Sudan'daki savaşın çizdiği kader ve ilk kurşunu atanların ortaya koyduğu irade her geçen gün daha da netlik kazanıyor.
Devrimden sonra Sudan'daki siyasi gelişmeleri takip edenlerin göz ardı edemeyeceği açık bir iplik var.
Bu iplik, Hartum'un merkezinde korkunç bölümlerini yaşadığımız bu savaşta durumun kötüleşmesiyle organik bir ilişkiye sahip.
Bu iplik, Aralık Devrimi muhalifleri için nihai bir kadere nasıl ulaşılacağını bize açık ve net bir şekilde gösterebilecek.
Bunu, bu savaşta işlerin nasıl sonlandığı açısından değil, birbiriyle ilişkilendirilebilecek başlangıçlar ve gelişmeler açısından bilebiliriz ki, tahminimize göre gerçeğe daha yakın bir tablo oluşacaktır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
25 Ekim 2021'de Abdullah Hamduk liderliğindeki geçici devrimci hükümete karşı Burhan- Hamideti darbesinin, eski rejimin unsurlarının kaçamak bir tavırla bir kez daha güç birliklerine dönmesi için ordu komutanı Abdulfettah el-Burhan tarafından sağlanan bir fırsata kapı aralayan yeni bir sıçrama anı olduğu açıktı.
Aynı şekilde Hızlı Destek Kuvvetleri komutanı Muhammed Hamdan Daklu'nun (Hamideti), "Burhan'ın eski rejimin unsurlarını geri getirmek üzere faaliyet yürüttüğünü görmesiyle", iki adam arasında gizli kalan krizler yoluyla kendisini Burhan'dan uzaklaştırdığı da açıktı.
Böylece 3 Haziran 2019'daki oturma eylemi katliamından, ardından 25 Ekim 2021 darbesinden, ardından sivil güçlerin bir bölümüyle varılan çerçeve anlaşmadan ve anlaşmanın 15 Nisan'da uygulanmasını engelleyen bir savaşın baş göstermesiyle tepe taklak olmasından bu yana ve Hamideti'nin hattı Burhan'ın hattından açıkça uzaklaştıktan sonra savaşın siyasi nedenlerini bize açıklayan açık farkı göreceğimiz söylenebilir.
Hamideti'nin Burhan'dan uzaklaşması, 24 Şubat 2022'de, yani Rusya'nın Ukrayna'da savaş başlattığı gün Moskova'ya yaptığı ziyaret gibi, 2022 yılında yaptığı yıkıcı siyasi hataların ardından Hamideti hattında bazı değişikliklerin meydana gelmesiyle ilgiliydi.
Ayrıca Burhan'ın 25 Ekim 2021'deki darbesinin, Hamideti'nin yardımıyla iktidarı ele geçirmeyi ve eski rejimin bazı unsurlarını geri getirmeyi amaçladığı ne kadar açıksa, bugün Hamideti ile Burhan arasında yaşanan bu savaşın, şüphesiz Burhan'ın sivillere yönelik darbesiyle ortaya çıkan iktidarı ele geçirme senaryosunu tekrarlama girişimi olduğu da açıktır.
O dönemde Burhan için sivilleri iktidardan tecrit etmek ve onları hapishanelere atmak kolaydı. Çünkü sivillerin orduları ve silahları yok.
Ancak Burhan, Çerçevede Anlaşma konusundaki pozisyonun arka planında Hamideti ile anlaşmazlığa düştükten sonra, aynı darbe senaryosunu bu sefer Hamideti'ye karşı tekrarlamak istedi.
Hamideti'nin 110 bin kişilik bir ordusu olduğu için ise bugün yaşanan savaş kaçınılmazdı.
Bu nedenle yukarıda söylediklerimize dayanarak, bu savaşın başlangıcından beri neye ikna olduğumuzu bize açıklayan birçok gerçek ortaya koyabiliriz.
Ancak bu gerçek, üçüncü bir tarafın savaşa katılımı değil. Reuters, savaştan birkaç gün önce ordunun yanı sıra eski rejimin güvenlik birimine mensup, el-Bera Taburu gibi güvenlik tugaylarının savaşa katıldığını ortaya koydu.
El-Bera Taburu, savaşın başlamasından birkaç gün önce orduya katılan altı bin askerden oluşuyor.
Durum, darbenin başlangıcından bu yana ve Beşir'in devrilmesinden sonra Burhan liderliğindeki dört yıllık bir süre boyunca ordunun eylemlerinin doğasıyla analitik olarak ilişkilendirilebilir.
Bu eylemler, bir yandan karşı-devrimin gündeminde, diğer yanda oturma eylemini dağıtma, tarafları sıkıştırma ve sivillerle yapılan anlaşmayı iki kez tepe taklak etme faaliyetlerinde bölümlerini açıkça gördüğümüz eylemlerdir.
Hamideti, ordunun son dört yıldaki eylemlerinin bazı bölümlerinde Burhan'la birlikteyken, iki askeri liderle bir otoriteyi sürdürmenin imkansızlığı, özellikle de Hamideti'nin 2022'deki büyük siyasi hataları ile kısa sürede keskin ve şiddetli çelişkiler ortaya koydu.
Hamideti'nin bu hataları, uluslararası baskı altında düşüşünü hızlandırmış, Çerçeve Anlaşma ile uyumlu hale gelecek şekilde kendisini Batı ile bir uzlaşmaya itmişti.
Bu, Çerçeve Anlaşma tarafında saf tutmayı tercih ettiği bölgesel ve uluslararası güçlerle ilişkilerinde yaptığı isabetli hesaplar kadar, Hamideti'nin demokrasiye olan inancından kaynaklanmayabilir.
Sudan'ı 30 yıl boyunca yöneten İslamcı darbeci rejimin doğası, "Ömer el-Beşir rejiminin güvenlik komitesinin liderleri, devrimin fırtınasına boyun eğdikleri ve başkanları Ömer el-Beşir'i hapse gönderdikleri için", Aralık Devrimi'nin hedeflerini sürekli şekilde başarısızlığa uğratmak için sürekli olarak kabuk değiştirmeye çalışıyor.
Ancak sürekli olarak bilinen istasyonlarda yok etmeye çalıştıkları ve ilk olarak 3 Haziran 2019'da oturma eylemlerini dağıttıkları devrime saf tutarken samimi değillerdi.
Nitekim daha sonra tarafları çekerek ve batı ve doğu Sudan'da güvenlik gerilimi yaratarak aşiret unsurları arasında iç çatışmalar çıkardılar.
Sudan halkını sivillerin yönetiminden umutsuzluğa itmek için tüm araçların başarısız olmasından ve sürekli olarak bunu engellemeye yönelik girişimlerden sonra, 25 Ekim 2021 darbesine ulaşana kadar karşı devrimin gündemiyle gizli anlaşmaya giriştiler.
Nihayetinde durum, Çerçeve Anlaşma'ya ve ondan yana olanlara bir darbe çerçevesinde bu savaşla sona erdi.
Tüm veriler savaşın başlamak üzere olduğunu gösteriyordu. Bir yandan ordunun rejim kalıntılarıyla işbirliği içinde kendi denetimini kurmaya yönelik uyguladığı tüm yöntem ve taktikler tükenmişti.
Diğer yandan ise nihai şekli 1 Nisan 2023'te imzalanan Çerçeve Anlaşma, bölgesel ve uluslararası alanda güçlü ülkeler tarafından desteklenen bir anlaşmaydı ve Uluslararası Sudan Dörtlüsü (ABD- İngiltere- Suudi Arabistan- BAE) sponsorluğundaydı.
Nihai anlaşmanın imzalanması için yaklaşan sürenin, eski rejim unsurlarıyla birlikte ordunun iktidarda kalma şansının sona ermesi anlamına geleceği açıktı.
Bu kez bu anlaşma, Eylül 2019'da Hamduk liderliğindeki devrimci hükümetin kurulduğu, Afrika Birliği'nin sponsor olduğu 17 Ağustos 2019 tarihli anlaşma kadar kırılgan görünmüyordu.
Dolayısıyla Hamideti ile Burhan arasındaki Çerçeve Anlaşma hususundaki tutumun arka planına ilişkin anlaşmazlık noktası, uygulanmasını engellemek amacıyla savaşın patlak verdiği andı.
Savaşın başlamasından üç ay sonra bugün, öyle görünüyor ki savaş yapıcılar tarafından hazırlanan plan, bir yıldırım savaşına yol açmadı.
Ordunun ana kampları ve stratejik karargahlarının Hızlı Destek Kuvvetleri'nin eline geçtiğini gördük.
Öyle ki özellikle ordu komutanının gençlere silahlanmaları ve eğitim kampları açmaları yönündeki açık çağrılarından sonra Sudan'daki durum, iç savaşa doğru kayar gibi oldu.
Kısa süre sonra bu çağrı, Güney Darfur bölgesindeki Arap aşiretlerinin Hızlı Destek'e desteklerini ilan ettikleri tepkilere yol açtı.
Bugün, dört yıl önce tüm öncülerinin işaret ettiği bu savaşın, sadece ertelenmiş bir savaş olduğu neredeyse kesin olarak biliniyor. Çünkü bu, pek çok delilin de gösterdiği gibi, gücü tekelleştirmeyi ve İslamcı rejimi yeniden kurmayı amaçlayan bir savaştır.
Elbette ordunun bu çaresiz savaş hareketinde, karşımıza çıkan bu senaryonun iki seçenek arasında kaldığını göreceğiz.
Bu iki seçenek ise şunlar; Ordunun ve arkasındaki İslamcıların hakimiyeti, ya da o dönemde ülkede hüküm sürecek olan kaos ortamında savaşı başlatanların hayatta kalması amacını güden bir iç savaşın içine ülkeyi sokmak.
Bu çağrılar üzerinden hazırlanmakta olan iç savaşın kimliğini tanımlamaya yönelik doğanın özellikleri ve senaryoları açısından bugün gördüklerimizin belki de en öne çıkanı şu; Burhan, savaşı sona erdirmek ve Sudan'ı güvenli hale getirmek için müzakere masasına dönmek amacıyla yapılan bölgesel ve uluslararası çağrılar ve girişimler karşısında devamlı ‘ret' yanıtını veriyor.
Ama bu analizle üzerinde durduğumuz gerçek verileri anladığımız anda şok edici gerçekleri de fark edeceğiz.
Çünkü rasyonel bir siyasi bölünmeye dayalı herhangi bir savaş, çağrışımlar içerebilir. Çünkü savaşın siyasi ufku ve savaşan tarafların ulusal kimliği, savaşın bir iç savaşa doğru ilerlediği ortaya çıktığında, nihai olarak savaşın nihilist kaderini engeller.
Ancak iktidarı ele geçirememenin bedeli olarak merkezi bir iç savaş niyeti besleyenler, Sudan'ın kaçışı olmayan bir kaosa sürüklenmesiyle sonuçlanabilecek en kötü seçenekleri seçenlerdir.
Bu nedenle bugün, ABD liderliğindeki uluslararası toplumun, bedeli ne olursa olsun savaşı barışçıl bir şekilde bitirmeye bel bağladığını görüyoruz.
Zira Sudan'ın jeopolitik gerçekliği, etnik bileşimin doğası ve bu ülkeyi vuran uzun iç savaşların tarihi, ister istemez ‘buradaki merkezi devletin çöküşü ve Doğu, Orta ve Batı Afrika'nın jeopolitik sisteminde bir felaket' gibi yansımalara neden olacaktır.
Independent Arabia