Somali sakinleri arasında uyum var, peki ya birleştirici vatanseverlik?

Fotoğraf: AA

Dini ve hatta mezhepsel (dini mezheplerden bahsediyoruz), etnik ve dilsel uyum, kapsamlı bir ulusal kimlik oluşturmak ve tartışmasız bir temel siyasi “uzlaşıya” ulaşmak için yeterli midir?

Sayın Usame Saraya'nın Mısır'ın prestijli gazetesi el-Ahram'da Somali Devlet Başkanı Hasan Şeyh Mahmud'un yakın zamanda Mısır'a yaptığı ziyaret, Mısır’ın kendisini ve heyetini büyük bir sevinçle karşılaması, iki ülke arasında bir savunma anlaşmasının imzalanması gibi Mısır’ın Somali’ye verdiği desteğin belirtileri ile ilgili yorumunu okuduğumda aklıma bu soru geldi. Saraya bu konuda şunları söylüyor:

“Somali yavaş yavaş toparlanıyor, eski bildiğimiz haline dönüyor ve yavaş yavaş terörü omuzlarından atıyor. Somali neredeyse tam bir etnik, dinsel ve dilsel birliğe sahip fakat 1990'lı yıllardan bu yana uzun yıllar boyunca kabilelerin izolasyoncu eğilimlerinin muazzam bir şekilde beslenmesine sahne oldu. Terörizm bu eğilimden yararlanarak burada iç savaşı alevlendirdi.”

Rakamlar Saraya’nın dediklerini destekliyor; Somalililerin yaklaşık yüzde 85'i aynı, yaklaşık yüzde 15'i ise birden fazla etnik gruptan oluşuyor.

Etnik ve dilsel homojenlikten daha önemli olan dinsel homojenliktir. Somali, Arap esintileri taşıyan, hatta eski Arap ilişkileri bulunan ve resmi olarak Arap Birliği'nin bir üyesi olan Sünni Müslüman bir ülke. Ancak gerçek şu ki, müstesna öneme sahip deniz limanları olan ülke, geçmişten bugüne, hatta şimdi bile, uluslararası ve bölgesel güçlerin kendisine yönelik emellerinin olduğu bir ülke. Muhammed Siad Barre rejiminin çöküşünden bu yana, zorluklarla karşılaşan bir doğum hali yaşıyor. Somali, uzlaşı ve ulusal fikir birliği oluşturma yönünde birçok girişime sahne oldu ve bunların bir uyanış ve ayağa kalkma olmasını umuyoruz.

Ancak soru şu; dilsel, dinsel ve etnik homojenliğin varlığı, kapsamlı ve birleştirici, kalıcı ve son derece sağlam bir vatanseverliğin doğması için yeterli midir?.

Mısır'ın kendisi de güzel bir çeşitliliğe sahip ve bu, toprakları dünyadaki en büyük Kıpti Hıristiyan topluluğuna ev sahipliği yaptığı için sadece dini bir çeşitlilik değil, aynı zamanda Sina, Batı Vahaları, Yukarı ve Aşağı Mısır arasındaki kültürel çeşitliliktir. Yine de Mısır köklü bir tarihe, net bir kimliğe, derin aidiyet duygusuna sahip bir ülke. Bunun da siyasi, tarihi ve coğrafi nedenleri var.

Kuzey Afrika'nın önemli bir ülkesine, Fas Krallığı'na gidelim. 2011 Anayasasının başlangıç ​​metninde şu açık tanımı görüyoruz: “Fas Krallığı, tam egemenliğe sahip bir İslam devletidir. Ulusal ve bölgesel birliğini, ulusal kimliğinin unsurlarının bütünlüğünü korumaya kararlıdır. Tüm bileşenlerinin (Arap-İslam, Berberi ve Sahra-Hasaniye) kaynaşmasıyla birleşiktir. Kendisini besleyen Afrika, Endülüs, İbrani ve Akdeniz kolları ile zengindir.”

Anayasasının bahsettiği bu zenginlik ve renkliliğe rağmen Fas, dinsel, etnik ve dilsel olarak daha uyumlu komşularına göre – burada Libya’yı kastediyoruz- çağlar boyunca ulusal kimliğini ve devletinin kuvvetini sağlam şekilde tesis etmiş bir ülke.

Sahip olduğumuz alan göz önüne alındığında kısa ve öz bir biçimde ifade edecek olursak, ulusal kimlik ve insanların bu kimliği hissetmesi öncelikle siyasi ve kültürel bir iştir. Dini, mezhepsel ve etnik uyumun varlığının mutlaka kapsamlı ve kapsayıcı bir vatanseverlikle sonuçlanacağı doğru değildir. Bu ise başka bir yazının hatta yazıların konusudur.

 

Şarkul Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU