Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski danışmanı, AK Parti’nin eski milletvekili Aydın Ünal Yeni Şafak'taki veda yazısının başlığını “Müsaadanizle” diyerek attı.
Ünal, son yazısında "Kaçıyor muyum? Evet kaçıyorum" diye yazdı.
Başbakanlığı döneminde Erdoğan’ın metin yazarlığını da yapan Ünal yazısında “Kaçışımız çürümeden, seviyenin düşmesinden, tahammülsüzlükten kaçıştır. Kaçışımız düşmandan değil, 'dost' görünenden kaçıştır. Kaçışımız korkudan değil, pervasızlıktan; tehditten değil, aldırmazlıktan, gözü dönmüşlükten, hırstan kaçıştır. Kaçışımız, masumane kaygılarla dostça uyarılarımızı sınırsız iştihalarının ve kifayetsiz ihtiraslarının önünde mania olarak görenlerin iftiralarından, ithamlarından kaçıştır” ifadelerini kullandı.
Aydın Ünal’ın veda yazısının tamamı
Müsaadenizle...
Yaklaşık 3 yıl önce, 29 Şubat 2016’da “Bismihi” diyerek başlamıştım Yeni Şafak’ta yazmaya. Bugün bu yazıyla müsaadenizi rica ediyorum…
Üniversite yıllarında, bir şirkette 45 gün gece bekçiliği yapıp kazandığım ücretin tamamını daktiloya yatırmıştım. Klavyeyle o gün başlayan dostluk 30 yıl boyunca kesintisiz devam etti. Çoğunun altına imzamı at(a)madığım on binlerce sayfa yazı yazdım. AK Parti’nin programına da, tüzüğüne de, bildirilere, beyannamelere, basın açıklamalarına da, başkanların, bakanların, başbakanların sözlerine de o klavyeyle katkıda bulundum. 15 Temmuz gecesi, üzerimize bombalar düşerken TBMM sığınağında 4 partinin ortak bildirisini yazmak da bana nasip oldu. O klavyeyle Recep Tayyip Erdoğan’ın sesine kelimeler arama şerefine nail oldum.
Bütün bunların ötesinde, ne zaman ki Yeni Şafak’ta yazmaya başladım, işte o zaman kendimi bir “yazar” olarak hissettim.
Sayın Ahmet Albayrak ve Sayın İbrahim Karagül’e bana bu onuru, Yeni Şafak’ta yazma gururunu yaşattıkları için; yazdığım süre boyunca başlarını çok ağrıtmama rağmen en küçük bir serzenişte dahi bulunmadıkları, bana tahammül ettikleri, tamamen kendi istek ve arzumla yazılarıma son verme niyetimi beyan ettiğimde gönülsüzce de olsa müsaade ettikleri için sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
Esas müsaadeyi okurdan almak gerektiğini biliyorum…
Okur, yazmanın artık ne kadar zor olduğunu takdir edecek ve inanıyorum ki beni anlayışla karşılayacaktır.
Kaçıyor muyum? Evet, kaçıyorum…
Bilen bilir: Hırsızla, arsızla, haşeratla, asalakla, hainle, münafıkla, yetimin hakkını yiyen yüzsüzle, dönekle kavgadan hiç kaçmadım, kaçmam.
Herkesin “mesaj alındı” diyerek boyun eğdiği günlerde Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında Gezi darbesine karşı dim dik durduğumuza, çoklarının “fitne çıkarıyorsunuz, hocaefendimize haksızlık ediyorsunuz” dediği günlerde, hedef yapılmaktan çekinmeyip Fetullah ve uşaklarına karşı savaştığımıza, 17/25 Aralık yargı darbesine direndiğimize, her türlü teröre, algı operasyonuna, darbe girişimine karşı istisnasız doğru tarafta durduğumuza, dün hocaefendisinin dizinin dibindeyken, bugün herkesten çok bağırıp bizi bile FETÖ’cü ilan eden densizlerin ithamına aldırmadan yanlışa yanlış deyip adaletten ve adalet çağrısından hiç kaçmadığımıza tarih şahittir.
Lakin kaçışımız çürümeden, seviyenin düşmesinden, tahammülsüzlükten kaçıştır. Kaçışımız düşmandan değil, “dost” görünenden kaçıştır. Kaçışımız korkudan değil, pervasızlıktan; tehditten değil, aldırmazlıktan, gözü dönmüşlükten, hırstan kaçıştır. Kaçışımız, masumane kaygılarla dostça uyarılarımızı sınırsız iştihalarının ve kifayetsiz ihtiraslarının önünde mania olarak görenlerin iftiralarından, ithamlarından kaçıştır.
Kaçışımız Rahmet-i Rahman’adır.
Okur da bilir ki, elin ve kalemin naçar kaldığı zor zamanlarda dervişane sükut eylemden evladır.
Bir kez daha başta Sayın Ahmet Albayrak ve Sayın İbrahim Karagül olmak üzere, Ersin Çelik, İdris Saruhan, Mustafa Kahraman ve nazımızı çeken tüm Yeni Şafak çalışanlarına sonsuz teşekkürler…
Haklarınızı helal ediniz… Vesselam…