Türkiye tarımından insan manzaraları: Topraktan gelip toprağa dönenler…

Dünya ölçeğindeki ekolojik kriz, ekonomik krizler ve gıda krizi Türkiye’nin gıda ve tarım alanındaki sorunlarını ağırlaştırırken, geçtiğimiz yıl ortaya çıkan ve devam eden pandemi ise yaşanan sorunları acilen çözülmesi gereken bir sınıra taşıdı

Fotoğraf: AA

Türkiye tarımından insan manzaraları: Topraktan gelip toprağa dönenler…

Türkiye'nin modernleşme hedefiyle çıktığı yolda uğradığı dönüşüm, aynı zamanda köylü toplumun kentleşmesi ve tarıma dayalı ekonominin de endüstrileşmesiyle birlikte ilerledi. Kırdaki yoğun nüfus, belli dönemlerde yoğunlaşmakla birlikte durmaksızın kentlere aktı ve artık gelinen noktada boşalan kırsal bölgeler ve aşırı yoğunlaşan kentlerle karşı karşıyayız.

Kentlerdeki yoğun nüfusun beslenme ihtiyacı ise sektörleşen ve endüstrileşen tarımsal üretimle giderilmeye çalışılırken; geleneksel ve melez yöntemlerle geçimlik tarım yapan küçük köylülük ise, yılar içerisinde tasfiye edilen kamusal çıkar odaklı devlet planlaması ve müdahalesinin yokluğunda, sürdürülemez hale geldi.

Daha basit ifadeyle köylü, tarımsal üretim yaparak geçinemez hale geldi.

Artan maliyetler, piyasa güçleri tarafından belirlendiği için zarar ettiren fiyatlar ve zorlaşan geçim koşulları köylüleri iflasa sürükledi.

Dünya ölçeğindeki ekolojik kriz, ekonomik krizler ve gıda krizi Türkiye'nin gıda ve tarım alanındaki sorunlarını ağırlaştırırken, geçtiğimiz yıl ortaya çıkan ve devam eden pandemi ise yaşanan sorunları acilen çözülmesi gereken bir sınıra taşıdı.

Her ay yayınlanan tarım ve gıda istatistiklerinden haber bültenlerine yansıyan "tarım sektörü analizlerine" kadar farklı mecralarda ve farklı düzlemlerde tartışılan sorunlar gündemde önemini giderek artırırken, Independent Türkçe olarak tüm bu sorunların kaynağındaki dönüşümden en çok etkilenen insanların hikayelerine, topraktan gelip toprağa dönen köylülere, tarımsal üretimin emekçilerine kulak verdik.

İzmir'in Kınık ilçesindeki Büyükoba köyünde tütüncülük yaparken TEKEL'in devre dışı bırakılmasıyla tütün üretimini bırakmak zorunda kalarak Kınık'a taşınan ve kendi deyimiyle "zoraki yolculuğa çıkan" Ercan Çetinyılmaz, Independent Türkçe'ye konuştu.

"TEKEL'in özelleştirilmesiyle birlikte üreticiler tütün üretmekten vazgeçti"

Çetinyılmaz, yaşadıklarını anlatmaya şu sözlerle başladı:

"Ben bir köylü çocuğuyum. Biz köyde yaşarken tütüncülük yapıyorduk, pamuk ekiyorduk, bahçelerimiz arazilerimiz vardı. Ben 1971 doğumluyum, o zamanlar tütün kamudaydı. TEKEL'in denetimi altındaydı. Para yapıyordu haliyle. Şu anda tütünün kilogram fiyatı tüccarlarda 25-27 TL civarında. Şu anda TEKEL olsaydı, fiyatlar daha farklı olurdu. Sonra tütünde özelleşmeye gidilince, tütün para etmez oldu. TEKEL'in özele geçince, birçok tüccar piyasaya girince tütün fiyatı düştü. Örneğin TEKEL varken tütün fiyatı 70'lik rakının fiyatını takip ediyordu. 70'lik rakı ne kadarsa tütünün kilogram fiyatı da o kadardı.  Şu anda 70'lik rakının fiyatı 160 TL, tütünün kilogramı da 160 TL civarında olmalıydı. Tüccarlar üreticiden ucuza alıp pahalıya satarken üretici kazanamaz ve geçinemez hale geldi. Bölgemizin Manisa'dan sonra en tütünün bir diğer vatanı olduğunu söyleyebilirim ama artık burada tütün ekenler parmakla sayılacak kadar kaldı. Pek çok çiftçi tütünden ayrıldılar. Kırsal kesimlerde, köylerde tütün işi tamamen bitti. TEKEL'in özelleştirilmesiyle birlikte tütün üreticileri önemli bir çoğunluğu tütün üretmekten vazgeçti. Bunun sebebi de tütün fiyatlarının serbest piyasada çok düşük fiyata alınması ve dolayısıyla da üreticilerin tütünle geçinememesidir."

Ercan Çetinyılmaz 2
Ercan Çetinyılmaz / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Tütün üretiminin giderek zorlaştığını ifade eden Çetinyılmaz, "Tütün ekiyorsun, aldığın ilaç pahalı, gübre pahalı, mazot pahalı ve her geçen sene üzerine koyuyor ama tütünün fiyatı yaptığımız masrafları karşılayacak şekilde değil. Böyle olunca biz de tütün ekmemeye başladık ailemle." dedi.

"Tütün ekmeyi denedim, maliyetini bile kurtarmayınca bıraktım"

Daha sonra Kınık'taki yerel bir meşrubat fabrikasında işçi olarak çalışmaya başladığını söyleyen Çetinyılmaz,  "Evlendim ve çocuklarımızın doğmasıyla birlikte fabrikadan aldığım maaş yetmeyince ben de madene gitmek zorunda kaldım. Sonra madende çalışarak para biriktirdim ve bir arazi alarak tekrar tütün üretmeyi denedim fakat baktım ki maliyetlerimi birle kurtarmıyor, ben de tütün ekmeyi bıraktım ve madende işçi olarak çalışmaya devam ettim." şeklinde konuştu.

"Özelleştirmelerde hep aynı şeyi yaşadık"

Özelleştirmelerin sonuçlarına da değinen Çetinyılmaz, "Kamu kuruluşlarının özelleşmesi, sadece tütün için değil bütün alanlarda özelleştirmeyle birlikte hep aynı şeyleri yaşadık. Örneğin benim daha önce çalıştığım ve 301 arkadaşımızın hayatını kaybettiği maden, yıllarca kamu tarafından işletildi. Bir tane ölümlü kaza yaşandı o dönemler içerisinde.  Fakat özelleştikten sonra, 301 arkadaşımızı kaybettiğimiz katliamdan önce de pek çok arkadaşımızı kaybettik o madende biz." ifadelerini kulandı.

Ercan Çetinyılmaz 3

Ercan Çetinyılmaz / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

2005'te Soma Kömürleri AŞ'ye girdiği süreci anlatan Çetinyılmaz, şunları söyledi:

"Benim madene girdiğim zamanda madende sendika yoktu, hatta daha öncesinde 2002 yılında sendikalaşmak isteyen işçilere de şirket karşı çıkarak engellemişti. Sendikalaşmaya çalışan işçilerin önde gelenleri de işten çıkarılmıştı. Sendikaya karşı çıkan bu şirket 2007 yılında hiç işçiye sormaksızın kendi isteğiyle Türkiye Maden İş Sendikası'nı iş yerine getirdi. Sendika yönetimini de hiç işçiye sormaksızın kendisi oluşturdu.  Daha sonra da hükümetin desteğini alarak 3 tane daha madenin işletmesini aldı."

soma maden katliamı
Soma'da yaşanan maden katliamının ardından / Fotoğraf: AA

 

"Zoraki yolculuk deyimi vardır ya hani, benimkisi de öyle oldu aslında"

Madenciliğe başladıktan sonra yaşadıklarını anlatarak sözlerine devam eden Çetinyılmaz, yaşadıklarını "zoraki yolculuk" şeklinde ifade ederek şunları dile getirdi:

"Zoraki yolculuk deyimi vardır ya hani, benimkisi de öyle oldu aslında. Kınık bir tarım bölgesi, Bakırçay diye güzel bir ovası var. Deyim yerindeyse insan eksen insan bitecek bir toprağı var. Fakat ektiğimiz ürünler para yapmayınca biz de bu zorunlu yolculuğa çıkarak sermayenin kucağına itildik. Fabrikalar da olmadığı için, zor şartlarda madeni tercih etmek zorunda kaldık. Madencilik hayatı düzgün değil, zor. Çünkü iş güvenliği, işçi sağlığı diye bir şey yoktu. Sendika da sözde olsa dahi uygulamada yoktu."

"Bu gerçekten kaza değil, bir cinayetti. Çünkü göz göre göre geldi"

301 arkadaşını kaybettiği maden katliamının etkisinin hala kendisinde srüdüğünü vurgulayan Çetinyılmaz, "Bu gerçekten kaza değildi. Bir cinayetti bu. Çünkü göz göre göre geldi. Olaydan aylar öncesinde maden ocağı alarm veriyordu. Fakat ne bir devlet kurumu ne TKİ ne de sendika ve işveren önlem aldı." dedi.

2014 yılında yaşanan maden katliamında raporlu olduğu için işe gidemediğini anlatan Çetinyılmaz, "Ben kolumdan ameliyat olduğum için raporluydum ve katliam günü madende değildim. Ameliyat geçirmemin sebebi madende çalışırken kolumda meydana gelen sinir sıkışmasıydı. Madende tahkimat ustası olarak çalışıyordum, doktor kolumdaki sinir sıkışmasının sebebinin madende çalışırken her gün kullandığım komprasörün ortaya çıkardığı titreşimler olduğunu söylemişti." şeklinde konuştu.

"Bir pazar akşamı telefonlarımıza gelen mesajlarla bizi işten attılar"

Madende kaybettiği arkadaşlarının da kendisi gibi daha önce tütüncülük yapan, tarımı terk etmek zorunda kalan insanlar olduğunu belirten Çetinyılmaz, "Katliamdan sonra altı ay süreyle bizim maaşımızı ödediler, hatta sus payı olarak çift maaş verdiler. Sonrasında ise hiçbir gerekçe göstermeden, tebligat bile göndermeksizin hiçbir kanuni dayanak olmaksızın bir pazar akşamı telefonlarımıza gelen mesajlarla bizi işten attılar. Hatta bana mesaj bile göndermediler, işten atıldığımı SSK'dan öğrendim." dedi.

Madendeki işlerinden çıkarıldıktan sonra haklarına sahip çıkmak, işlerine geri dönmek, iş güvenliğinin sağlanması için ve bir daha 301'lerin olmaması için mücadele ettiklerini söyleyen Çetinyılmaz, "TBMM'ye kadar gittik. Meclis başkanıyla ve siyasi partilerle görüştük, onlara durumumuzu anlatan dosyalar teslim ettik. Sıkıntılarımızı ve taleplerimizi dile getirdik. Hepsi de arkanızdayız, dediler ama maalesef herhangi bir iş güvenliği yasası çıkarmadılar. Sonuç olarak Soma'daki kömür şirketleri 2014 öncesi neyse aynı şekilde üretime devam ediyorlar." ifadelerini kullandı.

Ercan Çetinyılmaz 4
Ercan Çetinyılmaz / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Eğer kanunlar eşit şekilde uygulansaydı biz davamızda haklıydık"

Biz işe iade davası açtıklarını ve yerel mahkemede kazandıklarını belirten Çetinyılmaz, şöyle devam etti:

"İşveren bu karara itiraz etti, Yargıtay'a taşıdı davayı. Yargıtay'da aylarca bekledi dava. 15 Temmuz sözde darbe girişiminden 8-9 gün önce Yargıtay davamızı reddetti. Yerel mahkemenin verdiği kararı bozdu. Daha sonradan Anayasa Mahkemesi'ne başvurduk. Anayasa Mahkemesi de Yargıtay'ın kararını onayarak talebimizi reddetti. Sonra ben kişisel olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdum. O da davamızı kabul etmedi. Oysa haklıydık.  Eğer kanunlar eşit şekilde uygulansaydı biz davamızda haklıydık.

Tazminat ödenecekti bize ama ödenmedi. Türkiye Maden Sendikası yine işverenle birlikte hareket edip bizim ödenmesi gereken tazminatlarımızın ödenmesini engelledi. Oysa bizim tazminatlarımız TMSF tarafından ödenecekti. Bu yüzden de tazminat davası açtık fakat bu sefer de muhatap bulamıyoruz. Hükümete gidiyoruz, hükümet diyor ki "muhatabınız işveren". İşverene gidiyoruz, diyor ki "muhatabınız hükümet". Tazminatı kazandık ama muhatap bulamadığımız için tazminatımızı alamıyoruz."

"Madenci olduğumuz için, haklarımızı savunduğumuz için terör örgütü üyesi olmakla suçlandım"

2014 yılının 4 Aralık günü yani madenciler gününde Zonguldak maden mühendislerinin davetlisi olarak Zonguldak'a gittiğini ve düzenlenen panelde, madende yaşadıklarını, ne şartlarda çalıştıklarını ve önlemler alınsaydı 301 arkadaşının hayatta olacağını anlattıklarını ifade eden Çetinyılmaz, şunları kaydetti:

"Evime döndükten bir süre sonra gözaltına alındım. Terörle Mücadele şubesinde terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla 7 gün gözaltında kaldım. Madenci olduğumuz için, haklarımızı savunduğumuz için terör örgütü üyesi olmakla suçlandım.

Mahkemede hakime de anlattım, benim iki hedefim var, dedim. Benim birinci hedefim iki kızımı okutup iyi birer birey olmalarını sağlamak. İkincisi de işçi sınıfına artık insan gözüyle bakılmasını sağlamak, iş ve işçi güvenliği kanunlarının ivedi bir şekilde çıkması, işçilerin rahat bir ortamda çalışması. Bunlara terör örgütü üyeliği deniyorsa, bana istediğiniz cezayı verin, dedim. Hakim de beni tahliye etti. Yaklaşık üç ay sonra da beraat ettim.

Sonra bu mücadelemizde ön saflarda olduğumuzdan sonra iş için nereye gittiysem hangi madene gittiysem iş bulamadım, iş vermediler. Hakkımızı savunduğumuz için fişlendik aslında."

Emekli olduktan sonra emekli maaşının geçinmek için yetmediğini belirten Çetinyılmaz, şöyle devam etti:

"Baktım ki olmayacak, iki tane çocuk okutuyorum, mevsimlik tarım işçiliğine başladım. Yazın domates, biber, mısır, pamuk, onlar bitince zeytin işlerinde mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyorum. Şu anda zeytine gidiyorum, sabah saat 5 buçukta kalkıyorum, 5.45'te otobüse biniyorum ve 7 gibi iş yerine varıyorum, 7 buçukta da zeytin toplamaya başlıyorum. Akşam da 16.00'da iş bitiyor ve 90 lira yevmiye alıyorum."

zeytin hasatı temsili

 

"Çocuklarıma iyi bir hayat, yaşanabilir bir dünya, yaşanabilir bir Türkiye bırakmak için mücadele ediyorum. Bunu için de emeğimle çalışmak zorundayım."

Çocukluktan itibaren geçinmek için her koşulda çalıştığını belirten Çetinyılmaz, sözlerini şöyle sonlandırdı:

"Çiftçiyken, tütüncülük yaparken geçinemeyerek madenci oldum. Maden katliamından sonra hakkımı aradığım için madenden atıldım. Sonra başka hiçbir yerde iş bulamadım ve geçinebilmek için mevsimlik tarım işçiliği yapıyorum. Biz hırsızlık yapamadığımız için, karakterimize uymadığı için, emeğimizle çalışıp geçinmeye çalışıyorum, iki çocuğumu yetiştirip iyi birer birey olmalarını sağlamaya çalışıyorum. Çünkü bilinçli bir toplumun Türkiye'nin geleceğini değiştirecektir, ben buna inanıyorum. Onlar da beni hiç yanılmadılar, ikisi de üniversitede okuyorlar, onların geleceğini kurtarmak için elimden geleni yapacağım. Çocuklarıma iyi bir hayat, yaşanabilir bir dünya, yaşanabilir bir Türkiye bırakmak için mücadele ediyorum. Bunu için de emeğimle çalışmak zorundayım."

"Geçinebilmemiz için çalışmak zorundayım"

Mevsimlik tarım işçiliği yaparak geçinmeye çalışan 60 yaşındaki Sultan Hanım ise yaşadıklarını şöyle anlattı:

"Önceden tütüncülük yapıyorduk, tütün para yapmayınca bıraktık, eşim madene gitti. Maden bizim için son çareydi. Eşim 55 yaşına kadar madende çalıştı. Madencilik ağır bir iş olduğu için eşim rahatsızlandı, artık madene gidemez oldu. Madenciliği bıraktı. Şimdi oğlum madene gidiyor. Eşim çalışamadığı için ve benim de başka mesleğim olmadığı için rençberlik yapıyorum, yılın 9 ayı tarım işçisi olarak gündeliğe gidiyorum. Ovadaki domates, biber, pamuk bitti şimdi zeytine gidiyorum. Zeytin bitince 3 ay işsiz kalacağım, evde oturacağım, nisan ayında tekrar iş başlayınca tarım işçiliğine gideceğim. Geçinebilmemiz için çalışmak zorundayım."

"Ben 90 TL yevmiye alıyorum. 12-13 saat 90 TL için çalışılır mı? Çalışılmaz. Ama ne yapalım, mecbur olduğumuz için çalışıyoruz."

Sultan Hanım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Emeğimizin hakkını istiyoruz, çiftçiye destek olunmasını istiyoruz. Ben günlük yevmiyeyle geçiniyorum, çalışırsam evime ekmek götürüyorum, çalışamazsam götüremiyorum. Ekonomik durum çok kötü, günden güne daha da kötüye gidiyor. 100 TL'lik yiyecek alıyorum, birkaç hafta sonra aynı yiyecek 150 TL oluyor. Ben 90 TL yevmiye alıyorum. 12-13 saat 90 TL için çalışılır mı? Çalışılmaz. Ama ne yapalım, mecbur olduğumuz için çalışıyoruz.

Çalışma şartlarının ağır olduğunu belirten Sultan Hanım, "Zeytine gitmek için gece 3'te kalkıyorum. Çay yapıyorum, içiyorum, 4 buçukta arabaya biniyorum, 2-2 buçuk saatte 150 km yolculuk yaparak işe gidiyorum. Akşam 6'da eve dönüyorum. Eve dönünce de sobamı yakıyorum, ekmeğimi, yemeğimi yapıyorum, bulaşığımı yıkıyorum. Her şeyi kendimiz yapmak mecburiyetindeyiz. Kadınlara her şey daha da zor. " dedi.

"Ufak bir hastalıkta bile doktora gitmeye korkuyorum"

Hastalandığında doktora gitmekten korktuğunu ifade eden Sultan Hanım, sözlerini şöyle sonlandırdı:

"Sendikam yok, sigortam yok, ufak bir hastalıkta bile doktora gitmeye korkuyorum. Çünkü ilaçlar çok pahalı, doktora görünmek pahalı. Alamıyorum, gidemiyorum. Valla ben gerçekleri konuşuyorum. Benim ağzımda hiç dişim yok, doktora gidip 4-5 milyar verip diş taktıracak gücüm olmadığından ötürü gidemiyorum. Ağzımda diş yok, yemek bile yiyemiyorum.

Vallahi bizim durumumuz çok kötü. Hele kadın olarak durumumuz daha da kötü. Yevmiyeye gitmedik mi acından ölürüz, mecburuz gidip çalışmaya. Gelsinler de bir görsünler durumumuzu, görsünler evden işe kaçta gidiyorum kaçta geliyorum, neler yaşıyorum…"

"Tarımla ilgilenen köylüler artık kendi tarlasında işçi haline geldi"

Çocukluğundan beri ailesiyle tütüncülük yapan ve geçinemeyerek madene giden Ali Bey ise eskiden tütünden kazandıkları parayla düğün yapıp ev kurabildiklerini söyleyerek bütün yılda geçinebildiklerini ifade etti. Ali Bey, TEKEL'in ardından tütün ile geçinemediklerini ve başka işler bulmak zorunda kaldıklarını belirterek, "Tarımla ilgilenen köylüler artık kendi tarlasında işçi haline geldi" dedi.

Tütüncülüğü bıraktıktan sonra kömür paketleme tesisinde çalıştığını anlatan Ali Bey, askerliğini yaptıktan sonra 2005 yılında madenciliğe başladığını söyledi.

"Bizim neslimiz çok zor bir süreç geçiriyor, çocuklarımızı ise daha da kötü bir süreç bekliyor."

Çeşitli madenlerde çalıştığını belirten Ali Bey, şunları söyleyerek sözlerini sonlandırdı:

"Soma Kömürleri AŞ'ye girdim. 2 yıl çalıştıktan sonra maden katliamı gerçekleşti. Katliamdan sonra 2830 madenci arkadaşımla birlikte işsiz kaldım. İşsizlik bizler için çok zor oldu. 2014'den bugüne kadar toplamda 1 yıl çalışmışlığım yoktur. Bir yere giriyorum oradan çıkarılıyorum, sonra başka bir yere gidiyorum oradan da çıkarılıyorum. Şimdi bir madende çalışıyorum, çok yeniyim burada, 1 aydır çalışıyorum. Köyden çıkıp şehre geldik, köydeki sorunlar şehirde de devam ediyor. Bizim neslimiz çok zor bir süreç geçiriyor, çocuklarımızı ise daha da kötü bir süreç bekliyor."

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU