Paris katliamı, dünyanın doğusu ve batısındaki birçok Müslüman toplumda giderek sıcak bir konu haline geliyor.
Burada, Fransız başkentinin kuzeybatısında yer alan Conflans-Sainte-Honorine banliyösündeki bir öğretmenin, Hz. Muhammed'i (sav) hicveden karikatürleri ifade özgürlüğü dersinde öğrencilere göstermesinin ardından Çeçen kökenli bir Müslüman tarafından öldürülmesinden bahsediyorum.
Olay, eylül ayı ortasında meydana geldi ve söz konusu karikatürleri Ocak 2015'te yayımlayan Charlie Hebdo dergisindeki saldırganlar için bir özel mahkemenin toplanmasıyla ilişkiliydi.
Müslüman göçmenler, yaşanan bu hadiseyi kendilerine ve dinlerine yönelik bir hakaret olarak görmüşler ve belli ki aralarında birtakım etkileşimler olmuş.
Şüphe yok ki bazıları intikam almanın ve başkalarına ders olması için "öğretmene ders vermenin" gerekliliğinden bahsetmiştir.
Belki de 18 yaşındaki bu genç, İnsanların Efendisini korumak için böyle bir kahramanlık yapmaya çağrıldığını düşündü.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Cumhurbaşkanı Macron'un 'İslami terörizm' olarak nitelendirdiği şeyi eleştirdiğini, hükümetinin sert bir tavır takınıp katille bağlantılı olduğundan şüphelenilen birkaç kişiyi tutukladığını ve radikal pozisyonlar benimsediğini söylenen cami ve dernekleri kapattığını biliyoruz.
Öğretmen için resmi cenaze düzenlendi ve hükümetin -Müslümanların bir nefret unsuru olarak gördüğü- karikatürleri yayımlama hakkı da dahil olmak üzere tüm insanların ifade özgürlüğü hakkına saygı duyduğu teyit edildi.
Böyle bir olayın bir yandan Müslümanlar, diğer yandan Avrupalılar arasında bir bölünmeye yol açacağı anlaşılıyor.
Birinci taraf, kutsal şeylere hakaret etmenin ifade özgürlüğünü güvence altına alan yasalarla güvence altına alınmadığını, çünkü bu olayların nefret uyandırdığını ve toplumsal barışa zarar verdiğini söyleyecektir.
Muhtemelen onlar bunu, antisemitizmin ve Nazizmin yüceltilmesini yasaklayan yasalarla karşılaştırıyorlar.
Avrupalılar, dinin mukaddesatı hakkında fikir beyan etmenin ifade özgürlüğünün bir parçası olduğu iddia edecek ve bunun 'Müslümanlar tarafından bir nefret unsuru olarak algılanmasının' kasıtlı bir tercihin parçası olduğu konusunda ısrar edecekler.
Aynı zamanda suçluyu cezalandırmanın, yargıya veya parlamentoya şikayette bulunmak gibi yasal çerçeveler içerisinde yapılmasının gerektiğini de söyleyecekler.
Bıçak taşımak ve suçluyu sokağın ortasında katletmek bunun bir parçası değildir.
Zira toplumda böyle bir muameleye cevaz verilseydi hiç kimse canını veya malını güvence altına almazdı.
Her iki tarafı da bir açıdan sonuna kadar anlıyorum. Ancak, Avrupa'daki Müslümanların entegrasyonu ile ilgili iki noktayı daha eklemek istiyorum.
Bu Müslümanlar, Avrupa toplumunun kıyısında köşesinde mi kalmak istiyorlar yoksa toplumun etkili bir parçası olmak mı istiyorlar?
Bu tercih esasen bu toplumun değer ve normlarını kabul etmelerine bağlıdır.
Bu normlardan ve değerlerden bazılarının kabul edilmesi zor olabilir, ancak entegre olmak istiyorlarsa yapmak zorundalar.
Diğer husus ise Müslümanların kendi içlerinden veya dışarıdan gelen çeşitli eleştiri biçimleriyle ilgili tutumuyla ilgilidir.
Cevap verme ve karşı çıkma hakkımızı muhafaza etmekle birlikte eleştiri ve alayı ne ölçüde kabul ediyoruz?
Bize temelde ve özde muhalif olanlarla ilişkilerimizdeki sorunlar üzerine nasıl düşüneceğiz?
Tank üzerindeki savaşçıyı, kalemle alay edenle aynı kefeye mi koyacağız?
Müslümanlar olarak bu konuda tartışmaya çokça ihtiyacımız var.
Ayrıca Avrupa'daki Müslümanlar da ilk nokta üzerinde düşünmemiz gerektiğini gösteriyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz
© The Independentturkish