Her şey geçen yaz gittiğim bir partiyle başladı. İngiltere o yaz boğucu bir sıcak hava dalgasının içindeydi. İngiltere milli takımı FIFA Dünya Kupası finaline kalamamıştı ve Brexit sebebiyle siyasi çöküşün uçurumundaydı. Benim aklımsa spor ya da Brexit’te değil, partide gördüğüm füme somonla hazırlanmış sandviçteydi.
Şöyle açıklayayım, 2017’nin yılbaşı gecesinde iddialı bir yeni yıl kararı olarak vegan yaşamaya karar verdim. İlk birkaç hafta zordu. Ne yiyeceğimi bilemiyordum ve çoğu gün huysuz, yorgun ve aç hissediyordum. Düzenli olarak akşam 7’de kendimi hellim peyniri fantezileriyle uyuklamış vaziyette buluyordum; bir sandviç içinde, ızgarada pişirilmiş şekilde, bir salata içinde fırınlanmış şekilde ve kızarmış şekilde ağzımda olduğuna dair fanteziler.
Ancak bunlar zamanla yok oldu ve nasıl bu kadar çabuk üstesinden geldiğime şaşırdım. Çok geçmeden “Tofu peynirimi (soya çökeleği) marine etmek için cidden eve gitmeliyim” ve “Maya gevreğimi gördün mü?” gibi cümleler kurmaya başladım.
Ancak 10 sterlinlik (yaklaşık 73 TL) vegan çikolatalar beni kesmiyordu (çoğu bitter çikolatanın şans eseri mandıra ürünleri içermediğini keşfetmiştim) gerisi kolaydı.
Vegan yemeğin el yapımı bira kadar yaygın olduğu Londra’da yaşadığımı da belirtmeliyim. İngiltere’nin diğer bölgelerinde de artık vegan yiyecekler bulmak gittikçe kolaylaşıyor.
Sadece yiyecek açısından değil, vegan olduktan sonra kendimi neredeyse ruhani bir vegan tanrısı gibi hayatı kucaklarken buldum. Keza kendimi muhteşem hissettim. Cildim temizlendi, artık yatağa gittiğimde kendimi şişmiş hissetmiyordum ve fiziksel hafifliği fark ediyordum. Birkaç ay sonra su içindeki fasulye filizi gibi vegan yaşama kanım kaynamıştı.
Daha çok araştırma veganlığın çevresel ve etik yararlarına dair çığırtkanlık yaparken yeni beslenme şeklimin bir fark yaratacağına inanıyordum.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Daha sonra bir barbekü partisi oldu. O dönemde psikolojik açıdan çok iyi değildim. Dedem çok uzun bir hastalığın ardından hayatını kaybetmişti ve ben kendimi bu parti için toparlamaya çalıştığımı hatırlıyorum. O gün pek bir şey yememiştim ve her barbeküde olduğu gibi salata ve ekmek haricindeki yiyeceklerin tümü et içerikliydi. Hamburgerler, sosisli sandviçler ya da tavuk kanatları beni cezbetmese de küçük füme somonla hazırlanmış bir sandviç damarıma bastı.
Belki de sandviçin parlak görünüşü ya da somonun canlı turuncu rengi beni etkilemişti ancak bu vegan yaşam tarzımın sonunun başlangıcına işaret ediyordu. Sandviçi yemedim fakat kısa süre sonra veganlığımın sosyal hayatıma nasıl zarar verdiğini gördüm.
Artık arkadaşlarım oralarda yemeyeceğimi düşünerek beni belli restoranlara davet etmiyordu ve çoğu sıra bana geldiğinde evime yemeğe gelmeyi reddediyordu çünkü mantar yemek istemiyorlardı. (arkadaş grubum içinde “mantar” “vegan yemeği”yle eşdeğer) Veganlık hakkında ne kadar az konuşsam da, arkadaşlarımın bu azıcık kısımla bile alakadar olmadıklarını ve yemek konusunda ne desem inanmadıklarını gözlerimle gördüm. Bu durum garip biçimde beni onlara yabancılaştırıyordu.
Somonlu sandviç olayını kıl payı atlattıktan sonra, katı düzeydeki vegan beslenme şeklimi hafiflettim. Çoğu zaman bitkisel ağırlıklı beslenme tarzım vardı ancak veganlığı sürdürmenin sosyal ve kültürel açıdan imkansız olduğunu hissettiğim zamanlar oluyordu. Mesela, yakın bir arkadaşım ve onun ebeveynleriyle tatile gitmiştim ve bizi çok pahalı (ve pek vegan dostu olmayan) bir restorana götürmüşlerdi. Menüde tofu peyniri yoktu ve kızıldil balığı siparişi verme baskısına direnemedim.
Daha sonra cuma akşamı öğünümü 4 cin tonikle tamamlayıp, saat 11’de kendimi bir aç kurt gibi hissedince arkadaşımın balık filetosundan bir ısırık aldım. Sadece bir ısırık! Somon füme saplantımın artık üstesinden gelemeyeceğim bir tutku olduğunu anladım.
Böylece kusursuz bir vegan olmamaya karar kıldım ve daha ziyade yüzde 80 oranında bitkisel beslenme şeklini uygulamaya, kendimi mutlu eden şeylerin keyfini çıkarmaya karar verdim.
Bundan sonra yemek menülerinde daima vegan seçenekleri tercih edeceğim ancak 1 yıllık deneyimimin ardından sosyal etkinlik ve grup yemekleri söz konusu olduğunda veganlığıma biraz mola vermem gerektiğinin farkındayım.
Şu anda veganlığı kuşatan tuhaf bir “yasak meyve” kültürü var. Bazı vegan YouTuber’ların balık yerken yakalandığı örneklerde de gördüğümüz üzere bu sanki bir pembe dizi skandalı gibi kariyerlerini sonlandırabiliyor. Veganlık kendine özgü bir yoga severliği, batik boyamalı giyime dayanan bir yaşam tarzını desteklese de benim için sadece yemekle ilgiliydi. Vegan besinler kendimi iyi hissettiren ve gezegenin daha çok yararına olan besinlerdi. Ancak çoğu insan gibi, beslenme şeklimin beni tanımlamasını istemiyorum bu yüzden artık kendimi yemek yeme tarzıma göre tanımlamıyorum. Ve bu durum benim için sorun değil.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/life-style/food-and-drink
Independent Türkçe için çeviren: Büşra Kırkpınar
© The Independent