Bu yılın sonunda BAE'de yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 28. Taraflar Konferansı'nın (COP28), daha önceki COP konferanslarında hep görmezden gelinen bir konuyu ele alması bekleniyor.
O konu da petrol ve gazın net sıfır emisyon sonrası enerji sepetindeki rolü ve konumu.
Petrolü iklim değişikliğinin birincil sorumlusu olarak gördükleri için, gelecekte kullanılması konusunda Batı kamuoyu, hükümetleri ve çevre grupları arasında yaygın bir muhalefetin olduğu biliniyor.
Ancak son dönemde bu önemli konunun tartışılmasının ve net sıfır emisyon döneminde petrolün enerji sepetine katılmasının önünü açan birçok faktör bulunuyor.
Bunun temel nedeni, şu ana kadar kullanımı hâlâ sınırlı olsa da son dönemdeki küresel gelişmelerin, gelecekteki gerekliliğini ortaya koymaya yardımcı olduğu 'karbon yakalama ve depolama' endüstrisinin ortaya çıkmasında saklı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Koronavirüs salgını ve Ukrayna savaşı, küresel enerji sisteminde petrol arzının önemini ve petrol arz-talep dengesizliğinden kaynaklanan fiyat oranlarındaki sorunları ortaya koydu.
Petrol ve gaz, toplam küresel enerji tüketiminin yüzde 50'sinden fazlasını oluşturuyor ve bunlara olan talep her geçen yıl artıyor. Öyle ki petrol üretimi bugün gerçekten salgın öncesi oranına göre arttı.
Buna ilaveten yenilenebilir enerji alternatiflerinin önemli ve gerekli olduğu ancak aynı zamanda küresel enerji talebini karşılamada yetersiz olduğu yönünde kamuoyunda ikna edici bir deneyim yaşandı.
BAE konferansında petrolün gündeme getirilmesine yardımcı olacak bir diğer husus, konferansı organize eden tarafın bu konuyu gündeme getirme konusundaki ilgisinin yanı sıra, petrol üreticisi ülkelerin kendi bakış açılarını sunmaya daha geniş bir şekilde hazırlanmış olmaları.
Buna ek olarak çevre gruplarının muhalefetine rağmen konferansa petrol şirketleri de katılacak.
Konferansta, bu yazın rekor sıcaklıklarına değinecek olanlar ile petrol ve gazı mümkün olan en az kirlilikle kullanmanın bir yolu olarak 'karbon yakalama ve depolama' endüstrisine atıfta bulunacak olan petrol üreticisi ülkelerin arasında geniş çaplı tartışmalar yaşanması bekleniyor.
Kuveytli enerji uzmanı Dr. Adnan Şihabeddin, ağustos ortasında İtalya'da düzenlenen uluslararası bir konferansta 'Karbon Yakalama ve Depolama Endüstrisi'nin Küresel Görünümü' başlıklı bir araştırma sunmuştu.
Dr. Şihabeddin araştırmada petrol endüstrisinin gelecekte devam etmesi için gerekli olan bu yeni endüstrinin çeşitli yönlerini gözden geçiriyor.
Kuveytli uzman araştırmasında öncelikle petrolden kaynaklanan karbon emisyonları oranını önemli ölçüde azaltacak karbon yakalama ve depolama teknolojisini, düşük karbonlu hidrojen üretimini, bazı emisyon oranlarını sıfıra indirmeyi ve düşük emisyonlu enerji üretimini açıklıyor.
Karbon yakalama, üretim kaynaklarına yakın tesislerde gerçekleşiyor. Daha sonra karbon sıvılaştırılıp, tüpler veya konveyörler aracılığıyla taşınıyor.
Böylece sıvı karbon özel depolarda veya derin ve boş kuyularda depolanıyor. Keza mağaralarda veya boş kömür madenlerinde de depolanabilir.
Sıvı karbon, yer veya deniz yüzeyinin 10 ila 20 bin metre altında bulunan boş kuyulara enjekte ediliyor. Daha sonra karadaki veya açık denizdeki bazı kuyularda depolanan karbonun, petrol ve gaz üretimini desteklemek için kullanılması mümkün.
Dr. Şihabeddin, karbon yakalama ve depolama endüstrisinin gerekli olduğunu ve 'halihazırda uygulandığını', ancak 2015 Paris Anlaşması'nda öngörüldüğü gibi küresel sıcaklık artışının 1,5 derece ile sınırlandırılabilmesi için, kullanımının hızlandırılması ve yaygınlaştırılması gerektiğini vurguluyor.
Arap uzman, emisyonlardaki değişimle mücadele konusunda temel bir kuraldan yola çıkıyor:
Bilim, 2015 Paris Anlaşması'nın hedeflerini hayata geçirmek ve böylece en kötü iklim senaryolarından kaçınmak için mevcut tüm araçların (tüm karbon-nötr enerji türlerinin) kullanılması gerektiği konusunda açık ve nettir.
Araştırma, karbon yakalama ve depolama endüstrisinin tüm sıfır emisyon senaryolarında gerekli olduğunu vurguluyor ve sebep olarak da şunları gösteriyor:
- Karbon emisyonlarını sıfırlama gibi büyük bir mücadeleye başlamak için zaman kısaldı (yaklaşık 25 yıl), bu nedenle, G20'nin üzerinde mutabakata vardığı üzere, karbon emisyonlarını azaltmak ve ortadan kaldırmak için elimizdeki tüm imkânları kullanmak gerekiyor.
- Ekonomik açıdan büyük bazı ülkeler 2050'den sonra net sıfır emisyon hedefine ulaşmayı tahmin ediyorlar. Nitekim Hindistan net sıfır emisyon hedefi için 2070 yılını, Çin 2060 yılını belirlerken, birçok üçüncü dünya ülkesi henüz bir tarih belirlemediler. Bu nedenle, yalnızca yenilenebilir enerjilere dayanarak 2050 yılına kadar küresel net sıfır emisyon hedefine ulaşılması beklenmiyor, hatta imkansız görülüyor.
- BM ve uzman enerji kuruluşları ise 2015 Paris Anlaşması kararlarının uygulanması için karbon yakalama ve depolama endüstrisinin kuruluşunu hızlandırmanın gerekli olduğunu, aksi takdirde en kötü iklimsel felaket olasılıklarını beklememiz gerektiğini vurguluyorlar.
Araştırma, Körfez'deki başlıca üretici ülkeler ile ABD ve Çin dahil olmak üzere 20'den fazla ülkede karbon yakalama ve depolama endüstrisinin küresel gelişimini de gözden geçiriyor.
Bu sektörün dünya çapında kuruluş deneyimlerine ilişkin bilgiler, pandemi ve Ukrayna savaşı deneyimlerinin ışığında 2022 yılından itibaren genişlemeye başladığını, ticari ve stratejik bir yön aldığını gösteriyor.
Özel ve kamu sektörlerinin sektöre yaptığı toplam yatırımlar 1 milyar doları aştı. Buna rağmen zorluklar hâlâ çok ve bunlardan biri de, hükümetler ve şirketler arasındaki stratejik ortaklıklar.
Sektörün kendi ekonomilerindense bahsetmeye bile gerek yok. Endüstrinin farklı aşamalarında emisyonları azaltma ihtiyacı var olmaya devam ediyor.
Tahminler, istenen hedeflere zamanında ulaşmak için yatırımların 1 trilyon dolara çıkarılması gerektiğine işaret ediyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.