ABD ve Çin’in Soğuk Savaş’ı yerine 4 kutuplu dünya neden gerekli?

Yaygın anlayışa göre 21. yüzyılı, Amerikan hegemonyasının yerini Çin-Amerikan rekabetine bıraktığı küresel değişim belirleyecek. Ancak iki kutuplu bir dünya ne kaçınılmazdır ne de arzu edilir, alternatif düzenlemeler üzerine düşünmeye başlamalıyız

ABD ve Çin arasındaki bilek güreşi son dönemde giderek sertleşiyor (Reuters)

Çin'in artan nüfuzunu kabul etmeyi reddederken Amerika'nın küresel rolünü azaltan Donald Trump'ın başkanlığı, tek kutuplu bir devrin son nefesini temsil ediyor. Ancak birçok kişi Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu dünyanın yerini ABD ve Çin'in egemen olduğu iki kutuplu bir uluslararası düzene bıraktığını varsayarken, bu sonuç ne kaçınılmaz ne de arzu edilir. Bunun yerine, Avrupa'nın ve gelişmekte olan ekonomilerin daha iddialı rol oynadığı bir dünya için umut etmek ve bu dünya için çalışmak için her türlü neden var.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Elbette, ekonomik açıdan dünyanın en başarılı otokrasisi olarak Çin, Asya'da ve ötesinde çoktan önemli bir jeopolitik etki elde etti. En son iki küresel kriz sırasında (2008’deki finansal çöküş ve bugünkü pandemi) Çin Komünist Partisi, değişen koşullara göre ülkenin ekonomi-politiğini hızlıca adapte etti ve böylece iktidardaki gücünü sağlamlaştırdı. ABD çizgisine ayak uydurmak istemeyen ülkeler şimdi düzenli olarak ilham almak ve çoğu zaman maddi destek için Çin'e yöneldiğinden, bu ülkenin küresel gücün iki kutbundan biri olarak ortaya çıkmasından daha doğal ne olabilir?

Aslında, iki kutuplu bir dünya son derece istikrarsız olur. İki kutuplu dünyanın ortaya çıkması şiddetli çatışma riskini artırır (Tukidides Tuzağı mantığına göre) ve güçlenmesi, küresel sorunların çözümlerini tamamen hakim iki gücün ulusal çıkarlarına bağlı hale getirir. İnsanlığın karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan üçü ya görmezden gelinecek ya da daha da kötüye gidecektir.

İlk zorluk, Büyük Teknoloji şirketlerinin konsantre gücü. Teknoloji, ABD-Çin ihtilafında genellikle kilit bir cephe olarak sunulsa da, iki ülke arasında önemli bir mutabakat vardır. Her ikisi de dijital platformlar ve yapay zekanın vatandaşları gözetlemek ve kontrol etmek için hükümet ve şirketler tarafından araç olarak kullanıldığı, insanlar üzerindeki algoritmik egemenlik arayışında kararlı.

Elbette farklılıklar var. ABD hükümeti Büyük Teknoloji’nin kendi vizyonunu benimsemiş ve sektöre boyun eğmişken, Çin teknoloji devleri hükümetin insafına kalıyor ve onun gündemine uymak zorunda. Örneğin son yapılan bir araştırma, yerel yönetimlerin gözetim teknolojilerine olan talebinin Çinli yapay zekâ yaratıcılarının araştırma ve geliştirme faaliyetlerini nasıl şekillendirdiğini gösteriyor. Her halükarda, her iki ülkenin de sıradan insanlar için gizlilik standartlarını ve diğer korumaları güçlendirmesi olası değil. Yapay zeka araştırmasının yörüngesi sınırlı olarak faydalarının net olması ve yaygın olarak paylaşılması amacıyla yönlendirilir.

Benzer şekilde, iki kutuplu bir dünyada insan hakları ve demokrasinin savunulması düşük öncelikli olacaktır. Çin'deki baskının artmasıyla birlikte, ABD bu değerlerin bir örneği olarak görünebilir. Ancak Amerika'nın demokrasi ve insan haklarına ilkeli bağlılığı zayıftır ve genellikle dışarıda ciddiye alınmaz. Neticede ABD, Latin Amerika, Asya ve Afrika'daki demokratik olarak seçilmiş ancak yeterince dost olmayan hükümetleri devirdi. Ve Ukrayna gibi ülkelerde demokrasiyi desteklediğinde, genellikle Rusya'ya karşı koyma veya onu zayıflatma arzusu gibi gizli bir hedefi oldu.
 


Çin-Amerikan iki kutuplu dünyasında muhtemelen kısa sürede ciddiye alınmayacak üçüncü büyük sorun iklim değişikliğidir. Son yıllarda Çin, sera gazı emisyonlarını azaltmayı amaçlayan uluslararası anlaşmaları ABD'den daha fazla destekledi. Ancak iki süper güç sadece dünyanın en büyük iki karbon yayıcısı değildir; her ikisi de enerji tüketen ekonomik modellere bağlıdır. Tüketiciler ve büyüyen endüstriler (bulut bilişim gibi) ABD'de yüksek enerji talebini sürdürürken, Çin üretim büyümesine bağımlı kalmaya devam edecek. Ve her iki tarafın da ekonomik üstünlük konusundaki kısa vadeli çıkarlarının, herkesin çıkarına olan hızlı bir yeşil geçişten üstün gelmesi beklenebilir.

Tüm bu sorunların, Avrupa Birliği ve gelişmekte olan ekonomilerden oluşan bir konsorsiyum, yani bir "E10" içinde belki Meksika, Brezilya, Hindistan, Endonezya, Malezya, Türkiye, Güney Afrika ve diğerlerinden oluşan yeni bir organizasyon tarafından temsil edilen iki ek kutbun olduğu bir dünyada ele alınması daha muhtemel. Böyle bir 4 kutuplu dünya, yeni bir Soğuk Savaş’a daha az elverişli olacak ve küresel yönetişime daha farklı sesler getirecektir.

AB, Büyük Teknoloji’nin gizlilik koruması ve düzenlemesi için zaten standart bir taşıyıcı olarak ortaya çıktı ve algoritmik otomasyona karşı geri adım atmak için iyi bir konuma sahip. Mahremiyet, tüketici manipülasyonu ve yapay zekanın yerini alan işgücüyle ilgili endişeleri büyük ölçüde yönlendiren ABD ve Çinli şirketler olsa da, Avrupa pazarı o kadar büyük ve önemli ki oyun alanını küresel olarak değiştirebilir.

Ancak, gelişmekte olan ekonomiler için konuşan stratejik bir kutup daha da önemli olabilir. Eğer yapay zeka insanları işlerinden etmeye devam ederse, gelişmekte olan ekonomiler en büyük kaybedenler olacak, çünkü onların nispi avantajı büyük bir insan gücüne sahip olmaları. Otomasyon daha önce bu ekonomilere devredilmiş olan işlerin arzını şimdiden keserken, yeni teknolojilerin nasıl tasarlanacağını ve uygulanacağını belirleyecek küresel tartışmalarda söz sahibi olmaları kritik önem taşıyor.

Avrupa ve gelişmekte olan dünya, fosil yakıt emisyonlarına karşı da güçlü bir platform oluşturabilir. AB karbonsuzlaştırmada dünya lideri haline gelirken, gelişmekte olan ekonomiler küresel ısınmadan orantısız bir şekilde zarar görecekleri için (soruna en az katkıda bulunmalarına rağmen) iklim eylemine yoğun bir ilgi duyuyorlar.

Elbette, 4 kutuplu bir dünya her derde deva olmaz. Daha geniş bir ses yelpazesi ve daha fırsatçı koalisyonlar olasılığıyla yakın geçmişin tek kutuplu dünyasından çok daha zor yönetilebilir. Rakiplerini, bağımsız medyayı ve sivil toplum gruplarını susturmak isteyen otoriterler tarafından yönetilen Brezilya, Meksika, Hindistan ve Türkiye ile Avrupa, insan hakları ve demokrasi söz konusu olduğunda kaçınılmaz olarak kendilerini çatışma içinde bulacaktır.

Yine de burada bile 4 kutuplu bir dünya, iki kutuplu alternatiften daha fazla umut sunacaktır. Bu ülkeleri uluslararası masaya taşımak, onları içerdeki muhalefeti onaylamaya daha istekli hale getirebilir. Dahası, gelişmekte olan ekonomiler ancak o en otoriter, milliyetçi ve yıkıcı davranışlarını terk ederlerse birleşik bir cephe olarak iş birliği yapabilirler. 4  kutuplu bir dünyaya açılmak, bu nedenle beklenmedik faydalar sağlayabilir.

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

project-syndicate.org/commentary

Independent Türkçe için çeviren: Ahmet Sait Akçay

DAHA FAZLA HABER OKU