Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) CNN Türk’e karşı başlattığı boykotu, partinin bir önceki kurultayında Genel Başkan adayı olan Ümit Kocasakal deldi.
CHP, Kocasakal’ın da aralarında bulunduğu 3 isim için ihraç istemiyle disiplin süreci başlattı.
Kocasakal, disiplin süreci ile ilgili olarak Oda TV’de bir yazı kaleme aldı ve birtakım eleştirilerde bulundu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
“Bu süreç benim dışımda bir durum, takdir de bana ait değil. Disiplin ihlali yaptığımı, disiplin ihlali yapan kişinin ben olduğumu düşünmüyorum” diyen Kocasakal, “En büyük disiplin ihlali partinin ilkelerine ve programına uygun davranmamaktır. Bu yöntem ve uygulamanın; tam da kongre süreçlerinde yaşanan "tek aday" uygulamalarına bağlı olarak parti içi demokrasi sorgulanmaktayken Partimize ne kadar yarar getirebileceği veya zarar verebileceğinin takdirini de Cumhuriyet Halk Partisi tabanına ve kamuoyuna bırakıyorum” ifadesini kullandı.
Kocasakal Oda TV’de “CNN Türk’e neden çıktım” başlığıyla yayımlanan yazısının bir bölümünde şunları kaydetti:
1) Gerekçelerde haklılık payı bulunsa da, alınan boykot kararını doğru, tutarlı, Partinin ilkelerine uygun bulmuyorum. Tam da bu şekilde Partimizin "tuzağa" düşürüldüğünü, algı ve itibarının zedelendiğini düşünüyorum. Gerçekten de her durumda basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü savunan bir partinin bu tavrı, bu alandaki samimiyet ve tutarlılığının sorgulanmasına yol açacak, "yasakçı" lık olarak nitelenecek, her aşamada aleyhine kullanılacaktır. Örneğin iktidarın basın özgürlüğü ile ilgili olası bir düzenlemesi ve/veya uygulaması karşısında doğal olarak ileri sürülecek olan "ifade ve basın özgürlüğü" savları, bu durum gerekçe gösterilerek etkisiz kılınmaya çalışılacaktır. Oysa bu alanda alınabilecek farklı önlem ve tavırlar vardır. Pireye kızıp yorgan yakmak, dimyata pirince gidermen evdeki bulgurdan olmak ne denli doğrudur?
2) Bu kararın alındığı 3 şubat 2020 tarihinden önce durum farklı mıydı? O halde bu karar niye bu tarihte alındı? Ya da anılan kanalın durumu böyle de, diğer medya organlarının farklı mı? İğneyi kendimize de batırmak gerekirse, herkes her kanala çıkabilmekte midir?
Bir başka durum da şu: Benim televizyonlarda "görünmek" gibi bir derdim yok, hiç bir zaman olmadı. Buna ihtiyacım da yok. Buradaki tek gayem, tamamen karşıtlık/yandaşlık üzerine sıkışmış, gerginleşip kutuplaşmış bir ülkede aslında bir "üçüncü" yolun varlığını, özü itibariyle tek çarenin, her açıdan (ekonomiden dış politikaya, eğitimden sağlığa her alanda) Atatürk çizgisi ve politikalarına dönülmesi gerektiği yönündeki düşüncelerimi kamuoyuyla paylaşmak. Bu imkanı bulduğumda da kullanmaya çalışmaktayım. Yoksa görsel ve yazılı basının içinde bulunduğu durumu gayet iyi bilmekte, gözlemlemekte ve onaylamamaktayım. Ancak bu başka bir husustur, bu mecrayı kullanmak başka bir husus. Sonuçta ben bir kanal sahibi, yöneticisi, çalışanı değilim.
Bu çerçevede uzun yıllardır ana akım medyaya çağrılmamış bir kişi olarak, benim de şaşkınlıkla karşıladığım şekilde (ki bunu da açıkça kanal yetkililerine de belirttim) çağrı üzerine 11.01.2020 tarihli Tarafsız Bölge programına katıldım ve görüşlerimi ifade ettim. Bilindiği üzere o programda benim de tasvip etmediğimi nahoş olaylar yaşandı. 03.02.2020 tarihinde ise bu kez aynı kanalda "Akıl çemberi" isimli programa davet edildim ve katıldım. Boykot kararı ise bu ikinci programdan, burada Partimizin yönetimi ile ilgili yaptığım bazı eleştirilerden (ki bu eleştirilerim yeni olmadığı gibi, saygı sınırları içerisinde dile getirilmiş, üstelik Partinin kurumsal kimliği ile mevcut yönetim anlayışı açık bir dille ayrılmış, kurumsal kimliğe yönelik her haksız tutum karşılığını bulmuştur) sonra alındı. Bu açıdan kararın zamanlaması dikkat çekici. Görüldüğü üzere birilerinin çarpıtmak istediği gibi ben ilk defa boykot kararından sonra yayına katılmış değilim.
3) Bunlar bir yana, boykot kararında şu belirtiliyor: "CHP’li hiç kimse, yöneticisinden üyesine hiçbir partilimiz CNN Türk kanalına çıkmayacak, yayınlarına katılmayacak, tuzaklarını boşa çıkaracaktır ". "Çıkmayacaktır", "Katılmayacaktır" şeklinde emir kipleri...Yani deniyor ki "tıpış tıpış oturacaksınız". Adeta bir "emir-komuta" ilişkisini çağrıştıran bu ifade ve yaklaşım tarzı, kanaatimce Partimize uygun değil. hayatım boyunca ifade özgürlüğünün değerine inanmış bir kişi olarak, kendi ifade özgürlüğümü de kutsal sayar, üzerine titrerim. Benim hangi ifade özgürlüğümü ve onun bir parçası olan eleştiri hürriyetimi, ne zaman, nerede, nasıl kullanacağımı kimse belirleyemez. Bu husus benim dokunulmaz bir kişilik alanımdır. Parti yöneticilerinin kendileri bakımından bir katılmama kararı almasını ve uygulamasını saygı ve anlayışla karşılarım. Ancak tüm üyeleri, dolayısıyla şahsımı kapsayacak şekilde böyle bir yasaklamayı kabullenmem mümkün değildir. Burada söz konusu olan basit bir "uymama" veya "karşı gelme" değil, bir ilke ve tutarlılık sorunudur. Kaldı ki, şahsıma bu şekilde getirilen bu yasak sadece bana değil, hitap ettiğim izleyicinin, halkın da bilgilenme hakkını sınırlamaktadır.
Neyin ayaklar altına alındığına, kimin nasıl taraflı yayın yaptığına bırakın da izleyici karar versin. Yarın bir gün sizin televizyonlarınıza da aynısı yapılırsa ne yapacak, ne söyleyeceksiniz? Bu yaygın ve yanlış uygulama, bunun anlaşılmasını da gölgeleyebilecek niteliktedir. Daha da önemli olan, anlaşılmayan veya anlaşılmak istenilmeyen husus şu: Ben yıllardır televizyonlara çağrılan ve görüşlerimi kamuoyuyla paylaşan bir kişiyim. Bu çağrılmanın sebebi ise CHP üyesi olmak değil (ki üyeliğimden önce de çağrılmaktaydım) akademisyen kimliğim ve baro başkanlığım. Dolayısıyla benim zaten çağrılma nedenim CHP üyesi olmak değil, belirttiğim kimliğim ve konumumdur. Kaldı ki belirli bir görev üstlenmiş yönetici de değilim. Sade bir üye olarak Partiyi temsil etmek gibi bir konumum da yok. Görüşlerim Partiyi değil, beni bağlamakta. Hal böyle olunca bu açıdan da anılan boykot kararının şahsımı kapsaması izahsız kalmaktadır. Sade üyeye yasak nedendir? Bu açıdan örneğin ben İstanbul Barosunun üyesiyim, ancak şu anda yöneticisi değilim. Dolayısıyla Baro'yu temsil etmediğim ve görüşlerim Baroyu bağlamayacağı gibi, Baro da bana bir yasak getiremez. Üstelik özellikle son zamanlarda yerleştirilmek istenen bu "biat" kültürü, Partimize uymamakta, yakışmamakta, saygınlığını zedelemektedir. Umarım tüm bu hususlar, bu karar alınmadan önce enine boyuna düşünülmüştür.
“İhraç sesleri' beni sindiremez"
4) Bazen bir yolda yalnız yürümeniz gerekebilir. Nikos Kazancakis'in dediği gibi "Önüne iki yol çıkarsa, asla düz ve kolay olanından gitme, yokuş yukarı tırman ve kanlık ayak izlerini izle ". Hiç bir şahsi beklentim de yok, belki de bu yüzden kendimi bu denli "rahat" ve "Özgür" hissediyorum. Yine büyük usta Kazancakis'in dediği ve mezar taşında da yazdığı üzere "Hiç bir şey ummuyorum, hiç bir şeyden korkmuyorum, özgürüm ! ". Çizgim ve inancım bu. Hiç bir davranışımı kimin ne diyeceği veya yapacağı üzerine, bir takım "dengelerin" terazisine oturtmadım. Doğru, kimin ne diyeceği veya yapacağına göre belirlenecek bir husus değildir. Doğru veya yanlış, sadece kendi inandığım doğrular ve ilkelere göre hareket ederim. Sorumluluğum da temelde kendi vicdanıma ve ilkelerime karşıdır. Bu konuda hükmü, güdülü sosyal medya "taburları" veya "köşe" yazarları değil, kamuoyu ve tarih verir. İnandığım doğruların izinden yürümenin her türlü bedelini de ödemeye hazırım. Kaldı ki bu konuda ödenecek hiç bir bedel, şahsi menfaatlerce yok edilen ilkesizliğin kalıcı mirası, yükü ve ağırlığından daha fazla olamaz.
Bu nedenle her türlü "sosyal medya lincine" veya uygulamaya hazırım. Bunlar beni inandıklarımı yapmaktan, söylemekten alıkoymaz. Zamanında Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında; sonucunun ve bedelinin ne olacağını bilerek FETÖ mahkemesine gidip hukuka davet ederek ve bunun sonucunda da yargılanarak, odası kurşunlanarak bedel ödemiş, 15 Temmuz gecesi uçaklar daha bomba yağdırırken gece saat 01:00 sularında resmi internet sitesinde darbe ve işgal girişimine karşı tek resmi bildiri koymayı göze almış biri olarak "sosyal medya linçleri" veya "ihraç sesleri" beni sindiremez.
Bir yere gelme, bir şey olma derdimin olmadığını söyledim, ama bir "şey" olmama derdim var: Hiç bir şekilde etik dışı ilişki ve ağların, şahsi menfaatleri ülke çıkarları önüne koymanın, "reel siyaset" adı altında meşrulaştırılmaya çalışılan ilkesizliklerin ve gündelik savrulmaların bir parçası asla olmayacağım.
5) Parti kararına uymadığım söyleniyor. Peki Partinin mevcut bazı yönetici ve üyeleri eylem ve söylemleriyle partimizin ilkelerine ve programına uyuyor mu ? Ya da şöyle sorayım: Kabule göre "boykotu delmek", partinin programını delmekten, ilkelerini çiğnemekten daha mı ağır ve vahim? Bunun kararını verecek olan güdülü sosyal medya "taburları" veya "köşe" yazarları değil, Partimizin Altı Ok'a gönül vermiş, Atatürk ilkeleri ve çizgisini gerçekten ve gönülden benimseyen tabanı ile Türk milletidir.
6) "Parti disiplinine uymadığım" gerekçesiyle "ihraç edilmem" gerektiği söyleniyor, isteniyor, dileniyor. Doğruluğunu bilmiyorum ama bu yazıyı kaleme almaktayken kesin ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edildiğim, süreçle ilgili olarak "düğmeye basıldığı" yönünde haberlere rastladım. hatta şahsımın Partiden "ihraç edileceğini" (dikkat buyurun ihraç istemiyle disipline sevk edileceğini değil, ihraç edileceğini) "ilk duyuran olmak" ile övünen basın-yayın organları da var.Hayırlı, uğurlu olsun ! Bu gelişim ve hız, zaten benim "bir vesileyle ihraç edilmem için bir fırsat kollandığı", "kararın da buna yönelik olduğu" yönündeki görüş ve düşünceleri de teyideder mahiyette. Hatta benim bu şekilde "tuzağa düşürüldüğüm" veya "düştüğüm"; aranan "kozu" verdiğim, bu şekilde boykotun da bir süre sonra bitirileceği, ancak benim ihraç edilmiş olacağım yönünde de görüşler var. Görüşlere saygı duyarım. Ancak ben hayata, sevilen bir iskambil oyununda (King) olduğu gibi "koz" lar veya "ceza" larla bakan birisi hiç olmadım.
Bu süreç benim dışımda bir durum, takdir de bana ait değil. Disiplin ihlali yaptığımı, disiplin ihlali yapan kişinin ben olduğumu düşünmüyorum. Aslında bu ihlali yapan o denli çok kişi var ki, umarım şahsıma gösterilen "hassasiyet", bunlara da gösterilir. Yukarıda belirttiğim gibi, en büyük disiplin ihlali Partinin ilkelerine ve programına uygun davranmamaktır. Bu yöntem ve uygulamanın; tam da kongre süreçlerinde yaşanan "tek aday" uygulamalarına bağlı olarak parti içi demokrasi sorgulanmaktayken Partimize ne kadar yarar getirebileceği veya zarar verebileceğinin takdirini de Cumhuriyet Halk Partisi tabanına ve kamuoyuna bırakıyorum. Her davranışın bir siyasi sonucu ve bedeli vardır ve bu herkes için geçerlidir. Ancak bu süreçte gösterilecek tavrın, tutumun; kimin gerçekten ifade özgürlüğünü, eleştiri hakkını, parti içi demokrasiyi benimseyip benimsemediği hususlarında tam bir test olacağını, tarihin yapraklarına önemli ve kalıcı notlar düşüleceğini düşünüyorum. Unutulmasın ki masallar da bir gün tükenir.
CHP’nin boykot kararı
CHP Merkez Yönetim Kurulu'nun (MYK) 3 Şubat'ta gerçekleşen toplantısında alınan kararı açıklayan Tuncay Özkan, "Partimize ve partililerimize tuzak kurma, kötü gösterme ve gerçekleri çarpıtma gayretleri nedeniyle, CHP’lilerin CNN Türk kanalındaki yayınlara katılmaması kararını almıştır" demişti.
"CNN Türk, özgür ve bağımsız haber kanalı olmak yerine, tıpkı Ahaber gibi iktidarın borazanı bir propaganda aygıtı olmayı tercih etmiştir" diyen Özkan, CNN Türk'ün halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkını ayaklar altına aldığının altını çizmişti.
Independent Türkçe, Oda TV