Kral Faysal denildiğinde akla ilk gelen o unutulmaz Kudüs konuşmasıdır:
Kardeşlerim! Neden bekliyoruz?
Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyoruz?
Nerededir ki dünyanın vicdanı?
Mukaddes Kudüs'ü Şerif sizi çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor.
Neden korkuyoruz?
Ölümden mi korkuyoruz?
Allah yolunda cihad ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli ölüm var mı?
Ey kardeşlerim, bizim istediğimiz İslam Milliyeti ve İslami uyanıştır.
Milliyetçilik, ırkçılık veya bloklaşma değildir arzumuz. Çağrımız İslami çağrıdır. Allah yolunda cihad etmeyedir çağrımız.
Dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir çağrımız.
Ne zaman ki hatırlasam Haremi Şerifimiz (Kudüs) ve mukaddesatımız işgal ve tecavüz altındadır ve aşağılanmaktadır ve orada günahla Allah'a isyan ve ahlaki çöküntüler sergilenmektedir; işte o zaman Allah'a halisane yalvarıyorum, eğer bana cihad etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatma.
14 Şubat 1945 tarihinde Suudiler, ülkelerindeki petrol imtiyazını gerçek anlamda elde ettiklerinde ABD'nin tek talebi bu gücü siyasi bir silah olarak kullanmamalarıydı.
Suud Kraliyeti bu talebi kabul etmiş ve onların da buna karşılık bir şartı olduğunu söylemişti: ABD, Filistin'de bir Siyonist devletin kurulmasını desteklemeyecekti.
İki taraf da esasen bunun mümkün olmayacağının farkındaydı.
ABD, büyük bir Dünya Savaşı geride bırakmıştı ve yaklaşan Rus tehlikesini göz önüne alarak Ortadoğu'da günü kurtarmanın peşindeydi.
ABD, siyaseti uzun vadeli planlarının arasında bölgede bir Siyonist devletin çıkarlarına fazlasıyla hizmet edeceğinin farkındaydı.
Faysal bin Abdülaziz, 1964 yılında Suudi Arabistan tahtına oturduğunda Ortadoğu diken üstünde bulunuyordu.
Her ne kadar ABD, bölgede bir Siyonist devletin kurulmasını destekleyerek verdiği sözü çiğnemişse de Süveyş Kanalı'nın millileştirilmesi sürecinde Araplardan yana tavır alması Suudi Arabistan'ın meseleye daha itidalli yaklaşmasına neden olmuştu.
Kral Faysal'ı derinden etkileyen ilk hadise 21 Ağustos 1969 tarihinde Avustralyalı bir fanatik Micheal Danis Rohan'ın Mescid-i Aksa'yı kundaklaması oldu.
İslam ülkelerinin ve dünya kamuoyunun ilgisizliği Kral Faysal'ı derinden etkilemişti.
Cemal Abdunnasır'ın ölümü ve sonrasında Enver Sedat'ın Mısır yönetimine geçmesi 1970 sonrasında Suudi Arabistan ve Mısır Devleti'ni birbirine yakınlaştıran önemli bir gelişme oldu.
Nasır'ın şahsını öne çıkaran ve bütün bölgenin güvenliğini tehlikeye atan siyasi tutumu iki devletin yakınlaşmasının önünde aşılamayan bariyerdi.
Artık o bariyer aşılmıştı.
Enver Sedat, Mısır'ın İsrail'e karşı büyük kayıplarını telafi etmek istiyordu; ama Nasır'ın aksine savaşı masada elini güçlendirmek üzere yalnızca bir koz olarak görüyordu.
6 Ekim 1973'te Mısır ve Suriye kuvvetleri, İsrail'e saldırdılar (Yom Kippur Savaşı-Ekim Savaşı) bu saldırılar nispi ve yalnızca tarafları masaya oturtma amacı taşıyordu.
Başlarda Arap güçleri önemli zaferler de elde ve Sina Çölü işgalden kurtarıldı; ama operasyon daha ötesini planlamamıştı.
Nihayet İsrail bu blöfü fark ettiği anda Mısır henüz belini doğrultmadan tekrar harekete geçti ve sonuçları ağır oldu.
Mısır ve Suriye orduları bu mağlubiyeti bekliyordu; o yüzden bu taraflar için yeni bir gelişme değildi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Öte taraftan Suud Kralı Faysal, bu mağlubiyete fazlasıyla öfkelendi; çünkü Kudüs'ü şahsi meselesi haline getiren Kral, bu mağlubiyetle İsrail'in konumunu tahkim ettiğinin farkındaydı.
Kral Faysal, perde arkasında durarak bu meselenin çözülemeyeceğine kanaat getirerek harekete geçti.
Tüm dünyayı krize sokacak bir karar alarak petrol sevkiyatını durdurdu.
Kral Faysal, henüz 1947 yılında bölgenin yağmalandığı o meşhur İsrail kuruluş sürecinde Suud Delegasyonu'nun başı olarak Batılı devletlerin iki yüzlülüğünü ve acımasızlığına yakından tanık olmuştu.
Bu yüzden yumuşak diplomatik yaklaşımların her zaman Arapların aleyhine sonuçlanacağını gayet iyi biliyordu.
Krizi çözmek için harekete geçen ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Kral Faysal ile görüşmesini şu sözlerle nakletmişti:
Kral Faysal oldukça sinirli görünüyordu, aramızda bir diyalog başlayabilmesi ümidiyle esprili bir dille ona, uçağımın yakıtı bitti, uçağın deposunu doldurmak için emir verirseniz uluslararası fiyatından ücretini vermeye hazır olduğumuzu söyledim. Kral gülümsemedi ve kafasını yukarıya kaldırarak sert bir şekilde bana şunları söyledi: ‘Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ'da iki rekât namaz kılmaktır! Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?
ABD bunun üzerine Suudları silahlı operasyonla tehdit etti.
Eğer ki bu karardan vazgeçmezlerse bölgedeki tüm petrol kuyularını bombalayacağını açıkça Suudi Arabistan yönetimine iletti.
Kral Faysal ise petrol kuyularına Suudlardan çok Batılıların ihtiyacı olduğunu ve bunun altı boş tehditler olduğunun farkındaydı.
Kral Faysal'ın bu tehditlere verdiği cevap da manidardı:
Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk yine öyle yaşayabiliriz; ancak artık siz petrolsüz yaşayamazsınız.
Suud Sarayı bu meseleler ile meşgul olurken kralın yeğeni Faysal bin Musad, ABD'den yeni dönmüştü.
Kral, sarayında Arap diplomatlara bir davet vermiş ve yeğeni de bu yemekli organizasyona katılmıştı.
Masud, amcasına yaklaştı ve karşısına geçti. Kral Faysal, Arap adetlerince başını öpmesi için yeğenine doğru eğildi.
Katil ise bu fırsattan istifade amcasının başına iki el ateş etti.
Kral Faysal kulağı ve çenesinden ağır bir biçimde yaralandı.
Korumalar katili hemen yaklasa da kralın durumu son derece ağırdı.
Hastaneye kaldırıldığında son sözleri yeğenine kıssas uygulanmamasıydı.
Lakin halk öylesine öfkeliydi ki kralın bu vasiyeti görmezden gelinecek ve katil Musad öldürülecekti.
Bu hadise, Suudi Arabistan'ın petrol ambargosunun da sonu olacaktı.
Suudi Arabistan bu cinayetten sonra bir daha asla politik nedenlerle petrol ambargosu uygulamadı.
Kral Faysal'dan geriye Kudüs mücadelesine karşı duyarlılığı, Arap devletlerine karşı hasbi yaklaşımı ve Malcom X gibi dünyanın her yanında özgürlük mücadelesi veren Müslümanlara sağladığı maddi ve manevi destek miras olarak kaldı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish