Trabzon'un Çaykara ve Uzungöl ilçelerinden yaklaşık 460 kişi yaşanan sel felaketi gerekçe gösterilerek 57 yıl önce Van'ın İran sınırındaki Özalp İlçesi'ne getirildi.
Karadenizlilerin getirilmesinin ardından ilçenin doğusunda İran sınırına yakın bir bölgede Dönerdere Köyü, ilçenin güney kısmında ise Emek Köyü kuruldu.
İki köyün de kurulduğu yerlerde Kürtçe ismiyle Girêdil (Eski Dönerdere) ve Tilorak ismiyle (Eski Emek) Kürtlerin yaşadığı köyler bulunuyor.
Karadenizliler, bu iki köyün yanı başına 75 ve 85 hane şeklinde, akrabalık bağına göre bölünerek yerleştirildi.
Çaykara ve Uzungöl ilçelerine bağlı köylerden buraya getirilen sakinlere, tek tip olarak inşa edilen evler tahsis edildi.
Üstelik Karadenizliler, 1964 yılında yani göçten bir yıl önce kalacakları evleri ücret karşılığında kendileri inşa etti.
Evler inşa edildikten sonra devlet tarafından Karadenizlilere tahsis edilecek arazilerde buğday ekildi.
1965 yılında köylere gelen ailelere nüfus sayısına göre arazi dağıtıldı. Kimi aileye 250 dönüm, kimi aileye ise 150 dönüm arazi düştü.
Bu köylerde bölgenin mimarisi ile Karadeniz mimarisinin sentezlendiği özelliklerde evler inşa edildi. Tek sıra halinde dizilen evlerin yanına birer ahır, samanlık da yapıldı.
Cami, okul gibi ortak kullanım alanların da inşa edildiği o süreçten sonra köyler için birer imar planı da hazırlandı.
Şimdiye kadar yapılan tüm evler, köyün ilk olarak kurulduğu alanda yapılmış ancak ilk defa bu yıl Emek Köyü'nden bir yurttaş köyün dışına bir ev inşa etmiş.
"Sel felaketi denildi ama asıl neden kaynaştırma veya asimilasyon"
Karadenizlilerin göç yolculuğu ve yerleştikleri ilk yıllar zorluklarla dolu geçti.
Emek Köyü'nden Nihat Özbay, akrabalarının Özalp'a geliş sürecini şu sözlerle anlattı:
1917 yılında Trabzon'da yaşanan bir sel felaketi vardı. Bu göçü bu felakete dayandırıyorlar ama normalde hiçbir alakası yok. Bu göçün nedenleri olarak asimilasyonu sıralayabiliriz, yani yeni bir ırk. Yıllar sonra bunun sonuçları çıktı. Çünkü buraya geldikten sonra Lazlarla Kürtler arasında kız alıp vermeler oldu. Bunlardan doğan çocuklar da ne Laz kalabildiler ne de Kürt olabildiler. Bir Kürt'le evlenen Laz annenin çocuğuna sorduğunda 'Ben Kürdüm' diyor ya da Laz'la evli Kürt annenin çocuğuna sorduğunda 'Ben Lazım' diyor. Ama baktığın zaman bunlar ne Laz olabiliyorlar ne de Kürt. Tıpkı benim gibi. Yine kaynaştırma projesi de bir başka nedendi. Yine bir başka neden ise yaşanan sel. Ama buraya gelenlerin hiçbirinin oradaki sel ile bir ilgisi yok. Hala orada arazileri duruyor. Buraya gelmeden de hiçbir geçim kaynakları yoktu. O dönem 10 araçla gelindi ama eşyaları iki kamyondu.
Buğday ekmesini bilmeyen, karın yağdığını hiç görmeyen Karadenizlilerin, bölge şartlarına uyum süreci de oldukça sancılı geçmiş.
Bölgeye alışmak isteyen Karadenizliler, getirdikleri ile komşu Kürt köylerinden aldıklarını kusursuz bir uyumla buluşturmuş ve yeni bir kültür oluşturmuş.
Böylece kısa sürede buğday ekmeyi, tezek yapmayı ve küçükbaş hayvan bakmayı öğrenen Karadenizliler, lahana ekmeyi, köyü yeşillendirmeyi de ihmal etmemiş.
Aynı zamanda gazeteci de olan Nihat Özbay, Karadenizlilerin çevre ve iklimle olan uyumu konusunda şu değerlendirmede bulundu:
Buraya gelen birinci kuşak baya zorlandı. Sürekli yağış alan bir yerden yağmurun yağmadığı kurak bir yere geldiler. Hiç kar görmeyen insanları kışların uzun sürdüğü bir yere getirirseniz ne yaparlar? İlk yıl çok sıkıntı yaşadılar. 'Adeta dört duvar arasında bırakıldık' diyorlardı. Buğday, arpa ekmeyi bilmiyorlardı. Karadeniz'de bunlar yoktu.
Trabzon'dan göç eden kuşaktan hayatta olan 5 kişiden biri olan Hatice Genel de göçü, yaşanan sel dışında yaşadıkları Uzungöl’ün dar ve engebeli coğrafik yapısına bağlıyor;
Bizim Uzungöl heyelan bölgesiydi. Arazi dardı ve geçinemiyorduk. Benim babam o dönem Ankara'ya gitti bu iskan programını çıkardı. Sonra buraya geldik, ben 4. sınıfı burada okudum. İlk geldiğimizde çok acayip geldi burası bize. Biraz yaşadıktan sonra çok sevdik. Geldiğimizde hiçbir şeyimiz yoktu. Sağ olsun o zamanki hükümet, kendimizi toparlayana kadar bize iyi baktı. Ondan sonra yavaş yavaş hayvan besledik. Tabii geldiğimizde arazi hazırdı. Hayat böyle başladı.
Geldikten bir yıl sonra tüm köylülerin ortak olduğu bir kooperatif kurulmuş
Karadenizliler geldikleri ilk günden beri tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor. Ancak uyguladıkları üretim modeli oldukça ilginç.
Köylüler, 1966 yılında tüm ailelerin ortak olduğu bir kooperatif kurmuş ve yarım asırdan fazla bir süredir kolektif bir şekilde üretim sağlıyor.
Un, ekmek, peynir, et gibi ürünlerin yanı sıra, kooperatifin ürettiği yoğurt da marka haline gelmiş.
Ayrıca, köyde yine kooperatif bünyesinde fırın, market ve düğün salonu bulunuyor; bu alanların hepsine tüm köylü ortak.
Köylülerin ekonomik uğraşları hakkında bilgi veren Dönerdere Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Turgay Özbek'e göre, uyguladıkları üretim modeli oldukça faydalı.
Van'da doğan ilk Karadenizli olma unvanını taşıyan Özbek, şunları anlattı:
Bölgedeki herkes gibi biz de buğday üretmeye çalışıyorduk. Ama coğrafya buna çok elverişli değil açıkçası. Bu coğrafya tarıma çok elverişlidir diyemeyiz. Kışlar uzun ve zor. Dolasıyla biz de biraz hayvancılık biraz tarım yapıyoruz. Yıllardır en önemli aktivitemiz kooperatifler. Türkiye'nin en büyük kooperatiflerin arasında bizim kurduğumuz Dönerdere Tarım Kalkınma Kooperatif bünyesinde süt ürünleri üretiyoruz. Un fabrikası ve market var. Köyde yapılabilecek ne varsa bunu yapıyoruz. Tüm köylü buna ortak. Dünyada çok geçerli bir ekonomik model bu kooperatifler.
Dünyadaki başarılı ülkelerin, bu kooperatif modeli tercih ettiğini söyleyen Özbek, "Diğer köylerde de bu modelin olmasını isterdik. Desteklerimize rağmen çevre köylere kooperatif kurduramadık. Van'da şu an bizim kurduğumuz kooperatifler dışında üretim yapan kooperatif yok maalesef " dedi.
Göç veren köyler şu sıralar birer "huzurevi'' gibi
Tüm bu özgün girişimlere rağmen iki köy de oldukça göç veriyor. Köyde bir gençle karşılaşmak neredeyse imkansız.
Köylerdeki çocuk sayısı da oldukça az. Emek Köyü'ndeki öğrenci sayısı onu geçmiyor mesela.
Emek Köyü için "huzurevi'' benzetmesini yapan Nihat Özbey, şunları söyledi:
Emek Köyü şu an bir huzur evi. Gençler yok. Ya da yazları geldikleri bir tatil köyü gibi. Yoğun bir işsizlik var, Tüm Özalp'ta olduğu gibi, bizim köylerde de gençler batıya göç ediyor. Bir de gençler artık köylerde yaşamak istemiyor. Kentlerin konforu onlar için daha uygun.
Gittiği Almanya'dan 37 yıl sonra dönen Kanık, Trabzon yerine Özalp'a yerleşmeyi tercih etti
Okula gitme oranının yüksek olduğu köylerde gençlerin çoğu okumuş durumda.
Bunlar dışında bir kısmı metropol kentlerine, bir kısmı da Avrupa'ya gitmiş.
Gittiği Almanya'dan 37 yıl sonra dönerek doğduğu Emek Köyü'ne yerleşen İsmail Kanık, gelir gelmez yeni inşa ettiği evin damına güneş enerjisi sistemi kurmuş.
Kanık, bu ve benzeri çalışmalarla işsizlikten dolayı göç eden gençlerin yeniden buraya döndüreceklerine inanıyor;
Burada insanlar hayvancılıkla uğraşıyor. Ama gençler gidiyor çünkü onlar için iş ortamı yok. Ama gençleri buraya tekrar döndürmek için bazı çalışmalarımız var. Mandırayı da tekrar canlandıracağız.
Kurdukları düzene rağmen gençlerin köyü terk ettiğini belirten Hatice Genel de "PTT, fabrika, düğün salonu her şeyimiz yerli yerinde. Burası 85 haneydi şimdi 35 hane. Herkes dışarıya yatırım yaptı" şeklinde konuştu.
Karadenizli yurttaşlarla çevredeki Kürtler arasında sosyal ve kültürel olarak bir uyum söz konusu.
Şimdiye kadar münferit birkaç olay dışında aralarında bir sorun yaşanmamış. Hatta Karadenizliler şakayla karışık Kürt gençlerin kızlarını kaçırdığını söylese de kız alıp vermeler son yıllarda yoğunlaşmış durumda.
Sadece yaşlıların Lazca konuştuğu köylerde gençler genelde Türkçe konuşuyor. Köylerde Kürtçe konuşanların sayısı da azımsanmayacak kadar fazla.
Nihat Özbey, kardeşçe yaşadıklarını söylüyor ve Kürtlerle aralarında büyük sorunların yaşanmadığını şu ifadelerle dile getirdi:
Bir ailede kardeşler arasında bile sürtüşmeler olur. 58 yıldır küçük tartışmalar dışında önemli bir tatsız olay yaşanmadı bizimle çevre köylüler arasında. Ama bu konuda da dengeyi tutan hep biz olduk. Biri bize saldırdı diye ona daha büyük saldıralım demedik. Barışçı yollardan sorunları çözmeye çalıştık. Buradaki insanlara örnek olduk onlar da bize. Biz dalından yemeyi öğrettik, onlar da bize buğday ekmesini. Kardeşçe yaşıyoruz.
Düğünlerde bir taraftan Kolbastı, bir taraftan da Şemamê oynanıyor
Turgay Özbek de yakalanan uyumu "Bizim düğünlerde bir taraftan Kolbastı, bir taraftan da Şemamê oynanır oldu artık. İkisine de aşinayız. Yerel oyunlarını severek oynuyoruz. Buranın kültürü bizim de kültürümüz oldu yani" sözleriyle ifade etti.
"Kız alıp verdik. Kaçanlar oldu, düğün yaptığımız oldu. Kürt kız bize gelin geldiğinde 'Biz Laz'ız' diyorlar. Bizim kızlar gelin gittiğinde hala Lazım diyorlar, Kürdüm demiyorlar. Memnunuz birbirimizden" diyen Hatice Genel, sözlerine şunları ekledi:
Geleneklerimizde bir şey değişmedi. Oradaki her şeyi buraya taşıdık. Buradaki köylülerle ilişkilerimiz çok iyi. Yemeklerini, peynirini çok beğendik. 12 yaşındayken Trabzon'dan geldik ama burayı daha çok seviyorum. Dümdüz bir ova, ekmeği bol.
Karadenizlilerin çoğu Kürtçe öğrenmiş
Hatice Genel de Kürtçe öğrenenlerden. Kürtçeyi anladıklarını ifade eden Gelen, bildiği cümleleri ise şu şekilde sıraladı:
Lazca ve Türkçe konuşuyoruz. Torunlarım Lazcayı unuttu. Kürtçeyi de öğrendim az çok. Öğrenenimiz çok oldu. Yarım asırdır buradayız normalde öğrenmemiz lazımdı. 'Navê te çi ye' (Adın ne), 'seat çi ye' (Saat kaç) , 'Em herin' (gidelim). (Gülüyor)
Hatice Genel, "60 yılımız burada geçti. Civar köyleri de seviyoruz. Çünkü saygılı ve misafirperverler. Karadenizliler öyle değil. Orayı da özlüyorum çünkü orası benim anavatanım. Trabzonluyum'' şeklinde konuştu.
Benzer düşünen İsmail Kanık da "Gençliğim burada geçti. Burayı, insanları iklimini seviyorum. Karadeniz'e gittiğimde yabancı hissediyorum. Vanlı hissediyorum kendimi. Ama elbette Trabzonlu 'yum" ifadelerine yer verdi.
Ayrıca, burayla kurulmuş güçlü bir aidiyet duygusu söz konusu. Öyle ki Trabzon'da doğan ve 1975 yılında Almanya'ya gidip 2019 yılında geri dönen İsmail Kanık'ın tercihi tam da bunu kanıtlar nitelikte.
Kanık, daha önce burada tarımla uğraştığını söyledi. Almanya'dan sonra Türkiye'ye döndüğünde Özalp'taki köyüne yerleşmeyi tercih ediyor ve tercihini de şu sözlerle açıkladı:
Anne babam burada definli. Ben de yanlarında gömülmek istiyorum. Onların isini takip ediyorum, başka yere de gitmem.
"Babamın doğduğu topraklarda Kürt, kendi doğduğum topraklarda Laz oluyoruz"
Nihat Özbey, konuda farklı düşünen tek isim. Ona göre göç hikâyesinin temel nedenlerden biri 'kimliksizleştirme'.
Entegrasyon amacıyla bu göçü sağlayan dönemin Van milletvekili Ferit Melen'in bu anlamda başarılı olduğunu söyleyen Özbey, düşüncesini şu sözlerle açıkladı:
Ben Trabzon'a gittiğimde öz akrabalarım 'Aha Kürt geldi' diyorlar. Onlar için Kürt'üz çünkü kimliğimizde Van yazıyor, rengimiz Kürtlere benziyor. Oradan buraya geliyoruz 'Biz Kürt'üz' diyoruz 'Yahu ne Kürt'ü sen Laz'sın' diyorlar. Yani iki arada bir derede kalmışız. Ben dördüncü kuşak olarak ne olduğum belli değil. Babamın doğduğu topraklarda Kürt, kendi doğduğum topraklarda Laz oluyoruz. Konuşmanın başında bahsettiğim kimliksizleşme bu işte. Asimile olduk. Ferit Melen'in projesi tuttu yani.
"Bu göçün tersini düşünün'' diyen Özbey, "Buradan iki köyün Karadeniz'e yerleştirildiğini... Yani orada uzun vadede kalamazlardı. Çünkü Karadeniz insanı agresiftir ve insana sıcak bakmıyorlar" ifadeleriyle sözlerini tamamladı.
© The Independentturkish