İsrail Gazze'yi boşaltma kararını neden yeniden gözden geçirmeli?

Bu korkunç şiddet döngüsüne ve giderek artan şekilde kan dökmeye bir son verilmeli

Fotoğraf: Mahmud Hams/AFP

İsrail ordusunun perşembe gecesi Gazze'deki Filistinlilere 24 saat içinde evlerini boşaltmaları yönünde verdiği talimat tehlikeli ve derin bir biçimde endişe vericiydi.

Çok kısa bir süre içinde bir yerin toplu tahliyesine yönelik herhangi bir talep, yıkıcı insani sonuçlara yol açabilir.

Tahliye talimatı yaklaşık 1,1 milyon insan için ve yakıt, elektrik, su ve gıdanın bulunmadığı, zaten kuşatma altında olan ve hava bombardımanına maruz kalan bir bölge için geçerli.

Aynı zamanda geçen hafta yolları ve altyapısı ciddi bir hasara uğrayan ve tahliyeyi neredeyse imkansız hale getiren bir bölge için de geçerli.

Aynı şekilde tahliye talimatı, Birleşmiş Milletler (BM) çalışanları ve aralarında okullar, sağlık merkezleri ve kliniklerin de bulunduğu BM tesislerine sığınan 200 binden fazla kişi için de geçerli.

Keza bu talimat yüz binlerce çocuğu da kapsıyor. Gazze nüfusunun yaklaşık yarısı 18 yaşın altında.

BM Genel Sekreteri olarak, İsrail yetkililerine bu kararı yeniden gözden geçirmeleri çağrısında bulunuyorum.

Korkunç bir gerilimi artırma anına yaklaştık ve bugün kendimizi kritik bir yol ayrımında buluyoruz.

Şiddet eylemlerinin yeniden yaşanmasını veya çatışmanın Batı Şeria ve bölgenin geri kalanına yayılmasını önlemek için tüm tarafların ve onlar üzerinde etki sahibi olanların ellerinden gelen her şeyi yapması hayati önem taşıyor.

Şimdi daha fazla can kaybı yaşanmadan önce, bu feci çıkmazdan acil bir çıkış yoluna ihtiyacımız var.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Dünyayı bu uçurumdan uzaklaştırmak için artık odaklanılması gereken pek çok önemli öncelik bulunuyor.

BM ve ortaklarımızın şimdi Gazze'nin her yerine hızlı ve engelsiz bir biçimde insani yardımları ulaştırmalarına ihtiyaç var.

Yakıt, yiyecek ve su tedariki gibi insani yardımların içeri girmesine izin verilmeli.

Ayrıca Gazze'deki tüm rehinelerin serbest bırakılması ve sivillerin canlı kalkan olarak kullanılmaması gerekiyor.

Buna ek olarak, Cenevre Sözleşmeleri de dahil olmak üzere uluslararası hukuka ve insan haklarına saygı gösterilmeli ve desteklenmeli, her iki taraftaki siviller her zaman korunmalı.

Ayrıca hastaneleri, okulları, klinikleri ve BM binalarını hedef almaktan kesinlikle kaçınılmalı.

Bu noktada geçen hafta Gazze'de yaşamını yitiren meslektaşlarımın ölümünden duyduğum acıyı dile getirmek istiyorum.

BM personeli Gazze halkına destek olmak için halen aralıksız olarak çalışıyor ve çalışmaya da devam edeceğiz.

Kendi adıma bölgedeki liderlerle sürekli temas halindeydim. Ortadoğu'daki çalkantıların dünyanın çeşitli toplumlarında kutuplaşma yarattığı, bölünmeleri derinleştirdiği, nefreti yayıp körüklediği açık.

Eğer gerçekler savaşın ilk kurbanıysa, o zaman mantık da onun kurbanı olmaktan çok uzakta değildir.

Soykırım dilinin kamusal söylemde yer aldığını duyduğumda gerçekten dehşete düşüyorum.

İnsanlar birbirlerinin insanlığını göremez oldular. Vahşet ve şiddetin temel bir gerçeği karartmasına izin veremeyiz; hepimiz yaşayan gerçekliğimizin ve kolektif tarihimizin ürünleriyiz.

İspanyol filozof José Ortega bu durumu şu şekilde ifade etmişti:

Ben, kendim ve benim ortamım.

Bazen bu ortam dayanılmaz hale gelir.
 


Kendimi İsrailli bir Yahudinin yerine koyduğumda, yaşanan son kıyımı, 2 bin yıllık ayrımcılık, kovulma, sürgün ve Nazilerin işledikleri Holokost ile sonuçlanan imha eylemleri bağlamında analiz ediyorum.

Ülkem Portekiz 15'inci yüzyılda Yahudi cemaatini ya sınır dışı etti veya din değiştirmeye zorlandıktan ve bir süre ayrımcılığa maruz kaldıktan sonra Yahudiler ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar.

Kendimi İsrailli bir Yahudi'nin yerine koyduğumda, çevremdeki bazı kişilerin İsrail'in var olma hakkını tanımadığının acı bir şekilde farkına varıyorum.

Bugün İsrailli bir Yahudi olarak bir konser sırasında gençlerin öldürüldüğünü ve yaşlı kadınların evlerinde soğukkanlılıkla vurulduğunu, çocuklar dahil olmak üzere düzinelerce sivilin şiddetli bir şekilde kaçırıldığını, silah zoruyla alıkonulduğunu gördüğümde, büyük bir acı, güvensizlik ve kör bir öfke hissetmem doğal.


Daha sonra diğer taraftaki koşulları düşünmeye çalışıyorum; Gazze'de yaşayan bir Filistinli olduğumu düşünüyorum.

Ait olduğum toplum nesiller boyu ötekileştirildi ve unutuldu. Belki atalarım köylerini, evlerini terk etmek zorunda kaldılar.

Şanslıysam çocuklarım, yaşadıkları mahalleleri yok eden ve arkadaşlarını öldüren birçok savaştan sağ kurtuldular.

Bir Filistinli olarak gidecek hiçbir yerim yok ve ufukta bir siyasi bir çözüm de bulunmuyor.

Daha fazla yerleşim yerinin ortaya çıkması, daha fazla tahliyenin gerçekleştirilmesi ve hiç bitmeyecekmiş gibi görünen işgal ile birlikte barış sürecinin uluslararası toplum tarafından esasen göz ardı edildiğini görüyorum.

Doğal olarak muazzam bir acı, güvensizlik ve yine kör bir öfke hissediyorum.

Filistin halkının hissettiği mağduriyetin, İsrail'de sivillere karşı uygulanan terörü haklı çıkarmayacağı açık ve net.

Hamas ve başkalarının İsrail'de korku uyandıran nefret dolu saldırılarını bir kez daha şiddetle kınıyorum.

Hamas'ın gerçekleştirdiği korkunç eylemlerin, Filistin halkının toplu olarak cezalandırılması şeklinde bir tepkiyi haklı çıkarmayacağı da açık.

Ölüm ve yıkım içeren aşamaları ile onlarca yıldır süren bu trajik krize çözüm bulmak hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin katlanmak zorunda olduğu koşulların, onların gerçekliklerinin ve bakış açılarının tam olarak tanınmasını gerektirir.

Kolektif hafızanın gücünü ve çekiciliğini, kimliğimizi ve özümüzü şekillendiren ve tanımlayan koşulları göz ardı edemeyiz.

İsrail meşru güvenlik ihtiyaçlarının karşılandığını görmeli ve aynı zamanda Filistinliler de BM kararları, uluslararası hukuk ve geçmişteki anlaşmalar doğrultusunda kendi devletlerini kurmaya yönelik net bir perspektif gözlemlemeliler.

Eğer uluslararası toplum bu iki hedefe gerçekten inanıyorsa, o zaman gerçek ve kalıcı çözümlere ulaşmak için birlikte çalışmanın bir yolunu bulmalıyız.

İnsanları ayıran tarihsel gerçeklere ve koşullara rağmen ortak insanlığımızı temel alan ve insanların birlikte yaşaması ihtiyacını kabul eden çözümlere ulaşmalıyız.

Bununla ilgili olarak da José Ortega y Gasset, şöyle der:

Eğer ortamımı kurtarmazsam kendimi de kurtaramam.

Bu korkunç şiddet döngüsüne ve giderek artan bir şekilde kan dökmeye bir son verilmeli.

Bu çatışmanın her iki tarafının da organize eylemler ve uluslararası toplumun güçlü desteği olmadan çözüme ulaşamayacağı açık ve net.

Bu, güvenliği sağlamaya yönelik herhangi bir fırsatı kaçırmamanın ve hem İsrailliler hem de Filistinlilere fırsatlar sunmanın tek yolu olmaya devam ediyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU