Vazgeçmenin erdemleri: Bazı şeyleri bırakmak sandığımız kadar kötü mü?

Britanyalı psikoterapist Adam Phillips, edebiyat ve psikanalizin patikalarında çıktığı yürüyüşte vazgeçmenin farklı hallerini inceliyor

Vazgeçmek Üzerine, vazgeçme kararlarımızın ardındaki zihinsel süreçleri birçok farklı açıdan inceliyor (Unsplash) 

Minerva'nın Baykuşu, bu hafta Britanyalı psikanalist Adam Phillips'in rehberliğinde insan psikolojisinin derinliklerine iniyor. 

Oxford Üniversitesi'nde İngiliz Edebiyatı öğrenimini tamamladıktan sonra çocuk psikanalizi eğitimi gören Phillips, Londra'daki Charing Cross Hastanesi'nde görev yaptı. Buna ek olarak Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Servisi bünyesinde 17 yıl çalıştı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

1988'den bu yana 25 kitap ve onlarca makale kaleme alan Galler doğumlu psikoterapistin bu yıl yayımlanan Vazgeçmek Üzerine kitabı, Ayrıntı Yayınları etiketiyle Türkiye'deki okurlarla buluştu. 

Vazgeçmek Üzerine, hayatımızı değiştirme arzusuyla bildiğimiz yoldan şaşmama ısrarımız arasında gidip gelirken kaybolduğumuzda sorduğumuz temel bir soruyla karşımıza çıkıyor: Devam mı etmeliyim vaz mı geçmeliyim?

Kötü alışkanlıklardan vazgeçebileceğimiz gibi hayatımızdan da tamamen ümidi kesebiliriz. 70 yaşındaki deneyimli psikoterapist, umut ve çaresizlik arasındaki ince çizgide karar verirken ya da kendimizi ve yaşadıklarımızı değerlendirirken nasıl zihinsel süreçlerden geçtiğimizi inceliyor. Phillips, vazgeçme kararının temelindeki fikri şöyle özetliyor: 

Değişebileceğimize inandığımız zaman bir şeylerden vazgeçiyoruz, değişemeyeceğimize inandığımız zamansa hepten vazgeçiyoruz.

Vazgeçmeyi neden hep olumsuz algılıyoruz?

Performans, başarı ve ilerleme odaklı hayat tasavvurlarının belirli bir noktada tökezlemesi işten bile değil. Böyle zamanlarda da aslında bir "tamamı mı devam mı" noktasına geliyoruz. Phillips, her şeyden önce meselenin bu kültürel ve toplumsal tarafını vurguluyor: 

Genellikle vazgeçmeye cesaretten yana bir eksiklik, utanç verici ve korkutucu olana doğru yakışıksız ya da mahcup edici bir yönelim gözüyle bakma eğilimindeyizdir. Başka bir deyişle, şeyleri sonuna kadar götürme fikrine, bırakma yerine bitirme fikrine kıymet vermeye, hatta bunu idealize etmeye meyilliyiz.

Her şeyi sonuna kadar götürme eğilimi antik Yunan tragedyasının kurucu öğelerinden. Oidipus, Antigone, Medea ve diğer trajik karakterler yollarından dönmezler. Phillips, bu tragedya izleğini Kafka'nın hikayelerinde, Shakespeare'in oyunlarında ve Camus'nün Sisifos Söyleni'nde takip ederek vazgeçme fikrinin farklı boyutlarını tartışmaya açıyor. Trajik karakterleri "vazgeçmemenin feci örnekleri" diye niteleyerek şöyle devam ediyor:  

Kahramanlıkta kahramanca olan şey tam da vazgeçmeye karşı bu direnç, belki de vazgeçme fobisidir.

Kafka neden bir türlü vazgeçemedi? 

Kafka'nın Zürau Aforizmaları'nın yanı sıra Yasanın Önünde ve Açlık Sanatçısı gibi hikayelerinde de bir "vazgeçme fobisiyle" karşılaşıyoruz. Phillips, Kafka'nın yaşamına da değinerek hedefi on ikiden vuran bir tespit yapıyor: 

Evlenmeyi düşündüğü tüm kadınlardan vazgeçen Kafka, vazgeçme izleğinden vazgeçemedi.

Kafka'nın karakterlerinde vücut bulan vazgeçmeme ısrarının aslında "sadistik bir zevke" dönüştüğüne dikkat çeken Phillips, "vazgeçmenin hazlarını hafife almamamız" gerektiğini hatırlatıyor.
 

adam phillips
Adam Phillips, çocuk psikolojisi alanındaki çığır açıcı çalışmalarıyla tanınan Britanyalı psikanalist Donald Winnicott'ın etkisiyle çocuk psikanalizine yöneldiğini söylüyor (Ayrıntı Yayınları / @AnalystPhillips/Twitter)


İbretlik bir vazgeçmeme ustası: Sisifos

Vazgeçmenin belki de en karanlık tarafı, hayatımızdan tamamen ümidi kestiğimiz anda karşımıza dikilen intihar düşüncesinde kendini gösteriyor. Burada Camus'nün Sisifos Söyleni'ndeki ünlü pasajla yollarımız kesişiyor: 

Gerçekten önemli tek bir felsefi sorun vardır, o da intihardır. Hayatın yaşamaya değer olup olmadığı konusunda bir yargıya varmak felsefenin temel sorusuna cevap vermektir.

Grek mitolojisinde tanrıların bir kayayı tepeye çıkarmakla cezalandırdığı Sisifos, tam zirveye vardığında taşıdığı taş aşağı yuvarlanır, o da inip kayayı tekrar yukarı çıkarır ve sonsuza dek bu yazgıyla yaşamaya mahkum edilmiştir. Absürt fikrinin vücut bulmuş hali olan Camus'nün trajik kahramanı, Phillips için "ibretlik bir vazgeçmeme ustasını" temsil ediyor. 

Phillips, edebiyatın açtığı patikalardan ilerleyerek hayatın bir trajik kahraman gibi yaşanamayacağını belirtirken, ya hep ya hiç yaklaşımının ardındaki zihinsel süreçleri de masaya yatırıyor. Psikanaliste göre bunun temelinde, insanın olması gerektiği kişiye dair fantezilerinden, yani ego ideallerine bağımlılığından uzaklaşamaması yatıyor. Pekala ego ideallerinden tamamen kurtulmak da bir fantezi. Phillips, bunun yerine kritik adımın ego idealinin zayıflatılmasından geçtiğine dikkat çekiyor. Böylelikle bu fantezilere mesafelenerek onların asıl işlevlerini daha rahat kavrayabilir, ego ideallerimizle bağımlılık dışında daha farklı şekilde ilişki kurmanın yollarını keşfedebiliriz. 

Ego ideallerinin "zorba değil ilham verici" olması gerektiğine işaret eden Phillips, vazgeçmeyi başarı ve başarısızlık kıskacından kurtararak, bazı şeyleri bırakmanın bir "geçiş ve dönüşümle" ilgili olabileceğinin de altını çiziyor. 
 


Freud'un ölüm içgüdüsü fikrine özgün bir yorum 

Burada bir farklı katman da Phillips'in, Freud'un ölüm içgüdüsü fikrine getirdiği özgün yorum üzerinden açılıyor. Haz İlkesinin Ötesinde'de Freud, yaşamı sürdürmeye ve yenilemeye dair cinsel içgüdülerle kişiyi ölüme yönelten içgüdüler arasında temel bir ayrım yapar. İlkine Grek mitolojisindeki aşk tanrıçası Eros'un, ikincisine de ölümün vücut bulmuş hali olan Thanatos'un adını verir. 

Freud, ölüm içgüdüsünün biyolojik ilkelere ters düştüğünü ve teorik açıdan zayıf olduğunu kabul etmiştir. Phillips, bu fikrin neden ortaya atıldığını sorgularken, kitabının ana çerçevesi içinde ölüm içgüdüsü fikrini şöyle yorumluyor: 

Ben, Freud'un ölüm içgüdüsü fikrinin, benliğin en uç haliyle, daha çok değil daha az hayat isteyen; vazgeçmek, durmadan yaşamı yenilemeye ve sürdürmeye çabalamayı bırakmak isteyen yanını açıklama biçimi olduğunu ileri sürmek istiyorum.

"Hüsranımız arzumuzun anahtarıdır"

Freud'un da vazgeçmeyi temelde yıkıcı ve zararlı olarak gören temel bakış açısından pek uzaklaşamadığını savunan Phillips, vazgeçmeyi hüsran ve eksiklik hissi üzerinden ele alıyor. Lacan'ın "Eksik her zaman, olması gereken yerde olmayan bir şeyi içerir" sözünü hatırlatarak şöyle devam ediyor: 

Hüsranımız arzumuzun anahtarıdır; bir şeyi ya da birini istemek onun yokluğunu hissetmektir; dolayısıyla bir eksiği fark ve kabul etmek her türlü hazzın ve tatminin önkoşulu gibi görünür.

"Faşist ruh halinin" yıkıcılığı

Hüsran ve arzu arasındaki ilişki, Phillips'in "canlılık" adı verdiği ve şu vurucu sorunun alanında şekillenen ruh haliyle ilgili: 

Kendinizi canlı hissetmek uğruna nelerden vazgeçmek zorundasınız?

Phillips, canlılık hissinin belirli bir dinamizmden, zihindeki karşıtlıkların, çatışmaların ve çelişkilerin getirdiği hareketlilikten kaynaklandığını belirtiyor. Dolayısıyla tek yönlü, mutlak ve değişmez bakış açıları zihni tembelleştirdiği gibi düşünceyi de dar kalıplara hapsediyor. Phillips, Britanyalı psikanalist Christopher Bollas'ın "faşist ruh hali" diye tabir ettiği düşünce biçimine, yani "zihni her türlü muhalefetten arındırma" eğilimine göndermeyle şunları söylüyor: 

Faşist ruh halinde birey çatışmayı ortadan kaldırma arzusuyla kendi canlılığını öldürür.

Bu anlamda canlılık, sadece hayatta kalmak uğruna çatışmaların ve açmazların bastırılması yerine hayatı mümkün mertebe daha dolu dolu yaşamayı, hayata dair belirli bir merakı diri tutmayı içeriyor. Tabii merak, bilinmezliği beraberinde getirdiği ölçüde bizi daha korunmasız, yaralanamya daha açık bir konuma yerleştiriyor. Kendimizi güvende ve güçlü hissetmek adına merakımızın peşine takılıp bize yabancı geleni keşfetmeye direniyoruz, bir bakıma merakımızdan ve canlılığımızdan vazgeçiyoruz. 

Belki de bunun yerine kendimizi canlı hissetmek istiyorsak, başka seslere kulaklarımızı tıkadığımız, bilinmezliğe kapıyı kapattığımız ya da Phillips'in tabiriyle "aşırı kararlı" davranarak kendimizi "kesintisiz bir monologa" hapsettiğimiz bir yaşam tarzından vazgeçmeliyiz. 


Adam Phillips - Vazgeçmek Üzerine 
İngilizceden çeviren: Elif Ersavcı, 143 s., 2024, Ayrıntı Yayınları

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU