Cinayetler İran'ın nükleer programına son vermese de anlaşma ihtimalini artırabilir

ABD'nın sınır ötesi operasyonlarını savunan yazılar yazmasıyla tanınan ve "neocon" düşünürlerin önde gelenlerinden biri olarak görülen Max Boot, Washington Post'a yazdığı yazıda Fahrizade suikastini ele aldı.

Muhsin Fahrizade, 27 Kasım'da uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti (Reuters)

Bağdat'ta İran Kudüs Gücü Komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani'nin ABD hava saldırısında öldürülmesinin üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Bu saldırının yansımaları, İran'ın önde gelen nükleer silah bilimcilerinden Muhsin Fahrizade'nin Tahran'ın doğusunda cuma günü öldürülmesinin etkisini değerlendirirken bizi daha temkinli hale getirmeli.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Trump’ın eski ulusal güvenlik danışmanı John Bolton gibi uzmanlar, ocakta Süleymani'nin ölümünün İran'ı bölgesel saldırganlığını azaltmaya zorlayacağı ve hatta "Tahran'da rejim değişikliğini" hayata geçirebileceği umudunu dile getirmişti. Öte yandan Trump yönetimini eleştiren birçok kişi, Süleymani’nin ölümünün tüm bölgeyi savaşa sürükleyebileceğinden korktuklarını ifade ettiler.

Her iki tahmin de isabetli olmadı. Süleymani’nin öldürülmesine İran'ın tepkisi, Irak'taki iki ABD üssüne atılan bir düzine füzeyle sınırlı kaldı. Bu füzeler ister tasarım hatası sonucu ister tesadüfen olsun hiçbir ABD personelini öldürmedi (fakat beyin hasarlarına yol açtı). Bu durum en azından bir süreliğine İran'ı memnun etti ve her iki tarafta gerginliğin yükselmesine engel oldu.

Ancak Süleymani’nin ölümünün İran’ın bölgesel planlarını bozduğuna dair hiçbir kanıt yok. Süleymani’nin yerine yardımcısı Orgeneral İsmail Kaani geldi ve Kudüs Gücü etkisinin güçlü olduğu Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'de her zamanki gibi faaliyetlerine devam etti. Trump’ın görevden ayrılmadan önce ABD’nin asker varlığını azaltırken, Kaani de İran'ın vekil güçlerine herhangi bir provokasyondan kaçınmalarını söylemek için Irak'ı ziyaret etti. Geçen hafta Bağdat'taki Yeşil Bölge'ye düzenlenen ve can kaybına neden olmayan roket saldırısına rağmen bu tavsiye (daha doğrusu emir) büyük ölçüde dikkate alındı.

Kısacası Süleymani’nin ölümü manşetlere taşındı fakat çok az şeyi değiştirdi. Tahran'ın "gaspçı Siyonist rejime" karşı intikam sözü vermesine rağmen bu, büyük olasılıkla Fahrizade'nin ölümü için de geçerli olacak (her zamanki gibi İsrail cinayetin sorumluluğunu almıyor ya da reddetmiyor).

Başkan Trump, tecrübeli İsrailli gazeteci Yossi Melman’ın Fahrizade’nin ölümünün "İran için büyük bir psikolojik ve profesyonel darbe" olduğu şeklindeki yorumunu hızlı bir şekilde retweetledi. Ancak zahmet ederek tıklayıp Haaretz'deki asıl makaleye okusaydı, Melman'ın "İran, toplumun moraline yapılan bu darbeye rağmen suikasta kurban giden Fahrizade kadar yetenekli bir nükleer bilim insanı bulacaktır" şeklindeki argümanını okumuş olurdu.

Bu kesinlikle doğru. Fahrizade’nin ölümü, İran’ın nükleer programı için, kendisinin de zaman zaman karşılaştırıldığı Robert Oppenheimer II. Dünya Savaşı sırasında ölseydi Manhattan Projesi’nin sona erecek olmasından daha ölümcül bir darbe olmayacak. Fakat İran'ın nükleer programı herhangi bir liderin ölümüne kolayca dayanabilecek büyük ve bürokratik bir organizasyon.
 


İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun nefret ettiği Obama dönemi nükleer anlaşmasının Biden yönetimince yeniden hayata geçirilmesi yönündeki girişimleri sabote etmek için bu cinayetin emrini verdiğine dair pek çok spekülasyon var. Eski bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, "Fahrizade suikastının nedeni İran'ın savaş potansiyeline sekte vurmak değil, diplomasiyi engellemekti" dedi.

Belki öyle olabilir ama daha önce öldürülen İranlı nükleer bilim insanları (2010 ve 2012 arasında 4 ölü ve bir yaralı), diplomatik bir çözümün daha az değil daha çok mümkün hale gelmesini sağladı. Bu cinayetler, güçlü bir uluslararası yaptırım rejimi ve İran nükleer tesislerine (en çok bilinen "Stuxnet" virüsü) yönelik ABD-İsrail siber saldırılarıyla birlikte İran üzerindeki baskıyı artırarak 2015’te Obama yönetimi için diplomatik bir atılım imkanı yarattı.

2006 ve 2009 arasında CIA Direktörü olan Michael Hayden, İsrailli gazeteci Ronen Bergman'a "bu insanların ölümünün nükleer programları üzerinde büyük bir etkisi olduğunu" söyledi. Hayden bu cinayetlerin İran'a üç şekilde zarar verdiğine inanıyordu ve Bergman şöyle yazdı:

Ölülerin zihnindeki bilgi birikiminin kaybı, Batı istihbaratının sızmasını önlemek için önlemleri artırma ihtiyacından kaynaklanan programdaki önemli gecikmeler ve benzer bir kaderi yaşayacaklarından korkan deneyimli uzmanların programı terk etmesi.

Fahrizade’nin ölümü daha önceki anlaşmayı müzakere eden aynı yetkililerin çoğunun görev yaptığı bir Biden yönetimiyle anlaşma yapma konusunda İran üzerindeki baskıyı artırırsa, kaderin ironik bir cilvesi olacak. Netanyahu veya Trump'ın istediği son şey bu olabilir ancak İran'ın nükleer programını durdurmak için diplomatik bir atılım gerekiyor.

Yakın tarih bize bir şey öğrettiyse, o da ne kadar çok İranlı bilim insanı suikastçılar tarafından öldürülürse öldürülsün, nükleer santrifüjlerin kaçı siber saldırılar tarafından düşürülürse düşürülsün, ekonomisi yaptırımlardan ne kadar zarar görürse görsün İran nükleer silah geliştirmeye devam edebilir. 2018'de Tahran’ın anlaşmaya uymasına rağmen Trump’ın nükleer anlaşmadan akılsızca çekilmesinden bu yana, İran uranyum stokunu 8 kat artırdı. Hava saldırıları bölgesel bir yangın riski yaratırken İran programını ortadan kaldırmaya yetmez.

İran'ın nükleer programını durdurmanın tek yolu yeni bir nükleer anlaşma. İsrail, ABD ve tüm dünya için Fahrizade’nin ölümünün diplomatik bir atılım ihtimalini azaltmak yerine artıracağını umut edelim.

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

washingtonpost.com/opinions/

Independent Türkçe için çeviren: Ahmet Delal Tüy

DAHA FAZLA HABER OKU