Uzmanlara sorduk: 2022'de dünya gündemine damga vuran 10 olay

Rusya ve İran manşetleri hâlâ dünya basınında hakimken, işte geçen yılın ön plana çıkan diğer gelişmeleri

Şu anda bu yıla damga vuran olayın ne olduğu sorulsa büyük ihtimalle pek çok kişinin yanıtı Rusya'nın Ukrayna'yı istilası veya komşu İran'daki rejim karşıtı gösteriler olur. 

Ancak Türkiye'nin hemen kuzey ve güneyinde yaşanan bu olayların bu kadar büyüyeceğini geçen sene sonunda çok fazla kişi tahmin edemezdi. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kazakistan'daki protesto gösterileri, özellikle Brezilya parantezinde Latin Amerika seçimleri, Çin Komünist Partisi Kongresi, Kraliçe II. Elizabeth'in ölümü, Lübnan'daki siyasi ve ekonomik kriz, Şinzo Abe suikastı, Sri Lanka'daki halk isyanı ve senenin son kıvılcımının çakıldığı Kosova'yı düşünürsek bunlar hem 2022'de dünyayı etkileyen 10 olay arasına girmeyi hak ediyor hem de takipte kalınması gereken gerginliklere işaret ediyor. 

Geçen yıl olduğu gibi bu sene de konularında uzman akademisyenler, yazarlar ve gazetecilere dünyayı etkileyen 10 olay hakkındaki yorumlarını ve bunların geleceği nasıl şekillendirebileceğini sorduk. İşte kronolojik sırayla olaylar ve yorumları...

Kazakistan'daki eylemler

Kazakistan'daki eylemler

Kanlı Ocak (Qandy Qantar) diye adlandırılan eylemler, 2 Ocak'ta başlayarak ülkedeki büyük şehirlere yayılmıştı. 200'ü aşkın kişinin öldüğü, 10 binden fazlasınınsa işkence ve kötü muamele gördüğü tahmin ediliyor (AP)


Prof. Dr. Sezai Özçelik (Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü)

Kazakistan'daki çatışmalarda buzdağının görünen kısmında LPG'ye yönelik hükümet sübvansiyonunun kaldırılması olsa da kök nedenler; yolsuzluk, zenginle fakir arasındaki uçurum ve gerçekten demokratik politik temsilin olmaması. Nazarbayev iktidarının 2011 ila 2021'deki otoriter hükümet sisteminin kötü ekonomi yönetimi, pandemiyle birleşince kırılma noktası yaşandı. 

Kazakistan'daki olayların neden 2022'ye damga vurduğunu, Putinizm ve Putingiller kavramlarıyla açıklayabiliriz. Putinizm sözde demokratik seçimlerle ülkelerini yöneten otoriter ve totaliter liderlerin tüm özelliklerinin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'de toplanmasını tanımlıyor. Putinizm'i yaratan Putin'in kendisi değil aslında, bu örnekte Kazakistan'da yaşayan kitleler… Kazaklar sadece korkudan değil, Gramsci'nin belirttiği gibi rızayla boyun eğiyor. Fakat bu durum, Ocak 2022'de sona erdi. 

Sezai Özçelik

Kanlı Ocak Olayları dünyanın diğer bölgelerindeki Putingiller'i de telaşlandırdı. Nazarbayev gibi 30 yıl, Putin gibi 22 yıldır iktidarda olan otoriter popülist liderler düzenli geçişi nasıl sağlayacaklar? Putin, Medvedev formülünü uyguladı ama başarılı olamadı. Nazarbayev ise Tokayev'i iktidara getirdi. Bu geçiş dönemleri kaotik olduğu zaman Kanlı Ocak Olayları'nın yaşanması kaçınılmaz olacaktır. 

Olayların başında Nazarbayev'in uşağıymışçasına güçsüz görünen Tokayev, demir yumruğunu masaya vurarak Nazarbayev'in aile üyeleriyle ona sadık olanları ya pasifize etti ya da hapse attı. 

Ancak Kazakistan'daki olayları sadece tek kişiye ve iç nedenlere bağlayarak açıklamak bizi 2023'te yanlış sonuçlara götürecektir. Rusya ve Çin arasında jeostratejik açıdan önemli konuma sahip Kazakistan'ın ABD'yle ekonomi, siyaset, kültür ve eğitim alanlarında işbirliği yapmış olması, pay sahibi olabilir. Olaylar başladıktan 24 saat sonra Rusya'nın "barış gücü" adı altında askeri müdahalede bulunmasını "dışsal darbe" diye yorumlayan bazı analistler de bulunmakta. 

Bu krizde kazananlardan biri, Rusya oldu. Kazakistan topraklarında Rus bayraklarını dalgalandıran Moskova, Çin ve Batı'ya "Bölgede yok hükmündesiniz" mesajını verdi. Çin ve Batı'nın istihbarat örgütleri olayları öngöremediği için kaybedenler arasında yer aldı. 

Nazarbayev ailesinin zenginliklerini sürdürmesi, rejim değişikliğinin kökten olmadığını gösterse de bu dönemin bitmesi, Kazakistan'ın geleceği için kazanç olarak görülmelidir. En önemlisiyse, gösteri kültürünün oluşması. Bu, Rusya'yla Çin arasında sıkışmış Kazakistan'da demokratik, hukuka ve insan haklarına saygılı liberal ekonomiye sahip yönetim anlayışının ortaya çıkması konusunda umutları arttırmaktadır. 

Rusya'nın Ukrayna'yı istilası

Rusya'nın Ukrayna'yı istilası

24 Şubat'tan bugüne, 10 ayı aşkın bir süredir devam eden savaş geride binlerce ölü ve yaralı; yerinden edilmiş milyonlarca insan bıraktı (AP)

 

Doç. Dr. Helin Sarı Ertem (İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü)

Rusya'yı dünyayı yönetecek "özgün medeniyetler"den biri olarak gören Putin, Büyük Rusya'nın parçası saydığı Ukrayna'yı ele geçirmek için saldırgan bir politika izledi ve işgali başlattı. ABD başta olmak üzere, Batı dünyası ve hatta uluslararası camia, bu kez Kırım'da gösterdikleri tepkiden daha fazlasını ortaya koydu. 

Rusya'ya uygulanan ambargolara ve Ukrayna'ya verilen askeri ve ekonomik desteğe, yabancı savaşçılar ve paralı askerler eklendi. Rusya'nın Ukrayna işgali bir kez daha gösterdi ki, 21. yüzyıl şartlarında yaşanan çatışmalar hibrit savaş niteliği taşıyor. Resmi ordular dışında, yerli ve yabancı çok sayıda silahlı aktörü, geleneksel olan ve olmayan farklı mücadele yöntemleriyle bir araya getiren bu savaş türü, günümüz çatışmalarının küresel ölçekteki etkilerini gözler önüne serdi. 

Helin Sarı Ertem

Düzensiz göç, nükleer savaş tehlikesi, gıda ve enerji güvensizliği bu çatışmanın sınır aşan yapısına örnek oldu. Dezenformasyon ve bilgi kirliliği, sosyal medya çağında önemli birer savaş taktiğine dönüştü. 

ABD, Batı dünyasında safları sıklaştırmak için yeni bir bahane daha buldu ve Soğuk Savaş sonrası "öteki" arayışında SSCB'nin yerini, bu kez ardılı Rusya aldı. Ukrayna işgaliyle birlikte Rusya, 2030 NATO Stratejik Konsepti'ne "en önemli ve doğrudan tehdit" olarak girdi. Yeni Soğuk Savaş, Çevreleme Doktrini ve hatta 3. Dünya Savaşı senaryoları, gündemin en çok tartışılan konularından oldu. 

Rusya, asıl sorumlunun sürekli yayılmaya çalışan Batı olduğunda ısrarcı. Putin'e göre, çatışmalar NATO'nun Rusya'nın yakın çevresini ele geçirme çabasına cevaben başladı. Bununla birlikte, Rusya'nın Kiev ve Batı üzerindeki baskısını sürdürebilmek için askeri sistemlerinden daha önemli 2 koza sahip olduğu görüldü: Gıda ve enerji.    

Rusya'nın doğalgaz ve tahıl tedariğindeki üstünlüğünü birer dış politika silahına dönüştürmesi özellikle sonbahardan itibaren Avrupa'da alarm zillerinin çalmasına neden oldu. Başta Almanya olmak üzere, çok sayıda Batılı ülke, enerji alanındaki yumuşak karınları nedeniyle ekonomik gerilemeye ve sancılı bir siyasi sürece girdi. Devam eden "Rus tehdidi", ABD'ye, Atlantik dünyasındaki çatlakları geçici de olsa sıvama şansı verdi. 

20. yüzyılda ABD liderliğinde kurulan ekonomi-politik sistem, Doğu'dan gelen itirazlara ne kadar dayanır, bunu zaman gösterecek. Bununla birlikte, başta Rusya ve Çin'in oyunu artık eski kurallarıyla oynamak istemedikleri ve kazanmak için çok şeyi göze alabilecekleri gerçeği, apaçık önümüzde duruyor.     

Lübnan'daki siyasi kriz

Lübnan'daki siyasi kriz

Suların bir türlü durulmadığı Lübnan'da bankadan paralarını çekemeyen göstericilerin, çalışanları rehin alması da 2022'ye damga vurdu (AP)


Nalan Yazgan (Lübnan Uzmanı) 

Ortadoğu'nun bir süredir cüssesiyle orantısız olarak dünyanın gündemini meşgul eden ülkesi, 2022'de seçimleri ve sonuçta çıkan çözümsüzlüklerle gündemimize damgasını vurdu.

Ülkemiz de dahil iç politikanın, dünyanın geri kalanındaki gelişmeler ve güç mücadelesinden bağımsız olduğunu düşünmek mümkün değil. Lübnan ise bu mücadelenin çok daha yalın olarak kuklaların ve pek de gizlenmek gereği hissetmeyen kukla oynatıcılarının yer aldığı bir sahne. Lübnan'daki çamura saplanmışlık biraz da dünyamızın resmi. 

Nalan Yazgan

2022, Lübnan'da önümüzdeki yıllara damgasını vuracak en önemli iki seçimin yapıldığı yıldı. 15 Mayıs'ta parlamento seçimleri yapıldı. Seçimden bu yana geçen 7 ayda müzakereler devam ettiği halde hükümet kurulamadığı gibi cumhurbaşkanı da hala seçilemedi.

Lübnan'da bir önceki parlamento seçimi Mayıs 2018'de yapılmıştı. Aslında 4 yılda bir seçim yapılması gerekirken, 2009 yılında yapılan seçimden ancak 9 yıl sonra yapılabilen bu seçimin sonucunda da 9 ay süren müzakerelerden sonra ancak hükümet kurulabilmişti. 

Parlamento seçimlerinden kısa bir süre sonra cumhurbaşkanlığı seçiminin de 2022 içerisinde yapılması planlanıyordu. Seçilen parlamento üyeleri, 6 yıllık bir dönem için bir sonraki cumhurbaşkanını seçecekti. 31 Ekim'de görev süresi sona eren Cumhurbaşkanı Michel Aoun, Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndan taşındı. Yeni Cumhurbaşkanı içinse parlamentoda uzlaşı hâlâ sağlanabilmiş değil. Önceki seçimlerden sonra Michel Aoun ismi üzerinde uzlaşılması yaklaşık iki yıl sürmüştü.

2019 yılından beri çok ağır bir ekonomik krizin pençesindeki Lübnan'da harekete geçmek için hiç aceleleri olmadığı görüntüsü veren siyasiler, aslında direkt ve dolaylı olarak müdahil olan dünya güçlerinin durumunu gösteriyor.

Şinzo Abe Suikastı

Şinzo Abe suikastı

Eski Japonya Başbakanı Şinzo Abe, iki gün sonra yapılacak seçimler için 8 Temmuz'da düzenlediği etkinlik sırasında vurularak öldürüldü (Kyodo/Reuters)


Elif Sercen Nurcan (Meiji Üniversitesi Siyaset Bilimi ve İktisat Fakültesi Doktora Öğrencisi)

Japonya siyaset tarihine yakın zamanda en büyük darbeyi vuran olay eski Japonya Başbakanı Şinzo Abe'nin silahlı saldırıda hayatını kaybetmesi oldu. Bu suikast hem ülkenin çizegeldiği barışçıl imajını kaybetmesine hem de olayın iç yüzünün getirdiği bir siyasi krize yol açtı.

Şinzo Abe, Japonya'da en uzun süre başbakanlık yapmış Liberal Demokrat Partili, milliyetçi ve muhafazakâr bir siyasetçi olarak biliniyordu. "Şowa Canavarı" takma adlı dedesi Nobusuke Kişi'nin kendi başbakanlığı döneminde gerçekleştiremediği hayalini devralan Abe, Japonya'nın II. Dünya Savaşı sonrası yeniden silahlandırılmasını istiyordu. Güney Kore'yle ticaret savaşı başlatma gibi uluslararası gerginliklerin ve özel bir anaokulu için devlet arazisinin ucuza satılması gibi yolsuzluk skandallarının merkezinde yer aldı. 

Elif Sercen Nurcan

Başbakanlıktan istifa ettikten bir süre sonra aktif siyasete geri dönerek partisinin üst kamara seçim çalışmaları için gittiği Nara kentinde silahlı saldırıya maruz kalarak hayatını kaybetmesiyle birlikte Güney Kore kökenli kült din Birleşme Kilisesi'nin Japonya siyaset dünyasıyla bağlantıları su yüzüne çıktı 

Abe'nin dedesinin zamanında Japonya'ya girmesine izin verilen Birleşme Kilisesi, Güney Kore asıllı bir kült din. Kilisenin Japonya'da 1953'ten beridir kontrolsüz bir şekilde bağış toplaması ve fahiş fiyatlara dini objeler satması, kilise üyelerini iflasa sürükledi. Abe'nin suikastçısı Tetsuya Yamagami'nin ailesi de bu kiliseye mensuptu. Yıllardır çektiği ekonomik zorlukların kaynağını kilisede gören Yamagami, ulaşabileceği en yakın hedef olarak Abe'yi seçti. 

Olayın hemen ardından ortaya çıkan bu bilgiler, Birleşme Kilisesi'nin sadece hükümetle değil, tüm Japonya siyaset dünyasıyla gizli bağlantılarının ortaya çıkmasına öncü oldu. Başbakan Fumio Kişida'nın bir an önce partisiyle kilisenin arasına mesafe koymak için yaptığı kabine değişiklikleri, Abe'nin cenazesi için kamu kaynaklarının kullanılması ve kilise mağdurlarının peş peşe medyada yer almaları, halkın hükümete desteğinin yüzde 35'e gerilemesine sebep oldu.

Bu durum Japonya'nın siyasi istikrarı ve Güney Kore'yle ikili ilişkiler konularında endişelere yol açtı. Bölgedeki en önemli iki müttefikinin ilişkilerinin durumu elbette ABD'yi ilgilendirmekte. Japonya'yla arasında Kuzey Adaları problemi bulunan Rusya ve Japonya'nın Senkaku Adaları'na deniz kuvvetleriyle baskı yapan Çin'in bu durumdan faydalanmaları da mümkün. Ancak Birleşme Kilisesi probleminin kolay bir çözümü bulunmamakla beraber Japonya demokrasisi ve köklü müttefik ilişkileri 2023'teki olumlu adımların atılması için umut veriyor.

Sri Lanka Başkanlık Sarayı baskını

Sri Lanka Başkanlık Sarayı baskını

Ekonomik krizin derinleştiği Sri Lanka'da öfkeli protestocular 9 Temmuz'da Devlet Başkanlığı Sarayı'na girince Gotabaya Rajapaksa istifa etmek zorunda kalmıştı (AFP)​​​​​​​


Meriç Şenyüz (Gazeteci - Independent Türkçe)

2019'un son aylarında dünyayı bir isyan dalgası sarmış, Independent Türkçe sayfalarında da bu isyanları genişçe ele almıştık. 40 Ülke 40 İsyan yazı dizimizde ülke ülke direnen halkların mücadelelerine göz atarken, neredeyse eylemsiz tek bir günün geçmediği 2019'un yıl boyu süren kitlesel eylem takviminin bilançosunu da yıl sonunda çıkarmıştık

Çağımız o yıl belki de 1968'den bu yana coğrafi açıdan en yaygın küresel isyana tanıklık etti. 

Belirgin bir ideolojinin bulunmadığı isyanlar köklü değişimlere yol açmadan yitip gitmeye yazgılıydı kuşkusuz ama bu hareketin bu hızla sönümlenmesinin bir nedeni de isyan dalgasını bıçak gibi kesen pandemiydi.

Meriç Şenyüz

Dünya halklarını evlere kapatan pandemi geçen yıl nihayet hayatımızdan yavaş yavaş çıkmaya başlarken, ilk büyük kitlesel isyan da Asya'nın güneyindeki bir ada ülkesinden Sri Lanka'dan geldi. 

"Ayrılıkçı terör"ü şiddete dayanan yöntemlerle ezip çözmesinin (Tamil Kaplanları'nın yenilgisi "terörle mücadele" literatürüne Sri Lanka modeli diye geçecekti) getirdiği prestiji dibine kadar yolsuzluk ve nepotizme batmış bir iktidar kurmak için kullanan Rajapaksa ailesinin 20 yıllık "seçimli hanedanı" nihayet son buldu.

Nepotizm öyle bir boyuttaydı ki; hayali bir Çinli yetkilinin Sri Lanka'yı ziyaret edip, tanıştığı tüm devlet görevlilerinin soyadının Rajapaksa olması karşısında şaşkınlığa uğrayarak; "Sizin ülkede başka soyadı yok mu?" diye sorması popüler bir fıkra olmuştu.

Neredeyse tüm bakanlıkları ve önemli kamu makamlarını işgal eden bu ailenin şatafatlı yaşamı ve bitmek bilmeyen "çılgın", "mega" projeleri giderek artan borçlarla finanse ediliyordu. Ve bir an geldi çattı bu borçlar ödenemez, ekonomi kendisini döndüremez hale geldi. İşte o noktada gerçek kahraman halk kitleleri bir isyanla sahneye çıktı.

Hem de ne isyan!

Sri Lanka'nın "Saray rejimi" çökerken Başkanlık Sarayı'nın havuzunda eğlenen protestocuların görüntüsü, isyanın "ezilenlerin cümbüşü" niteliğini görünür kılarken, başbakanlık konutunu ateşe veren, panzerlere tomalara direnen eylemciler halkın kararlılığını gösterdi. 

Yıllardır etnik ayrımcılığa dayalı şiddet sarmalının düşmanlaştırdığı halk kitleleri, Seylanca ya da Tamilce konuşanıyla, Budist, Hindu veya Müslüman olanıyla, bu eylemlerde bir araya geldi, şiddetin böldüğü halklar isyanda birleşti kardeşleşti.

Başta andığımız yönsüzlük ve ideolojik karmaşanın  doğal bir sonucu olarak halkın kendi iktidarının kurulamadığı koşullarda egemenlerin bir kliği giderken diğerinin gelmesi kaçınılmaz olsa da askeri uçak ve zırhlılarla ülkeyi terk eden Rajapaksa ailesinin görüntülerinde gören gözler için ibretler saklıydı hiç kuşkusuz.

Kraliçe II. Elizabeth'in ölümü

Kraliçe II. Elizabeth'in ölümü

8 Eylül'de 96 yaşındayken öldüğü açıklanan hükümdarın ardından yapılan törenler dünyada ilgiyle takip edildi (AP)​​​​​​


Prof. Dr. Yaprak Gürsoy (LSE Çağdaş Türkiye Çalışmaları kürsüsü başkanı)

70 yılı aşkın bir zaman tahtta kalan Kraliçe Elizabeth'in Eylül'deki vefatı, İngiltere'de ve dünyada aşina olduğumuz düzenin bir bakıma bitişini sembolize etti. 

Brexit ve Kovid-19 sonrası ekonomik ve siyasi krizle boğuşan İngiltere'de Kraliçe'nin ölümü ardından ilan edilen yas, cenazenin İskoçya'dan Londra'ya getirilişi sırasında konvoyu görmek için yol kenarlarında bekleyen halk, Londra'da naaşı görmek ve 'bu tarihi ana' şahitlik etmek için kuyruk olan yüzbinler, İngiltere halkını giderek derinleşen siyasi kutuplaşmadan önce belki de son kez bir araya getirdi. 

Yaprak Gürsoy

Yaşamı boyunca II. Dünya Savaşı, Britanya İmparatorluğu'nun yıkılması ve Kuzey İrlanda'daki çatışmalar gibi birçok kriz görmüş Kraliçe'nin kısıtlı, hatta var olmayan yetkileri ona bir bakıma siyaset üstü bir statü vermişti. Bu algıyı en çok güçlendiren de filmlere konu olan aile içi skandallara rağmen, her zaman sessiz kalmayı tercih etmesi ve şaşalı hayatına rağmen mütevazi görünmeyi başarabilmesiydi. 

Sosyal medyanın kişisel paylaşımları olağan hale getirdiği dünyamızda, Kraliçe'nin vefatı, bir iletişim devrinin kapandığının da işareti.

Birleşik Krallık 2022'ye, hayatı durma noktasına getiren yeni bir grev dalgası ve kraliyet ailesinin hayatını deşifre eden yeni bir belgeselle veda ediyor. Elizabeth'in tahta çıktığı 1952 yılında şekillenen yeni dünya düzeninden neredeyse hiçbir eser kalmazken, önümüzdeki yıllarda küresel siyasi ve ekonomik değişimlerin liderleri arasında Birleşik Krallık'ı sayıp sayamayacağımız bir soru işareti. Kraliçe'nin vefatı Britanya'nın küresel gücünün ölümünü çağrıştırırken, inşa edilmekte olan yeni düzenin de başlangıcının adeta göstergesi gibi.

İran'daki Mahsa Emini protestoları

Mahsa Emini protestoları

13 Eylül'de Tahran'da "ahlak polisi" tarafından giyim kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Emini'nin gözaltında ölümü, ülkedeki pek çok kentin yanı sıra aralarında İstanbul'un da yer aldığı pek çok yabancı şehirde de gösterilere neden oldu (AFP)


Arif Keskin (İran Uzmanı)

Gelişmelere bakarsak şu rahatlıkla söylenebilir: İran tarihinin siyasal, toplumsal ve ideolojik kırılma noktalarından birinden geçiyoruz. Ancak gösteriler geniş çaplı grevlere dönüşmediği, devlet bürokrasisi ve güvenlik aygıtı bölünmediği, ekonomik çark sağlıklı işlediği sürece gösterilerin köklü bir dönüşümün lokomotifi olma şansı çok olmayabilir.

Bu kriz aslında yeni değil. 1979 İslam Devrimi'nden günümüze devam eden devlet ve toplum arasındaki çok boyutlu ihtilafın son halkası. Bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi umuduyla devrim yapan halk ummadığı bir siyasal sistemle karşılaştı. Yeni yönetim, kamusal ve özel alanı din temeli çerçevesinde belirleme gücüne sahip oldu. Devlet kurumlarının içeriği, yapısı, organizasyonu yaşamın her alanındaki kuralları belirlemek, uygulamak ve denetlemek çerçevesinde geliştirildi.

Arif Keskin

Mahsa Emini'nin ölümünün sorumlusu olarak suçlanan İrşad Devriyesi, 2005'te yürürlüğe giren Kapsamlı İffet ve Örtünme Yasası'yla göreve başladı. Bu plan, toplumda seküler dönüşüme karşı tüm devlet olanaklarının zorunlu örtünme doğrultusunda seferber edilmesi anlamına geliyordu. Ancak bu yasa, 1979'dan beri süren kadın sorununu yeniden farklı bir noktaya taşıdı. Diğer yandan Emini sonrası protestoları örgütlü kadın hareketleri değil, bireysel ve apolitik olarak nitelendirilebilecek kişiler başlattı. 

Bu protesto gösterilerini devletle toplum arasında ahlaki ehliyet ve yeterlilik çatışması olarak tanımlamak gerekir. İnsanlar, ahlakî doğru ve yanlışı teşhis etme ehliyetine sahip olduklarını belirtiyorlar. 

Son gösterilerle, yaşam tarzına müdahaleye dönük itirazlar kitlesel protestolara ilk kez dönüştü. İran tarihinde ilk kez kadınların öncülüğünde kitlesel bir gösteri gerçekleşiyor. 

İran devlet yetkililerinin ‘dış güçler' iddialarının tersine gösteriler kendiliğinden kitleselleşti. Herhangi bir lider ya da siyasi politik grup başlatmadı. Devrimin din yorumuna dayanarak oluşturulan günah ve suç fikri, ilk kez kitlesel anlamda protesto ediliyor.

Emini'nin ölümünün ardından yaşananlar devletin kriz, algı ve süreçleri yönetmekteki zafiyetini de gösterdi. İran toplumunun geniş katmanlarının bugün var olan rejimle çok farklı sorunlar yaşadığı gün gibi açık. Bu sorunlar kadın haklarından ekonomiye kadar uzanan geniş yelpazede kendini gösteriyor.

Latin Amerika seçimleri

Brezilya seçimleri

Eski Brezilya lideri Lula, 30 Ekim'deki seçimlerle birlikte yeniden koltuğuna dönerken Jair Bolsonaro büyük bir hüsran yaşadı (Reuters)


Özgür Uyanık (Latin Amerika uzmanı, gazeteci)

Daima büyük kitle hareketlerine sahne olan Latin Amerika'da 2022'ye yine seçimler damgasını vurdu. 2022'ye Honduras'ta solun zaferiyle giren Latin Amerikalılar, yılı Brezilya'da Lula'nın güçlü rakibi Bolsonaro'yu yenmesiyle kapadı. Bu, 1989'da Brezilya seçimleriyle başlayan döngünün tamamlanması anlamına geliyor. 

Şöyle ki, 1990'larda sosyal hareketlerin önündeki hedef yerelden başlayarak merkeze doğru iktidara yükselmekti. Amaç, emekçiler lehine sosyal dengenin sağlanmasıydı. Zira aşırı borç yükü altındaki kıta ekonomileri hızla neoliberalleştirilmişti. Bu da sosyal dengeleri görülmemiş biçimde bozmuştu.

Özgür Uyanık

Ancak Venezuela'da "Comandante" Chávez'le beraber bu iktidar algısında doktriner bir değişim yaşandı. Seçimler sadece emekçiler lehine sosyal düzenlemeler yapmanın değil devleti sosyalizm hedefine uygun biçimde dönüştürmenin de bir aşaması olarak ele alınmaya başlandı. Bu yolla Arjantin'de Kirchner yönetimleri de Peronist miras üzerine katı devletçi bir ekonomi ve sol kültürel hegemonya inşa etmeyi başardılar.

Şimdi bu döngünün üçüncü aşaması yine Brezilya'da ve yine Lula'nın başkanlık seçimlerini kazanmasıyla tamamlanmış ve kapanmış oldu. Kapandı çünkü saflaşma geçmişteki sınıfsal ve ideolojik gerekçelerinden çok farklı bir amaç etrafında gerçekleşti: Hedef ABD'de Trump'la başlayan küresel NeoCon dalganın Latin Amerika'da durdurulmasıydı. Bu saflaşmayı net bir şekilde Şili'de Boric'in ve bu yıl Kolombiya'da Petro'nun kazandığı seçimlerde de gördük. 

Bu yeni saflaşmanın ABD merkezli olduğu ve daha önceki iktidarlarında Washington'la karşı karşıya gelen Latin Amerika'daki sol liderlerle Demokratlar arasında yakınlaşmaya yol açtığını belirtmeliyim. Washington'un bu sol liderlere kapıyı aralamasındaki bir başka etken de Çin'in bölgedeki ağırlığını yerel-ulusal güçlerle dengeleme stratejisi. Zira sağ iktidarlar Latin Amerika ekonomilerinin kıtasal entegrasyonuna önem vermediklerinden Çin kolaylıkla bu ekonomileri tek tek domine etmeyi başarıyor.

Çin Komünist Partisi Kongresi

Çin Komünist Partisi Kongresi

79 yaşındaki eski Devlet Başkanı Hu Cintao'nun Ulusal Kongre'den çıkarıldığı görüntüler tartışma yaratmıştı (AP)​​​​​​


Dr. Emre Demir (TED Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi)

Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) 16-22 Ekim'de gerçekleşen 20. Ulusal Kongresi, 2022'nin en önemli siyasi etkinliklerinden biri olarak dikkatle izlenmiştir. Dünyanın ikinci büyük ekonomisini yöneten ÇKP'nin üst yönetiminin belirlendiği ve partinin 5 yıllık süreçte izleyeceği politikaların dünyaya ilan edildiği Kongre, önemli gelişmelere sahne olmuştur. 

İlk olarak, 2012'den bu yana ÇKP'nin genel sekreterliğini sürdüren Şi Cinping, Ulusal Kongre tarafından üçüncü kez bu göreve seçilmiştir. Jiang Zemin'den bu yana ilk kez bir parti genel sekreterinin 10 yılı aşan bir süre bu görevde kalacak olması dikkate değer bir gelişmedir. Ayrıca önceki dönemlerde ülke yönetiminde söz sahibi olan Komünist Gençlik Ligi ve Şanghay klikleri güçlerini kaybetmiş, Parti'nin üst yönetimi ağırlıkla Şi'ye yakın kişilerden oluşmuştur. Şi, üçüncü dönemine ÇKP üzerindeki hâkimiyetini pekiştirerek başlamıştır. 

Emre Demir

İkinci olarak, Şi tarafından yapılan açılış konuşması ÇKP ve Çin'in önümüzdeki 5 yıllık süreçte izleyeceği politikaları ortaya koyması açısından önemlidir. 15 başlıktan oluşan konuşmada güvenliğe ve parti disiplinine yapılan vurgu öne çıkarken, ekonomi vurgusu ciddi oranda azalmıştır. 1980'li yıllardan bu yana ÇKP'nin Çin halkı nezdindeki meşruiyetini sağlayan ekonomik kalkınma, yerini ulusal güvenliğin sağlanmasına bırakmış; bu amaçla ÇKP, hem ülkedeki kontrolünü artıracak adımları atacağının hem de ordunun modernizasyonunu tüm hızıyla devam ettireceğinin sinyalini vermiştir.

Son olarak, Ulusal Kongre, Çin'in dış dünyayla ilişkileriyle ilgili önemli ipuçları vermiştir. Her ne kadar Şi, konuşmasında ordunun krizleri ve çatışmaları caydırma ve yönetme kapasitesini artırarak yerel savaşları kazanacak güce ulaşacağını belirtmişse de Çin'in dış dünyayla ilişkilerinde kongreden bu yana atılan ılımlı adımlar dikkat çekicidir. 

2022'nin son aylarında Çin aktif bir dış politika izlemeye başlamış, Şi ve Çin'in diğer üst düzey yetkilileri, diğer ülkelerin temsilcileriyle önemli görüşmeler yapmıştır. Bu görüşmeler arasında Şi'nin G20 zirvesinde ABD Başkanı Joe Biden'la yaptığı görüşme ve Aralık'taki Suudi Arabistan ziyareti öne çıkmaktadır.

Balkanlar'da yüksek tansiyon

Kosova-Sırbistan gerilimi

Kosova'nın Mitrovica kasabasında etnik gerilimler arttıkça barikatlar kuruluyor, gerginliğin tırmandığı Aralık'ta da bu durumun örnekleri görüldü (AP)​​​​​​


İbrahim Varlı (BirGün Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü)

Milliyetçiliğin av sahasına dönüştürülerek birbirine kırdırılan halklar mozaiği Balkanlar'da yaralar kanamaya devam ederken bölge yeniden kaynamaya başladı. Batı ittifakıyla Rusya arasında sıkışan Balkanlar'da "dondurulmuş sorunlar" ısıtılıyor. Birbirini etkileyecek çifte kriz birden yaşanıyor. Bosna Hersek'teki çok aktörlü siyasi krizin yanında Kosova ile Sırbistan arasındaki patlamaya elverişli gerilim tüm Balkanlar'ı yeniden ateş kazanına atabilir. 

Gerek Kosova'da gerekse de Bosna'da yaşanan sorunların hem içsel hem de dışsal etkenleri var. Bu ülkeler içerideki etnik, dinsel, siyasal sorunlar yaşarken, aynı zamanda uluslararası bir kapışmanın da adresi durumundalar.   

İbrahim Varlı

2008'de tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden iki milyonluk Kosova ile bu ülkedeki Sırp azınlık arasında yaşanan, Sırbistan'ın da dâhil olduğu plaka/nüfus gerilimi uluslararası aktörlerin devreye girmesiyle ötelense de geride uzun süredir devam eden gerilim yeni yılda da devam edecek. Bulunan geçici formüller sorunu çözmekten uzak. Sorunun perde arkasında daha yapısal etkenler var. Bunlar çözülmeden krizler de, gerilimler de, hatta çatışmalar da eksik olmayacaktır. 

Ukrayna savaşının ortaya çıkardığı yeni küresel jeopolitik denklemde açılması planlanan cephe hatlarının en kritikleri Gürcistan/Kafkasya ile Kosova/Balkanlar. Bu hatlar Rusya'yı çevreleme stratejisinde de önemli aşil topukları.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU