Doğal ve sosyal çevre, insanların davranışlarını oluşturur. Ondan etkilenip onu etkiler ve o çevrede hayat böyle gelişir.
Afrika kıtasının bazı ormanlarında aşırı cüretkarlık gücüne sahip ama uzun tecrübe gerektiren bir avlanma sanatı vardır.
Aslan, kaplan ya da herhangi bir yırtıcı hayvan yoğun yabani otların arasına uzanarak avına karşı pusuya yatar, akıllıca nefes alıp tüm duyularını özel bir dikkatle hareket ettirir. Ardından avı olan geyiğin, boğanın veya zebranın üzerine atlar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Çok zaman almayan bir mücadelenin ardından güçlü yırtıcı hayvan, korkunç dişlerini kurbanın boynuna geçirir ve onu yere serer. Ardından ikinci bir savaş başlar.
Kılıç, ok ve kalkanla donanmış insan ile yırtıcı hayvan arasında bir savaş. İnsan, avının cesedi üzerinde duran aslan veya kaplana saldırır.
Silahlı insan ormanın kralına veya bakanına -adını siz koyun- saldırarak avını elinden almaya çalışır.
Uzun bir dövüşten sonra adam kılıcını veya okunu yırtıcı hayvanın vücuduna saplar, yırtıcı hayvan yenilgiyi kabul eder ve kaçar.
Cesur olan ganimeti kazanır. Avı avlayan ile başka bir avcı arasında başka türden bir savaş daha vardır. Aslan ile büyük boyutlu hayvanları avlama yeteneği olmayan sırtlan sürüsü arasında.
Çalıların ortasında gizlenen sırtlan sürüsü, bir aslan, kaplan veya diğer yırtıcıların avlanmalarını izler. Yırtıcı hayvan avını kontrol altına aldıktan sonra sırtlan sürüsü koşarak büyük yırtıcıyı rahatsız etmeye başlar.
Yırtıcı için nefsi müdafaa, yemeğini savunmanın önüne geçer. Geri çekilerek canını kurtarmak asıl kazanç haline gelir. Afrika ormanlarında yaşamı harekete geçiren bu güç çemberidir.
Kırılgan devletlerde iktidar, güçlünün peşinden koştuğu bir avdır ve silaha sahip olanın, yani ordunun hayalini kurduğu ganimettir.
Büyük avcıların savanlarda ya da otlaklarda pusuya yatmaları gibi maceracılar da kışlalarında ya da ofislerinde pusuya yatarlar, nefeslerini tutarak karanlıkta avlarının (iktidarın) üzerine atılmaya hazırlanırlar.
Bazıları avladığı hayvanı elinden almak için aslana saldıran insanın taktiğini kullanırlar. Bazıları da sırtlanların taktiğini kullanırlar (ganimeti ele geçirme savaşı taktiğini belirleyen generaldir).
Orduların gerçekleştirdiği darbeler sadece kendi ülkelerinin halkına karşı savaşır. Ava el koymak için çekişen sırtlan sürülerine dönüşürler ve av için savaşma silsilesi uzar.
Peki, iktidar nasıl silah sahiplerinin hayallerinin peşinden koştuğu bir ava dönüşür?
Bu silah sahipleri, kıdemli generallerin anavatanlarındaki yerleşik meşru güce tabi olduğu, orduların birincil görevinin vatanın güvenliğini savunmak ve topraklarını korumak olduğu uygar ülkelerde ordu adı verilen oluşumlara ait olmaları mümkün olmayan, karanlık ormanlarda yetişmiş konuşabilen bir sırtlan türüdür.
İktidar sadece bir ganimet ya da daha doğrusu av olduğunda, avcılar sırtlanların yaptığı gibi onu ele geçirmek için karanlıkta hareket ederler. Vatan, vahşi hayvanların hüküm sürdüğü karanlık bir ormana dönüşür.
Bu, bugün yaşadığımız gerçeklerin yazdığı dahası okuduğu bir gerçekliktir. Tüm kıtalarda iktidar avcılarının başarılı oldukları her yerde, insanlar ve yurtlar avlara dönüşüyorlar, cesetleri ülke boyunca uzanıyor.
Baskı, yoksulluk, cehalet, şiddet ve geri kalmışlık derinleşiyor. Vatan cansız ve hareketsiz cesetlere dönüşüyor.
Meşruiyet; silahı, topu tüfeği, füzeleri ve savaş uçaklarını kontrol edenlerin kendisine yaklaşmayı düşünmedikleri en güçlü varlık haline geldikten sonra Avrupa ülkeleri büyük rönesanslarını gerçekleştirdiler.
Meşruiyet ve hukuk hâkim olmadığı takdirde ülke, iktidar avcılarının silahlarıyla anavatanın ve halkın üzerine atladıkları karanlık bir ormana dönüşür.
Anavatanlarının toprakları altında en büyük zenginliklere sahip milletler, sefalet, yoksulluk ve hastalık sınırlarında yaşarlar.
Topraklarının altında hammaddeler, zenginlikler olmayan halklar ise esasen halka ait olan silahı elde tutanlar başta olmak üzere herkesin kutsadığı ve savunduğu meşruiyetlerinin gücü sayesinde, refah dünyasında ve yaşama sevinci içinde yaşarlar.
İktidar avcıları, nerede olurlarsa olsunlar, bankaları soyan ve masum insanları kaçıran suç çeteleri gibi karanlıkta çalışırlar.
Yolsuzluk, para uğruna en kötüsünü yapmaktan çekinmeyen bir iktidar avcıları taburudur. Orman kanunları zihniyeti, binaların yükseldiği, modern yolların uzandığı ve üniversitelerin olduğu yerlerde de var olabilirler.
İktidar avcıları, para avcılarının ikizleridir. Bazı Afrika ülkeleri bugün, çoğalan ve genişleyen, sonuçları tahmin edilemez bileşik sıkıntılar içinde yaşıyorlar.
Bu ülkelerin gençleri, vatan topraklarının altında uçsuz bucaksız zenginlikler yatarken, Sahra Çölü ve Akdeniz'in suları üzerinden ölüm çemberlerine doğru kaçıyorlar.
İktidar avcıları yurttaşlarını açlık, korku ve çaresizliğin kovaladığı avlara dönüştürüyorlar. Yoksulluk sınırı altında, pek çok halkın bilmediği bir ibare çünkü herkesin refaha doğru yürüdüğü yaşam yollarını çizen başka çizgiler de var.
Bu ülkelerde, iktidarı avlayarak ülkenin zenginliklerini ele geçirmek için pusuya yatan sırtlan grupları yoktur.
Askeri darbeler geri kalmışlığın alametlerindendir ve durmadan yarattığı en tehlikeli virüstür. Güney Amerika bu korkunç salgından büyük ölçüde kurtuldu.
Asya kıtasında da virüs önemli ölçüde geriledi. Avrupa'dan bahsetmiyoruz bile, çünkü insanları düşünce, yaratıcılık, bilim ve endüstri kaynağına dönüştükten sonra özel reşitlik yaşına ulaştı.
Meşruiyetin, hiçbir maceracı ya da gece avcısının halkı ve ülkeyi yağmalamak, dişlerini boynuna geçirdiği ve etini parçaladığı bir av haline getirmek için kendisine yaklaşamadığı bir kutsala dönüşmesinden sonra olgunlaştı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu