ABD Havacılık ve Uzay Ajansı (NASA), 2030'larda Kızıl Gezegen'e ilk astronotları göndermeyi hedefliyor. Ancak katılımcıların "yatağa gönderildiği" yeni bir araştırmaya göre, Mars'taki ilk insanlar, uzay görevlerinde fiziksel zorlukların yanı sıra bilişsel ve duygusal problemlerle de karşı karşıya kalacak.
Bilim insanları, Mars'a gidiş ve dönüş uçuşunun yaklaşık 14 ay, gezegendeki bir keşif görevininse üç yıl süreceğini tahmin ediyor. Görevlerin başarıya ulaşması içinse yüksek düzeyde bilişsel performans ve etkili ekip çalışması gerekiyor.
Öte yandan hakemli bilimsel dergi Frontiers of Physiology'de yayımlanan yeni araştırma, bu tür görevlerde yerçekimindeki değişimin, astronotların bilişsel becerilerini ve duygusal durumlarını olumsuz etkileyeceğini ortaya koydu.
Uzmanlar ilk uzay görevlerinden beri mikro-yerçekimine (ağırlıksız ortama) maruziyetin, insan vücudunda çarpıcı değişimlere yol açtığını biliyor. Bu değişimler, kardiyovasküler sistemde, kas-iskelet sisteminde ve sinir sisteminde meydana geliyor.
Uzay uçuşunun astronotların beyin anatomisini de etkilediği tahmin ediliyor. Örneğin, Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan (UUİ) dönen astronotların beyninde yapısal değişiklikler meydana geldiği görülmüştü. Bu astronotların beyninin kafatasının içinde yukarı doğru hareket ettiği ve beyin zarıyla iç kısımdaki alanlar arasındaki bağlantının zayıflayabildiği tespit edilmişti.
Bu değişimlerin bireylerin davranışlarını nasıl etkilediği ise henüz tam olarak anlaşılamadı ama bilim insanları yeni araştırmalarla giderek daha fazla ilerleme kaydediyor.
Mikro-yerçekimi nasıl simüle edildi?
NASA destekli yeni araştırmada bilim insanları, mikro-yerçekiminin bilişsel performans üzerindeki etkilerini araştırdı. Ancak araştırmaya katılan 24 kişi, uzay yerine yatağa gönderildi.
Uzmanlara göre yatak istirahatinde belirli bir pozisyon, uzayın yerçekimsiz ortamına benzer etkiler yaratıyor.
İşte bu nedenle katılımcılar, art arda 60 gün boyunca başları vücutlarından aşağıda olacak şekilde, 6 derecelik bir eğimle sırt üstü yatmak zorunda kaldı. Bu esnada hafızalarını, risk alma davranışlarını ve duygusal durumlarını değerlendirmek için katılımcılardan astronotlara özel bir dizi bilişsel görevi tamamlaması istendi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Görevler sonucunda katılımcıların, duyusal ve motor beceriler gerektiren görevlerdeki bilişsel hızında küçük ama sabit bir yavaşlama görüldü. Katılımcılar, diğer kişilerin yüzlerinden duygularını okumakta da zorluk çekiyordu.
Bulguların, beynin sensorimotor korteksinde uzay uçuşundan sonra gözlemlenen değişimlerle tutarlı göründüğü belirtildi. Beynin bu bölümü, duyusal girdilerin işlendiği birincil mekanizmaları içeriyor.
Öte yandan katılımcıların bilişsel görevlerdeki performansının başlangıçta kötüleştiği ama ilerleyen günlerde değişmeden kaldığı saptandı. Duyguları tanıma yetenekleri ise azalmaya devam etti. Olumsuz duygulara karşı önyargı geliştirdiği görülen katılımcıların, başkalarının yüz ifadelerini “kızgın veya mutsuz” diye niteleme ihtimalinin arttığı tespit edildi.
Londra Üniversitesi Royal Holloway Koleji'nin Psikoloji Bölümü'nde öğretim görevlisi Elisa Raffaella Ferrè, The Conversation'da kaleme aldığı, araştırmayla ilgili bir yazıda "Bu önemli bir bulgu" ifadelerini kullandı:
Astronotların keskin ve hızlı düşünebilme yeteneği, uzay görevlerinde çok önemlidir. Birbirlerinin duygusal ifadelerini doğru bir şekilde okuyabilmeleri de. Çünkü küçük bir alanda çok fazla zaman harcamak zorunda kalıyorlar. Bu nedenle uzay ajansları, riski en aza indirmek için uçuş öncesi psikoloji eğitimini ve uçuş sırasında psikolojik destek sağlama imkanını dikkate almalı.
Independent Türkçe, The Conversation
Derleyen: Çağla Üren