Hem havanın hem de siyasetin sıcaklığı arttı

Tarih, sıcak yaz aylarında başlayan muharebeler ve savaşlarla dolu

Dünya, iklim değişikliği nedeniyle başlayan yangınlara tanık oluyor / Fotoğraf: AFP

Herkesi programları ve etkinlikleriyle ilgili çalışmalarını kısa kesmeye zorlayan, durgun ve harekesiz halde bırakan şiddetli bir sıcak hava dalgasının ortasında olmamız bana uluslararası ve ulusal düzeylerdeki sorunlar üzerine düşünme fırsatı verdi.

Önce kendime yaz mevsiminin en sıcak havaların hâkim olduğu mevsim olması nedeniyle mevcut yüksek sıcaklıkların istisnai bir durum olup olmadığını sordum.

Bu sorunun yanıtını ararken tüm yaz boyunca küresel sıcaklıklarda daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir artış olduğunu teyit eden bilimsel verilerle karşılaştım.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Nitekim 3 Temmuz Pazartesi, 1880'den bu yana yaşanan en sıcak 10 yıldan biri ve 1981'den bu yana iki katına çıkan sıcaklık seviyeleri arasında tarihin en sıcak günüydü.

Ayrıca 2010 yılından bu yana dünya en sıcak yıllardan birkaçını yaşadı. Bu yıl en yüksek sıcaklıkların kaydedildiği ülke Mali oldu.

ABD, Kanada ve Avrupa ormanlarında yaz aylarında çıkan yangınların ve Mısır'da normalin üzerinde seyreden sıcaklıkların Ukrayna savaşıyla ya da elektrik üretim sorunlarıyla hiçbir bağlantısı bulunuyor. Bilim insanlarına göre bunun başlıca sebebi, iklim değişikliği.

Aslında geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, küresel ısınma çağının sona erip 'küresel kaynama çağının' başladığını belirtmişti.

Uluslararası düzeyde büyük ilgi gören iklim değişikliği meselesi, şu an tarımcılık ve mevcut su miktarları üzerindeki etkilerinden kaynaklanan büyük kayıpların bir sonucu olarak artık Ortadoğu'yu da ilgilendiriyor.

Bu yüzden Ortadoğu ülkelerinin, daha düşük oranlarda zararlı emisyon yayan ekonomilere geçmek için ekonomi sistemlerinde radikal değişiklikler yapmaları gerekiyor.

Mısır, geçen yıl 2022 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'na (COP27) ev sahipliği yaptı. Gelişmekte olan ülkelerin yenilenebilir enerjiye geçişlerine destek amacıyla bir fon kurulmasının onaylanması COP27'nin en önemli başarılarından biriydi.

Bu başarı, gerçekleşeceğini ve sanayileşmiş ülkelerin verdikleri eski vaatler gibi ertelenmeden gereken desteğin sağlanacağına dair atılmasını umduğumuz bir adımdı. 

Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) bu yıl 2023 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'na (COP28) ev sahipliği yapacak olması, ekonomisi petrole bağımlı olan ülkelerin iklim değişikliğine ilişkin tutumlarındaki gelişme dünyanın ilgiyle bakmasını sağlıyor.

Bu durum özellikle herkesin kapsamlı sistemlere ve emisyonları çifte standart olmadan azaltmak için açık, adil ve tutarlı planlara uyması gerektiğinin altını çizerken karbondioksit emisyonlarını azaltmak için aktif ve iddialı programlar ortaya koymalarından kaynaklanıyor.

Meralarda ve tarım arazilerinde hayvansal atıkların ürettiği metan gazı, bazı Avrupa ülkelerinin enerji üretimi için en tehlikeli enerji kaynaklarından biri olan kömür kullanımına dönmesinden sonra, çevreye ve iklime zararlı gaz emisyonlarının en güçlü kaynaklarından bir haline geldiği biliniyor.

Yüksek hava sıcaklıklar beni ayrıca siyasi çalkantılar ve özellikle yaz aylarında Libya, Sudan, Filistin, Yemen gibi Ortadoğu ülkelerinde patlak veren çatışmalar ve savaşların yanı sıra, Suriye krizi üzerine düşünmeye itti.

Bölge hem siyasi hem de askeri olarak ısınırken uluslararası düzeyde ise Ukrayna savaşı ve büyük ülkeler arasındaki gerginliklerin yeniden başlaması, Ukrayna'da uluslararası toplum tarafından reddedilen ve birçok ülkede yasaklanan parça tesirli bombaların kullanılması, Belarus'ta taktik nükleer silahların konuşlandırılması ve Ukrayna tahılının ihracatı için imzalanan Tahıl İhracat Koridoru anlaşmasının iptal edilmesi nedeniyle bir gerilim ve endişe söz konusu.

Biraz araştırdığımda ki bu araştırmayı belli yıllar arasında ve sadece Arap ülkeleri ile sınırlasam bile tarihin, özellikle sıcak yaz aylarında başlayan muharebeler ve savaşlarla dolu olduğunu gördüm.

5 Haziran 1967'deki Arap-İsrail savaşı ve Irak'ın 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgali bunlara birer örnektir. 

İçinde bulunduğumuz yaz boyunca çevresel, siyasi ve askeri atmosferdeki hararet üzerinde yaptığı beyin fırtınasından çıkardığım ilk sonuç, çevresel ve siyasi gerilimlerin çoğunun, temelde tarafların hukuk kurallarına uymamalarından ve güçlünün zayıfı ezmesinden kaynaklandığıydı.

İkinci sonuç, bu sorunların çoğunun sadece yakın coğrafyadaki çatışma bölgeleriyle ya da hukuk kurallarını ihlal eden tarafların sınırlarıyla sınırlı olmadığı, hatta gelişmekte olan ülkelerin artık enerji tüketimlerini ve dolayısıyla kalkınma oranlarını düşürmeleri gerekirken, sanayileşmiş ülkelerin sistematik ve hızlı ekonomileri herkesi etkileyen büyük bir emisyon kaynağına dönüştüğü göz önüne alındığında devletlerin ulusal sınırlarını aşarak hava sıcaklığı ve iklimi etkileyen yansımalarının olduğuydu.

Aynı şekilde askeri çatışmalar da istikrarı bozan ve halkın diğer ülkelere kaçmasına neden olan bir faktör olduğundan genellikle insanların yerlerinden edilmesine ve güvenlik arayışıyla komşu ülkelerin sınırlarını aşmalarına yol açıyor.

Bundan dolayı genel olarak uluslararası kuralların oluşturulması gerekiyor. 
 


Üçüncü olarak uluslararası sorunların ve çatışmaların büyük çoğunluğunun kendi başlarına çözülemeyeceği ve ister iklim değişikliği ve bunun su kıtlığı, gıda ve sağlık güvenliği gibi çevresel yansımaları bakımından ister siyasi çatışmalar ve bunların çeşitli yansımaları bakımından olsun çözüm için acilen bölgesel ve uluslararası düzeylerde çok taraflı angajman kuralları oluşturulması gerektiği sonucuna vardım.

İsrail-Filistin sorunu çözülmeden ya da Suriye, Sudan ve Libya'da komşu ülkelerle siyasi anlaşma yapılmadan ve yeniden yapılanma için uluslararası fon sağlanmadan Ortadoğu'da istikrar sağlanamaz.

Modern teknolojinin yıkıcı askeri amaçlar için kullanılmasını önlemek ve uluslararası finans sistemindeki dengesizliği ve serbest ekonomiyi benimseyen sanayileşmiş ülkelerin küresel olarak pazarlar ve çıkarlar üzerinde hakimiyet kurmalarını sağlayan dolar ve para birimleri üzerindeki hegemonyasına bir son vermek de gerekiyor. 

Dördüncü ve son sonuç ise tüm görüşleri kapsayan, karşısındakini dinleyen ve bunlara yanıt veren küresel, bölgesel ve ulusal düzeylerde çok taraflı bir sistem çerçevesinde çıkarlar ve haklar dengesine dayalı, adil ve çifte standartsız uygulanan yeni bir uluslararası mutabakata varılmadan siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlarımızın çözümünün olamayacağıdır. Bu konuda ciddi şekilde uluslararası düzeyde eyleme geçmenin ve diyalog başlatmanın zamanı geldi.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU