İran: ABD karşıtlığıyla kendine zarar vermek

İran İslam Cumhuriyeti, alkolizm kadar ölümcül olan 'Amerikan çıbanı'na doğru sürükleniyor ve vazgeçmesi mümkün görünmüyor

Fotoğraf: AA

İran İslam Cumhuriyeti neyden mustariptir?

Bu, önümüzdeki ay bir dizi Avrupalı ​​İran gözlemcisini bir araya getirecek -tabi korona salgını izin verirse- sempozyumun konusudur.

Bu soruya, olup biten şeyleri totaliter hükümet kültürü olarak tanımlamamıza izin vermeyen demokrasi yokluğunun da aralarında yer aldığı bir dizi cevap verilebilir.

Ayrıca yaygın bir yolsuzluk var ve bazı uzmanlar bunun ülkede yaşam tarzı haline geldiğini düşünüyor. Sürrealist bir kişilik kültü ve tükenmek bilmeyen mezhepsel tartışmalar da bunlar arasında sayılabilir.

Bunun için yapılan tahmine bir ödül verilmeyecek, fakat ABD, Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) tarafından uygulanan yaptırımlarından da bahsetmek gerekiyor.

Bununla birlikte -her ne kadar akademik yöntemden uzaklaşma riskini taşısa da- daha özel bir bakışla, konuyla daha yakından ilgili bir başka hastalık olan anti-Amerikancılık öne sürülebilir.

Ayrıca Humeyni rejimini daimi bir krize mahkum eden diğer hastalıkların çoğunun köklerinin ‘Amerikan çıbanı’ olarak adlandırılabilecek bir durumdan kaynaklandığı söylenebilir.

Peki, nedir ‘Amerikan çıbanı’ denilen şey?

Amerikan çıbanı, ABD’ye karşı nefretin bir karışımıdır. Bu, rejimin ‘Amerika’ya ölüm’ sloganında ve ABD’ye dair olan her şeye yönelik mazoşist hayranlıkta kendini gösterir.

İranlılar, her sabah resmi basın tarafından ABD'ye yöneltilen suçlama ve ihlal yağmurlarıyla uyanıyor.

Şehrin duvarları ABD’nin yok edilmesi çağrılarıyla dolu ve her yıl ‘büyük şeytana’ karşı yürüyüş çağrıları yapılıyor.

Ayrıca ‘ABD’siz Bir Dünya’ başlıklı uluslararası bir sempozyum düzenlemesi çağrısı yapan kişiler karşınıza çıkıyor.

Bir kitapçıyı ziyaret ettiğinizde çoğunlukla Amerikan karşıtı edebiyatın ucuz yayınları size sunuluyor. Bir camiye cuma namazı için gittiğiniz vakit mollaların ‘büyük şeytan’ karşıtı vaazlarını dinliyorsunuz.

Soraya Nasiri tarafından yürütülen bir araştırmaya göre cuma vaazlarında, dini meselelerden daha fazla ABD’ye yönelik nefreti kışkırtmaya zaman ayrılıyor.

Adını vermek istemeyen bir doktora adayı, Yüce Rehber Ayetullah Ali Hamaney’in konuşmalarının yaklaşık yüzde 60'ının ana temasının ABD karşıtlığı olduğunu iddia ediyor.

Öyle ki Ayetullah, şiir yazmaktan, başarılı İslami evliliklerden veya sağlıklı bir İslami diyetten bahsettiğinde bile söylemlerini ABD karşıtlığı ve nefretiyle süslüyor.

Her anket, ‘büyük şeytanın’ İran'da bazı Batı demokrasilerinden daha popüler olduğunu gösteriyor.

Neden?

Bunun nedeni, rejimin propagandasının ABD'yi dünyaya hakim mutlak bir güç olarak göstermesidir.

Hasan Ruhani’nin ABD'yi ‘küresel köyün lideri’ olarak nitelendirdiği sözlerinde bu durum açıkça görünüyor.

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Obama yönetiminin İran'ın nükleer projesine ilişkin yaptığı anlaşmayı ‘İslam'ın en büyük diplomatik zaferi’ olarak nitelendirdi.

Zarif, gözleri yaşlı bir şekilde, ABD’nin İran'ın uranyumu zenginleştirme hakkını tanıdığını duyurdu.

 

ABD’ye duyulan nefretin abartılması yoluyla gücünün ortaya konulması, neredeyse her iç ve dış politika seçeneğinin ABD ile olan ilişkilerin etkisine bağlı olduğu bir durum yarattı.

Rusya'nın ABD’nin rakibi olarak görülmesi beklenirken, İran'ı küçümsemesine rağmen Rusya'nın müttefiki olarak tasvir ediliyor.

Aynısı Çin için de geçerli. Mollalar kendilerini bir anda ‘sinophile’ hayranı olarak gösterdiler ve Pekin'i İran kaynaklarından oluşan bir ziyafete davet ettiler.


ABD’ye duyulan hayranlık, bu garip rejimi kuran Ayetullah Humeyni ile başladı. Onun ilk hükümetinde yer alan 5 bakan ABD vatandaşı veya yeşil kart sahibiydi.

İslam Cumhuriyeti'nin 9 dışişleri bakanından 6’sı ABD’de eğitim gördü. Oysa Şah'ın emri altında olan 24 dışişleri bakanından yalnızca biri ABD’de okudu.

İslam Konseyi tarafından yayınlanan bir rapora göre, 1500'den fazla üst düzey Humeynici yetkili oğullarını ya eğitim ya da iş için ABD’ye gönderdi.

Washington'daki İran Büyükelçiliği’nin 1974’teki verilerinde, İranlı göçmen sayısının -40 bin öğrenci dışında- 6 bin civarında olduğu kaydedildi.

Ancak mollaların yönetimi altında yaklaşık iki milyon kişi ABD’ye göç etti. İstanbul'daki ABD Konsolosluğu tarafından açıklanan rakamlara göre her yıl 100 bin İranlı göçmenlik başvurusunda bulunuyor.


Mollaların ABD’ye olan hayranlığını gösteren başka şeyler de var. Ara sıra mollalar Amerikan şarkıları, filmleri ve pop müziği içeren DVD’lere yönelik bir cihat başlatıyorlar ve Amerikan kıyafetleri giymenin günah olduğunu söylüyorlar.

Ancak elde ettikleri çok az başarı ile bundan çabucak geri dönüyorlar. Bir yıllık iktidarın ardından mollalar İran'ın askeri üniformasını değiştirdiler.

1930'larda Alman ordusunun üniformalarından kopyalanan şapkaları askerlere giydirdiler ve daha sonra bunu Amerikan şapkalarıyla değiştirdiler.

İslam Devrim Muhafızları Komutanı, John Wayne'in ‘Iwo Jima’ filminden kopyalanan bir üniforma giyiyordu.

Mollalar, Şah'ın ordusundaki kaz yürüyüşünü Amerikan tarzı ördek yürüyüşüyle ​​değiştirdiler. İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, General David Petraeus’un geleneksel ordu bölümlenmesinin değiştirilmesine ilişkin ABD ordusuna sunduğu reform projesini benimsedi.

Mollalar, resmi diplomatik dil olan Fransızcayı Amerikan İngilizcesi ile değiştirdi ve 200 yıllık bir geleneği sona erdirdi.


Mollalar görüşlerine revaç vermek istediklerinde; Noam Chomsky, Barbara Slavin, Fareed Zakaria, Thomas Friedman, Robert Malley ve Louis Farrakhan’nda aralarında bulunduğu davalarına sempati duyan Amerikalı figürlerden alıntı yapıyorlar.

Tanınmayan ABD’li akademisyenlerin ziyaretleri, resmi medyada manşetlere taşınıyor. Mollaların yönetimi altında üniversitedeki Fransız sınav sisteminin yerini Amerikan kredi sistemi aldı.

Ali Hamaney yıllarca İslam üniversitelerinde Amerikan ders kitaplarının kullanımına son verilmesi için reform çağrısında bulundu, ancak sonuç alınamadı.

İslami isimler taşıyan fast food bile İran mutfağıyla rekabet ediyor. Bir İngiliz seyyah, İran Kürdistanı'nın ücra bir kasabasında yediği lezzetli bir burger ve milkshakeden dolayı şaşırdığını söylüyor.

İran İslam Cumhuriyeti, alkolizm kadar ölümcül olan 'Amerikan çıbanı'na doğru sürükleniyor ve vazgeçmesi mümkün görünmüyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU