Arap dünyasının yeniden şekillendirilmesi

"Çıkarlarımızı koruyacak ve geleceğe yönelik planlar yapacak proaktif politikaların benimsenmesini umuyoruz"

Silahlı muhalifler Şam'daki tarihi Emevi Cami’nin avlusunda yürüyor, 8 Aralık 2024 / Fotoğraf: AFP
 

Komplo teorileri taraftarı olmadığımı her zaman hatırlatıyorum, bunun nedeni onları tamamen dışlamam değil, Arap dünyamızın komplo teorileri labirentine düştüğünü ve içinde bulunduğu her durumdan onu sorumlu tuttuğunu, daha önemli ve derin sorular sormadan kendini bunlara kaptırdığını görmem.

Bu sorulardan biri de şu; komploların oranı neden bizim arenalarımızda diğer arenalardaki oranların çok üzerinde bir hızla çoğalıyor? Bu kısır ve yıkıcı döngüden çıkış yolu nedir?

Önceki yazılarımda Arap dünyasından şu iki soru özelinde neler beklendiğini, iç ve dış politikaların bilge ve akılcı bir şekilde yönetilmesini gerektiren durumu tartışmıştım.

Bugün, çıkarları tesis etmeye, Arap dünyasının siyasi özelliklerinden geriye kalanları yıkmaya ve yok etmeye, bölgenin çehresini temelden değiştirmeye yönelik bir çaba veya çabalar olarak gördüğüm şey üzerinden duracağım.

Bölgeyi değiştirme yönünde bir yönelim olduğunu söyleyip buna karşı uyararak, bu konudaki görüşümü kaydetmek istiyorum.

Bu değişimler şiddetin kanunların önünde tutulması, sınırların zorla değiştirilmesi, aidiyetin ortadan kaldırılması, siyasi kimliğin silinmesi, hepsi olmasa da çoğunluğu Arap olmayan tarafların hegemonyasını ve çıkarlarını güvence altına almak için siyasi, ekonomik, sosyal ve güvenlik güç dengelerinin değiştirilmesi dahil olmak üzere son derece tehlikeli açılardan ve yöntemlerden yararlanılarak yapılıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tüm bunları mümkün kılma çabasıyla uluslararası ilişkilerde çelişkili, karşıt ve ulusal egemenliğe saygı duymama gibi uluslararası hukukun tüm temellerine aykırı yenilikçi kavramlar icat edildi, onaylandı ve kabul edildi.

Bahsi geçen kavramlar ayrıca sınır ötesi meşru müdafaa kavramlarına ve kurallarına da uymuyor ve bu da sivillere karşı mutlak güç kullanılmasına ve vatandaşların zorla yerinden edilmesine kapıyı sonuna kadar açtı.

Oysa her ikisi de uluslararası insancıl hukuk uyarınca yasaktır. Buna ek olarak, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kararları konusunda devletlerin kuralları, prosedürleri ve yükümlülükleri uygulamasında mahkemenin kurucu üyeleri arasında bile, çeşitli çelişkiler bulunuyor.

Bunların bir kısmı alenen gerçekleşiyor, bir kısmı da komplo olarak nitelendirilebilecek gizli düzenlemelerle bağlantılı.

İsrail-Filistin çatışmasının başlangıcından bu yana 70 yılı geride bıraktık.

1967 ve 1973 savaşlarının, tüm Arap-İsrail barış anlaşmalarının temelini oluşturan 242 ve 338 sayılı Güvenlik Konseyi kararlarının yayınlanmasının üzerinden 40 yıldan fazla zaman geçti.

7 Ekim 2023 olaylarının ve Gazze Şeridi boyunca ve Batı Şeria'da kendisini takip eden vahşetin üzerinden bir yıldan fazla bir süre geçti.

İsrail, Gazze'deki plan ve uygulamaları ile sınır bölgelerini sakinlerinden arındırmayı, gerekirse sınırı geçerek zorla göç ettirmeye hazırlık amacıyla tampon bölgeler oluşturmayı, kuzey Gazze Şeridi'ni boşaltmayı hedefliyor.

Aynı zamanda Gazze Şeridi'ni bölen ve ayıran eksenler oluşturuyor.

Buna Gazze'den geriye kalanları yerleşime uygun boş bir alan haline getiren ya da sınırları güvenlik altına alma bahanesiyle kurulacak tampon bölgelerin önünü açan güvenlik bölgeleri ve düzenlemeleri eşlik ediyor.

Ne var ki tamamlayıcı icraatlar asıl niyetin işgali sürdürmek ve sağlamlaştırmak olduğunu ortaya koyuyor.

Bu, İsrail'in hem resmi olarak hem de yerleşimciler aracılığıyla Batı Şeria'ya yönelik saldırılarının artmasıyla aynı zamana denk geliyor.

Gerçekten de öldürülen Filistinlilerin sayısı ekim olayları öncesinde tanık olduğumuzdan daha fazla.

Tutuklamalar, mahkum ve tutukluların serbest bırakılmasına ilişkin anlaşmalar çerçevesinde serbest bırakılanların sayısını aştı.

Mevcut aşırıcı İsrail yönetimi Filistin topraklarının tamamının İsrail'in olması düşüncesine sıkı sıkı tutunmaya devam ettikçe bu oranların daha da artması bekleniyor.

İsrail Başbakanı da bunu benimsiyor ve askeri olarak Hizbullah ve Hamas'a üstün geldiğini, İsrail'in elinin Ortadoğu bölgesinin genelinde  kendisini tehdit eden herkese, hatta İran ve Yemen'e bile uzandığını tekrarlıyor.

Aynı zamanda, şu anda İsrail'e yönelik en güçlü ve en yakın tehlikenin, İsrail ve işgal altındaki topraklarda Filistinlilerin sayılarının artmasından kaynaklanan demografik tehlike olduğunu kesinlikle biliyor.

Bu da Filistinlileri topraklarını terk edip dışarıya gitmeye iteceği ya da önce kardeş Ürdün'e, gerekirse Mısır topraklarına doğru göç etmeye zorlayacağı ihtimalini öne çıkarıyor.
 


Eski İsrail Dışişleri Bakanı Şaret'in geçen yüzyılın ortasında yayınlanan anılarında Arap dünyasıyla yüzleşmenin en iyi yolunun onu parçalamak ve mezhep, ırk veya etnik temelde içeriden bölmek olduğunu yazdığını hatırlamakta fayda var.

Halihazırda Ortadoğu'yu ve özellikle Maşrık'ı yeniden şekillendirme çabası kapsamındaki tek alan Filistin arenası değil.

Filistin arenası ile başladım çünkü kısa vadede, Trump'ın ikinci dönemi öncesinde veya başında üzerinde mutabakata varılması beklenen bazı geçici düzenlemelerin tehlikesine karşı uyarıda bulunmak istedim.

Zira yarım asırdan fazla süren bir kimlik ve onur mücadelesinde, ABD'de iktidarın devredilmesinden birkaç hafta önce tam ve nihai çözümlere ulaşılacağını hayal etmek zor.

İsrail'in, Hizbullah'ın liderlerini ve gücünü hedef aldıktan, Lübnan topraklarında ağır bir iz bıraktıktan sonra, Lübnan'da nihayet kuzey sınırlarını güvence altına almayı amaçladığı bir ateşkes anlaşmasına varılması sürpriz olmadı.

Anlaşmanın, Lübnanlılara bir miktar güvenlik sağlamasını, istikrarı yeniden sağlamasını, şeffaf, bilgece ve ABD, Fransa ve Birleşmiş Milletler tarafından adil, bilinçli ve objektif bir gözetimle uygulanmasını umuyoruz.

Meşru müdafaa ile ilgili metinleri canının istediği gibi ve kötü bir şekilde yorumlama konusunda dizginlerin İsrail tarafına bırakılmamasını, İsrail'i hesap vermekten kurtaran ve onu olağan ihlallerini sürdürmeye teşvik eden olağan siyasi kılıfın sağlanmamasını da umuyoruz ama bu, gerçekleşeceğine güvenilmesi zor bir umut.

Anlaşma İran da dahil olmak üzere bölgesel düzeyde yaygın olarak olumlu karşılandı. İran son dönemde yaşadığı şoklara rağmen önemli ve etkili bir taraf ve hatta Hizbullah'ın anlaşmayı kabul etme kararında belirleyici taraf olabilir.

Bunu, İran'ın İsrail'in İran hava savunma sistemlerine yönelik operasyonlarına karşı sükunetini ve itidalini korumasından ayıramayız.

Zira bu, gerçekleşenler veya en azından gerçekleşecek olanlara hazırlanmaya başlama konusunda varılan doğrudan veya dolaylı uzlaşıların varlığının bir başka göstergesidir.

Suriye'de ve özellikle de Halep ve Humus'ta son günlerde yaşanan olaylar ve rejimin düşmesinden önce resmi Suriye güçlerinin muhalefet karşısında hızla geri çekilmesi, tam veya kısmi koordinasyon, uzlaşma veya örtülü anlaşma, çeşitli tarafların komploları olmadan bu şekilde gerçekleşemezdi.

Askeri açıdan çeşitli şekillerde Suriye'de mevcut İran ve Rusya'dan etkili bir yanıt gelmemesini de buna eklemeliyiz.

Bu arenada büyük etkisi olan, Suriye ve Irak'ta da güçleri bulunan Türkiye'nin konumu ve rolü konusunda da soru işaretleri var.

İsrail'in yanı sıra Suriye ve Irak'ta askeri olarak varlığını sürdüren ABD'nin de bu gelişmeleri memnuniyetle karşılaması doğaldır.

Bu tarafların hepsinin, Heyetu Tahriru'ş Şam ve diğer muhalif eğilimlerin geleneksel müttefikleri olmadığını unutmayalım.

O halde biz, Trump'ın iktidara gelmesinden önce ve bölgenin yaşadığı sarsıntıyla birlikte geçici çıkarların uyumlaşması ve uzlaştırılması aşamasındayız.

Ama bunların hepsi kendi topraklarını kontrol etmeyen Suriye tarafının aleyhine yaşanıyor ve çeşitli biçimlerde oradan diğer komşu arenalara yayılabilir.

İsrail'in yedi Ortadoğu bölgesi ile çatışma halinde olduğunu açıkladığını da gözden kaçırmamak gerekiyor.

Bunlar işgal altındaki Gazze ve Batı Şeria, askeri olarak topraklarını istediği gibi hedef aldığı Yemen, Lübnan ve Suriye, ek olarak da Irak ve İran'dır.

Kendisi ve diğerlerinin Somali ve Doğu Afrika'ya sızdıklarına ve huzursuzluk kaynağı oluşturduklarına ilişkin çeşitli göstergelerin varlığı da buna ekleniyor. Bütün bunlar bölgemizde olup bitene ve olup biteceklere dair tehlikeli göstergelerdir.

Bütün bunlara bir de Libya'daki huzursuzluk, Sudan'daki iç savaş ve Kızıldeniz'deki güvenlik istikrarsızlığı ekleniyor.

Bu, Arap dünyasındaki kardeşlerimize, olacaklara dair bir uyarı mesajıdır.

Çalkantılı bir dünyada, küresel ve bölgesel düzeydeki ilişkileri düzenleyen uluslararası hukuka bağlı kalınmaksızın parçalanan, yeniden formüle edilen ve yeniden şekillendirilen bir bölgede yaşadığımız için çıkarlarımızı koruyacak ve geleceğe yönelik planlar yapacak proaktif politikaların benimsenmesini umuyoruz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Bu makale Independent Türkçe için Independent Arabia gazetesinden çevrilmiştir.

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU