Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) İstanbul'da düzenlediği ve iki gün devam edecek "Demokratik Cumhuriyet Konferansı" başladı.
Bakırköy Cem Karaca Kültür Merkezi'nde düzenlenen konferansa akademisyen, aydın, yazar sanatçı ve siyasetçilerin de olduğu 300'den fazla kişi davet edildi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Kürtler ve inançlar sorunlar yaşadı"
Konferansın açılış konuşmasını yapan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, hedeflerinin Cumhuriyet'in yeni yüzyılına girerken demokrasiyi geri dönülmez bir şekilde yerleştirmenin yollarını aramak olduğunu söyledi.
Başta Kürt sorunu olmak üzere inançlar alanında sorunlar yaşandığına değinen Sancar, "Bugüne kadar Cumhuriyetin demokrasi ile buluşamamasının başında en önemli engellerden biri de Kürt sorununun demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi bir temelde çözülememiş olmasıdır" dedi.
"Siyaset masa başı plan ve paylaşım hesaplarına dönüşüyor"
Sancar'ın ardından söz alan Eş Genel Başkan Pervin Buldan da savaş, sömürü, yoksulluk ve toplumsal krizlerin peş peşe yaşandığı bir dönemde, krizlerden hep birlikte çıkmak için demokrasi, barış ve adalet mücadelesinin daha da büyütülecek önemli bir süreçten geçildiğine dikkati çekti.
Siyasetin gittikçe daha fazla masa başı planları ve paylaşım hesaplarına dönüşmeye başladığını ifade eden Buldan, "Bu iklimde, toplumun tüm ötekileştirilmiş ve ezilen kesimleriyle birlikte en geniş ‘Demokratik Cumhuriyet Birlikteliğini' oluşturmak temel hedefimizdir. Aynı zamanda HDP'nin mücadele hattıdır. Bu birlikteliği ortak değerler etrafında toplumsallaştırmak ve birlikte inşa sürecine dönüştürmek için en güçlü çabayı göstereceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın" diye konuştu.
Konferansın ilk oturumunda Ahmet Türk, Murat Belge, Necmiye Alpay, Oya Baydar, Rıza Türmen ve Sırrı Süreyya Önder "Cumhuriyet: Yüzyılın Muhasebesi" konusu tartışıldı.
"Ulus devlet mantığı insanlara acı çektirdi"
Osmanlı İmparatorluğu'nun tekçilik üzerine kurulduğunu kaydeden Ahmet Türk, Türklük ve Türkçülüğün de o dönem gündeme geldiğini belirtti.
Bir ulus devlet yaratma mantığının Kürtler, gayrimüslim ve farklı inançlara mensup insanların acı çekmesine neden olduğuna değinen Türk, "Sivas ve Erzurum kongrelerinde Kürtlere özerklik sözü verilse de daha sonra Mustafa Kemal'in İslam'ı esas alan projesi yürütülmüş, ancak Cumhuriyetin kuruluşundan sonra bu tamamen değiştirmiştir. Mustafa Kemal o dönemde, ‘Vatanperverlik Türk olmaktan geçer' sözleriyle, o mutabakat tamamen ortadan kaldırıldı" ifadelerini kullandı.
"Ben şahsen Kürtlerle beraber yaşamak istiyorum"
Yazar Murat Belge de Türkiye'nin demokrasi meselesinde daha çok yol alması gerektiğini ve sorumluluğun herkesten önce Türkiye adına siyaset yapan kadrolarda olduğuna vurgu yaptı.
Millet İttifakı'nın seçim stratejisini eleştiren Belge, devamında şunları kaydetti:
"Müzakere etmemek, nasihat vermek, hatta meseleyi ‘bak başka aday çıkarırsanız sonuçta ilk turda olmasa da ikinci tura kalırsa da bir şey gelir' falan filan. Beraber olalım, birlikte girelim çağrısı yapanlar dikkate alınmıyor. ‘Siz bize lazımsınız hele şu badireyi atlatalım' mantığından çıkmadan konuşmaları özellikle bana kötü geliyor. Çünkü ben meseleyi bir aritmetik hesap olarak görmüyorum. ‘Bu topraklar bizim olsun da Kürtler isterlerse Irak, İran'a gitsinler' gibi bir anlayış son derece ters, yanlış ve kötüdür. Ben şahsen Kürtlerle beraber yaşamak istiyorum, çünkü Kürtleri seviyorum."
"Günahtan kurtulamadığımız için bu haldeyiz"
Gazeteci yazar Oya Baydar ise "Yüzyılık Cumhuriyet neden bu halde?" diye sorarak konuşmasına başladı.
Yüzyıl geçmesine rağmen Cumhuriyet veya demokrasinin bir vaat ve özlem olarak kaldığını aktaran Baydar, "Bu macera yüzyıl önce başladı. Zor koşullarda bir doğum gerçekleşecek. Doğması beklenen bebek, bir ulus devlet" dedi ve devamında şunları söyledi:
"O ulus devletin adı da Cumhuriyet. Bu bebek bir doğuş günahı. Bir doğum sakatlığı var. Bir türlü bu günahtan kurtulamadığımız için de bu haldeyiz. Cumhuriyet'imizin malul olduğu sakatlık, ulus devletin egemen Türk unsuru üzerinden kurulması. Misak-ı Milli kapsamında diğer halkların, toplulukların ve kimliklerinin tanınmaması cumhuriyetidir. Başka türlü olabilir miydi? Olabilirdi."
"Altı Ok'ta ne demokrasi ne de insan hakları vardır"
Anayasa hukukçusu Rıza Türmen ise Fransız Devrimi'nden sonra ortaya çıkan siyasal bir rejim olan Cumhuriyet'in aydınlanma çağı ürünü olduğuna vurgu yaptı.
Türkiye'de Cumhuriyet'in bir devrim ve büyük bir savaşın kazanılmasından sonra kurulduğunu hatırlatan Türmen, "Cumhuriyet radikal bir dönüşümü gerçekleştirebilmiş, büyük siyasal bir rejimi kabul ettirebilmiş ama bu böyle devam etmemiş. Zaman geçtikçe modern üst kurumları kalmış ama aydınlanmacı özü ülkeye bir türlü yerleşmemiş, bir Cumhuriyet düşüncesi üretilememiş ve kendini geliştiremediği içinde 1920'lerde donmuş kalmış" değerlendirmesinde bulundu.
Türmen, sözlerini şöyle tamamladı:
"1937'de anayasaya ilkeleri arasına giren Altı Ok'a bakıldığı zaman milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik… Bunların içerisinde ne demokrasi var ne de insan hakları vardır. Bunlar Cumhuriyetin temel ilkeleri arasında değildir. Bu ilkeler arasında en önemli ve temel ilke devletçiliktir. Buradaki devletçilik sadece iktisadi olmak değildir, aynı zamanda bütün devlet yönetimine hakim olan bir ilkedir. Bence burada yani Altı Ok'taki devletçilik toplumdaki her dinamik ve gelişmenin devlet tarafından kontrol edilmesi ve yönetilmesi anlamı taşır."
© The Independentturkish