Uzmanlara sorduk: 2022'de kültür hayatına damga vuran 10 olay

Hayatta kalma mücadelesi veren tiyatrolardan, sanat eserlerini hedef alan iklim akvitistlerine, kaybettiğimiz değerli sanatçılardan önemli ödüllere, dizilerden pop müziğe işte yılın en önemli kültür olayları

Bu yıl koronavirüs pandemisini büyük ölçüde geride bıraktığımız bir yıl olsa da 2022'nin, uzun süreli bir durgunluğun ardından beraberinde bir canlanma getirdiğini söylemek pek mümkün değil. 

Ekonomik krizin gittikçe derinleşmesi kültür sanat alanını da etkilerken, sanatçılar ve sanatseverler de bu iklimden payını aldı. Bir yandan, sanatçıların faaliyetlerini ve varlıklarını sürdürmesi daha da zorlaşırken, diğer yandan bu sanat eserlerine erişebilenler de gittikçe seyrekleşmeye başladı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu durumdan etkilenen sanat alanlarından biri de tiyatroydu. Özellikle birçoğu pandemi döneminde kapanmak zorunda kalan özel tiyatroların, devlet desteğinden büyük ölçüde mahrum şekilde faaliyetlerini sürdürmesi neredeyse imkansız bir hal aldı.

Aynı zamanda Jean-Luc Godard, İlhan İrem, Ahmet Tulgar ve Robbie Coltrane gibi kültür insanlarının hayatını kaybetmesi de bu yıl yaşanan üzücü olaylar arasındaydı.

Öte yandan 2022 iklim krizinin kendisini daha şiddettli gösterdiği bir yıl olurken, bazı sanat eserlerine dikkatimizi çeken şeyse bir tas çorba oldu.

Tabii bu yıl güzel gelişmeler de yaşandı. Edebiyat, sinema ve müzik gibi farklı alanlarda, kadın sanatçıların eserlerinin ön plana çıkması, bunların önemli bir örneği. Nobel Edebiyat ödülü Fransız yazar Annie Ernaux'ya verilirken, 70 yıldır yaptığı listelerle sinema tarihine not düşen Sight & Sound'un en iyi filmler listesinde ilk defa bir kadın yönetmen en üst sırayı aldı.

2022'nin bunların yanında daha pek çok önemli gelişmenin yaşandığı bir yıl olması sebebiyle, bu yıl öne çıkan 10 kültür olayını 10 ayrı uzman ve yorumcudan aldığımız görüşlerle derledik.


Tiyatrolar hayatta kalma mücadelesi veriyor

Tiyatro

Tiyatrolar Kovid-19 pandemisinde aldığı yaraları, ekonomik krizde sarmaya çalıştı (Twitter/@LaleElmacioglu)


Bahar Çuhadar (Tiyatro eleştirmeni)

Pandemide ciddi darbe alan bağımsız tiyatrolar için 2022, mekanlarını yeniden açıp, çok sayıda yeni oyun üreterek seyirciyle yeniden buluştukları bir sene oldu. Ne yazık ki bu geçiş de hayli sancılıydı. Pandemide İstanbul'da 5 bağımsız tiyatro mekanı kapanmış, çok sayıda tiyatro emekçisi işsizlikle mücadele etmişti. 2022 başında faturalara, kiralara ve tüm maliyetlere yansıyan zam dalgası tüm tiyatrolara yeni bir darbe vurdu.

Sene başında bunun en görünür örneğini yüksek elektrik faturalarını ödemeyi reddederek bir direniş başlatan Moda Sahnesi'nde gördük. Kültür Bakanlığı desteğinden de mahrum bırakılan Moda Sahnesi'nin elektriği 10 Mart'ta kesildi. O gün beklenmedik şekilde açılan elektrik 6 Nisan'da tekrar kesildi ve oyunlar dışarıdan çekilen elektrikle ve ışıldaklarla oynandı. Direniş, 21 Nisan'da sonlandırıldı.

Artan kiralar, faturalar tiyatroların belini bükmeye devam ediyor. Bu, seyirci sayısına da yansıdı. Enflasyonla baş etmekte zorlanan seyirci için de bilet satın alıp oyun izlemek zorlayıcı bir deneyim artık. Öte yandan küçük salonlarda 100 TL gibi fiyatlarla başlayan biletler, bir tiyatronun giderlerini karşılamaya yetmiyor. Pek çok topluluğun tek kişilik yapımlara yönelmesinde bu ekonomik darboğazın ciddi etkisi var.

Tiyatronun bir kamu hizmeti olduğu, tiyatrocuların "tüccar" olmadığı devlet ve yerel yönetimler nezdinde kabul görmediği sürece bu sıkıntılar sürecek. 2022'nin son ayında film gösterimleri ve konserlerden alınan eğlence vergisi oranı yüzde 0 olarak belirlendi. Bu kararın tiyatrolara da uygulanması şart. Özel tiyatro biletlerindeki KDV oranı kalıcı olarak sıfırlanmalı veya en alt vergi diliminden değerlendirilmeli. Bireysel ve toplumsal yaşamlarımıza düşünsel katkı sunan tiyatro üretimi kültür dünyamızın kıymetlisidir. Ne tiyatrocular yoklukla sınanmalı ne de seyirci bilet fiyatları karşısında çaresiz kalmalı. Büyük kurumlar yüksek bütçeli, yıldız isimlerle sahneledikleri prodüksiyonlarla alım gücü yüksek kesime hitap ederken, dişinden tırnağından artırarak nitelikli üretimler ortaya koyan desteksiz bağımsız tiyatroların vergi yükü ve ağır maliyetler altında ezilmesi kabul edilebilir değil.

Olumsuzluklara rağmen bizleri yepyeni yerli metinlerle, klasiklerle, çağdaş oyunlarla buluşturan topluluklara 2023'te de bolca güç diliyorum.


Ünlü sanat eserleri iklim aktivistlerinin hedefi oldu

İklim eylemleri

Çevreci grup Just Stop Oil'ın, 14 Ekim'de Vincent Van Gogh'un Ayçiçekleri tablosuna çorba fırlatması bütün dünyada gündem olmuştu (Reuters)


Cem Erciyes (Yazar)

İklim aktivistlerinin müzelerde yaptıkları eylemler için bir sanat olayı diyemeyiz. Çünkü sanata dair bir eylem değildi. Sanatsal bir eylem olarak tasarlanmış bir vandalizm örneği de değildi. Sanatı sesini duyurmak için aracı kılan bir dizi eylemdi ve bu nedenle sayacaksak "iklim kriziyle mücadele" kapsamında yılın en önemli olayları arasında sayabiliriz. Çünkü gerçekten de iklim krizine bir kez daha dikkat çekmeyi başardılar.

Dünyaya sesini duyurmaya çalışan çocuklar büyüdü, genç insanlar oluyor ve artık okul protestolarının ötesinde de eylemler yapıyor. Dünyanın en tanınmış resimlerine çorba atıp kendilerini yapıştırmalarını bu resimlere hakaret gibi görüp kızanlardan değilim. Öncelikle bu insanların çok haklı bir dava için mücadele ettiğini düşündüğüm için böyle. Sonra o sanat eserleri zarar görmedi. Hatta belki bir kez daha dünyanın gündemine gelip şöhretlerine şöhret bile kattılar.

Aktivistler insanlığın sahip olduğu en değerli şeylerin bile anlamının kalmayacağını anlatmak için bu eylemleri yaptılar; yani sanılanın tersine o eserlerin önemini ve değerini gayet iyi biliyorlar. Kimse merak etmesin, yolları da kapatıyorlar, özel jetlerin önünü de kesiyorlar, banka ve petrol şirketlerinin de önüne kendilerini zincirliyorlar. Sanat eserlerini kutsallaştırıyoruz, evet o resimler de bunu hak ediyor ama tabularımıza teslim olmayalım. Bence sanatseverler de sevmezler de artık bu insanlara "çocuk" muamelesi yapmayı bırakıp, seslerine gerçekten kulak vermeli. Çünkü durum ciddi.


İlhan İrem aramızdan ayrıldı

İlhan İrem
28 Temmuz'da müzisyen ve şarkı sözü yazarı İlhan İrem, 67 yaşında hayatını kaybetti (Twitter/@ilhanirembir)


Müjde Yazıcı Ergin (Müzik yazarı, Gazeteci, Belgeselci)

Bu senenin en üzücü kayıplarından biri şüphesiz İlhan İrem'in vefatıydı. Kendini gerçekleştirmenin çok zor olduğu bir coğrafyada kendi olabilmiş, özgün kalabilmiş ve endüstrinin çarklarında ezilmemeyi, daima inandığı müziği yapmayı tercih etmişti İlhan İrem. Onu dinleyenlerle hayran, fan gibi tabirlerle tarif edilemeyecek kadar derinlikli bir bağ yaşıyordu; bu bağı kendisi de "sanatçı-hayran ilişkisinden öte bir düşünce sisteminin yolcuları gibi" şeklinde ifade ediyordu. 

1960'ların sonunda ortaokulda başladığı müzik yolculuğunu Pink Floyd, Genesis, Led Zeppelin dinleyerek; Robert Plant'i idol alarak sürdürdü. Anlasana, Boşver Arkadaş, İşte Hayat, Olanlar Olmuş, Konuşamıyorum gibi kendi imzasını işlediği çok sayıdaki şarkıya kozmik anlatımlar kattı.

12 Eylül darbesi sonrası oluşan sosyokültürel iklimden etkilenip bir dönem kabuğuna çekilse de müzik üretmeye hep devam etti. Kitaplar yazdı, geride sayısız performans, beste, söz bıraktı; ödüller kazandı. 1986 yılında yazdığı Halley adlı şarkı Türkiye'ye Eurovision Şarkı Yarışması'nda o yıla kadar alınan en iyi dereceyi getirdi. 

1995 senesinde Express dergisine verdiği bir röportajda sadece müzikle değil, evrenle olan bağını çok güzel özetliyordu: "Eğer ben her şeyin bir parçasıysam ve bütün o parçalar bir bütün oluşturuyorsa, o zaman benim karşımdaki insana veya bitkiye, hayvana, cansız bir taş parçasına, bir tarihi esere, doğaya kötülük yapmamam gerek. Çünkü bu benim bir parçam. Yani ben insan haklarına ve çevreciliğe böyle dolaylı bir yoldan geldim. Bir kilimin ilmikleri gibi…" Kilimin ilmikleri de sevecenleri de onu çok özleyecek. Elveda İlhan İrem…


Jean-Luc Godard hayatını kaybetti

Jean-Luc Godard
Fransız Yeni Dalgası'nın hayatta kalan son kurucusu Jean-Luc Godard, 13 Eylül'de 91 yaşında hayata veda etti (AFP)


Z. Tül Akbal Süalp (Bağımsız Akademisyen)

Başka türlü bir sosyal bilim çalışanıyken sinemayla akademik olarak ilgilenmeme neden olan Godard, edindiğim seçilmiş hocalarımdandı. Dünyayı kavrama ve anlamlandırma serüveninde harika bir deniz feneriydi. Uzaktan ve en ihtiyaç duyulan zamanlarda muzip ve acımasız eleştirileriyle aklı aydınlatan birinin kaybı bende derin bir suskunluk bıraktı; çok sevdiklerinin kaybında sesin çıkamaması gibi... Şimdi cesaretimi toplayarak yazıyorum.

Egemen ideolojiye karşı kim, kimin için, hangi sınıf çıkarı için film yapmalıdır sorusu Godard sineması için vazgeçilmez bir soru olmuştur. Godard, izleyicisiyle karşı karşıyadır, doğrudan bir iletişim kurmaya çalışır; izleyiciyi de aktif bir konuma koyduğu için eşit bir ilişkiye girer. Sanatsal ilişkinin her aşamasında sorgu ve ve yenilik mümkünüdür. Ona göre mesele politik filmler yapmak değil, filmleri politik olarak yapmaktır. 

Godard sürekli sorguladığı, politik olarak ürettiği sinema ve videolarında yaptığı işi ciddiye aldı, onu daha büyük bir toplumsal ilişkiler bütünün içinde gördü, eleştirdi; hatta lime lime etti, kendiliğinden olana tesadüflere ve hislere izin verdi; sorguladı görünmeyenin ardına bakabildi, analiz etti. Eleştirdiğinin ötesinde ne yapmalı ve nasıl yapmalıyı da yaptıklarıyla gösterdi. Bu yüzden hocalarımın en eğlencelisi en öğreticisiydi.


İstanbul Bienali 500 bine yakın ziyaretçi ağırladı

İstanbul Bienali
17. İstanbul Bienali, 17 Eylül - 20 Kasım​​​​​​​'da düzenlendi (AA)​​​​


Erman Ata Uncu (Sanat yazarı)

Pandeminin ortaya çıkardığı ya da iyice görünür kıldığı toplumsal ve ekolojik aciliyetler karşısında, 17. İstanbul Bienali de (küratörler Ute Met Bauer, Amar Kanwar, David Teh) sürece, rastlantılara ve kesişmelere odaklı bir estetik çerçeve önerdi. Bienal mekanlarından Barın Han'da bu bakışın arşive yöneldiği çalışmalar yan yana geldi. Çemberlitaş'taki bu 5 katlı binada söz konusu çalışmaların birbiriyle nasıl konuşması gerektiğini dikte eden toparlayıcı bir çerçevedense, bienalin küratöryel metninde de bahsi geçen komposta benzer ucu açık bir yan yanalık hakimdi. Arşiv dokümanlarındaki anlam atamalarını iptal etmeye, bakan ve bakılan ilişkisinde farklı olasılıkların kapısını aralamaya yönelik bu kazılar böyle bir yapı içinde meramlarını daha da görünür kıldı. Yuta Nakamura'nın Anıtkabir mimarisi üzerinden farklı modernleşme deneyimlerini birbiriyle bağlantılandırdığı araştırmasının yer aldığı mekan, aynı zamanda ötekilik konumunun arşivle ilişkisinden beslenen çalışmaları bir araya getirdi.

Merve Elveren ve Çağla Özbek'in yürütücülüğündeki Hem Zemin / Hem Zaman arşiv araştırması ve sergi projesi kapsamında sanatçı Dilek Winchester'ın aracılığında gerçekleştirilen çalışma, Türkiye'de kadın mücadelesi dilinin ve feminist yayıncılığın tarihsel katmanlarını açmaya dönük bir keşif yolculuğu sundu. Teşhirde 1980'lerden bugüne anaakımda kullanıma giren feminist terminolojilerin arkasındaki müzakere süreçleri kadar Kadın Eserleri Kütüphanesi'nin mekansal hafızası da görünürleşti. Toplumsal mücadelelerin arşivine yönelik bir diğer çalışma da Catarina Simão’ya aitti. Sanatçı, Mozambik Kurtuluş Cephesi'nin 1967 tarihli bir belge filminin dijitalize etme sürecinde ortaya çıkan kolonyalizmden miras hiyerarşik ilişkilere odaklandı.


Nobel Edebiyat Ödülü, Fransız yazar Annie Ernaux'ya verildi 

Annie Ernaux

2022 Nobel Edebiyat Ödülü, 6 Ekim'de sahibini buldu (Reuters)


Eylül Görmüş (Okur, eleştirmen)

Ters köşe yapmayı ve ödülü genelde adı kuvvetli adaylar arasında geçmeyen isimlere vermeyi tercih eden Nobel Akademisi bu sene tersten şaşırtmayı tercih etti ve 2022 Nobel Edebiyat Ödülü, 1940 doğumlu Fransız yazar Annie Ernaux'ya gitti. Akademi, Ernaux'ya ödülün, "Hafızanın köklerini, yabancılaşma süreçlerini ve kolekif sınırlayıcılığını cesaretle ve objektif bir keskinlikle ortaya çıkarmadaki becerisinden ötürü" verildiğini açıkladı.

Edebiyat dünyası kararı şaşkın bir mutlulukla karşıladı.

Sıklıkla otobiyografik veya yarı otobiyografik eserler üreten Ernaux, kitaplarında kişisel tarihlerimizin toplumsal, politik ve sosyolojik olanla nasıl iç içe geçtiğine ve toplumsal hafıza tarafından nasıl farkına varmadan şekillendirildiğimize odaklanıyor. Bunu en somut biçimde görebileceğimiz eseri olan ve pek çok eleştirmen tarafından "Günümüzün 'Kayıp Zamanın İzinde'si" olarak tanımlanan Seneler'de 1940'lardan 2006'ya dek uzanan bir zaman diliminde değişen Fransa'yı, dünyayı ve bunlarla beraber dönüşen kadın olmayı, hayatı, kendini tanımlama deneyimini anlatışında tam da bunu görmek mümkün.

Ernaux'nun ödüle layık görülmesi, edebiyatın bugünü ve geleceğine dair ne söylüyor peki? Ernaux, son 30 yılda gitgide daha çok karşımıza çıkan bir tür olan özkurmacanın mucitlerinden ve yaşayan en önemli temsilcilerinden biri. Biricik, öznel, sıradan olandan edebiyat devşiren ve eski süslü, ihtişamlı, olaylı edebiyatın karşısında gitgide daha kuvvetli biçimde dikilmeye başlayan bu sade ve gerçek biçimin itibarının Nobel'le tescillendiğini söyleyebiliriz. Özkurmaca alanında en iyi eserleri açık ara kadınların verdiğini de göz önünde bulundurursak, kadınların ürettiği edebiyat açısından da sembolik bu ödül.

Bu türde eserler yazmak; kendi bedenini, geçmişini, hafızasını bir arkeolog gibi özenle kazmak cesaretini kadınların daha rahat gösterebiliyor olmasını pek şaşırtıcı bulmuyorum. Büyük laflara, büyük iddialara, büyük kavgalara savrulmadan; önce ayna karşısında, sonra okur karşısında soyunmak bu kadınların yaptıkları. Kurmacayı kurarken gerçeklikten beslenmek. Bunu yaparken olağanüstü bir dürüstlük sergileyebilmek. Özkurmacanın, kadın yazarların başını çektiği yükselişinin toplumsal cinsiyet ekseninde yaşadığımız dönüşümden de bağımsız düşünülemeyeceği kanaatindeyim. Bu ödül, bir anlamda bu dönüşümü de görünür kıldı diye düşünüyorum.


Taylor Swift, Midnights albümüyle müzik dünyasını altüst etti

Taylor Swift

Taylor Swift'in 21 Ekim'de çıkan son albümü, 10 şarkısıyla Billboard müzik listesinde ilk 10'a girerek bir ilke imza attı (AFP)


Aylin Şener (Independent Türkçe Çeviri ve Dış Haberler Servisi Kültür ve Magazin Editörü)

Taylor, Türkiye'de genelde sadece "pop şarkıcısı" olarak tanınsa da kariyeri boyunca müzik türleri arasında başarılı geçişler yapan, bunun yanında aslında söz yazarlığı ve hikaye anlatıcılığıyla öne çıkan biri. Albümlerinde kendi acılarını, hayal kırıklıklarını tüm açıklığıyla işleyerek evrensel duygulara hitap ediyor.

Bir yandan master kayıtlarını kaybettiği albümlerini yeniden kaydetmeye başlayan Taylor'ın ne zaman yeni albüm çıkaracağı merak ediliyordu. Çıkaracaksa da artık 32 yaşında, 6 yıllık düzenli ilişkisi olan Taylor, pop müziğe mi dönecekti ve bu kez hayranlarına ne anlatacaktı?

Taylor'ın "uykusuz geçen 13 gecesini" anlattığı Midnights, 21 Ekim'de gece yarısı yayımlandığında Spotify çöktü; platformun tarihinde ilk gününde en çok dinlenen albüm olarak Drake'in rekorunu geçti. Albüm, 10 şarkısını da Billboard müzik listesinde ilk 10'a sokarak tarih yazdı. Listeleri Taylor'ın domine ettiği haftalarda, diğer şarkıcılar albüm tarihlerini erteledi. Taylor, albümünü öyle pazarladı ki 1980'lerden bu yana ilk kez bir albümün plak satışı, CD satışlarını geçti.

Midnights, başarısını büyük ölçüde Taylor'ın müzik piyasasındaki dinamiklerin değişimine gözlerini kapamak yerine bunlara uyum sağlamasına borçlu. 2019'daki Lover albümünde Spotify'ın önemini henüz kavrayamadığı için istediği başarıyı yakalayamayan Taylor, bu kez TikTok'la işbirliği bile yaptı. Dinleyicinin nabzını çok iyi yoklayan prodüktörlerle çalıştı ve müzikal anlamda 2020'lere çok uyan bir albüm çıkardı. Tüm bunlar bir yana, son iki seneye üç albüm, bir kısa film, iki klip ve dünya turnesi organizasyonu sığdıran Taylor, bu başarıyı yakalamak için belli ki çok çalıştı.

Sözün özü, Taylor, 2022'nin son aylarındaki gelişmelerle seneye damgasını vurdu. Eras Turnesi'nin 2023'te yapılacağı düşünülürse, seneye de Taylor'dan sık sık bahsedeceğiz gibi görünüyor.


Wednesday yayımlandığı hafta izlenme rekoru kırdı

Wednesday

23 Kasım'da izleyiciyle buluşan Wednesday, yayımlandığı hafta Netflix'te en çok izlenen İngilizce dizi oldu (Netflix)


Burcu Babal (Diz yorumcusu)

Son dönemde sosyal medya platformlarının herhangi birindeki kısa format videolar arasında gezindiyseniz, "I'll dance dance dance, with my hands hands hands…" diye devam eden şarkıya ve bu şarkıya eşlik eden tuhaf dansa muhakkak denk gelmişsinizdir. İşte bu viral dans, Jenna Ortega'nın yeniden hayat verdiği Wednesday Addams karakterinin 2022 yılında biz izleyicilere armağanı oldu. 

Bayrağı Christina Ricci'den devralan genç oyuncu Jenna Ortega kendi ikonik Wednesday karakterini yaratmayı başarmış. Oyuncu, karakteri öylesine benimsemiş ki dizinin en güçlü tarafı kendisi; hatta diziyi yalnız başına sırtında taşıyor diyebiliriz. 

1990'lardaki iki Addams Ailesi filmini yönetmek (stiline çok uygun olmasına rağmen) Tim Burton'a o dönem kısmet olmasa da Netflix’in Wednesday dizi projesi kendisine emanet edildi. Burton'ın gotik estetiği, fantastik ve polisiye öğeler içeren bu gençlik dizisinin tüm detaylarında karşımıza çıkıyor. Ancak senaryo, bu normların dışındaki karakteri anlatmak için fazla basit kalıyor. Belli ki usta yönetmen ilk dizi projesinde fazla risk almak istememiş. 

Wednesday'de izleyici kitlesi olarak Addams Ailesi'nin hali hazırdaki hayranlarından ziyade, yeni izleyiciler ve gençler hedeflenmiş. Z kuşağının diziye tepkisi olumlu… Wednesday'in seyir keyfi yüksek ve sürükleyici bir yapım oluşu da buna eklenince hem dizinin popülerliği hem de Netflix'in izlenme rekorlarını birer birer kırması daha da anlam kazanıyor.

İzleyici ve eleştirmenlerden aldığı geçer not, şüpheye yer olmayan izlenme başarısı ve popüler kültüre yön veren etkisiyle Wednesday, tartışmasız 2022'nin en akılda kalan medya ürünlerinden biri…


İlk defa bir kadın yönetmenin filmi Sight & Sound listesinde ilk sıraya oturdu

Jeanne Dielman

Sight & Sound dergisinin 1 Aralık'ta yayımladığı listesinde Jeanne Dielman 23, Quai Du Commerce, 1080 Bruxelles, "tüm zamanların en iyi filmi" seçildi (Paradise Films)


Müge Turan (Sinema yazarı, İstanbul Modern Film Küratörü)

Bu yıl radikal bir olay oldu: sinema kültürünün prestijli dergilerinden Sight & Sound'un her 10 yılda bir düzenlediği film soruşturmasında bu yıl feminist ve deneysel sinemanın öncüsü Belçikalı yönetmen Chantal Akerman'ın 1975 yapımı filmi Jeanne Dielman "tüm zamanların en iyi filmi" seçildi. Ve böylece derginin 70 yıllık tarihinde ilk kez bir kadının filmi Vertigo'yu sollayarak "en iyi film" ilan edildi.

Akerman'ın 25 yaşında çektiği Jeanne Dielman'ın büyük bir kısmı mutfakta geçiyor. Bir ev kadınının yüzyıllardır süren bir sisteme karşı isyanını izliyoruz. Ekibinin yüzde 80'i kadın olan feminist bir film bu. Ama sadece bu değil. Hem karakter incelemesi olarak hem de hikaye anlatmanın yeni yollarını, sinema zamanının hipnotik gücünü, Jeanne Dielman'ın donuk ev hayatını gerçek zamanda göstererek cinayetle yemek pişirmeyi, dramatikle dramatik olmayanı aynı değerde temsil etmesiyle değerli. Öyküsündeki duygusal sessizliği ve acıyı, kişiselin politik olduğunu söylemesiyle…

Sight & Sound'un listesi 1600 kadar sinema yazarının, akademisyenin, yönetmenin, küratörün listelerinden oluştu. Jeanne Dielman 10 yıl önce 36. sıradaydı. Listeler kişisel koleksiyonlar gibi, rastlantısal ve hatta belki çocukça olabilir ama Jeanne Dielman belki bu listelerin başka bir işe daha yarayabileceğini gösterdi. Zamanlar değişiyor, sinema kültürü de! Artık biz aynı filmleri yeniden ve yeniden kutsallaştırmak istemiyoruz, bizi etkileyen ve belki sinema tarihinin periferilerinde aslında yıllardır analiz edilen başka filmlerin de daha çok bilinmesini, izlenmesini ve hakkının teslim edilmesini istiyoruz. 


Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kurak Günler'e verdiği desteği geri istedi

Kurak Günler

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Kurak Günler'e verdiği yapım desteğini 8 Aralık'ta geri istemesinin ardından izleyiciler sinema salonlarını doldurdu (The Match Factory)


Fırat Yücel (Sinema yazarı)

Kurak Günler filmine verilen yapım desteğinin Kültür Bakanlığı tarafından geri istenmesi, filmin yapımcılarını büyük bir zorluk içine sokmakla birlikte, esasında belli bir açıdan hayırlı bir olay olarak addedilebilir. Öncelikle, bu olay sektör içi bir vaka olarak kalmadı; seyircinin salonları doldurarak filme yönelik desteğini ortaya koyması ve LGBTİ+ mücadelesinin olayın ardındaki sansürcü yaklaşımı görmesi ve ifşa etmesi (yeri geldiğinde yapımcılardan daha politize açıklamalar da talep ederek) Kurak Günler'in vizyonunu tam bir toplumsal olaya dönüştürdü. Ama bunun da ötesinde, Kurak Günler vakası, yıllardır gözden ırak bir şekilde sürdürülen bir sansür mekanizmasını da ayan beyan görünür kıldı: Bakanlığın yapım desteklerini filmlerin yaratıcılarına yönelik bir tehdit aracına çevirmesi. 

Bakanlık elindeki bu aracı, özellikle 2015'ten beri sansür ve tehdit aracı olarak şiddetli biçimde kullanmakta: Gerek barış imzacısı sinemacılara destek verilmesini engelleyen kara listelerle; gerek 18+ yaş sınırı getirilen filmlerden (Köksüz, İtirazım Var, Tereddüt…) desteği geri alma kartını kullanarak; gerek, özellikle de belgesel yönetmenlerine, telefonda "şu eşcinsel karakteri çıkarın", "şu siyasi konuşmayı atın" diyerek; gerek plan plan sansür uygulayarak (örneğin Kazım Öz'ün Zer'ine yapılanlar); gerek Türk-Kürt meselesi ve LGBTİ+’yi doğrudan konu edinen filmlere destek verilmesini engelleyerek; gerekse de salonlarda gösterildiğinde çok az kişinin izlediği, çöp mahiyetindeki muhafazakar-cinsiyetçi projelere en büyük destek miktarlarını aktararak… Kurak Günler vakası, bakanlığın, halihazırda özerk olmayan destekleme kurulunu bile devreden çıkararak kendi ideolojisini dayatma noktasına gelmiş olduğunun ilanı. Bu ablukadan tek çıkış yolu, sinemacıların konu hakkındaki imza metninde de bahsi geçen "özerk sinema kurumunun" oluşturulması. Kurak Günler vakasının siyasallaşmış olması ve seçim sürecine denk gelmesi önemli bir fırsat; sinemacılar 2023'te özerklik talebine dört kolla sarılmalı.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU