Birleşik Krallık'ın Filistin devletini tanımasının zamanı geldi

Britanya'nın eski Kudüs Başkonsolosu, ülkenin 100 yılı aşkın süredir Filistinlilerin haklarına yeterince saygı göstermediğini, şimdi barış çerçevesi oluşturmakta üzerine düşen rolü oynaması gerektiğini söylüyor

Birleşmiş Milletler üyesi 193 ülke arasında, 140'tan fazlası Filistin devletini tanıyor (AP)

Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkı, Ortadoğu'da adil bir barışın anahtarıdır. Birleşik Krallık (BK), 1948'de biz çekip gitmeden önce Filistin Mandası'nı kötü yöneterek Filistinlileri bu haktan mahrum bıraktı. İsrail'in Gazze, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'nın geri kalanını işgal etmesinin üzerinden 57 yıl geçti. Artık bu topraklar üzerinde Filistin devletini tanımamız doğru olacak.

İspanya, İrlanda ve Norveç, 28 Mayıs'tan itibaren bir Filistin devletini resmen tanıyan ülkelerin uzun listesine katılacaklarını geçen hafta açıklayarak bunu yapan en son ülkeler oldular. Bu ülkeler, BK'nin iki devletli çözüm için sağlaması ve diğerlerini de peşinden gelmeye teşvik etmesi gereken örneği oluşturdu.

İlk olarak, Filistin devleti deyince neyi gözümüzde canlandırmamız gerektiği hakkında biraz açıklığa ihtiyaç var: Yani, 1967 Haziran öncesi sınırlar, tam toprak egemenliği, halkın ve malların serbest dolaşımı ve idari konuların kontrolü (doğum kayıtları vb.).

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Güvenlik devlet olmanın temelidir. BK Dışişleri Bakanı David Cameron, son 30 yılın İsrail için bir başarısızlık öyküsü olduğunu çünkü yurttaşlarına bu temel güvenlik gereksinimini sağlayamadığını ocakta söylemişti. Bu başarısızlığın nedeni Netanyahu ve diğer yöneticilerin Filistinlileri yerleşik askeri işgalle, ablukalarla, yasadışı yerleşimlerin inşası ve çok daha fazlasıyla sistematik bir şekilde (güvenlik hakları da dahil) haklarından mahrum bırakması.

Bu kronik şiddet döngüsünü durduracak şey, benim güvenliğimin en iyi şekilde komşumun güvenliğiyle, uluslararası garantilere sahip karşılıklı emniyet yoluyla sağlanabileceğinin farkına varmak. Baskı sadece kötü değildir, aynı zamanda işe de yaramaz.

Filistin'in halihazırda devlet olarak tanınmasına karşı sunulan argümanlar yanlış. Netanyahu'nun geçen hafta iddia ettiği gibi, İsrail'le birlikte statüsünü teyit etmek "terör için bir ödül" değildir. Netanyahu, egemen bir Filistin'in "7 Ekim katliamını tekrar tekrar gerçekleştirmeye çalışacak" bir "terör devleti" olacağını da öne sürmüştü.

Oysa Birleşmiş Milletler'e (BM) üye 193 devletten yaklaşık 140'ı Filistin devletini tanıyor. BK hükümeti, devletleri tanıyor, hükümetleri değil ki bu önemli bir ayrım. Hamas, El Fetih ya da başka herhangi bir grup için tanınma söz konusu olmayacak. Hamas, İsrail'i haritadan silmeye çalışıyorsa, yalnızca devletler İsrail'i 1967 Haziran öncesi sınırlarda tanıdıklarını yeniden teyit ettiklerinde kaybedecek. Britanya'nın İsrail'i tanıması 70 yılı aşkın bir süredir varlığını koruyan bir gerçek ve Filistin'in tanınmasından hiçbir şekilde etkilenmez.

Britanya'nın Filistin'i tanıması da "erken" olmaz. Bu, onlarca yıl gecikmiş bir karar. Milletvekilleri 10 yıl önce ezici bir çoğunlukla tanıma yönünde oy kullanmıştı. 2011'den bu yana hükümetimizin politikası, Filistin devletini "kendi seçtiğimiz bir zamanda, barış davasını en iyi şekilde ilerleteceği zaman" tanımak oldu. Şimdi tam zamanı.

Tanımayı olası barış müzakerelerine tabi kılmak yanlış. Mevcut İsrail yönetimi, Akdeniz'le Ürdün Nehri arasındaki tüm topraklar üzerinde hak sahibi olduğunu iddia ediyor. Netanyahu'nun koalisyon anlaşması, bu topraklarda sadece Yahudilerin kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu açıkça belirtiyor ki bu da ırka göre tanımlanmış bir iddia. Netanyahu görevde kaldığı sürece müzakere olmayacak. Sonrasındaki beklentilerse en iyi ihtimalle belirsiz.

Bölgesel ortaklarla çalışarak adil bir barışın gerçekleşebileceği bir çerçeve oluşturmak BM Güvenlik Konseyi'ne düşüyor. 1948'de Britanya kendini aklayıp tarihi sorumluluğunu BM'ye devretmeye çalışmıştı. BK'nin daha iyisini yapma görevi sürüyor. Manda gücü olarak geçirdiği uğursuz günler çoktan geride kaldı ancak Britanya'nın iyi ya da kötü sonuçlar için uygulayabileceği nüfuzu hâlâ var.

BK, halihazırda Avrupa Birliği'nin önde gelen dış politika oyuncusu Fransa'yla birlikte BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi. BK; Fransa, ABD, AB, İsrail'in Arap komşuları ve Avustralya ve Yeni Zelanda başta olmak üzere Filistin'i tanımayı düşünen İngiliz Milletler Topluluğu ortaklarıyla yakın işbirliği içinde çalışmalı.

Tanınma beraberinde iki nadir varlık getirebilir: Umut ve saygı. Eşitsizliklerin, ayrımcılığın ve paylaşılan güvensizliğin uluslararası hukuk ve BM Güvenlik Konseyi kararları temelinde sadece barışçıl yollarla ele alınması için BK'nin de nihayet tam olarak rolünü oynadığı gerçek ve sürekli bir uluslararası çaba gösterileceği umudu. İsraillilerin tüm Arap komşuları tarafından tanınarak güven içinde yaşayabileceği ve Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme haklarını gerçekleştirebileceği umudu.

Saygıya gelince, BK bir asırdan fazla süredir Filistinlilerin haklarına çok az saygı gösteriyor. Filistin'in İsrail'le birlikte tanınması, Filistinli ve İsrailli iki halka eşit saygı göstermeye başlamak anlamına gelecektir. 

Bu, cevabın hepsi değil. Ama doğru bir başlangıç.

Sör Vincent Fean, BK'nin eski Kudüs Başkonsolosu ve Balfour Project hayır kurumunun mütevellisidir



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Çağatay Koparal

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU