Türkiyeli olan babamın halasının ergenlik çağındayken ona tecavüz eden adamla evlendirildiği gerçeği beni her zaman dehşete düşürmüştür. Bunun 1950'lerde Türkiye'nin bir köyünde yaşandığını ve o zamandan beri çok şey değiştiğini söyleyerek kendimi avutmaya çalışıyorum. Ama birkaç gün içinde Türkiye'de "tecavüzcüsüyle evlendirme" yasa tasarısının sunulacağını düşündükçe bunda zorluk çekiyorum.
Yasa kapsamında tecavüzden hüküm giymiş birçok erkek (Türkiye gazetesi Hürriyet bu rakamın 4 bin civarında olduğunu tahmin ediyor) mağdurlarıyla evlenme şartıyla serbest bırakılacak. İki taraf arasındaki yaş farkına sınırlama getirilip getirilmeyeceğiyse henüz belirsiz. Eğer bir sınırlama getirilecekse bu muhtemelen 10 ya da 15 yıl olarak belirlenecektir. Küçük ama hala son derece iğrenç bir "lütuf".
Zaten kanun teklifinin tamamı tiksinti uyandırıyor. Aslında bu ifade bile kanun teklifi karşısında Türkiye'nin mirasının birçok kadınının (ve erkeğinin) hissettiği amansız öfke, dehşet ve tiksintiyi aktarmaya yetmiyor. Kadınlara yönelik cinsel tacizin nihayet tabu haline geldiği bir devirde, Filistin veya Mısır gibi daha muhafazakar kültüre sahip ülkeler bile nihayet tecavüzcülerin kolaylıkla paçayı kurtarmasını sağlayan yasaları feshederken, ne diye böyle bir yasa getirirsiniz? Ne diye böyle bir geri adım atarsınız? Üstelik bu Türkiye için büyük bir geri adım. 2004'te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın AK Partisi çocuk istirmacılarının cezasını iki katına çıkarmış ve şu an geri getirmeye çalıştıkları yasayı kaldırmıştı.
Erdoğan'ın siyasi görüşlerini bir bütün olarak ele alırsak inanıyorum ki bu durumun sadece bir sebebi olabilir: Evliliğin ve çocukların Türkiye'yi dünya siyasetinde önemli bir aktör haline getireceği düşüncesi. Erdoğan "güçlü milletlerin güçlü ailelerden geldiğini" söylüyor. Aynı neden yüzünden, Erdoğan zaman zaman Türkiyeli ailelerinin üç çocuk yapmasını savunmuş ve iki hafta önce evlenmeden birlikte yaşamanın veya çocuk sahibi olmanın İslam -ve dolayısıyla Türkiye- kültüründe yeri olmadığını ifade etmişti. Fakat bir kız çocuğunu tecavüzcüsüyle evlenmeye zorlamak da günümüz Türkiye kültüründe kabul edilir şey değil. Hatta çoğunluk bunun cinsel istismar olduğunu düşünüyor.
Geçen hafta asla terör veya cinsel istismar suçlarının cezalarında indirim kabul etmeyeceğini iddia eden ama bu "tecavüzcüsüyle evlendirme" tasarısına da izin veren Erdoğan belli ki durumu böyle görmüyor. Bunun yerine onu kendi amaçlarına ulaşmanın, nüfusu artırmanın yolu olarak düşünüyor. Bir tecavüzcünün genç mağduruyla evlenmesi sadece tecavüz sonucu doğabilecek çocuğun meşru olacağı anlamına gelmiyor, aynı zamanda daha önünde uzun ve doğurgan yıllar olan kız çocuğunun daha fazla çocuk doğurabileceği anlamına geliyor.
Bunun son derece korkutucu olduğunu söylemek durumun ciddiyetini ifade etmede yetersiz kalır. Bu yasanın temel anlamı Türkiye'de kadınlara değer verilmediği; onların tek işlevi çocuk doğurmak, daha fazlası değil. Cumhurbaşkanı ve söz konusu yasa bu mesajı taşırken toplumun da buna inanması sadece an meselesi olacak, ki bunun da ülke çapında kadın hakları üzerinde yıkıcı etkisi olacak.
Erkekler, kadınlar ve kadın bedeni üzerinde zaten hissettiğinden çok daha baskın hissedecek, bu da sadece tecavüz değil aynı zamanda aile içi şiddet veya istismarın da artmasına sebep olacak. Zaten çok yüksek olan kadın cinayeti sayısı daha da artacak: Türkiye'deki bir kadın platformuna göre 2019'da yaklaşık 474 kadın öldürüldü. Bu sayı 2018'de Birleşik Krallık'ta öldürülen kadın sayısının neredeyse 4 katı. Ayrıca kadınlar arasında kendine zarar verme ve intihar oranı da (istemedikleri bir erkekle ve muhtemelen çocuklarla mutsuz bir eve sıkışıp kalmalarının sonucu olarak) artacak.
Cumhurbaşkanının ve meclisin bu "tecavüzcüsüyle evlendirme" tasarısının sonuçlarını düşünmemiş olması utanç verici. Aileleri, bir kez daha, küçük kızlarını ("zarar görmüş mallar" olarak görüldüklerinden dolayı) ıstırapla geçecek hayatlara itmesi için zorlamanın kınanacak bir şey olduğunu fark etmeliler.
Eskiden Türkiye kadın hakları konusunda ilericiydi. Son 20 yılda devlet kurumları ve orduda başörtüsü yasağı kaldırıldı ve yeni doğan bebeklerini emzirmeleri için annelere her iş günü 1,5 saat izin veren "süt izninin" yürürlüğe konmasıyla anneler iş yaşam dengesini kurabildi. Ancak yeni yasa bu ilerlemenin neredeyse tamamını erozyona uğratacak.
"Tecavüzcüsüyle evlendirme" tasarısı Türkiye'yi 1950'lere geri götürüyor. Erdoğan'ın böyle bir yasanın değerine dair düşünceleri bir kenara, aslında yasa Türkiye'nin dünyada gerçekten modern bir aktör olma şansını yok ediyor. Dolayısıyla bu yasadan etkilenecek bütün kadınlarla dayanışma içinde olduğumu belirtir, protesto için sokağa çıkan herkese de çok, çok teşekkür ederim. Birçok sebepten ötürü bu, kadınlar için büyük bir mücadele. Şimdi pes etmeyeceğiz.
Tor'un tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: Türkiye’nin “tecavüzcüsüyle evlendirme” yasası, kadın haklarını 1950’lere geriletecek
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral
© The Independent