Kenti şoke eden cinayetlerin ardında kimin olduğu hala gizemini koruyordu. 12 Ekim'de Manson tutuklandı. Ama cinayetten değil bir kez daha oto hırsızlığından. Bir kez daha ait olduğu yere, hapishaneye döndü. Başka suçlamalar yüzünden Los Angeles'ta demir parmaklıkların ardına giren Susan Atkins ise cezaevindeki mahkûmlardan Virginia Castro'ya Tate cinayetlerine katıldığını söylemesiyle bilinmezliğin ortadan kalkmasına dair ilk fişeği yaktı. 6 Kasım 1969'du. Atkins, yaptıklarıyla övünmekle kalmıyor, bir sonraki cinayet listesinden de bahsediyordu. Elizabeth Taylor, Richard Burton, Tom Jones, Steve McQueen ve Frank Sinatra da dahil olmak üzere ailenin ölüm listesini açık ediyordu. Böbürlenmesi pahalıya mal olacaktı.
Egosunu dizginleyemeyen sadece o değildi. Ailenin başı, Charles Manson da hapishaneye girmeden kısa süre önce geçen gece beş domuzu devirmekle övündüğünü söyleyecekti. Tarih 11 ya da 12 Ağustos'tu. Spahn çiftliğini ziyaret eden Al Springer, şüphelendi, aklına şehirdeki seri cinayetler geldi. Ve Manson ile arasında geçen ilginç diyalogu Los Angeles polis departmanındaki dedektiflere anlattı, yaklaşık üç ay bekledikten sonra.
Çünkü bu konuşmayı anlattığında 1969 yılının sonuna gelinmişti. Manson'dan şüphelenen sadece Springer değildi. Danny De Carlo da Spahn çiftliğindekilerin Tate cinayetlerinden sorumlu olabileceğini anlatıyor ancak dedektiflere, tanıklık etmekten korktuğunu belirtiyordu. Artık Tate-LaBianca cinayetleri için kimin suçlanacağı belliydi.18 Kasım 1969'da savcı Vincent Bugliosi ABD'de herkesin gözünün çevrildiği davaya atandı.
Sanıklar Charles Manson, Susan Atkins, Patricia Krenwinkel ve Leslie Van Houten ile Tate-LaBianca cinayet davası 24 Temmuz 1970'da Los Angeles'ta resmen başladı. Savcı Vincent Bugliosi UCLA Hukuk Fakültesi'ni bitirmişti. Los Angeles Bölge Başsavcılığı'nda işe başladıktan sonra kısa sürede mesleğinde hızla yükselen bir isim olarak nam yapmıştı. Çıktığı 104 davadan 103'ünü kazanması bunun kanıtıydı. Bir nevi hukuk dünyasının Muhammed Ali'siydi. Davaya atandığını öğrendikten sonra diğer savcıların aksine bunu sadece bir iş olarak görmedi. Olayı araştıran dedektiflerle ile birlikte bizzat Spahn çiftliğini gezdi, olayın tanıkları ile tek tek görüştü. Ana amacı Charles Manson'ı cinayetlerden birinci derece mahkûm ettirmekti. Tüm yol haritasını bunun üzerine kurdu. Manson'ın diğer aile üyeleri üzerindeki baskın karakterini ve ikna kabiliyetinin beraberinde nasıl bir manzara getirdiğini anlatıp durdu. Ailenin üyelerinden Linda Kasabian'ı duruşmanın yıldız tanığı yapması ise hedefine ulaşmayı kolaylaştıracaktı.
Manson davasının seyrini değiştiren mürit: Linda Kasabian
Linda Kasabian zor bir çocukluk geçirdi. Annesiyle babası ayrıydı. Nefret ettiği üvey babasıyla birlikte büyüdü. Daha 16 yaşındayken ABD'nin en küçük eyaletlerinden New Hampshire'daki evinden ayrıldı. İstikamet ülkenin batısıydı, gerekçesi Tanrı'yı bulabileceğine dair inancıydı. Tanrıyı aramak için çıkmıştı yola ama çokça uyuşturucu, bolca seks onu 4 Temmuz 1969'da Charles Manson ile tanışmasını sağladı. Evliydi, iki yaşında bir çocuğu vardı ve ikincisine hamileydi. Bir arkadaşına "Bu güzel adam kim?" sorusunu sorduğunda "Charlie" yanıtını aldı. Onunla Spahn Çiftliği'ndeki yeni hayatına başladığında içinde bulunduğu ortamın pastoral, cennetlik bir yer olduğunu düşündü. Ama işin aslı öyle değildi. Birçoğu gibi o da Manson'a âşık oldu çünkü yine birçok akranı kadının daha önce dediği gibi Charlie onun da içini görebiliyordu.
Ama saadet çok uzun sürmedi onun için. Manson 8 Ağustos 1969'da cinayet talimatını verdiğinde henüz 6 haftadır ailenin içindeydi. Tex, Susan ve Patricia ile birlikte o da Tate'in evine gidenler arasındaydı. Tüm vahşete tanıklık etti. Ama cinayetlerin hiçbirine katılmadı. Hatta daha sonra eve döndüğünde nedenini sorgulayan Charlie'ye "Ben sen değilim, kimseyi öldüremem" yanıtını verecekti. Buna rağmen onun üzerinde yarattığı tahakkümden bir türlü sıyrılamıyordu. Ertesi gün LaBianca cinayeti için çıktı yola, yanında Manson ile. Ancak ne eve girebildi ne cinayetleri gördü. Tüm bunlardan üç gün sonra Kasabian çiftlikten kaçtı. Bir araba kiralayıp New Mexico'nun yolunu tuttu. Kocasının yanına vardı. Ama kızı Tanya'yı Kaliforniya'da bırakmıştı. Bu kez geri dönüp çocuğunu da yanına aldı ve otostopla önce Florida'ya sonra da arınmak adına terk ettiği anne evine geri döndü. Batıdan iyice uzaklaşmıştı. O ruhani yolculuktan çoktan çıkmış yaşamının ne yöne doğru gittiğini anlamaya çalışıyorken 1 Aralık 1969'da hakkında tutuklanma kararı çıkarıldı Kaliforniya'da. Artık aranan bir yüz ve kaçaktı. Bunu duyduktan sonda kendi isteğiyle polise teslim oldu. Hikayesini anlatmak istiyordu.
Avukatı Gary Fleishman hemen savcılarla temasa geçti. Ve Kasabian'a tam dokunulmazlık sağlanması kaydıyla müvekkilinin her şeyi anlatacağını, ailenin diğer üyeleri ve Manson'a karşı tanıklık edebileceğini söyledi. Davaya atanan savcı Bugliosi ise duruşmanın yıldız tanığı olarak gözüne çoktan Susan Atkins'i kestirmiş hatta kendisiyle anlaşmıştı. O yüzden bu teklifi hemen geri çevirdi.
Linda ve avukatının hayalleri yıkılmıştı. Atkins fikrini değiştirene kadar… Onun duruşmada tanıklık etmeyeceğini söylemesi ortaya yeni bir pazarlığın konulmasına neden oldu. Savcı, Kasabian'ın avukatını aradı ve dokunulmazlık talebinin ancak ifade işleminin alınmasının ardından gerçekleşebileceğini belirtti. Kasabian, davanın seyrini değiştirecek yıldız tanığa dönüşüyordu. Çok inandırıcı ve samimiydi. Sadece birkaç ay geçirdiği Manson ve "eski" ailesi için tam 18 gün boyunca karşı ifade verdi. Söyledikleri savcının da işine hayli yaradı. Linda cinayetten tam 1 yıl sonra dokunulmazlığına kavuşmuş savcı da elini iyice kuvvetlendirmişti. Savcı Bugliosi, davanın kapanış konuşmasında jüri ile mahkeme başkanına dönüp "Manson, Spahn çiftliği cehenneminin ateşleri arasından üç kalpsiz, kana susamış robot ve bir insanı, genç bir hippi kadını cinayete yolladı" derken hedefine ulaşmanın çok yakınında olduğunun artık farkındaydı.
Manson savunmasını yapıyor: Ben sadece sizin yansımanızım!
Savunma ortada herhangi bir kanıt olmadığını söylüyordu. Avukatlarına göre Manson suçsuzdu. Avukatları çünkü Manson duruşmada hiddetle kendi kendisini savunmak istemesine rağmen iki avukat değiştirdi. İlk avukatı Ronald Hughes'tu. 1969 yılının aralık ayında bu görevi üstlendi. Basında "Hippi avukat" olarak resmediliyordu. Duruşmanın başlamasına sadece iki hafta kala o gitti, yerine çok daha deneyimli bir savunma avukatı olan Irving Kanarek geldi. Hughes ise cinayetle suçlanan aile üyelerinden Leslie Van Houten'ın avukatı olmuştu.
Haliyle savunma stratejisini yeni müvekkiline göre yeniden şekillendirmek zorunda kaldı. Van Houten'ın bağımsız hareket etmediği, tüm hareket ve eylemlerinin Charles Manson tarafından dikte edildiği yönünde bir yol haritası çiziyordu bu kez. Bu yol haritasının hayatına mal olacağını bilse, belki de Manson'ın vekilliğini bıraktıktan sonra hemen evinin yolunu tutardı. Ama hippi avukat bunu hesap edemedi.
1970 yılının Kasım ayının son haftasıydı. Kaliforniya'daki Sespe Kaplıcaları'nda kamp yapıyordu. Kayboldu. Kimse ondan dört ay boyunca en ufak bir haber bile alamadı. Hughes'ın artık bozulmaya yüz tutmuş ve güç bela tanınabilecek cesedi yeni yılın ilk aylarında bulunacaktı. Manson içerideyken bile istediğini öldürtmeye devam ediyordu. Yaptıkları kadar söyleyeceklerinin de mühim olduğunu düşünüyordu. Tam da eski avukatının cinayet emrini verdiği vakitlerde, 20 Kasım 1970'de mahkeme başkanına ifade vermek istediğini söyledi. Ve bir saatten daha fazla sürecek savunmasını sunmaya başladı:
Hiçbir zaman okula gitmedim. Güzel kitaplar okuyarak ve yazarak büyümedim. Hapishanelerde kaldım, aptal kaldım, çocuk kaldım. Ve tüm bunlar olurken sizin dünyanızın büyüyüşünü izledim. O dünyada olup bitenlere baktım ve hiçbir şey anlamadım. Siz et yediniz, siz sizden daha iyi olanları öldürdünüz. Ve sonra karşıma geçip bunun ne kadar kötü olduğunu söylediniz. Katiller sizin çocuklarınızdı. Çocuklarınızı oldukları gibi yaptınız. Bıçaklarıyla size gelen çocuklar, onlar sizin çocuklarınızdı. Siz öğrettiniz. Ben öğretmedim. Ben sadece ayağa kalkmalarına yardımcı oldum. (…) Bu çocuklar ailelerinin umursamadığı, evden attığı çocuklardı. Islahevine gitmek istemeyen çocuklardı. Ben onları kendi çöplüğüme alıp "Eğer aşk varsa yanlış yoktur" dedim. (…) Tıpkı Nixon'ın yapacağı gibi evimi temizledim ben. Yolun bir kenarında durup kendi çocuklarını toplamalıydı ama yapmadı. Beyaz Saray'da oturup, çocuklarını savaşa yollamayı tercih etti. (…) Hiçbirinizi yargılamıyorum. Sizden hoşlanmamazlık edemem. Fakat size şunu söyleyeceğim. Hepiniz delisiniz ve intihar edeceksiniz. İçimde yaşayan her bir zerre hepinizin toplamından ibaret. Babam hapisteydi. Babam sizin yarattığınız sisteminizdi. Ben ise sadece sizin bir yansımanızdan ibaretim. Cezaevinden uzak kalmak için sizin çöpünüzden kalan artıkları yedim, sizin burun büküp kullanmadığınız ikinci el kıyafetlerinizi giydim. Sizin dünyanızda yaşayabilmek için elimden gelenin en iyisini yaptım. Şimdi, beni öldürmeye çalışıyorsunuz. Bir size bakıyorum bir kendi kendime konuşuyorum. Beni öldürmek mi istiyorsunuz? Ha! Ben zaten ölüyüm! Ben hayatım boyunca ölüydüm! Ben hayatımın 23 yılını sizin inşa ettiğiniz mezarın içinde geçiren kişiyim. Bazen bunu size geri vermek istiyorum. Bazen sadece sizin üzerinize atlayıp, beni vurmanıza izin vermek istiyorum. Eğer şu an bile yapabilseydim, bu mikrofonu yerinden şiddetle söküp alır onunla beyninizi parçalardım. Çünkü siz bunu hak ediyorsunuz. Siz bunu hak ediyorsunuz! Size gerçekten öfkeli olsaydım, hepinizi öldürmeyi denerdim. Eğer bu bir suçsa kabul ediyorum. Bu çocuklar… Yaptıkları her şey… Onlar, kardeşlerine olan sevgilerinden ötürü yaptılar. (…) Ben kimseyi öldürmedim ve kimsenin öldürülmesini emretmedim. Birkaç farklı durumda, birkaç farklı kişiye İsa Mesih olabileceğimi ima etmiş olabilirim, ancak henüz ne veya kim olduğuma karar vermedim. Hapishanede adım bir numaradan ibaretti. Bazıları şimdi sadist bir iblis istiyor ve beni öyle görüyorlar. Öyle olsun. Suçlu, suçlu değil. Onlar sadece kelimelerdir. Benimle istediğini yapabilirsiniz ama bana dokunamazsınız. Çünkü ben sadece aşkım. Beni cezaevine koyarsan bunun hiçbir anlamı yok çünkü beni son hapishaneden kovdunuz. Serbest bırakılmayı ben istemedim. Kendimi sevdiğim için orayı sevdim.
En ufak bir pişmanlık emaresi dahi yoktu savunmasında. Sistemi eleştiriyordu, belki söylediklerinin bir kısmında da haklılık payı vardı. Ama tüm olup biteni sistemin üzerine atıp tüm sorumluluğu bunun üzerine yüklemek para flaş gibi çalışan zihninin karşısındaki seyirciler için sergilediği, basın için sergilediği tek kişilik narsis bir gösteriden ibaretti.
Son sözleri iyice yalnızlaşmış, köşeye sıkışmış bir psikopatın son saldırısının dışavurumuydu. Ve belki de kendi yaptıklarına en azından bundan sonraki rezil hayatında ortak bulma çabasını kanıtlar nitelikteydi. Hiçbir şeyi olmayan bir adamın resmi kayıtlara düşülecek son tehdidiydi:
Hiçbir şey hakkında suçluluk duymuyorum çünkü hiçbir zaman yanlış bir şey göremedim. Her zaman söyledim: Aşkın sana ne derse onu yap, ben de aşkın bana dediğini yaptım. Sizin yaptığınızı, çocuklarınızın da yapması benim suçum mu? Peki ya çocuklarınız? Sadece birkaç tane olduğunu mu söylüyorsunuz? Aynı yöne gelen çok ama çok daha fazlası var! Onlar sokaklardalar. Sokaklarda koşuyorlar ve size doğru geliyorlar!
Manson'ın ayaklarına kapanan avukat ve savcının iknası
Manson'ın avukatı Irving Kanarek bu savunmadan etkilenmişti. Hâkimin sürekli sözünü kesen, savcının iddialarına daha açılış konuşmasında dokuz kez itiraz eden, medyanın "pompalı tüfek" lakabını taktığı, duruşmanın henüz üçüncü günündeyken kurduğu 200. "İtiraz ediyorum sayın yargıç!" cümlesinin ardından mahkeme salonundaki hemen herkesi bıktıran bir kişilikti Kanerek.
Manson ve ailesi aleyhine tanıklık eden Linda Kasabian için "Karşınızdaki tanık bir akıl hastasıdır, hiçbir yeterliliği yoktur" diyebilecek kadar pişkin biriydi. Müvekkili adına yaptığı bu agresif savunmaya rağmen Manson'ın kovmak istediği, işini kaybetmemek uğruna ise ayaklarına kapanıp yalvaracak kadar gururunu önemsemeyen bir karakterdi. Davanın seyrini değiştiren yıldız tanık Linda Kasabian'ın halüsinojen bir uyuşturucu olan LSD'den günde 50 tane aldığını öğrendikten sonra "Mesela 23üncüyü aldıktan sonra yaşadığın kafayı bana tarif etsene" diyen adamdı. Ama 1990'da barodan atılacak bu uçuk avukatın söylediklerinden ziyade jüri daha çok savcının ne diyeceğine kilitlenmişti.
Manson savunmasının peşi sıra savcı Bugliosi hâkimden olur alıp Manson'ı sorgulamaya başladı. Onun çapraz sorgusu daha çok akılda kalacak ve davaya yön verecekti:
-Zaten öldüğünüzü söylüyorsunuz, öyle değil mi?
-Aklında mı, yoksa aklımda mı?
-İstediğiniz şekilde tanımlayın.
-Herhangi bir çocuğun size söyleyeceği gibi tanımlayayım. Ölüm artık yok olduğunuz zamandır. Sadece sen yokken oluyor. Orada olmasaydın, ölmüş olurdun.
-Siz İsa Mesih misiniz Bay Manson? Ne zamandır ölüsünüz? 2 bin yıla yakın süredir ölü olduğunuzu düşünüyorsunuz değil mi?
-Bay Bugliosi! 2 bin yıl, içinde yaşadığımız saniyeye göredir.
-Bay Manson, jüri bu davada söylediğiniz tek bir kelimeyi bile duymadı.
Ve Manson tüm cinayetlerden suçlu bulunuyor
Bu konuşmadan iki ay sonra Vincent Bugliosi, Manson davasında savcılığın kapanış argümanını sundu. Manson bitmişti. Jüri, sapkın bir adama değil savcıya kulak vermişti. 25 Ocak 1971'de tüm Tate-LaBianca sanıkları birinci derece cinayetten mahkûm edildi. Yargılamanın ceza aşaması iki ay sonra tamamlandığında sanıkların tümü için ceza ölüm olarak belirlendi. Manson'a ise sıra 19 Nisan 1971'de gelecekti. Yargıç Charles Old, adaşını ölüme mahkûm edip San Quentin Hapishanesi'ndeki ölüm hücresine gönderilmesi emrini verdi.
18 Şubat 1972'de Kaliforniya Yüksek Mahkemesi ölüm cezasını anayasaya aykırı ilan edip Manson'ın cezasını otomatikman ömür boyu hapse dönüştürdü. Manson bu kez Folsom Hapishanesine nakledildi. Oradan ise dokuz yıl boyunca kalacağı Vacaville hapishanesine.
Eylül 1984'te başka bir mahkûm "Tanrı bana Manson'ı öldürmemi söyledi" diyerek dünyanın en ünlü seri katilini ateşe verdi. Ama Manson yine ölmedi. Bir yıl sonra San Quentin Cezaevi'ne geri döndü. Namı hala yürüyordu. Hala ilgi çekiyordu. Hala medya için tepe tepe kullanılacak bir malzemeydi. 1988'de Geraldo Rivera onunla bir TV röportajı gerçekleştirdiğinde "Sizden daha çok pislik parçalayacağım. Elimden geldiğince çoğunuzu öldüreceğim. Seni ise gökyüzüne yığacağım" diyecekti. Bu, 1980'li yıllarda hapisteyken verdiği dört mülakattan yalnızca biriydi. Hatta CBS'ten Charlie Rose'a verdiği röportaj daha sonra Emmy ödülü bile kazanacaktı.
Sisteme karşı duran adamın sistemin ürünü haline dönüşmesi
Adına t-shirtler basıldı, hediyelik eşyalar satıldı, hayran kulüpleri kuruldu. Sözde karşı kültürün adamı kapitalizmin elinde kâr edilebilecek bir oyuncağa dönüştü Manson. Bir daha geri dönmemecesine cezaevine girdikten sonra, 5 müzik albümü çıkardı. O ve ölüm tarikatının işlediği cinayetler uzun yıllar etkisini gösterdi. Öz oğlu soyadını taşımayı inkâr edip mahkeme kararıyla değiştirmişti. Hatta doğru düzgün görmediği babasının yarattığı o korkunç auraya dayanamayıp kendi hayatına son vermişti. Şarkıcı Marilyn Manson ise soyadını bu katilden almayı tercih edecekti. Hatta "My Monkey" şarkısında Manson'ın "Mechanical Man" şarkısının sözlerini bile kullandı.
Hakkında onlarca kitap yazıldı, film çekildi Manson'ın. 1999'da ABD'nin saygın dergilerinden Time'ın düzenlediği ankette "Yüzyılın Kahramanları" kategorisinde 5. oldu. Life dergisine kapak oldu. Yine yüksek tirajlı müzik dergilerinden Rolling Stones'un kapağını süsleyip üstüne bir de yılın adamı seçildi. Yıllarca kendi adına kurulu internet sitesinden bıçak satışı gerçekleştirildi, hiçbir yasal engelle karşılaşmadı. Sürekli şartlı tahliye talep etti, 12 kez reddedildi. Defalarca bu isteği geri çevrilen Manson'ın yine benzer bir başvuru yapması 2027'ye kadar yasaklanmıştı. Gerekçe rehabilitasyona girmeyi kabul etmemesi, başka mahkumlarla sürekli kavga etmesi, hapishaneye uyuşturucu sokup kullanması ve satmaya çalışmasıydı.
2014'te kendine âşık olduğunu söyleyen 26 yaşındaki Elaine Star Burton ile evlilik yolu açıldı. 7 yıldır mektuplaşıyorlardı. Cezaevi bu talebe izin verdi ama evlilik lisansının süresi dolduğu için Manson-Burton evliliği kâğıt üzerinde hiç gerçekleşmedi. 19 Kasım 2017'de 83 yaşında Kaliforniya'daki Kern County hastanesinde solunum yetmezliğinden öldü. Kolon kanseriydi. Doktorlar bundan sebepli kalp durmasından hayatını kaybettiğini söyledi. Neredeyse yarım asırlık bir vakti ABD'nin onlarca farklı hapishanesinde geçirdi Manson. Sadece ailesinin değil binlerce insanın zihninin içine girmişti. Lanetli 1 yüz, (varsa) şeytanı bile gölgede bırakacak 1 insandı. Aklı başında olanlar onu yalan üzerine binalar inşa eden biri olarak anımsayacak. Vahşetle örülmüş hayatın çenebaz, manipülatif ve korkak oyuncusu etiketiyle…
Kaynakça:
- Leona 'Candy' Stevens ile Tanışın: Kocasını Özgürleştirmek İçin Mahkemede Yalan Söyleyen Kadın, Marco Margaritoff
- Manson Ailesinin İlk Kurbanı Gary Hinman'ın Unutulan Cinayeti, Katie Serena
- Britannica Ansiklopedisi
- Manson Duruşmaları, 1971
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish