İran’ın Irak’taki siyasi hamleleri ve Haşdi Şabi’deki ayrışma

Serbest Ferhan Sindi Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: RT

Irak’taki Şiilerinin homojen bir yapı olarak kabul edilmesi ve tamamının İran’ın hegemonyasından yana olduğu yönünde genel bir yanlış kanaat var.

Şii dünyası Sünnilere karşı ortak bir amaç etrafında birleşse de kendi aralarında tek bir “imam” ya da “merci”ye bağlı değiller.


Irak’taki Şiiler yekpare ve homojen yapıya sahip değil

İran Şiileri, 1979 devriminin ardından arkalarına büyük bir devlet gücü aldıkları için Lübnan, BahreynSuudi Arabistan, Irak ve diğer ülkelerdeki Şiilerin önemli bir bölümünü kendine bağlamayı başardı.

Bunun en önemli faktörü de elinde bulundurduğu ekonomik ve silah imkanlarıydı.

İran, bu sayede hızlıca Lübnan’da Hizbullah’ı, Filistin’de İslami Cihad’ı ve Irak’ta İslam Devrimi Yüksek Konseyi’ni (El-Hekim ailesi) kurdurtmuş ve onlara büyük mali ve askeri destek sağlamıştır. 

Bu yapılardan Hizbullah direkt olarak Mehdi’nin vekili ya da İslam halifeliğinin günümüzdeki adı olarak kullanılan “Velayet-i Fakih”e (Hamaney) bağlıdır, İslami Cihad ve İDYK de İran’ın güdümünde hareket ederler.

Tahran’a bağlı hareket eden birçok İslamcı, solcu, seküler, Sünni ve Şii örgüt var; fakat bunların kısmı özerkliği var.

Bunlar “ortak düşmana” karşı çıkar birlikteliğinde buluştuğu için Tahran yardım ediyor. 


İran’ın Irak’taki planına çomak sokanlar: Sistani-Sadr

Şii örgütler, gruplar ve partiler yekpare, homojen ve organik olarak içiçe değildir.

Irak’ta da son-uçta Şiiler, dışarıda Sünnilere karşı birleşse de içeride kendi özerklik ve bağımsızlıklarını korumak istiyor.

Sistani ve Sadr hareketi, İran’ın ülkeyi sömürge gibi görmesine ve burada hegemonya kurmasına karşı olan etkili figürler olarak öne çıkıyor. 

İran devriminin lideri Humeyni, Irak’ta sürgündeyken de Saddam tarafından asılan Muhammed Bakır 1 el-Sadr ve Sistani ile araları çok iyi sayılmazdı.

Birçok noktada anlaşamıyorlardı. Sistani, silahlı mücadele, devrim ve buna benzer konularda Humeyni ile ters düşüyordu. 


İran Irak’ta Lübnan benzeri bir yapılanmaya gitmenin arayışında

Günümüzde de İran, ABD’nin 2003 müdahalesinin ardından Irak’a iyice yerleşmeye çalışıyor ve Sadr ve Sistani direnciyle karşılaştığı için bu emelini tam olarak gerçekleştiremiyor.

Sadr ve Sistani, Irak’ın çıkarlarını önceliyor ve İran’ın “Pers imparatorluğunu” diriltme idealine payanda olmayı reddediyor.

Sadr’ın Mehdi Ordusu 2008’de lağvedilmişti; ancak Süleymani’nin öldürülmesinin ardından yeniden kurulması talimatı verildi.

İşin doğrusu lağvedilmesi, yeniden kurulması ya da isim değişikliği çok önemli değil.

Bu oluşumlar mobilize olduğu için adının ne olduğu ve resmi hüviyetinin ne olduğu nitelik açısından önem arz etmiyor. 

İran'ın Irak'taki hamleleri, Lübnan'daki gibi bir siyasi yapılanmaya dönüktür.

Hizbullah Lübnan'da askeri olarak güçlü bir aktör ve bunun siyasi ayağını da zamanla oluşturdu.

Haşdi Şabi, Irak Hizbullah’ı ve diğer milis güçlerin resmileştirilmesi de buna yönelik adımlardır.

İşin esasına bakılırsa ABD'nin Süleymani suikastı rastgele değildi. ABD, İran'ın Irak'taki emellerini çok iyi biliyordu ve bunun istihbaratını önceden almıştı.

Süleymani ve el-Mühendis'in birlikte seçilmesi de tesadüfi değildi. ABD, İran'ın Irak'taki siyasi ayağının önünü almak için Süleymani'yi ortadan kaldırdı.

Bunun ardından Haşdi Şabi’nin özellikle İran koluna yönelik onlarca hava operasyonu düzenledi ve kilit isimleri hedef aldı.

Süleymani’nin yarım bıraktığı işi tamamlamak üzere harekete geçen isimleri de ortadan kaldırdı. 


Sistani ile Hamaney arasındaki rekabet Haşdi Şabi’yi böldü

Hükümet krizinin arka planında yatan neden de İrancılar ile Irakçılar arasındaki anlaşmazlıktı.

Silahlı Şii grupların tamamı İran yanlısı değil, birçoğu Irak’ın çıkarlarını önceliyor ve bunlar arasında bir rekabet söz konusu. 

Bazıları için İran öncelikli ve bunlar “Velayet-i Fakih”e (Hamaney) bağlı, bunlar için Irak’ın hiçbir önemi yok ve İran’ın çıkarlarını Irak’ta savunmak istiyorlar.

Hizbullah, Nuceba, Asaib Ehli Hak, açık bir şekilde Irak’taki güçlü bir yapının İran’ı korumasını ve bir set oluşturmasını savunuyor. 

Haşdi Şabi adı altında 70 farklı grup var. Çoğunluğu Hamaney’e bağlı olmasına rağmen önemli bir kısmı da Sistani’ye bağlı olarak hareket ediyor.

Aralarındaki ortak bağ Şiilik akidesi. Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ali el-Basri, Abdulaziz Ebu Fadek’in oy birliğiyle Mühendis’in halefi olarak seçildiğini duyurdu ancak Sistani ve Sadr ekolü bu girişime karşı çıktılar. 

İmam Ali Tugayları, Ensar Merceiye, Savaşçı Abbas Tugayı ve Savaşçı Ali Ekber Tugayı, 19 Nisan’da Haşdi Şabi bünyesinden ayrılarak başbakanlığa bağlandığı açıklandı. 

Bu çatlak yeni değildi ve IŞİD savaşı bittikten sonra gün yüzüne çıkmıştı.

Abdulmehdi’nin geçen yıl İran’a verdiği tavizler ve imzaladığı çok sayıda anlaşmanın da bu anlaşmazlıkların artmasında etkili olduğu ifade ediliyor.

Çünkü İran, diplomatik olarak Irak’ı bağımsız bir ülke olarak gördüğünü ifade etse de askeri, siyasi ve ekonomik olarak tamamen kendine bağlı hale getirmenin arayışında.

ABD yaptırımları sürecinde bu çok daha fazla hissedildi. 

Süleymani ve Mühendis, Haşdi Şabi’yi homojen bir siyasi, askeri ve ekonomik yapıya büründürmenin çalışmasını yürütüyordu.

Süleymani öldürülmeden önce Abdulmehdi ile yapacağı görüşmenin temel gündem maddelerinden bir tanesi de buydu. 

ABD Büyükelçiliği ve askerlerine yapılan saldırıların arkasında da bu derin emeller yatıyordu.

Ancak Irak’ta o kadar yatırım yapan ABD, bu ülkeyi İran’a kolay kolay kaptırmaya niyetli olmadığını gösterdi. 

Haşdi Şabi’nin, Sistani’nin fetvasıyla kurulduğunu unutmamak lazım.

Sistani-Hamaney rekabeti de tam olarak burada gösteriyor kendini. Çağrıyı Sistani yaptı; fakat organizasyonu ve silah teminini Hamaney sağladı. 


Kazımi Haşdi Şabi’yi daha rasyonel oturtmaya çalışıyor

Irak başbakanları, bu grupları yasal bir çerçeveye oturtmak istedi, öncesinde İbadi de bu yönde gayret sarfetti ancak başarılı olamadılar.

Halihazırda Başbakanlık ofisi Haşdi Şabi’nin etkisi altında. 

Resmiyette farklı gözükse de gerçekte 150 binden fazla milisi olan Haşdi Şabi’nin tamamen Irak silahlı güçlerinin bir parçası olarak başbakanlığa bağlanması isteniyor.

İbadi ve Abdulmehdi bunu yapmak istedi, başaramadılar. Adnan Zürfi de kısa süren adaylık sürecinde sürekli olarak buna vurgu yaptı. 

Başbakan Mustafa Kazımi 16 Nisan’da Haşdi Şabi heyetini ziyaret etti ve oluşumdaki hem iç karışıklıkları çözdükten sonra daha yasal bir zemine oturtmaya dair niyetini ortaya koydu.

Kazımi’nin bu sorunu çözmek istemesinin temel nedeni ABD’ye karşı radikalleşen bu milis gücün daha rasyonel bir zemine oturmasıdır.

Çünkü radikalizmin faturası ABD tarafından ülkeye ağır ödetildi. Devam etmesi halinde daha ağır bedellerin olduğunu çok iyi bilen bir arka plana sahip Kazımi. 

Haşdi Şabi, IŞİD’ten dolayı bölgelerini terk eden 2 milyondan fazla Sünni’nin dönüşüne izin vermiyor.

Selahaddin, Enbar, Diyala, Musul ve Kerkük’te Sünni vatandaşların dönüşünün önünde problem teşkil ediyorlar.

Irak Başbakanlarının da çözmesi gereken temel sorunların bir tanesi bu demografik dağınıklıktır.

Ayrıca merkezi otoriteden bağımsız, başıboş silahlı grupların ülkenin başını belaya sokacağı analizleri de Kazımi’nin gözardı edebileceği hususlar değildir. 

Ekim'deki protestolar Şii bölgelerine yayılınca Şii halkı da Haşdi Şabi uzantılarının ülkedeki krizin nedeni olduğunu düşündü.

Kerbela ve Necef’teki İran milislerinin binalarına saldırınca buralarda belgeler ele geçirildi.

Belgelerde İran’ın bölgeyi ateşe atmak için büyük planlar yaptığı ortaya çıktı.

İran, bu yüzden Irak’taki uzantılarını devreye soktu ve göstericileri öldürmeye başladılar. Bu halkın daha fazla tepkisine ve Abdulmehdi’nin istifasına yol açtı. 


İran’ın arzuları ve ABD’nin tehdidi

İran, Bağdat’ta ABD’nin mevcudiyetine karşı bir savaş başlatmak istedi. Bu aynı zamanda hükümetle iş yapan bazı partilerin de talebiydi.

ABD, bu yüzden İran yanlısı milislere hava saldırıları düzenledi. Yeşil bölgede bile hava operasyonları düzenledi. Şii milisler büyük kayıplar verdi.

Süleymani ve El Mühendis öldürüldükten sonra ABD’nin Irak’tan çıkmasını isteyen kesimlere de gözdağı verdi. İran, arzularının ABD tehdidiyle karşı karşıya kaldığını anladı. 

Halihazırda İran, Haşdi Şabi’deki çatlağı tamir etmek için yoğun bir çaba sarfediyor.

Süleymani’nin halefi İsmail Kaani ve Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şemhani bununla görevlendirilmiş durumda.

Sistani’ye bağlı gruplar ise İran’ın etkisine ve ülkeye bu derece yerleşmesine itiraz ediyor. Bu gruplar ülkede İran’dan bağımsız karar alınmasını istiyor. 


İran, Irak ve Suriye’de geri adım atmaya hazırlanıyor

Gelinen aşamada İran’ın geçen hafta Körfez’de kendi gemisini vurması, ABD'nin, hafta içinde İran tarafından Venezuela'ya gönderilen yakıt tankerlerini engellemek için dört savaş gemisi ve bir devriye uçağını Karayipler'e göndermesi ve 17 Mayıs’ta İngiltere’ye ait geminin Yemen açıklarında saldırıya uğraması tesadüfi gelişmeler değildir.

Hepsi birbiriyle bağlantılıdır. 

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, 17 Mayıs’ta BM Genel Sekreteri Antoni Guterres’e mektup göndererek bu konuda uyarıda bulunmuş ve İran Savunma Bakanı Emir Hatemi de Iraklı mevkidaşı Cuma İnad ile videokonferans görüşmesi yaparak bu gelişmeleri ele almıştı.  

Fetih Koalisyonu lideri ve Haşdi Şabi’nin önde gelen isimlerinden Hadi Amiri, Kanada, İngiltere ve AB Büyükelçilerinin LGBT bayrakları nedeniyle Bağdat’tan kovulmasını istedi. 

Bunlara ek olarak Haşdi Şabi Genel Kurulu Başkanı Falih Feyyaz, 18 Mayıs’ta yaptığı açıklamada Sistani’nin yapılanmaya yönelik bazı itirazlarının olduğunu itiraf etti.

Ayrılan gruplar da tüzük ve programın değişmesini ve ulusal bir yol haritasının takip edilmesini savunuyor.  

Grubun içindeki en güçlü isim olan Hadi Amiri, ayrılan grupların geri dönüşü için birkaç girişimde bulunsa da başarılı olamadı. 

Amiri, Haşdi Şabi’nin başına biri Sistani’ye biri de Hamaney’e bağlı 2 kişinin geçmesini önerdi ancak bu öneri Sistani ve Sadr yanlıları tarafından reddedildi.

Feyyaz da bu girişimlerin devam ettiğini ve yakında ayrılan grupların geri dönüşüyle yeni yapılanmaya gidileceğini haber verdi. 

Çünkü gün geçtikçe İran yaptırımlardan daha fazla zorlanıyor ve agresif bir şekilde çıkış yolları arıyor.

Ancak agresif çıkışlar yapsa da geçen hafta güçlerini Suriye’den çekeceğiyle ilgili iddiaları ciddiye almak lazım.

Çünkü İran bu yükü daha fazla kaldıramaz ve Rusya’nın da Suriye’de Tahran’ı daha fazla görmek istemediğini dikkate aldığımızda kısa vadede Ortadoğu’nun birçok önemli gelişmeye sahne olacağını söylemek kehanet olmayacaktır. 

Şu aşamada Sistani ve Sadr’ın ayak diremesi nedeniyle İran’ın Haşdi Şabi’den Lübnan Hizbullah’ı benzeri “Velayeti Fakih”e (Hamaney) bağlı bir yapı çıkarması hayallerinin suya düştüğünü söylemek mümkün.

Tahran, bu konuda geri adım atacak ve Sadr ile Sistani ile uzlaşının yollarını arayacaktır.

Çünkü asıl önceliği Suriye sınırındaki gelişmeler ve ABD ile İran arasındaki güç çekişmesi burada cereyan edecek.

 

 

1. Irak Şiileri, Joyce N. Wiley, Ekin Yayınları.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU