Dominik Cumhuriyeti’nde, Rafael Trujillo isimli bir diktatör, ülkeyi yaklaşık otuz sene boyunca, demir yumrukla yönetti.
Dominik Cumhuriyeti'nde yaşayanlar bu dönemi ‘Trujillo dönemi’ olarak adlandırıyor.
Trujillo döneminde muhalifler susturuluyor, sesini çıkarmakta beis görmeyenlerin sonu ise ya işkence ya ölüm oluyordu.
Rafael Trujillo, sadece muhalifleri bastırmakla yetinmiyordu.
Sokaklara, şehirlere kendi adını veriyor, örneğin 'Trujillo' şehrinin birçok yerine “Cennette tanrı, dünyada Trujillo” pankartları astırıyordu.
Bir bakıma hayatını kaybeden 30 binden fazla insanın bu dünyadaki tanrısıydı Trujillo.
Suikast sonucu öldürülen diktatörün mezarı bugün evinden yaklaşık 7 bin kilometre uzakta, Fransa’da.
31 yıl boyunca Güney Amerika ülkesini yöneten bu eski askerin en meşhur kurbanları ise hayatları uğruna bugüne ilham veren Mirabal kardeşler.
Baskıcı yönetim altında yaşayan üç kız kardeş, sisteme itirazlarıyla tanınıyordu.
Rafael Trujillo’ya muhalif olan bu üç kadın, diktatörün devrilmesi için faal çalışıyordu.
Trujillo’yu gittikleri her yerde eleştirdiler, diktatörün iktidardan inmesi için bir parti dahi kurdular.
Gözaltına alındıklarında dönemin ordu mensupları tarafından tecavüze uğradılar.
Trujillo yönetiminin onları susturmak için seçtiği yöntem ölümdü.
Ölümlerine bir trafik kazası süsü verildi.
Tarih, 25 Kasım 1960’ı gösteriyordu.
Ama Trujillo ve yakın çevresinin kurguladığı bu 'trafik kazası' insanlara inandırıcı gelmedi.
Nitekim tarih, üç kız kardeşin Trujillo’un ordusuna mensup askerler tarafından önce tecavüze uğradığını ve sonra öldürüldüğünü yazdı.
Kız kardeşlerin öldürülmesinden 21 sene sonra 1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto şehrinde bir araya gelen Latin Amerikalı ve Karayipli Kadınlar Kongresi’nde, Mirabel Kardeşler anısına 25 Kasım tarihi “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan edildi.
Latin Amerikalı kadınlarının bu kararı, iktidarların uyguladığı şiddete karşı kadınların verdiği mücadelenin kararı olarak anıldı.
1999 yılında ise Birleşmiş Milletler 25 Kasım’ı resmi olarak “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak tanıdı.
Her yıl dünya genelinde yüzbinlerce kadın, 25 Kasım’da sokaklara çıkarak şiddetin her türlüsüne karşı dünyanın bütün sokaklarından seslerini yükseltiyor.
Sokaklarda, iş yerlerinde ve evlerinde gördükleri baskılara karşı çıkıyor.
Kim bilir belki de Mirabel Kardeşler’i rehber edinerek...
Bugün 25 Kasım.
Independent Türkçe, altı ülkeden altı kadın ile ülkelerinde karşı karşıya kaldığı erkek şiddetini konuştu.
İsimler ve coğrafyalar değişik ama kadınların karşı karşıya kaldığı manzara genelde birbirine benziyor.
Kadınların özgürlükleri için mücadele etmeye devam edeceği ülke: Şili
Güney Amerika ülkesi Şili sokakları, uzun süredir yönetim karşıtı protestolara sahne oluyor.
Şilili kadınlar bu protestolarda ön saflarda yerlerini alıyor.
Şili’de ocak ayından 22 Kasım 2019 'a kadar 40 kadın, eşleri ya da partnerleri tarafından katledilirken, beş kadın protestolardaki orantısız şiddet nedeniyle polis tarafından öldürüldü.
97 kadın ise eşleri ya da partnerileri tarafından öldürülmek istense de saldırıda bulunanlar amacına ulaşamadı.
"Kadını bir savaş meydanı gibi kullanıyorlar"
"Şilili bir kadın olarak 25 Kasım benim için anma ve protesto anlamına geliyor" diyor sokaktaki eylemlere katılan avukat Ana Paula.
Her yıl 25 Kasım'da, sokağa çıkıp Dominik Cumhuriyet’inde Trujulllo rejimine direnen Mirabel Kardeşlerin öldürülmesini hatırladığını söylüyor ve ona göre bugün, bu kadınların mücadelesi her zamankindan daha anlamlı:
Tıpkı Mirabel Kardeşler gibi, işçi sınıfındaki kadınlar aynı hatta daha kötü biçimde şiddete maruz kalıyorlar. Kadına karşı, ev içi şiddetten çok daha fazlası var.
Kadınlar, fiziksel istismar, cinsel istismar, duygusal istismar, ekonomik istismar, psikolojik istismar gibi şiddet türleri ile karşı karşıya. Biz kadınları inciten, acıtan tek şey partnerlerimiz değil. Bunun farkına varmamız lazım.
Dünya genelinde çok sayıda patriyarkal hükümet var. Bu hükümetler, farklı yollarla kadınların insan haklarını çiğniyor. Yapısal ve genelleştirilmiş şiddet bağlamında kadını her zaman bir savaş meydanı gibi kullanıyorlar.
Paula, 2019'da öldürülen 40 kadından bahsederken polis şiddetine maruz kalanları da ekliyor ve kurbanları isimleriyle anıyor: Şili, 18 Ekim gününe Paula Lorca, Alicia Cofré, Valeska Carmona, Mariana Díaz ve Daniela Carrasco isimli beş kadının askeri polis tarafından öldürülmesiyle uyandı.
Genç avukat, direnme ve mücadele günü 25 Kasım için "Bu, mücadele ve direniş gününde, kadınların, ataerkilliğin toplumlarımızı ve yaşamlarımızı yönetmeye devam ettiği sürece, özgürlük ve onur olamayacağını yani kendi özgürlüğümüzü kazanmak için mücadele etmeye devam edeceğimizi tekrar haykıracağız" ifadelerini kullanıyor.
Dünya’da kadın olmanın en tehlikeli olduğu ülkelerden biri: Brezilya
Güney Amerika’nın bir diğer ülkesi, dünyada kadınlar için en güvensiz ülkelerinden biri olarak bilinen Brezilya.
Brezilya, 2019'da günde dört kadının öldürüldüğü bir ülke olarak raporlara geçti.
Brezilya polisi her iki dakikada bir, kadına karşı şiddet kaydı alıyor.
Brezilya’da bir kadının kadın olduğunu için öldürülme oranı 2018 senesine oranla yüzde 4 arttı.
Rio de Janeiro’da yaşayan 31 yaşındaki Raisa Carlos de Andrade'ye göre kadınlar özgür olmaktan çok uzak ve cinsel meta gibi algılanıyorlar.
Brezilya'nın kırsal bir bölgesinde doğduğunu söyleyen Andrade, "Şu an kadınların neredeyse çıplak katılabildiği, oldukça popüler bir festivale ev sahipliği yapan Rio de Janeiro’da yaşıyorum" diyor.
Kuaförlükle geçimini sağlayan Andrade, kadınların, "erkeklerin vücutlarını beğenmeleri durumunda" çıplak gezebildiklerini aktarıyor ve ekliyor: Bunun dışında özgürlükten çok uzağız.
Ülkesinin dünyadaki en yüksek beşinci kadın cinayeti oranına sahip olduğunun altını çizen genç kadın, evlerinin "kalmak için en tehlikeli yer" olduğunu vurguluyor.
Tablo karanlık görünse de Andrade'ye göre bir şeyler değişmekte ve bu değişim, feminizmin yükselmesine neden oluyor:
Bundan birkaç yıl önce medya, bir kadının “aşk yüzünden öldürüldüğü” söyleyebilirlerdi ama bugün aynı dille bu haberciliği yapamıyorlar.
Bir kadın gerçekten güçlenirse, Marielle Franco gibi öldürülebilirler. Brezilya sahte bir özgürlük yaşıyor.
Her zaman dikkatli olmamız ve güçlenmek için daha fazla şey öğrenmemiz gerekiyor: Sadece bedenimizle değil, aynı zamanda özgürlüklerimizle de ilgili.
Raisa Carlos de Andrade'nin anlattığına göre Marielle Franco, Brezilya’da feminizm ve insan hakları üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan bir sosyoloji mezunuydu.
2017 yılının başından Mart 2018’e kadar Sosyalizm ve Özgürlük Partisi (PSOL) üyesi olarak Rio de Janeiro Şehir Konseyi üyesi olarak görev yaptı.
Brezilya, Favelas'taki cinayetlerle ilgili yürütülen soruşturmada yer alan kadın siyasetçi ve aktivist Marielle Franco, 15 Mart 2018'de uğradığı silahlı saldırı sonucu şoförü ile birlikte öldürüldü.
Devrime liderlik eden kadınların ülkesi: Sudan
Birkaç ay öncesine kadar protestoların yoğun şekilde devam ettiği ve kadınların da bu eylemlerde yüksek oranda yer aldığı Kuzey Afrika ülkesi Sudan’da devlet başkanı Ömer el Beşir görevinden istifa etmişti.
Protestolar sırasında aralarında kadınların da bulunduğu yüzlerce kişi, hayatını kaybetti, onlarcası tecavüze uğradı.
Kadınların, uzun süredir devam eden çatışmalar nedeniyle ayrımcılığa maruz kalması ise sürüyor.
Sudanlı aktivist Nosiba Hider’e göre Sudan’da yaşayan kadınların maruz kaldıkları şiddetin birçok boyutu var.
Kadına yönelik şiddet geçmişte de vardı, bugün günlük yaşamda da var. "Gerek fiziksel gerek sözlü şiddet..." diyen Hider, savaş ve çatışmalarda kadınların silah olarak kullanıldığını hatırlatıyor:
Batı Sudan ve Nuba dağlarındaki kadınlar Cancavid çatışmalarında cinsel işkence ve tecavüze maruz kalarak çok büyük bedeller ödediler.
Sudan, son dönemde kadınların liderlik ettiği ve devrimle sonuçlanan protesto ve grevlere şahitlik etti.
Yetkililer, kadınları hedef alan ve onları utandırmak için cinsel içerikli sözlü saldırılarla onları susturmaya çalıştı ama ülkemin kadınları seslerini yükseltmeye ve direnmeye devam ettiler.
Sudan'da dinin hayatın her alanında katî bir rol oynadığını söyleyen Hider'e göre ülkede kadınlar, her zaman hizmetçi olarak tanımlanıyor: Birçok ailede, aileyi geçindiren kişinin kadın olmasına rağmen hatta kadın ne kadar bağımsız olursa olsun erkekler daha üstün.
"30 yıldan uzun bir süredir İslami rejimler, kadınların erkeklerin gerisinde kalmasının en büyük sorumlusu konumundalar" diyen Nosiba Hider, şöyle devam ediyor:
Kadınların ihtiyaç ve haklarını bastırmak için yasalar ve politikalar üreterek, bu eşitsizliği sürekli yeniden yaratılmasına sebep oluyorlar.
Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması için ülkenin politikalarında, yasalarında ve insanların zihniyetlerinde önemli bir değişiklikler gerektiriyor.
İç Savaşı yaşayan ülkede kadın olarak var olmak: Suriye
İç savaşın 2011'den bu yana devam ettiği Suriye’de kadınların yaşadıklarını belgelemek oldukça zor.
Suriye iç savaşında binlerce kadın öldürüldü, tecavüze uğradı.
IŞİD yönetimindeki yerlerde yaşayan kadınlar, cariye olarak alınıp satıldı.
Öyle ki bu yerler, IŞİD’in işgalinden kurtarıldıktan sonra kadınların ilk yaptıkları şeylerden biri siyah çarşaflarını çıkarıp renkli elbiseler giymek olmuştu.
Suriye’nin kuzeyi, kantonlarla ve eşbaşkanlık sistemi ile yönetiliyor.
Buradaki yönetim kurumlarında görev alan kadınların oranı yüzde 40 altına düşmemeli ve karar merciinde bir kadın bir erkek temsiliyeti olmalı.
Aynı zamanda Kuzey Suriye’de kadınların oluşturdurduğu ve inşa sürecinde kadınların yer aldığı Jinwar isimli bir köy de bulunuyor.
Ancak bu köy şu an çatışmalar nedeniyle boşaltılmış durumda.
Bir kadının futbol maçı izleyebilmek için kendi yaktığı ülke: İran İslam Cumhuriyeti
Kısa süre önce ekonomik sıkıntılar nedeniyle patlak veren ve ülke geneline yayılan protestoların sahne olduğu İran, kadınların baskı altında yaşadığı bir başka ülke.
İran’da kadınların kıyafetleri, şeriat yönetimi tarafından belirlenmiş durumda.
Bu belirlenen tarzın dışındaki kıyafetleri giyen kadınlar, sokaklarda ahlak polisi tarafından uyarılıyor ya da gözaltına alınıyor.
İran’da kadınların eğitim alabilecekleri bölümler yönetim tarafından belirleniyor.
Örneğin İran’da kadınların mühendislik, işletme, nükleer fizik, arkeoloji bölümlerinde üniversiteye gitmeleri yasak.
İran Bilim ve İrfan Bakanlığı buna gerekçe olarak “mezun olduklarında iş bulamama” dese de, nedenin, evlilik ve çocuk doğurma oranlarındaki düşüş olduğunu söyleyen insanlar da bulunuyor.
Kadınların, futbol stadyumlarının kendilerine kapalı olması nedeniyle futbol maçı izlemeleri yıllardır yasaktı.
Bir maça erkek kılığında girip yakalanan ve altı ay hapis cezasına çarptırılacağı korkusuyla mahkeme binası önünde eylül başında kendini ateşe veren Seher Hudayari adlı genç kadın, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmişti.
Bu olayın ardından İran Spor Bakanı Mesud Sultanifer, milli maçlarla sınırlı olmak kaydıyla kadınların futbol stadyumlarına girebileceklerini açıkladı.
"İran da erkek çocukları, kadına yönelik şiddetin hak olduğunu öğrenerek büyüyor"
Protestoların yaklaşık 15 gün önce başladığı İran'da 19 Kasım'da ülke genelinde internetin kesilmesinden sonra bu teknolojiye erişim, hafta sonu yavaş yavaş yeniden başladı.
İran’ın Kürt bölgesinde yaşayan aktivist Meedia ile internetin sınırlı erişimininin olduğu o kısa zaman aralığında konuşma fırsatı elde ettik.
İslam Cumhuriyeti'nin ilk zamanlarından bu yana, 6-7 yaşlarında okula başlayan kız çccuklarına hicabî kurallara göre giyinmeyi şart koştuğunu hatırlatan Meedia, "Burada elbette kızın tercihi ya da isteği göz önünde bulundurulmuyor çünkü kızın zaten böyle bir tercih hakkı yok" diyor. 12 yaşından sonra ise kız çocukları, artık yalnızca okulda değil tüm sosyal hayatlarında hicabla yaşamak zorunda.
Meedia, "Sonraki süreçlerde özellikle eğitim kurumlarında, hem kızlara hem de erkeklere, erkeklerin kadınların sahibi olduğu ve istediği zaman onu özel sopasıyla dövebileceği söyleniyor" diyor.
Meedia'ya göre İran'da erkek çocukları, kadına yönelik şiddetin hak olduğunu öğrenerek büyüyor. Hatta bunun için bile özel bir sınıf var.
Üniversitelerde de durum farklı değil. Meedia'ya göre kadınların üniversiteye giriş şansı erkeklere oranla yüzde 20 daha az ve bu İran Kanunlarında yer eden bir durum. Bazı bölümler ise kadınlara kapalı.
Genç İranlı, ülkesinde bir kadının siyasi ya da herhangi adî bir suç nedeniyle hapse girmesi durumunda olacakları ise şöyle anlatıyor:
İçeriye giren her kadına karşı yapılan ilk şey cinsel şiddet ve tecavüz oluyor ve buna karşı başvurabileceğiniz, bir cevap alabileceğiniz hiçbir kişi, kurum, kuruluş bulunmuyor.
Meedia kadının tüm yaşam şartlarına erkekler tarafından karar verildiğini, erkek egemen anlayışın ülkedeki kadınlar üzerinde tahakküm kurduğunu anlatıyor ve evlilik meselesinde durumun kötüleştiğini söylüyor.
Kadının dışarı çıkması, seyahat etmesi, çocuk bakması, çalışması ve yurt dışına çıkması gibi haklarına erkekler karar veriyor. Çünkü bunların hepsi, kanunla erkeğe tanınmış haklar.
Kadınların ister İran içine ister yurt dışına seyahat edebilmesi için yanında kendisine eşlik eden, onu "kontrol eden" birinin olması gereken birinin olması gerekiyor.
Bu kuralın toplumda hâlâ sıkıca korunduğunu söyleyen Meedia, "Kadınlar erkeklerin hizmetinde olmalı ve erkeğin hayatını her açıdan güzelleştirip kolaylaştırmalı" diye yakınıyor.
Meedia, ülkede yaşlılara ödenen ücrette bile bir aycımlık olduğunu anlatıyor:
İran'da yaşlı kadınlara ödenen bir aylık var bu aylığın miktarını bilmiyorum. Ama bu hakta bile kadınlar arasında bir ayrım söz konusu. Kürt illerinde yaşayan kadınlar bu aylığı alamıyor. Yani bu kadınlar iki kere haksızlığa maruz kalıyor.
"Tabular kırılabilir"
Ülkede kadın cinayetlerinin de yüksek oranda olduğunu söyleyen Meedia, "Kadınlar, bazen en temel olan haklarından bazılarını kullandıkları için babaları, ağabeyleri ve özellikle kocaları tarafından öldürülüyor" diyor.
Zamanla değişimin de gelebileceğini söyleyen genç kadın, "İran’da kadına yönelik çok büyük baskı ve şiddet var ama kısa süre önce kadınlar stadyumlara gitme hakkı elde ettiler. Bu küçük de olsa gelecek için insana umut veriyor" ifadelerini kullanıyor.
"Tabular kırılabilir" diyor Meedia, umutla.
Ve ülkesindeki kadınların, Ortadoğu’daki diğer kadınların aksine, şiddeti, toplumun ve hükümetin kurduğu tabu ve yasakları kırmak için sıkı mücadele verdiğini söylüyor:
Unutmadan söyleyecek olursam eskiden bir kadın, bir derece daha açık dolaşsa -bu açıklıktan kastım diğer kadınlara oranla br nebze daha açık dolaşacak olsaydı- büyük bir sözlü ve fiziksel saldırıyla karşılaşacaktı.
Hem kadınlardan hem de erkeklerden hakaretler, cinsel içerikli küfürler duyacaktı. Ama bunun bugün daha iyi olduğunu, kadınların eskisine kıyasla bir nebze daha özgür dolaşabildiklerini söyleyebilirim.
Bu söylediğim şeyler elbette İran'ın her yerinde aynı oranla geçerli değil.
Yarım asırdır işgal altındaki topraklarda kadın olmak: Filistin
1987 yılında, İsrail işgaline karşı yapılan ilk sivil itaatsizlik eyleminden önce Filistinli kadınlar, toplumda erkeklere oranla daha geri planda duruyordu. Yardım işlerine, gönüllü toplumsal faaliyetlere katılıyorlardı.
Fakat ilk sivil itaatsizlik eyleminden sonra kadınların Filistin’deki yaşamlarında büyük değişimler meydana geldi.
Kadın sokağa çıktı ve siyasette aktif rol almaya başladı.
Yıllarca giremedikleri siyasi partilere üye oldular.
Savaş alanında aktif savaşçı oldular, Leyla Halid gibi kimi isimler simgeleşti.
Elbette bu tablo Filistinli bir kesim kadın için geçerli.
Diğer kadınlar ailenin namusunun lekelendiği gerekçesiyle öldürülüyor. Fail ceza almayabiliyor. Yarım asırdır işgal altında olan Filistinli kadınların yaşadıklarını Filistinli çevirmen Hanan Ganim anlattı.
Ganim'e göre Filistinli kadın iki yönlü şiddetle karşı karşıya.
Bunlardan birincisi hamile, hasta ya da yaşlı olsa bile onu tutuklamak ve işkence yapmaktan çekinmeyen İsrail. Bunun sebebi de kendi özgürlüğünü, topraklarını veya Mescid'i Aksa gibi kutsal alanları savunuyor olması.
Şiddetin diğer tarafı ise, Gazze Şeridi'ndeki kuşatma, yoksulluk ve daha eğitimli, akıllı olsa bile iş alanlarında erkeklerle rekabet etmesi gibi farklı nedenlerden kaynaklanan kendi toplumu.
"Kadınların hâlâ dövüldüğünü, hatta farklı bahaneler kullanarak özellikle namus adına öldürüldüğünü görmek beni incitiyor" diyen Ganim, Filistin hükümetinin kadın lehine yasal düzenlemeler yapmış olsa bile bunların gerçekte uygulanmadığını söylüyor:
Filistinli kadınlar, şiddetin son kurbanı Israa Gharib’in öldürülmesinin gerçek nedenlerini araştırılması için günlerce protesto eylemleri düzenlenlediler.
Filistin hükümeti de medyanın baskısı nedeniyle gereken işlemleri yaptı. Bu nedenle burada sorulması gereken soru şu; kadınlar sürekli haklarının korunması, aydınlatılması için protesto ve medyaya mı ihtiyaç duyacaklar?
Tecavüz edenin, cinsel istismar suçundan ceza aldığı ülke: İspanya
İspanya’da geçen yaz kadın cinayetlerinin artması nedeniyle ülkenin dört bir yanında 200’den fazla noktada mitingler düzenlendi.
Eylül ayına kadar, resmi olmayan rakamlara göre İspanya’da aile içi şiddet saldırılarında 42 kadın şimdiki ya da önceki eşleri tarafından öldürüldü.
İspanya’da 14 yaşında bir kızla rızası olmadan toplu şekilde cinsel ilişkiye girdiği gerekçesiyle yargılanan beş kişinin, ekim sonunda görülen davalarında da kişilerin ‘tecavüz’ yerine ‘cinsel istismar’ suçundan ceza alması, İspanya genelinde infial yaratmıştı.
İspanya hükümeti kadın cinayetlerini 2003 yılından beri kayıt altına alıyor.
Bu sürede binin üzerinde kadın “yakınları” tarafından öldürüldü.
Bin kurbandan 607'sinin eşi, 225'inin ise eski eşi tarafından yaşamına son verildi.
Katledilenlerden 168'i eşinden ayrılma arifesindeyken öldürüldü.
İspanyol gazeteci Clara Palma’nın İspanya’da kadın olmanın her halükârda zor olduğu kanaatinde.
Ülkesinin yine de son yıllarda uzun bir yol katettiğini söyleyen Palma, "Kadınların boşanamadığı ve bankadan yanlarında eşleri olmadan para çekemedikleri büyükannem neslinden bu yana inanılmaz bir ilerleme kaydettik" diyor.
Genç gazeteci, ülkeyi 36 yıl diktatörlükle yöntene Franco döneminde, "evi terk etmenin" yasal bir suç olduğunu, eşinden ayrılan kadının tutuklanabildiğini hatırlatıyor.
Palma'ya göre hâlâ ele alınması gereken çok konu var. Toplum, şiddete güçlü şekilde tepki gösterse de Palma, "Hem cinsel istismar hem de ev içi şiddet formlarında kadına karşı hâlâ çok fazla şiddet uygulanıyor" diyor ve ekliyor:
Geçtiğimiz günlerde, sarhoş olmaları nedeniyle direnemeyen kadınlara bazı tecavüz vakaları oldu. Milyonlarca insan sokaklara çıkarak bu insanların cinsel istismardan değil tecavüzden yargılanması istedi. Bu olay, medyada da çok tartışıldı ama ne yazık ki faillere odaklanmak yerine mağdurlara odaklanıldı.
Palma, medyanın cinsiyetçi şiddet ve akrabaların içinde meydana gelen cinayetleri romantikleştirmekten uzun yıllardır kaçınmasını, bir gazeteci olarak "olumlu" bulduğunu söylüyor.
Medyanın, cinayetleri artık eskisi kadar "‘Aile içi trajedi’ ya da ‘Aşık katil’" olarak tanımlamadığını söyleyen Palma "Buna karşılık, İspanya bu konularda farkındalık yaratmak için uzun yıllardan beridir çalışıyor" diyor.
© The Independentturkish