Birkaç gün sonra bir yıl bitecek ve çoğu Arap için kendilerini bekleyen olaylarla ilgili endişelerle dolu yeni yıl başlayacak.
1 yıl önce Hizbullah'ın gücünü ve liderlerini ortadan kaldırma olasılığını hayal etmek imkansızdı.
İsmail Heniyye'den, Yahya Sinvar ve diğerlerine Hamas liderlerine suikast ve Gazze'nin dümdüz edilerek neredeyse bir otoparka çevrilmesi, Suriye'de rejimin çöküşü ve Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın kaçması bir hayaldi.
Ancak bu, gözlemcilerin hayal gücünü aşan bir hızla gerçekleşti ve bölge ülkelerinde, ne olacağı konusunda bir boşluk ve endişeyle dolu da olsa yeni bir gerçeklik ortaya çıktı.
Kesin olarak söylenebilecek şey, İran'ın para, silah ve eğitimle desteklediği direniş projesinin sona erdiğidir.
Direniş ekseni Lübnan'da, Suriye'de, Filistin'de, Yemen'de ölümcül darbeler aldı.
Direniş yanlısı aktivistler ve destekçiler çöküşün büyüklüğünden, dahası, liderlerinin onlara vaat ettikleri gibi yanıt verilememesinden dolayı büyük bir şok yaşadılar.
Bu eksenin kuluçka çevrelerinde fısıltı halinde de olsa bir gözden geçirme ve özeleştiri süreci başladı.
Adil ve kucaklayıcı devletin otoritesine teslim olmak, sadece kendi çıkarlarını düşünen bölgesel eksenlerden uzak durmak konuşulmaya başlandı.
Bu, yıkımlara ve ölümlere rağmen belki de olumlu bir şey.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ama iyimserliğe de kapılmamalı çünkü koşullar istikrara kavuşana kadar zorlu ve uzun bir mücadele gerekiyor.
Litani Nehri'nin kuzeyine çekilen Hizbullah, silah zoruyla Lübnan topraklarının geri kalanına hakim olmaya çalışacak, ancak bir yıl sonra bile olsa çeşitli nedenlerden dolayı başarısız olacak.
Birinci neden, ateşkes anlaşmasının sadece Güney Lübnan'da değil, tüm Lübnan topraklarında kendisine silahlarını teslim etmesi çağrısında bulunması.
Aksi takdirde İsrail'in şehirlere ve yerleşim yerlerine yönelik yeni hava saldırıları düzenleme hakkı var.
Öte yandan Suriye sınırının kapatılması Hizbullah'ın finansmanına büyük katkı sağlayan kaçakçılığı, silah nakliyatını ve desteği durduracak.
Devlet otoritesinin dayatılmasında milislerin yerine Lübnan Ordusu önemli bir rol oynayacak.
Suriye'de durum daha da karmaşık.
Esad ailesinin 55 yılı aşkın süren iktidarının sona ermesiyle birlikte, geride bıraktığı Aleviler ayrıcalıklarını korumak için çeşitli yollara başvuracaklardır.
Yıkıcı eylemlerde bulunabilir ve bilhassa onları bölen çok şey olduğu için, ülkenin kontrolünü ele geçiren gruplar arasında anlaşmazlık yaratabilirler.
Kimileri, Aleviler arasında kıyı kesiminde ve el-Nusayriye Dağları'nda kendilerini korumaya alma ve buralarda bağımsız bir devlet kurma eğiliminde olanların bulunduğunu düşünüyor.
Tabii Kürtler ile Dürzilerde de kendi devletlerini kurma eğilimi var. Ancak bu tür mezhepçi devletçiklerin kurulması pek mümkün görünmüyor.
Zira Alevi devleti izole olacak ve varlığını sürdürmesini sağlayacak ekonomik güce sahip olmayacak.
Buna ek olarak, Aleviler arasında Hafız Esad'ın gölgesinde kalan ama hâlâ küllerin altındaki köz gibi varlığını sürdüren tarihi bölünmeler bulunuyor.
Kürtlere gelince, kendi devletlerini kurma konusunda ABD ve İsrail'in verdiği desteğe rağmen bu devletin varlığını kabul etmeyecek ve var gücüyle engel olacak bir Türk engeli var.
Dürziler içindeyse bir devletin kurulması için çağrıda bulunanların sayısı az.
Suriye'deki tüm bu eğilimlerin istikrara kavuşana kadar uzun süre devam edebilecek çatışmalara yol açacağı düşünülüyor.
Temel dava olan Filistin davası ise bölgenin istikrarı için en önemli dava olmayı sürdürüyor.
İsrail, Binyamin Netanyahu ve ekibinin önderliğinde oldukça Filistinliler için gerçek bir devlet kurulamayacak ve istikrarsızlık daha da kötüleşecek.
Ancak Netanyahu ebedi değil ve er ya da geç gidecek ve iki devletin kurulması, bir İbrahim Anlaşmasına varılması konusunda başkan seçilen Donald Trump yönetiminin rolüne yönelik bir güven var.
Ancak Suriye'deki olaylar duruma hakim olmaya devam ediyor ve dünyadaki tüm güvenlik servislerini şaşkına çeviren bir dizi sürprize bir göz atmalıyız.
Beşşar Esad rejiminin çöküşü Ortadoğu siyasetinde bir dönüm noktasını temsil ediyor.
50 yılı aşkın bir süredir Suriye ve bölge meselelerinde ana aktör konumundaki Esad hükümetinin hızla dağılması, pek çok kişinin hayal bile edemeyeceği bir şeydi.
Ancak kendisine karşı isyan eden güçlerin ülkeyi ele geçirmesiyle bu, iki haftadan kısa bir sürede başarıldı.
Bu sarsıcı olay, Suriye'nin iç dinamiklerini yeniden şekillendirmekle kalmıyor, bölgesel jeopolitiğin yeni bir aşamasının da zeminini hazırlıyor.
Esad'ın düşüşündeki ince nüanslar, devrimcilerden oluşan koalisyonun yükselişi ve yerel ve küresel aktörler arasındaki karmaşık etkileşim, Suriye'de Esad sonrası dönemin zorluklarını ve potansiyelini anlamak için daha yakından incelenmeyi hak ediyor.
Heyet Tahrir el-Şam, Esad yönetimini sona erdiren operasyonun arkasındaki önemli bir güç olarak öne çıktı.
Örgüt radikal köklerinden politik pragmatizme geçiş yaptı. El-Kaide'nin Suriye kolu olan "el-Nusra Cephesi"nden doğdu.
Zamanla Ebu Muhammed el-Colani olarak bilinen Ahmed el-Şara, örgütü aşırılıkçı kökenlerinden uzaklaştırdı.
Vatansever bir ajanda benimsediğini vurguladı ve örgütünü Esad rejimine karşı güvenilir bir alternatif olarak göstermeye çalıştı.
Örgüt, kazandığı zaferden bu yana, en azından diğer İslamcı gruplarla karşılaştırıldığında, bilhassa azınlıkların haklarını korumayı, ayrım gözetmeyen şiddeti azaltmayı, otoritenin kontrolü altındaki alanlarda yönetişim yapılarını kurmayı amaçlayan tedbirler konusunda pragmatist ve ılımlı bir görüntü verdi.
Bu gerçeklere rağmen grubun gerçek niyetine dair şüpheler hâlâ yaygın.
Ama zaman bu bulutları dağıtacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.