Daha önce hazırladığımız "Nasrettin Hoca ile Mevlana düşman mıydı?" isimli dosya ile ilgili çok sayıda mail ve itiraz aldım.
Öncelikle bu itirazları yapan Mevlana dostu kimselerin kullandığı üslup ve nezaket takdire şayandı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu bağlamda aynı inceliği kendilerine gösterip itirazlarını genel çerçevede buraya taşımak vicdani bir sorumluluk halini almıştır.
Velhasılıkelam, ilk dosyada ele aldığımız Prof. Dr. Mikail Bayram'ın iddialarını hatırlatıp ardından Prof. Dr. Hayri Kaplan'ın "Tahrif ve Tashih" eserinden hareketle itirazları okuyucularımıza sunmuş olacağız.
Prof. Dr. Mikail Bayram'ın çalışmalarında en sıra dışı iddialar şu şekilde özetlemek mümkün;
Mevlana taraftarları Anadolu işgalcisi olan Moğollarla yakın ilişki hatta ittifak içerisindedir. Ahi Evren, Nasrettin Hoca'dır.
Nasrettin Hoca, Şems-i Tebriz-i cinayetinde rol almıştır.
Mevlana taraftarları Nasrettin Hoca'nın cinayetinde rol almıştır.
Cemil Meriç "Her özet bir faşizmdir" der, dolayısıyla muhakkak ki önceki dosyayı tamamen okumak daha yararlı olacaktır.
Nasrettin Hoca Akşehirli mi Kırşehirli mi?
Mikail Bayram'ın en önemli iddialarının başında Ahi Evren Hace Nasre'd-din olduğudur.
Yani Nasrettin Hoca ile Ahi Evren'in aynı kişiler olduğunu belirtir.
Oysa Hayri Kaplan'a göre Bayram'ın iddiasının dayandığı belge yalnızca kâtip hatasından ibarettir:
Aynı varağın biri ön yüzünde, diğeri arka yüzünde bulunan bu iki yazının aynı tarihte, aynı konuyla, içinde yer alan aynı yer ve aynı şahıs adlarıyla ilgili olup, birinin diğerinin ikinci adımı olduğunu ve daha önemlisi birinin Kırşehri diğerinin Akşehir Meclis-i Vâlâsı'ndan sadır olan iki ayrı mazbata olmadığını, ikisinin de aynı mazbatadan istifadeyle hazırlanan iki yazı olduğunu, ikincisinde geçen 'Akşehir'de medfûn olan Ahi Evran' ifadesindeki 'Akşehir' kelimesinin kâtibin sehvinden kaynaklandığını, doğrusunun 'Kırşehri' olması gerektiğini anlamakta zorlanmıyoruz.
Aksi takdirde, birini Kırşehri'nden, diğerini Akşehir'den çıkan resmî yazılar olarak kabul edip Bayram'ın ifadesiyle 'Kırşehir Meclis-i Valâ'sından sadır olan bir mazbatada Ahi Evren Zaviyesi'nin ve bu zaviye postnişinlerinin Kırşehir'de oldukları kayıtlı iken Akşehir Meclis-i Valâ'sından sadır olan mazbatada ise Ahi Evren Zaviyesi ve bu zaviye post-nişinlerinin Akşehir'de olduğundan söz edilmektedir' dersek, Ahi Evran Zâviyesi postnişinleri Şeyh Osman ve Şeyh Abdullah'ın aynı tarihte hem Kırşehri'nde, hem Akşehir'de şeyhlik yaptıklarını, Çanakcı nâm-ı diğer Kurna Tepesi diye anılan yerin (karyenin) hem Kırşehri'nde, hem Akşehir'de olduğunu söylememiz anlamına gelir.
Bu bağlamda 'Akşehir'e yerleşen bu Ahiler zamanla Pirleri ve liderleri olan Hace Nasirü'd-din için onun ölümünden 22 yıl sonra Akşehir'de türbe inşa ettiler. Makam olan bu türbenin kitabesinden 683 (1284) tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Nitekim Osmanlı döneminde Akşehir Meclis-i Vâlâ'sı bu türbede medfun olan zatın Ahi Evren Hace Nasre'd-din olduğunu tescil etmişlerdir (Bkz. Burada Levha VIII.). Bu tesbit Ahi Evren Hace Nasirü'd-din Mahmud'un Akşehir'de türbesi bulunan Meşhur-i Cihan olan ve 'Lataif' (Fıkralar)'in sahibi bulunan Hace Nasirü'd-din veya Molla Nasreddin diye şöhret bulan zat ile aynı kişi olduğuna dair şüpheleri izale etmektedir.' diyerek iddialarını bu iki yazıya dayandıran Bayram'ın Kırşehir'de medfun olan zatın Ahi Evran, Akşehir'de medfun olan zatın Hoca Nasreddin olduğunu belirten onlarca Osmanlı arşiv belgesine değinmeden kâtip hatası nedeniyle 'Akşehir'de medfûn Ahi Evran' ifadesinin yer aldığı tek yazıyı asıl alması ilginçtir.
(Tahrif ve Tashih)
Kaplan'ın ortaya koyduğu diğer deliller de Ahi Evren'i Kırşehir, Nasrettin Hoca'nın ise Akşehir'de bulunan farklı kişiler olduğu kanısını güçlendirmektedir.
Nasrettin Hoca'yı Mevlana'nın müridi Nureddin Caca mı öldürdü?
Mikail Bayram'ın bir diğer önemli iddiası Mevlana'nın oğlu Alâeddin Çelebi ve Nasrettin Hoca'nın; Nureddin Caca (Mevlana'nın müridi) tarafından öldürülmesidir.
Kaplan'a göre Bayram'ın burada iki temel hatası bulunuyor. İlki tamamen tercüme hatasından kaynaklı olarak isimleri yanlış aktarmasıdır.
İkincisi ise aktardığı olaydaki mekânların yanlış bir şekilde verilmiş olmasıdır:
Bayram'ın naklettiği cümlelerin hemen öncesine bakarak hepsini bir bütün olarak okuduğumuzda şu iki husus ortaya çıkıyor:
Birincisi: İsyanı bastıran Nûruddîn Caca Kırşehir emîridir fakat bu olay Kırşehir'de değil Aksaray'da, Aksaray'daki Sâlime Kalesinin bulunduğu yerde gerçekleşmiştir. Aksaray ve çevresinde altı ay boyunca fitne ve fesat içinde isyanını sürdüren Esed(üddîn) Emîr Âhur (Aksaray'ın doğusunda Melendiz suyu üzerindeki) Sâlime Kalesine yerleşmiş, orayı merkez edinmiştir. Caca bu kaleyi ordusuyla kuşatıp onu kaleden çıkarmış, onu ve ona tabi olan isyancıları, Hâricîleri öldürmüşlerdir.
İkincisi: Aksarâyî'nin kullandığı 'o' zamiri, Bayram'ın iddia ettiği gibi Ahi Evran'a değil, Esed Emîr Âhur'a işaret etmektedir. Zamir, ismin yerini tutuğuna göre, metinde geriye gidilerek o zamirin kimi işaret ettiği tespit edilir. Aksarayî de metinde bu zamirin işaret ettiği ismi az öncesinde zikretmiştir:
(Önceleri II. İzzüddîn Keykavus'un adamlarından olan) Emîr Âhur Esed(üddîn). Atıfta bulunduğu kaynakta bu olayın Aksaray'da gerçekleştiği, muhasara edilen kalenin Sâlime Kalesi, orduyla üzerine yürünen, kaleden dışarı atılan isyan liderinin Emîr Âhur olduğu belirtilmesine rağmen, bu olayın Kırşehir'de gerçekleştiğini, Caca tarafından üzerine yürünen, kaleden atılan isyan liderinin Ahi Evran olduğunu iddia edebilen, '… İşte Kerimü'd-din el-Aksarayî'nin yukarıda sunduğumuz sözlerinde bir "o" zamiri ile Ahi Evren Hace Nasîrü'd-din'e işaret etmiş olduğu anlaşılmaktadır.'Ve '… 'o' zamiri ile Ahi Evren Şeyh Nasirü'd-din Mahmud'a işaret ettiğine inanmamak mümkün değildir' diyebilen bir tarihçinin burada sergilediği tutumun, Müsâmeretü'l-Ahbâr'ın bu cümlelerine bakacak olan tarihçiler ve okurlar tarafından değerlendirilecektir. Farsça bileni de bilmeyeni de, Müsâmeretü'l-Ahbâr'ın bu cümlelerini birazcık Farsça bilgisine sahip herhangi birine gösterse ve söz konusu 'o' zamirinin kimi işaret ettiğini sorsa alacağı cevap şu olacaktır:
'Metindeki zamirin bir sahibi var, metinde biraz öncesindeki satırlarda geçen bir kişiye işaret etmektedir, o kişi de iki üç satır öncesinde adı geçen Emîr Âhur'dur.'
Özetle söyleyecek olursak Mikail Bayram iddialarında Ahi Evran ve Emîr Âhur'u tercüme hatasından kaynaklı olarak yanlış aktardığı Kaplan tarafından savunulmaktadır.
Şems-i Tebrizi'yi Nasrettin Hoca mı öldürttü?
Mikail Bayram'ın en can alıcı iddialarından birisi de Şems-i Tebrizi'yi Nasrettin Hoca öldürdüğüne dair söyledikleridir.
Kaplan, sultanın serhengânı tarafından alıp götürülen ve derhal şehit edilen kişi Şems-i Tebrîzî değil, Nusretüddîn olduğunu söylemektedir.
Doğrusu Kaplan'ın bu konuda getirdiği deliller diğer iddialar için ortaya koyduğu ispatlara nazaran zayıf kalmaktadır.
Meseleyi "Kimya Hatun Cinayeti" dosyamızda ele alacağımız için şimdilik detaylarına giremeyeceğiz.
Bugün çoğumuzun hürmetle, sevgiyle andığı Mevlana ve Nasrettin Hoca ile ilgili Prof. Dr. Mikail Bayram son derece sıra dışı iddialar orta atmaktadır.
Şems-i Tebrizi'yi Nasrettin Hoca öldürtmüştür, Ahi Evran ile Nasrettin Hoca aynı kişidir, Nasrettin Hoca'nın ölümünde Mevlana'nın müritlerinin parmağı vardır, Mevlana eseri Mesnevi de Nasrettin Hoca'ya ağır hakaretler etmektedir gibi iddialar doğrusu ilk okuyuşta son derece sarsıcı gelmektedir.
Prof. Dr. Hayri Kaplan'ın "Tahrif ve Tashih" eserinde tüm bu iddialara son derece önemli belgelerle cevap vermektedir.
Doğrusu Kaplan'ın birçok konuda ikna edici olduğunu söylememiz gerekir. Keşke yerimiz dar olmasa da diğer birçok meseleye de girebilme imkânımız olsaydı.
Şunu da söylememiz gerekir, Nasrettin Hoca'ya sormuşlar; "Hoca yokuşu mu seversin, yoksa inişi mi?" o da cevaben "Neden, düzün canı mı çıkmış?" demiş.
Ne Bayram'ın ne de Kaplan'ın iddiaları arasında okuru bir tercihe zorlamak söz konusu olamaz.
Diyelim ki Bayram'ın tüm iddiaları doğru bile olsa büyük gönüller aynı anda ikisini de bir arada sevebilir. Birini sevmemiz ötekinden nefret edeceğiniz anlamına gelmez.
Lakin tarafların iddiaları ve cevapları kabaca budur, ayrıntılı okuma için müelliflerin eserlerini okumakta yarar bulunmaktadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish