Geçtiğimiz günlerde Ege’nin güneyinde birkaç yere uğradım.
Fırsat oldu, bir arkadaşımla olta takımlarını alıp kayalık bir koyda balık tutalım dedik.
Eskiden karagöz, çupra çıkan dipten arka arkaya 11 balon balığı çekip sonunda pes ettik.
Balon balıkları Akdeniz’den Ege’nin kuzeyine doğru tırmanıyor anlaşılan.
Küresel ısınma devam ettikçe Saros’a kadar çıkacaklarına ve trollerin, trataların başladığı işi bitireceklerine, Ege’deki deniz canlısı çeşitliliğini yok edeceklerine kuşku yok.
Tuhaf bir tür
Balon balıklarına baktıkça aklıma kamuya ait her yeri ele geçiren, ülke sathına yayılan, hiçbir şey üretmeden hızla zenginleşen ve ‘yandaş’ tabir edilen bildiğimiz o ‘tür’ geldi.
Belediyeler döneminde stajlarını yaptılar, Süveyş kanalından Akdeniz’e çıkan ilk balon balıkları gibi yavaş yavaş çoğaldılar, kendi besin zincirlerini oluşturdular, çoğalarak önlerine çıkan her şeyi yemeye başladılar ve nihayet iş tarihi gar binalarına kadar geldi dayandı.
Bu öyle bir tür ki, geleneksel burjuvazinin üretim sürecinde emek sömürüsü üzerinden en az iki kuşakta gerçekleştirdiği sermaye birikimini birkaç yıl içinde kamuya ait ne kaynak varsa gasp ederek kasasına atıyor.
Mali sermayenin uzun yıllara yayılan tecrübesi sonucu yasal tefecilikle elde ettiği kârların yerini iltimaslı ihalelerle, hatta ihalesiz, pek çok durumda sadece komisyonculukla elde edilen paralar alıyor.
Yetmiyor, beceriksiz ve açgözlü müteahhitlerin batmaları yine kamu kaynakları aktarılarak önleniyor.
Ülkedeki tüm devlet ihaleleri, suretlerini artık hepimizin ezberlediği aynı şahısların nasıl idare edildiği belli olmayan ‘holding’lerine veriliyor.
Bunlar sadece ihalelerle zenginleşmiyor, bedelsiz arazilere, maden sahalarına, akarsu kaynaklarına konuyor.
Teorik gerekçesini ileride daha geniş tartışabiliriz, ben bunları kitabi bir tabir olarak “lümpen burjuvazi” diye anıyorum.
Popüler ifadeyle pekala karaya çıkmış ve önlerine gelen her şeye çökmüş balon balıklarına benzetebiliriz.
Zira bir vizyonları yok, içgüdüleri var; öyle hareket ediyorlar.
Bunların irisi var, ufağı var, hepsi zehirli.
İrisi büyük gasp yapıyor, ufağı ne bulursa onu tırtıklıyor.
Hepsini tanıyoruz.
Millete neler neler yapmak istediklerini ortalığa saçılan telefon konuşmalarından öğreniyoruz, rüşvet görüntülerini ezberledik, yolsuzluklarını hepimiz biliyoruz.
Yargı onlara işlemiyor.
Milletvekilleri hapse atılabiliyor ama ‘yandaş’ tabir edilen bu ‘tür’e kimse yan bakamıyor...
‘Yandaş’ oldukları iktidar ise tamamen sorgulanamaz bir hale geldi.
İktidarı eleştirmek artık bir “milli güvenlik sorunu” olarak değerlendiriliyor.
Dış siyasette her gün skandallar yaşanıyor.
Bu skandallar iç siyasete yine balon balıkları misali ele geçirilmiş medyadan kahramanlık destanı gibi sunuluyor.
Borç batağı büyüyor.
Batmakta olan ülkeden kim ne kaparsa kendine kâr sayıyor...
Bu işin sonu felakettir.
Okuma yazma bilen ve dört işlemi yapabilen herkes yaklaşan felaketi görebiliyor...
Doğa kendine bir yol bulup yeni ekosistemler oluşturabilir, denizdeki canlı hayat balon balıklarına karşı bir savunma geliştirebilir, ama toplumu zehirleyen tehlikeli türlerin yıllara yayılacak etkisini temizlemek hiç de kolay olmayacak, bundan emin olabilirsiniz.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish