Buram buram siyaset koktu meşin yuvarlak. Hâlbuki futbol basit bir oyun; ama Türk sporu için zor geliyor.
Kimin kazandığından, kimin şampiyon olduğundan ve kimin kaybettiğinden bağımsız bir sorun var Türk futbolunda. Kaosa iştahlı, adalete karnı tok, kayıp bir futbol sistemi bu.
Her yıl kazananlar haklı, kaybedenler ise şikâyetçi bu sistemde. Sonu belli oyun olmaya başladıkça futbol, daha çok mutsuzluk veriyor taraftarlarına.
Bu mutsuzluk, yayın geliri, ürün satışı sponsor kaybı ve en nihayetinde seyirci kaybına sebep olacak.
Bu yılın özelinde, son yılların en şaibeli sezonu olduğunu belirtiyor yorumcular ve gazete manşetleri. Bunu söylerken de, futbol sisteminin geçmişinde şaibe olduğunu kabul ediyorlar aslında.
Bunları da kudretli koltuklarından söylüyorlar. Fakat ne TFF, ne bu yılın şampiyonu, ne de geçmiş şampiyonlar rahatsız olmuyor bu durumdan. Çünkü şampiyonluğun her şeyi temizlediğini herkes biliyor.
Öyle ki bu hafta oynanan Başakşehir-Kayserispor maçında stat elektrikleri 2 defa kesilebiliyor. Neden elektrik kesildi, nasıl oldu derken şampiyonluk kutlamaları başlayabiliyor.
Bir takım otobüsü silahlı saldırıya uğrayabiliyor ve bir şey olmamış gibi lig oynanırken o sene sonunda şampiyon olan mutlu devam ediyor hayatına.
Ya da bu sezon ki gibi VAR sistemine rağmen hakemler hata yapmadan, ilginç kararlar verebiliyor. Ya da Tahkim Kurulu Başkanı, bir kulüp başkanının avukatı olabiliyor.
Diğer taraftan bakanlar, doğrudan bir kulübü destekleyip tarafını da belli edebiliyor. Sonuçta tüm bu tuhaflıklar, normal olabiliyor Türk futbolu için.
Seyircisi olmayan kulüpler sadece sermaye ile yaşayabilir
Bununla beraber futbol sisteminde çok sayıda kulüp varken, Başakşehir ve Osmanlıspor gibi kulüpler belediye üzerinden futbol sistemine giriş yapıp, suni bir büyüme ile dönemsel başarılar yakalayabiliyorlar.
Örneğin Başakşehir; bu yıl şampiyon olurken, Ankara Belediyesi ile ilişkisi kesilen Osmanlıspor 2. lige düştü. Taraftarı, kültürü, seyirci geliri olmayan kulüplerin, kalıcı bir hikâye yaratması kolay olmuyor.
Almanya’da benzer hikâyesi olan RB Leipzig, Almanya’nın birleşmesinden önce Doğu Almanya bölgesinin şehri olarak, futbol açısından diğer bölgelere göre kalmıştı.
Global bir enerji içeceği markasının desteği ile RB Leipzig, Almanya beşinci ligdeki SSV Markranstädt kulübünün lisansını alarak, 2009 yılında Almanya futbol sistemi içine, yüksek sermaye ile giriş yaptı.
RB Leipzig, Almanya’da 7 yıl içerisinde Bundesliga’ya çıkmayı başarırken, 2016 yılında ilk Bundesliga’da ilk deneyimi ile sezonu 2. tamamlayarak Şampiyonlar Ligi’ne gitmeyi başardı.
Kulüp, sonraki yıllarda da başarısını devam ettirerek, sıralamada hep üst taraflarda kaldı. Almanya’da suni bir şekilde büyüyen ve başarılı da olan Leipzig, aynı zamanda Almanya’da tartışmalara konu oldu.
Gittiği her statta protesto edilen ve hoş karşılanmayan RB Leipzig, Alman taraftarlarınca rekabeti, para girişi ile bozan ve futbolun ruhuna zarar veren bir kulüp olarak algılandı.
Özellikle Alman taraftarlar, RB Leipzig taraftarlarını müşteri olarak görüyor.
RB Leipzig ve Başakşehir gibi kültürü, geleneği olmadan ve acı çekmeden büyüyen kulüpler, mevcut futbol pastasından ve düzenden dönemsel olarak karlı çıkabilir.
Bu yüzden taraftara bile ihtiyaç duymayabilirler. Zira taraftar baskısı, camia baskısı olmayacağı için, bu bazı avantajlar sağlayabilir. Fakat bu kulüplerin hayatta kalması sermaye ve siyasete bağımlılık gerektirir.
Bir şampiyon ve 18 kaybeden
Başakşehir’in şampiyonluğu, Türk futbolunda büyük bir başarı ve sıra dışı, fakat aynı zamanda Türk futbolundaki gerileme için de ayna görevi görüyor.
Milyonlarca taraftarı olan, yüksek bütçeler ile kadrolar kuran, gelirleri daha yüksek büyük kulüplerin, ne kadar kötü yönetildiğini tekrar hatırlatıyor.
Özellikle 4 büyük kulübün birbirlerine karşı acımasız tavırları ve birbirine verdikleri zarar, hanelerine milyon euro borç olarak fatura çıkartıyor.
Rakibine yapılan haksızlığa ses çıkarmayan, şampiyonluk için rakibinin yere düşmesini bekleyen kulüpler, dönemsel başarılarının heyecanı ile daha da borçlu kulüpler haline geliyor.
Bununla beraber, Almanya, Türkiye, İngiltere, nerede olursa olsun futbol, ülke kültürü ve sosyal dokusu için bir yapıştırıcı görevi görüyor. Futbol sağlığı bozulduğunda, toplum sağlığı da etkileniyor.
Seyirciyi ayrıştıran ve kavgacı bir rekabete mahkum eden sistemde, gelecek yıllarda seyirci sayısında azalma da olacaktır.
Tuhaf hakem kararları, kulüp kavgaları, standardı olmayan kurul cezaları ile herkesin kaybettiği bir futbol sistemi oluştu Türkiye’de.
Ve bu futbol sistemi her yıl bir şampiyon ve çok sayıda mağdur yaratıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish