İran'da son seçim sonuçları çok sayıda yorum topladı. İran rejimi totaliter bir rejim ve doğası gereği inkâr etme, tüm olumsuzlukları başkalarına yükleme, zafer ve üstünlük yanılsamasına dalmaya eğilimli olduğundan gerçekler genellikle saklanırlar.
Bu nedenle, takipçiler onunla ilgili yorumlarında lehte veya aleyhteki eğilimlere kayabiliyor ve bunun sonucunda ise birçok gerçek kaybolabiliyor.
Bu sorunun farkında olarak, bugün İran'da meydana gelen etkileşimleri nasıl anlayabilir, mümkünse yakın ve orta vadeli gidişatlarını nasıl tahmin edebiliriz?
Tablonun netleştirilmesinin önünü açmak amacıyla toplayabildiğimiz gerçeklere en yakın hususları 7 genel gösterge halinde sunacağız.
Birincisi, Sayın İbrahim Reisi, İran cumhurbaşkanları dizisinde sekizinci cumhurbaşkanı. Bu cumhurbaşkanları 12 seçim döneminden (birçokları iki dönem görev yaptı) geçtiler.
Reisi'nin son seçimde aldığı oy oranı, kendisini abartan ile azımsayan analizler arasında gidip geldi. Bazıları, Reisi'nin elde ettiği oranı İran halkının memnuniyetinin veya memnuniyetsizliğinin bir göstergesi olarak görüp analizini yapmakla meşgul oldular.
Ancak, dönüp şu ana kadar başa geçen sekiz cumhurbaşkanının elde ettiği resmi rakamlara baktığımızda, önemli bir işaret görürüz; o da reformist olarak bilinen cumhurbaşkanlarının daha yüksek oranda oy aldıkları (yüzde 70'in üzerinde).
İran'da reformist olarak bilinen başkanlar ise sadece iki; Hatemi ve Ruhani. Geri kalanına gelince, oy oranları yüzde 50 ya da onun da altında.
Reisi'nin aldığı oy oranı ise aralarındaki en düşük oran. Bu, İranlı seçmenin genel ruh halinin bir göstergesi; seçmen "reformcu" olduğu söylenen bir aday ortaya çıktığında, rejimin içinden hakiki reformlar gerçekleşeceği temennisiyle iyimserliğe kapılıyor, ama ardından hayal kırıklığına uğruyor.
İkincisi, uluslararası yaptırımlar listesinde olan Reisi'nin seçilmesi, öte yandan, manevra yapabileceği hiçbir alan olmadan derin devlete mutlak surette boyun eğdiği anlamına geliyor.
Son seçim süresinin toplamda 12 saati aşacak biçimde iki kez uzatılması, seçmenlerin sandık başına gitme emrine itaat etmeyi ağırdan aldığının göstergesi.
Bu nedenle İran'da "oy toplama odası" adıyla bilinen aygıt, son saatlerde sandığa gitmeleri için insanları toplamaya başladı. Seçimlerin yeni sürprizi ise, kasıtlı olarak geçersiz kullanılan oyların yüzdesinin önceki tüm seçimlerden daha fazla olmasıydı.
Resmi rakamlara göre geçersiz oylar yüzde 13'e ulaştı, yani geçersiz oylar, diğer tüm adayların oy oranlarından daha fazla olup, Reisi'nin oylarından sonra ikinci sırada yer aldı.
Bunun açıklaması, "resmi seçim mühendisliği" insanları toplayıp seçim sandığına götürebilir, ancak vatandaşı sandığa geçerli oy pusulasını atmaya zorlayamaz. Kısaca son seçimde boykota ek olarak, siyasi anlamları tartışmasız bir itaatsizlik de vardı.
Üçüncüsü, gözlemcilerinin çoğunun gözü İran nükleer dosyasıyla ilgili Viyana müzakerelerinde. Sonunda bir anlaşmaya varmak, İran için olduğu kadar ABD için de bir ihtiyaç.
Halihazırda devam eden tartışmalar, her iki tarafın diğer taraftan taviz olarak alacağı pastanın yüzdesi üzerinde dönüyor. Günün sonunda ise İran rejimi her türlü anlaşmayı bir "zafer" olarak adlandıracak.
Müzakereci de bazılarının sandığının aksine reformcu değil, İran derin devletidir. Reformist "kozmetik yüzün" kaybolması dahi, izlenen politikalarda pek bir şeyi değiştirmeyecek.
Dördüncüsü, rejimin, yaptırımların kendisi için pek endişe yaratmadığına dair dünyaya gösterdiği "sert yüze" rağmen, aslında ekonomik ve sosyal alan üzerindeki etkisinin boyutunu ve İran halk bünyesinin büyük bir bölümünde yol açtığı ciddi ve fiili zararı, kendisini dış kollarını daha fazla desteklemekten mahrum ettiğini biliyor.
Bu durum yoksulluk ve işsizlik oranlarını artırdı, daha fazla "polis devleti", "aşırı baskı" ve özgürlüklerin kısıtlanması yönünde duyulan olumsuz yaşam sorunlarını ve koşullarını şiddetlendirdi.
Seçilen adaylar arasındaki seçim kampanyası kısa sürmesine rağmen, bu kampanyada en çok konuşulan konu yolsuzluğun ortadan kaldırılmasıydı!
İran anayasası cumhurbaşkanının "dindar ve siyasi" olmasını şart koşuyor, yani şu ana kadar göreve gelen tüm cumhurbaşkanları böyleydi, ama nedense onların zamanında yolsuzluk arttı ve yayıldı!
Reisi'nin ise insanların niyetleriyle değil, vatansever duygular veya diğer sloganlar çatısı altında her türlü muhalif sesi bastıran, aynı zamanda izleme ve hesap sorma kudretine sahip bağımsız kurumların kurulmasını engelleyen totaliter rejimlerle organik bir ilişkisi var.
Yolsuzluğun kökünün kazınması, sistemin bağımsız kurumlar, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerinin varlığı ile daha şeffaf olmasını gerektiriyor. Mevcut sistemin bünyesinde bunu başarmak ise neredeyse imkânsız.
Bu nedenle, bazı din adamlarıyla müttefik bir milisçi militarist kontrolün altında yolsuzluk oranı olduğu gibi kalmayıp, artacaktır.
Beşincisi, bazı yaptırımların kaldırılması, İran petrol ihracatının, dünya ile ticaretinin geri dönüşü ile İran rejimi nakit elde edebilecek.
Bunların hepsini, toplumlarını bir boşluğa götüren, devletleri parçalayıp iflasa sürükleyen, bir tür korkutma ve yıldırma havası yayan bölgedeki kollarını beslemek için kullanacak.
Buradaki amaç, bir tür "ulusal-mezhepsel" gurur temin eden İran nüfuzunu sürdürmek. Ama bu, devletler inşa etmez, fakat yoksulluk ve işsizlik oranlarını artırmaya devam eder.
Altıncısı, bu olasılıklar karşısında, beklenen ve olası senaryolardan biri; çevrede (özellikle de Körfez ülkelerinde) bir tür ısındırma, mümkünse Irak'ta olanlara, Lübnan hatta Suriye modeline benzer şekilde kargaşa yaymak için aktif veya pasif silahlı kollarının yeteneklerini ve kapasitelerini mümkün olduğunca geliştirmek.
Buna karşılık Körfez ülkelerinin önündeki seçenek, en kötü senaryodan kaçınmak için, arzu edenlerle birlikte bir Arap dayanışması ve etkili bir uluslararası iş birliğiyle birlikte daha sağlam bir Körfez dayanışmasına yönelmek.
Yedincisi, İran halklarının elindeki dar umut fırsatları göz önüne alındığında tepkilerini tahmin etmek zor. Ancak İran rejiminin son adımının (kozmetik yüzünü gizlemek) içinde bulunduğu çıkmazın bir sonucu olduğunu, bu nedenle ev halkının birçoğunu son seçimlere katılmaktan mahrum etmeye yöneldiğini kabul etmek mantıklı.
Böylelikle rejimin popülerlik kredisi daha da azaldı. Otoritenin tepesindeki askeri ve dini ittifak, İran içinin feci kaderine razı olma veya yavaş yavaş giderek artan ve sistemin tüm kaybedenlerinin katıldığı bir direnişe dönüşme olasılığını doğruluyor.
Direnişin önündeki tek engel, içeride güçlü bir liderliğin netleşmemesi. Bu liderlik, bir zamanlar rejimle birlikte olan daha sonra marjinalleştirilenlerden oluşabilir.
Son olarak; yaygın kanının aksine, İbrahim Reisi Hamaney'in muhtemel halefi değil, büyük olasılıkla mirasçısı olacak ki bu, havza tarihinin önemli bir bölümünde izlenmiş bir gelenek.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu
© The Independentturkish