Mobil berber ve korona

Aşı geliştirme çabalarının sonuçları netleşene kadar "mobil berber" gibi yeni normale uyum sağlamalı, olumlu, mevcut koşulların ve bunların baskılarının üstesinden gelmemizi sağlayacak girişimler düşünmeliyiz

Fotoğraf: İHA (Arşiv)

Birkaç işimi halletmek için yaptığım kısa yolculuktan dönerken, iyi tanıdığım ve sık sık geçtiğim bir yerleşim bölgesinde trafik ışıklarında durmuştum.

Bir evin önünde duran, süslü ve üzerinde kalın bir yazı ile "Mobil Berber" ve saçlarını evlerinde kestirmek isteyenler için telefon numaralarının yazılı olduğu bir minibüs gözüme çarptı.

Koronavirüs salgınının neden olduğu koşullarla yüzleşmeye ve yakın zamanda tekrar açmalarına izin verilene kadar kuaför ve berber salonlarının aylarca kapalı kalmasına bir çözüm olarak bulunmuş bu pozitif düşünceyi ve girişimcilik ruhunu beğendim.


Şimdi olduğu gibi, Kovid-19 virüsünün yayılmasıyla başa çıkmak ve ondan kaynaklanan ölüm oranlarını sınırlamak için hükümetlerin aldığı tedbirler ve uzun süreli kapatma kararlarının yol açtığı zararları kaldıramayan birçok iş yeri ve şirketin kapandığı, büyük ekonomilerin dahi sarsıldığı kriz zamanlarında bu tür var olan kalıpları kırıp onların dışına çıkabilen daha çok girişime ihtiyacımız var.

Pandemi krizi sona ermedi ve hiç kimse ne zaman biteceğini, birçok ülkede Kovid-19 virüsüne karşı etkili bir tedavi ve aşıya ulaşmak için yürütülen deneylerin ne zamana kadar devam edeceğini kesin bir şekilde söyleyemez.

Geçen birkaç gün içinde birçok hükümet, vaka sayısındaki artışla salgının ikinci dalgasının yeniden başladığını, kış mevsiminde koşulların daha da kötüye gidebileceğini ve bu nedenle yeni önlemler ve kısıtlamalar getirilmesi gerektiğini duyurmaya başladı.


Bir önceki gün, parlamentoda yaptığı konuşmada İngiltere Başbakanı Boris Johnson, hükümetinin halka açık yerlerde maske takmaya ilişkin kısıtlamaları sıkılaştırmak, restoran ve barların akşam saat 10'da kapanmasını zorunlu kılmak, insanlara evlerinin dışındayken sosyal mesafeye uyma ve aile toplantılarını en fazla 6 kişiyle sınırlama çağrısında bulunmak zorunda olduğunu açıkladı.

Yetkili makamların bu kısıtlamaları uygulamak için çalışacağını ve uymayanların 200 sterlinden başlayıp 10 bin sterline ulaşabilecek para cezalarına çarptırılacağını duyurdu.

Parlamentodaki konuşmasının ardından Johnson bir de ulusa sesleniş konuşması yaptı. İngiltere'nin pandeminin ikinci dalgasına tanık olduğunu belirterek halkı yeni kısıtlamalara sıkı sıkıya bağlı kalmaya teşvik etti, aksi takdirde hükümetin daha sert kısıtlamalar getirebileceği uyarısında bulundu.

İnsanların farkındalığının ve tedbirlere uymalarının on yıllar içinde dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük krizle yüzleşmek için en büyük silah olduğunu söyledi.

Ayrıca tedbirlerin 6 ay, yani önümüzdeki bahara kadar sürebileceğini vurguladı.


Geçen aylarda gerilemesinden sonra vaka sayılarının büyük ölçüde yeniden yükselmesiyle İngiltere'de alarm zilleri çaldı.

Bir önceki gün günlük vaka sayısı 4 bin 926'ya ulaştı ve 37 ölüm vakası kaydedildi. Böylelikle İngiltere, salgının ikinci dalgasını yaşamaya başlayan Fransa, İspanya, İtalya, Avusturya, Belçika ve Polonya gibi Avrupalı ülkeler arasında ikinci dalgayı en kötü yaşayan ülke oldu.

Küresel olarak, bir düşüş döneminden sonra birçok ülke yeni vaka sayısında artışa tanık oluyor; ama en kötüleri arasında Hindistan, Peru, Arjantin, Irak ve İsrail var.

ABD ise, 200 binden fazla ölüm ve 7 milyon enfekte vaka sayısı ile dünya çapında listenin başında olmaya devam ediyor.

Ancak Başkan Donald Trump yönetimi özellikle de seçim tarihinin yaklaşmasıyla birlikte krizi küçümsemeye devam ediyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Salgının ikinci dalgası, virüsle nasıl başa çıkılacağı ve uygulanan kısıtlamaların ekonomik sonuçları konusundaki korkuları ve tartışmaları da geri getirdi.

Hükümetler, virüsün yayılmasını sınırlamak için getirilecek kısıtlamalar ile Büyük Buhran'dan bu yana en büyük sarsıntıya maruz kalan ekonomilerini kurtarma çabalarını dengelemek zorunda olduklarını biliyorlar.

Dünyanın önde gelen ekonomilerinde açıklanan kurtarma paketleri ve kayıplar 8 trilyon doları aştı ve pandeminin ikinci dalgasında daha fazla insani ve ekonomik kayıp tahminleriyle birlikte ekonomik kayıplar daha da artacak.

Doğrudan ekonomik kayıplara ek olarak, üretim ve çalışma çarkının bozulmasından ve birçok insanın işlerini ve geçim kaynaklarını kaybetmesinden kaynaklanan başka maliyetler de var.

BM Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kayıt dışı ekonomide çalışan 1,6 milyar insanın geçim kaynaklarında ciddi sıkıntılar yaşayacağını ve 305 milyon kişinin işini kaybedeceğini tahmin ediyor.

Tüm beklentiler, "koronavirüs"ün önümüzdeki yıllarda küresel ekonominin gidişatını değiştireceğini ve salgının ikinci dalgası olduğu gibi, ekonomide de birçok küçük işletmenin iflas edeceği ve milyonlarca insanın işlerini ve geçim kaynaklarını kaybedeceği ikinci bir dalga olacağı yönünde.


Pandeminin başlangıcından bu yana, onunla nasıl başa çıkılacağı konusunda iki teori öne sürüldü.

Birincisi; hayatın normal bir şekilde sürdürülmesini, insanların yavaş yavaş vürüse karşı bağışıklık geliştirmesi için hastalığın yayılmasına izin verilmesini öngören "sürü bağışıklığı" teorisiydi.

Bu teoriye karşı çıkanlar ise onları korumak için geniş çaplı önlemler almak yerine çok sayıda insanı, özellikle de yaşlıları feda etmenin ahlaki olmadığını söylüyorlardı.

Ayrıca koronavirüsün mutasyona uğrayıp uğramayacağının, dünya çapında her yıl yaklaşık bir milyar insanı etkileyen ve kendisinden kaynaklanan solunum semptomları nedeniyle çoğu gelişmekte olan ülkelerden ve yoksul sınıftan olan 650 bin kişinin hayatını kaybettiği mevsimsel grip gibi başka türlerin ortaya çıkıp çıkmayacağının bilinmediğini de belirtiyorlardı.


Dünyada birçok ülkenin uyguladığı ikinci teori, hemen harekete geçerek sosyal mesafe ve maske kuralı, toplanmalara getirilen kısıtlamalar gibi tedbirlerle virüsün yayılmasını sınırlamaya çalışmaktı.

Bu teorinin amacı tabii ki, virüsün yayılma hızı üzerine arka arkaya gelen raporların, yoğun bakımdaki hastaların görüntülerin, ölü sayılarının, bu arada da bir tedavi ve aşı geliştirmeye yönelik yoğunlaşan çabalar ile ilgili haberlerin etkisiyle paniğe kapılan insanları korumaktı.


Bugün birçok ülkenin, özellikle de Avrupa ülkelerinin ikinci dalganın başladığını deklare etmesiyle bazı uzmanlar, sınırlarını kapatmayan, iş yerlerini, restoranları ve kafeleri kapatarak sıkı tedbirler almaya yönelmeyen, bunun yerine insanlara sosyal mesafeye uyma çağrısı yapan, 50'den fazla kişinin toplanmasını yasaklayan ve vatandaşlarının sorumluluk duygusuna güvenen İsveç modeli benimsenseydi daha iyi olabilirdi diye düşünüyorlar.

İsveç'te nüfusa göre ölüm oranları yüksek olsa da (10 milyon içinde 89 bin vaka ve 5 bin 870 ölüm sayısı) ekonominin çarkı, ekonomilerini felç eden sıkı kısıtlamalar getiren ülkelerde olduğu gibi durmadı.

Ayrıca İsveç şu anda en düşük sayıda yeni enfekte ve ölüm vakası kaydedilen ülkeler arasında bulunuyor.


Sorun şu ki, büyük bir nüfusa sahip ülkelerde, herhangi bir politikacının, bu hızla yayılan virüsle mücadelede, etkin olduğuna dair hiçbir kanıtın olmadığı sürü bağışıklığı teorisini test etmek için çok sayıda kişiyi riske atması ve feda etmesi zordur.

İsveç'in "korona" deneyimini bilimsel olarak değerlendirmek için belki de daha uzun süre beklemeliyiz.

Şu anda değerlendirmeye tabi tutulan İsveç deneyiminden çıkarılacak tek kesin ders, politikalarının kendi vatandaşlarının kolektif sorumluluk duygusuna duyduğu güvene dayandığıdır.

Hükümetlerin hangi politikaları benimsedikleri veya kısıtlamaları dayattıklarından bağımsız olarak, bunların başarılı veya başarısız olması insanların farkındalığına ve önlemlere uymalarına bağlıdır.

Bu konu çok önemli; çünkü dünya, grip gibi diğer virüslerle bir arada yaşamaya alıştığı gibi, koronavirüs ile de yaşama fikrine uyum sağlamak zorunda kalabilir.

Mevcut küresel çabalar "Kovid-19" için bir tedavi ve aşı geliştirebilir; ancak bu, virüsün tamamen ortadan kalkacağı anlamına gelmiyor, özellikle de mutasyona uğraması ve endemik hale gelmesi halinde.

Aşı geliştirme çabalarının sonuçları netleşene kadar "mobil berber" gibi yeni normale uyum sağlamalı, olumlu, mevcut koşulların ve bunların baskılarının üstesinden gelmemizi sağlayacak girişimler düşünmeliyiz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU