Türkiye'nin AB hırsı: Retorikten öteye bir yol haritası

Umut Berhan Şen Independent Türkçe için yazdı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) tam üyelik hedefini yeniden dile getirmesi, on yıllardır süren bir tartışmayı yeniden dinamize hale getirdi.

Erdoğan'ın "AB üyeliği stratejik önceliğimizdir" beyanı, NATO'nun Türkiye'yi Batı güvenliğinin vazgeçilmez bir direği olarak görmesiyle de destekleniyor.

Bu oldukça önemli ve değerli. Ancak 1999'dan beri AB'nin bekleme odasında tutulan bir ülke için sadece etkili sözler, yani retorik kapıyı açmaya yetmez.

İhtiyaç duyulan, Türkiye'nin güçlü yönlerini kullanan ve Brüksel'in bitmek bilmez endişelerini gideren pratik bir yol haritası.

Eğer Erdoğan bu yolda başarırsa, Türkiye'yi AB'ye taşıyarak tarihe geçebilir.

Hiç kuşkusuz bu, onun liderliğinde tarihi bir zafer olur.

Bu bağlamda, AB hedefini gerçeğe dönüştürecek beş maddelik bir yol haritası taslağı düşündüm. 


Güvenlik kozunu kullanmak:

Erdoğan'ın "Türkiye'siz Avrupa güvenliği düşünülemez" sözü, sadece bir özgüvenli bir duruştan ibaret değil. Aynı zamanda jeopolitik gerçek.

Göç akımlarını durdurmaktan NATO'nun güney kanadında terörizme karşı durmaya kadar Türkiye'nin rolü eşsiz.

İttifak liderleri, Jens Stoltenberg dahil, bizim stratejik ağırlığımızı övüyor.

Dolayısıyla, Türkiye bu avantajı ikiye katlamalı, AB ile savunma iş birliğini derinleştirerek durmuş müzakerelere ivme kazandırmalı.

AB'nin stratejik özerklik arayışı, Türkiye'yi bu denkleme dahil edebilir. Tabii Brüksel tereddütlerini aşabilirse.


Gümrük Birliği'ni yenilemek:

Ticaret, Türkiye-AB ilişkilerinin can damarı; 2024'te ikili hacim 206 milyar avroyu aştı.

Erdoğan'ın Ursula von der Leyen ile görüşmelerinde Gümrük Birliği'nin modernizasyonunu gündeme getirmesi akıllıca bir hamle.

Bu çerçeveyi güncellemek (ticaret engellerini kaldırıp AB yaptırım rejimleriyle uyum sağlamak gibi) hem ekonomik kazanç hem de siyasi bir zeytin dalı sunar.

Bir zamanlar Türkiye'nin AB üyeliğini savunan İngiltere için bu, Brexit sonrası ticaret modellerine bir örnek olabilir.


Vize Serbestisini güven köprüsü yapmak:

Erdoğan'ın Polonya'dan Donald Tusk ile görüşmesinde dile getirdiği vize serbestisi talebi, hassas bir noktaya değiniyor.

2016'da vadedilen bu hak hâlâ gerçekleşmedi ve Türk halkının AB'ye güvenini zedeliyor.

Ankara, güvenlikten taviz vermeden terörle mücadele yasalarını AB taleplerine uyarlayarak bu kilidi açabilir.

Avrupalılar için Türkiye'nin "ötekilik" algısını kırmak adına serbest dolaşım bir insanileştirme adımı olabilir.

Vize meselelerine yabancı olmayan İngiltere de sessizce destek verebilir.


Diplomasi sermayesini değere çevirmek:

Türkiye'nin Ukrayna-Rusya tahıl anlaşmasındaki arabuluculuğu ve Suriye'deki etkileri, diplomatik gücünü gözler önüne seriyor.

Erdoğan'ın "adil barış" çağrıları, Türkiye'yi bir köprü kurucu olarak konumlandırıyor.  

Bu durum elbette ki, bölünmüş bir dünyada değerli bir yetkinlik.

Ankara bu yumuşak gücü, AB'yi ortaklık zihniyetine çekmek için kullanmalı.

Küresel rolünü arayan bir kıta için Türkiye'nin bölgesel ağırlığı, yararlanılmaya değer bir kaynak, iyi bir fırsat.


Cesur iç reformlar:

AB'nin en yüksek sesli eleştirisi malum; Türkiye'nin iç reformlarda biraz geç kalması.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Türkiye Yüzyılı" reform taahhütleri, daha süratli ete kemiğe bürünmeli.


Olmazsa olmaz reform sürecinin kare asları:

Güçlü demokrasi, güçlü ekonomi, güçlü kalkınma ve refahın tabana yayılması.

Bazı ulusalcı çevrelerin sandığı gibi bu stratejiler, Brüksel'e boyun eğmek değil.

Bilakis, Türkiye Cumhuriyeti devleti açısından AB üyeliği bir stratejik hedefi olduğu için, Türkiye'nin Avrupa değerleriyle kendi şartlarında uyum sağlayabileceğini kanıtlamak demek. 


Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söylemi ve NATO'nun onayı, Türkiye'ye AB yolunda yeni bir başlangıç şansı sunuyor.

Ancak başarı, Ankara'nın kararlılığına ve Brüksel'in ataletten sıyrılmasına bağlı.

Zira artık Türkiye, Avrupa'nın kapısında umutla bekleyen bir misafir değil, masada yerini hak eden bir ortak.


Peki ne yapmalı?

Türkiye cesur reformlarla içten güçlenmeli, diplomasi ve güvenlikle dıştan baskı kurmalı.


Nasıl yapmalı?

Sabırlı ama kararlı bir müzakereyle, her iki tarafın da kazanacağı bir ortaklık vizyonunu dayatarak.

Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan bu adımları atarsa, Türkiye'yi AB'ye sokarak sadece bir müzakereyi değil, bir dönemi kazanır ve adı, "yeni modern Türkiye'nin mimarı" olarak tarihe altın harflerle yazılır.

Top her iki sahada; bakalım kim ileri bir pas atacak, yoksa top bir kez daha sönüp gidecek mi?

İleri paslarda, kaleye süratli bir atakla gol olmasını ve Türkiye'nin AB maçını kazanmasını temenni ediyoruz. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU