Latin Amerika ülkelerinde demokrasi, 1990 ve 2000'lerde bir başarı öyküsü olarak yazıldı.
Ancak bu ülkelerin hiçbirinde tam olarak bir ‘sivil otorite’ kurul(a)madı.
Dolayısıyla bu ülkelerde silahlı kuvvetler/ordu halen demokrasi için bir bilmecedir.
Latin Amerika’nın genelinde militarizasyon artıyor, demokrasi ve adalet için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Bu yeni gördüğümüz askeri güç biçimi, Latin Amerika ülkelerinde ‘yıkıcı varlığını sonsuzlaştırıyor’.
Çünkü siyasi, ekonomik ve asayiş krizleri çıktıkça; liderler/hükümetler, generaller ile ‘başkancılık’ oynamaya ve askerlerin arkasına saklanmayı alışkanlık haline getiriyor.
fazla oku
-
Uluslararası Sefalet Fonu (IMF), Ekvador’u batırıyorNode ID: 81011
1970'lerin sonunda, diktatörler 20 Latin Amerika ülkesinden 17'sine hükmetti.
21'nci yüzyılda 2000 yılında Ekvador, 2002 Venezuela, 2009 Honduras ve 2019 Bolivya’da ordu, seçilmiş hükümetleri beceriksiz/kötü veya bozuk gördüğü için muhalif gruplarla birlikte askeri darbe yaptı.
Nitekim son Bolivya darbesiyle birlikte görülüyor ki; bir Soğuk savaş ve bir Latin Amerika klasiği olan askerlerin yönetime el koyması/yörüngesine alması, şekil değiştirerek devam ediyor.
Latin Amerika silahlı kuvvetlerinin sivil-asker ilişkileri, siyaset ve yönetim çerçevesinin farklı derecelerde üç tipi vardır:
Birincisi, Küba, Nikaragua ve Venezuela'da olduğu gibi, silahlı kuvvetlerin yönetime ve ekonomiye tamamen dahil olduğu devrimci bir modeldir. Ordu, devrimci/solcu hükümetlerin hayatta kalmasına adanmış en güvenilir kurumdur ve rejimlerin dayanağıdır.
Nihayetinde, silahlı kuvvetler mensupları, ekonominin stratejik sektörlerine, üst düzey kamu görevlerine ve bakanlıklara getirildi.
Hatta Venezuela’da olduğu gibi il valisi olarak görev yapmaya başladı.
İkinci model, politikaya askeri müdahalenin yakın olduğu, ancak zeki bir kurguyla şeklen güç kullanılmayan modeldir.
Guatemala ve Brezilya'da hatta Şili, Kolombiya ve Ekvador’da görülen, kritik görevlere emekli üst düzey subayların geldiği, cumhurbaşkanı, bakan, sivil siyasi liderlerin yanı sıra hükümette üst düzey pozisyonlarda bulunmalarını tavsiye eden modeldir.
Üçüncü model ise, asayiş olayları, kaçakçılık, uyuşturucu kartelleriyle mücadele adı altında askerlerin varlığını bir şekilde hissettirdiği, dolayısıyla sivil hükümeti siyaseten çevreleyen/etkileyen modeldir.
Özellikle Meksika’yı vurgulamamız gerekir. Daha çok 20'nci yüzyılda yaygın olan "ihtiyaç duyulan itaatsizlik" yüzünden de, Latin Amerika'da ordu, demokratik sürece müdahil oluyordu.
Bu tarz askeri müdahaleler, bölgenin gelişim sürecini kesintiye uğratıyor ve halihazırda karmaşık durumuna daha fazla sorun ekliyor.
Darbe sonrasında sivil/asker başkanların çoğu, Batılı ülkelerin çıkarları savunuyor, dış borçların artmasına neden oluyor ve ulusal sanayiye de zarar veriyor. Dolayısıyla Latin Amerika toplumu açısından, askeri darbelerin yıkıcı etkisi, ekonomik krizlerin ve asayiş olayların önüne geçiyor.
fazla oku
-
Bolivya askeri darbesi; 191'inci darbeNode ID: 91351
21’nci yüzyılda askeri darbeler, uzak bir ihtimal gibi görünüyordu. Ancak 2019 yılında yaşanan toplumsal huzursuzluklar ve son Bolivya darbesi, geçmiş de yaşanan travmanın yeniden hortlamasına neden oldu.
Bolivya istikrarlı bir ülke idi, ekonomik olarak büyüyor, yoksullukla mücadele ediyor ve sömürgecilik döneminden beri ikinci veya üçüncü sınıf vatandaş olan yerli halkın sosyo-ekonomik varlığını yükseltiyordu.
10 Kasım darbesinden sonra ise Evo Morales ve başkan yardımcısı Álvaro García Linera Meksika'ya sürgüne gitti ve darbeden hemen sonra, Jeanine Añez'in "geçici hükümeti" yani silahlı kuvvetler iktidara geldi.
Silahlı kuvvetlerin, görünürlüğü artarak sürüyor
Latin Amerika'da ‘askeri vesayet’ demleniyor. Şili, Ekvador, Peru, Kolombiya ve Haiti'de insanlar, gelir eşitsizliği ve ekonomik sorunları protesto ediyor. Uruguay’da seçimden önce askerlerin yetkilerinin artırılması protesto ediliyor.
Venezuela ve Nikaragua’da sosyalist hükümetlerin ekonomik ve siyasi politikalarına karşı sokağa çıkılıyor. Bolivya'da insanlar, darbeyi protesto ediyor. Brezilya'da insanlar Amazon yağmur ormanlarının yakılmasını ve kesilmesini protesto ediyorlar.
Ekvador’da, Cumhurbaşkanı Lenín Moreno olağanüstü hal ilan ederken, arkasında askerler dikkat çekti. Şili Cumhurbaşkanı Sebastián Piñera da aynı şeyi bir düzine kamuflaj giyen askerle yaptı.
Peru'da, Cumhurbaşkanı Martín Vizcarra, muhalefetle yaşadığı sorunları cevap verirken, askerlerle birlikte göründü. Bolivya'da, son cumhurbaşkanlığı seçimin tartışmaların ortasında, görevdeki Evo Morales, askeri yetkililere ülkenin siyasi birliğini korumaya çağıran bir konuşma yaptı. Bolivya’nın cuntacı Başkanı Anez’in Başkanlık beratını yine askerler verdi.
Ordunun politik etkisine karşı dikkatli olan liderler bile askerlerin desteğini aradı.
Meksika'nın solcu cumhurbaşkanı Lopez, seçim öncesi askerleri sokaklardan çekeceğini söz verdikten sonra, askerleri yeni bir polis gücüne dahil etti (Polis-askerlerden oluşan yeni birim kurdu).
Pek çok politikacı seçim zamanı, “suça karşı sert” vaatlerde bulunuyor. Orduyu, kamu otoritesinin tesis edilmesinde araçsallaştırıyor.
Brezilya, Ekvador, Şili, Meksika, Guatemala, Haiti, El Salvador ve Honduras'ta olduğu gibi polisiye operasyonları yapmak için bile askerleri görevlendirdi.
fazla oku
Seçmenlere, uyuşturucu kaçakçılığı ve çetelerle mücadelede politikacılar, askerleri sahaya sürüyor. Önce yasal zemin hazırlanıyor, ardından silahlı kuvvetlerin etkisi artıyor.
Latin Amerika’da Askeri Mahkemelerin de, giderek yetki alanı genişliyor. Brezilya’da askerler, askeri mahkemeler de yargılanıyor.
Brezilya adalet sistemi sadece militarize edilmiyor. Şili ve Kolombiya’da da askerlerin yargılanması, askeri mahkemelerce mümkün kılınıyor.
Uruguay solcu eski Cumhurbaşkanı Tabaré Vacquez, ordunun yetki alanını daha da genişletme çabalarına direndi. Ancak askerlerin ve asayiş olayların artmasından dolayı oluşan direnci kıramadı.
Brezilya Başkanı Jair Bolsonaro'nun oğulları kısa bir süre önce, muhalif milletvekillerinin siyasi hakları ve bazı anayasal güvencelerin askıya alınması ve sokak protestolarını kontrol etmek için diktatörlük dönemi kural/kanunların uygulamasını önerdi.
Arjantin’de seçimi kaybeden sağcı Macri hükümeti, iki yürütme kararnamesiyle ‘uyuşturucu kaçakçılığı ve terörizm’ ile etkin mücadele için karar aldı.
Macri, silahlı kuvvetler personelinin durumunu iyileştirme sözü verdi. Ordu, polis ve jandarma arasındaki maaş farkını kapatmak için yüzde 20'lik bir zam yaptı.
Genelde ordu, savaş ve dış tehditlere karşı mücadele ederken, sivil toplumla ilgili sorunlardan polis teşkilatı ve jandarma sorumludur. Bu değişikle, polis-asker görev ayrımı daha da muğlaklaştırıldı.
Farklı motivasyonlarla, farklı ülkelerde gerçekleşen protestolara karşı, hükümetlerin/başkanların tepkisi aynı oluyor.
Sivil huzursuzluk tehdidini bertaraf etmek için hükümetler, askeri yöntemlere yöneliyor. Latin Amerika bir zamanlar askeri cuntaların ülkesiydi; şimdi militarize edilmiş demokrasilerin ülkesi haline geliyor.
Latin Amerika’nın militarizasyonunda ABD’nin etkisi
ABD’nin Latin Amerika politikası, Soğuk Savaş boyunca; Latin Amerikalı askerlerin bölgenin en güçlü ve en güvenilir müttefiki olmasıyla şekillendi. Bu durum, bugün de devam ediyor.
ABD tarafından finanse edilen askeri eğitim programları, asker-asker bağlarını güçlendirdi; bu durum, Latin Amerika'da insan hakları ihlallerine ve sivil kurumların zarar görmesine neden oldu.
Sovyet Bloğunun çöküşü, az-çok bir değişiklik getirdi. ABD'li politika yapıcılar, artık komünistleri değil; uyuşturucu kaçakçılarını tehdit olarak algılasalar da, hedeflerine ulaşmanın en iyi yolunun asker-asker ilişkisini güçlendirmek olduğuna inandılar.
Askeri personele oranla, daha şeffaf ve hesap verebilirlikle çalışan polisler de, ABD eğitimlerinden geçiyor. Bu bağlamda ABD’nin asker-asker ilişkisine paralel polis-polis denklemini de kurduğunu vurgulamamız gerekir.
Nitekim 2019 Bolivya darbesinin önemli kırılma anını polis teşkilatı yapmış; Morales hükümetine karşı itaatsizlik ve protesto gösterilerinde de doğrudan yer almışlardır.
Uzun süredir Pentagon, Latin Amerikalı askerlerin eğitim programlarında ve ABD Ordusu Amerikan Okulu'nda (SOA) işkenceyi ve insan hakları ihlallerini el kitaplarında sınıflandırdı.
Askeri eğitim programları, ABD’nin Latin Amerika silahlı kuvvetlerine müdahil olmasında/etkilemesinde doğrudan yol açtı.
Amacı, sosyalizmin/komünizmin yayılmasını engellemek ve uyuşturucu arzını ABD'ye erişimini durdurmak olsa da; arka planındaki hedefi Latin Amerika silahlı kuvvetlerinin güçlendirilmesi, silahlı kuvvetlerin ABD menfaatlerine göre hizmet etmesi yer almaktadır.
ABD Ordusu Amerikan Okulu (SOA), askeri işbirliği ve eğitiminin merkezindedir. Sadece ülkenin silahlı kuvvetlerini değil, aynı zamanda bölgesel açıdan da asker-asker işbirliğinin tesisini sağlamaktadır.
ABD ordusu, SOA’ya ek olarak, bölgenin silahlı kuvvetleriyle daha yakın bağları güçlendirmek için; Fort Clayton’da Orman Operasyonları Eğitim Merkezi’nde ve Rodman Deniz Üssü’nde Eğitim ve Teknik Eğitim Okulu'nda (ikisi de Panama’da) uyuşturucuyla mücadele eğitimi veriyor.
ABD’nin dünya da 800’den fazla üssü var. Bunların 76’sı Latin Amerika’dadır. Panama ve Porto Riko’da 12’şer,Kolombiya’da 9, Peru’da da 8 askeri üssü bulunuyor.
Öyle ki CIA dahil, hiçbir ABD kurumu; Latin Amerika demokrasisi ve insan haklarını yıkma konusunda SOA'dan daha fazla ün salmamıştır.
‘Güvenlik tuzağı’, militarizasyonun ana lokomotifi
Birçok Latin Amerika ülkesinde, militarizasyon ve güvenlik reformlarıyla suçla mücadele ve kamu güvenliğini sağlamak için ters etki yaratan “güvenlik tuzağı” kurgulanıyor.
Çünkü devletin meşruiyetine zarar verilebileceği endişesi ile; suç, şiddet ve yolsuzluğun karşılıklı olarak pekiştirildiği ve düşük kaliteli demokrasiye katkıda bulunmak amacıyla ‘devlet eliyle şiddet’ yani ‘askeri müdahale meşrulaştırılıyor’.
2019 protesto gösterileri ve çıkarılan güvenlik kararnameleriyle, ordunun şiddet içeren suçlarla mücadelede düzenli kullanımı, birçok ülke de popüler bir strateji haline geldi.
Güvenlik güçlerinin suçla mücadelesi, şiddetin ve insan haklarının ihlal edilmesi ve bu suçların cezasız kalması; bu ülkeleri, askerlerin hizmet ettiği bir ‘güvenlik tuzağı'na sıkışmış bırakıyor.
Örneğin uyuşturucu kartelleriyle mücadele ve asayiş problemleri yüzünden Meksika, Honduras ve El Salvador'da ‘güvenlik tuzağı' süreklilik arz ediyor.
Brezilya da yeni seçilen Başkan Jair Bolsonaro bir ‘güvenlik tuzağı'na giriyor. Bu bağlamda 2019 yılında gerçekleşen protesto gösterilerinden sonra da Ekvador, Şili, Peru, Haiti ve Kolombiya’da ‘güvenlikçi’ politikalar icra ediliyor.
Son olarak Bolivya darbesinden sonra cunta yönetimi, ‘terörizmle mücadele’ adı altında, ‘Darbeci yönetim’ kendisini korumak için güvenlikçi bir siyaset izliyor.
Bu strateji, aynı zamanda polisin militarizasyonunu ve öldürücü güç kullanımını teşvik ediyor. Polis militarizasyonu, seçkin askeri polis (Askeri-Polis, Türkiye’de jandarmaya tekabül eden, şehir içindeki polis teşkilatıdır) kuvvetlerinin oluşturulması, askeri yetkililerin kamu güvenliği sektöründeki görevlere atanması ve ordunun yüksek suç/lu bölgelerine konuşlanması ve polisin yerini almasıyla birçok biçim alabiliyor.
Bu durum, istenmeyen sonuçlara da neden oluyor. Latin Amerika'da askeri polis kuvvetlerinin meşhur olduğu ‘polis vahşeti’ne neden oluyor; polisler suçları soruşturmak, önlemek ve suçluları yakalamak için eğitilmiş olmalarına rağmen; askerler öldürücü güç kullanımı için eğitilmiş olmalarından ötürü polis vahşeti kaçınılmaz oluyor. Bu nedenle askerler, polislerin yerini aldıklarında şiddetin tozu kaçıyor.
Örneğin, askerler, 2008 yılında Rio de Janeiro'nun kıyılarında Brezilya'nın “pasifikasyon” politikasında öncü bir rol oynadı.
Brezilya 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yaptığında askerler varlığını daha da arttı. Bir general tarafından yönetilen Kamu Güvenliği Bakanlığı’nın kurulmasıyla, ordunun günlük polisiye görevlerini daha da kurumsallaştırdı.
Jair Bolsonaro, Fortaleza ve Caera eyaletlerine, çetelerle mücadele etmek için askeri birlikler gönderdi. Bugün Rio de Jenerio’da kamu güvenliğini askerler sağlıyor
Sonuç olarak, 20'nci yüzyılda Latin Amerika, askeri cuntalar ve darbeler bölgesi biliniyordu. Bugün ise ‘militarize edilmiş demokrasilerin ülkesi’ olma riski altındadır.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish