İran'da rejim kararını verdi, şimdi sıra göstericilerde: Ülkeyi daha zor günler bekliyor

Serbest Ferhan Sindi Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter - @IranIntl_En

İran'da mevcut rejim kararını verdi ve gösterilerle ilgili geri adım atmayacağını tüm dünyaya duyurdu.

Talep edilen hiçbir konuda değişiklik yapmayacağını da 43 yıldır olduğu gibi bir kere daha yinelemiş oldu.

Rejim, 1979'da yaptığı devrimin ardından da idamları bir caydırma yöntemi olarak kullanmıştı. Bu yöntemi aradan geçen 43 yılda hiç değişmedi. 


Devrim Mahkemeleri, yakaladıkları göstericiler aleyhine süratle hazırlanan iddianameleri jet hızıyla ele alarak idam kararlarını hemen verdi.

İnfazlar da hiçbir itiraza ve yeni bir yargılamaya gerek duyulmaksızın icra edildi. Şimdi idam cezası alan gençler sırayla idam ediliyor.

Mecid Rıza Rehneverd adlı genç bugün Meşhed'te sabaha karşı idam edildi. Muhsin Şikari adlı genç de 8 Aralık günü apar topar idam edilmişti. 

İran'da son 3 aydır devam eden gösteriler ve kadınların öncülüğünde gelişen olaylar, 43 yıllık "İslam Cumhuriyeti" tarihinde ilk defa "rejim yıkılıyor mu?" sorularınının zihinlerde yer etmesine yol açtı fakat gösteriler dışarıdan destek almadığı ve halk örgütlü olmadığı için rejimi yıpratacak eylemlilikler sergileyemediler. 

Gösterilere örgütlü olan Kürtler ve Beluçlar damgalarını vurdu ve bu nedenle de en büyük bedelleri ödeyen iki halk oldu.

Kürdistan ve Beluçistan şehirleri 3 aydır ayakta ve gece gündüz gösterileri devam ettiriyorlar. Rejim de o yüzden bu iki bölgeye çok fazla askeri güç sevketti ve sert müdahalede bulundu. 

Kürdistan'da Mahabad başta olmak üzere, Senendec, Merivan, Şino, Divandere, Sakkiz, Bane, Kamyaran, Civanrud, Bokan, Urumiye, Serdeşt ve diğer tüm şehirlerde tam bir ayaklanma hali yaşandı. 

Gösterilerin başından itibaren 50 güvenlik görevlisinin öldüğü raporlanıyor fakat rakamlar eski olduğu için bu yaklaşık 100 civarıdır.

Göstericilerden hayatını kaybedenler ise insan hakları kuruluşları tarafından 350 dolaylarında açıklansa da 500'den fazla olduğu belirtiliyor. 

Özellikle 18-21 Kasım tarihlerinde Mahabad, Bokan ve Civanrud gibi şehirlerde büyük katliamlar yaşandı.

Devrim Muhafızları Ordusu, tank ve toplarla şehirlere girdi. Mahabad'ta havadan helikopter destekli saldırılar düzenledi. 

Kürt din adamlarının Mahabad, Senendec ve diğer bazı şehirlerde gösterileri desteklemesi, uluslararası kamuoyu gözetiminde referandum çağrısı yapması din adamlarının da korku duvarını yıktığını göstermesi açısından önemli bir gelişmeydi.

Aynı çağrıyı yaklaşık 2 ay önce Beluç din adamı Mevlevi Abdulhamid de yapmıştı. 

Kürtler ile Beluçların benzeşen çok yönü ve manevi bir dayanışmaları da söz konusu fakat coğrafik uzaklık işbirliği yapmalarını imkansız kılıyor. 


İran'daki olaylar ve üç aya yaklaşan gösteriler bize en örgütlü topluluğun Kürtler olduğunu gösterdi.

Fars şehirlerinde tepkili halk sokaklara çıkıp rejimi protesto ediyor ancak bunu bir devrim hareketine dönüştürecek örgütlülük henüz söz konusu değil.

Daha önceki yazılarımızda da dikkat çektiğimiz gibi, ne bir muhalif lider var ne de toplumsal örgütlülük.

Azeriler için de aynı şeyi söylemek mümkün. Bazı ayrılıkçı gruplar var fakat bunların halkta ve sahada hiçbir karşılığı bulunmuyor. 

Bu anlamda örgütlü, hedefi olan, mobilize olabilen ve geniş kitleleri harekete geçirebilen iki topluluk var; Kürtler ve Beluçlar. 

Beluçlar da dini önderlik anlamında halkın üzerinde büyük bir etkisi olan ve yüzbinlerce insanı sokaklara dökebilecek olan Mevlevi Abdulhamid gibi karizmatik bir şahsiyete sahipken Kürtler Kasımlo'dan sonra böyle bir lider çıkaramadı fakat İKDP bir asra yakın mücadelenin temsilcisi olarak Kürt halkı arasında büyük bir güce sahip.

O nedenle Kürtler liderlik anlamında Beluçlar kadar şanslı değil fakat örgütlülük ve organize bakımından güçlü. 

Rejime karşı ayaklanmanın en aktif tarafının Kürtler olduğunu ve bu yüzden Kürdistan'ın geleceği için endişeli olduğumu önceki yazıda vurgulamıştım.

Kürtlerin önde olması ve Kürdistan şehirlerinin ateş topuna dönmesi çok korkutucu senaryolara da zemin hazırlıyor.

Zira, yukarıda ifade ettiğimiz gibi Farslar ve Azeriler örgütlü değil ve uzun soluklu yıpratıcı eylemler yapmıyorlar.

Bu da rejimin tüm gücüyle Kürtlere yönelmesine ve Kürdistan'da büyük katliamlar yaşanmasına neden oluyor. 

1979 devriminin ardından Kürtler bu acı tecrübeyi yaşadı. Şah'a karşı devrimi Kürtler, Türkler, Farslar, Sünniler, Şiiler, Solcular, İslamcılar ve Liberaller hep birlikte yaptı fakat mollalar büyük bir hileyle rejimi ele geçirdi ve tüm bu kesimleri yönetimin dışına itti. 

Bu olduğunda mollalara karşı savaşan tek kesim yine Kürtler oldu. Kürdistan'da yaşanan savaşta Kürt şehirleri yerle bir edildi, halk yerinden edildi, binlerce köy yakıldı ve büyük katliamlar yaşandı.

Kürtler tek başına savaştığı için yenildiler ve İKDP IKB sınırlarına çekildi. O tarihlerde Halkın Mücahitleri Örgütü de bombalı eylemlerle rejime büyük darbeler indirdi fakat onlar toplumsal desteği kaybetmişti ve uzun soluklu mücadele yürütemediler. 


"İran İslam Cumhuriyeti" tarihinin en uzun gösterilerine sahne olduğumuz son olaylarda rejim değişmediğini, değişmeyeceğini ve bu konuda hiçbir değişikliğe gitmeyeceğini dosta düşmana gösterdi.

Şimdi ise rejimin değişmesini isteyenlerin ne yapacağı merak ediliyor. Aslında ilk günden de merak konusu olan buydu.

Çünkü rejimin değişmesinin mümkün olmadığını önceki analizlerimizde de biz de cümlelerin altını kalın bir çekilde çizerek dile getirdik, başka uzmanlar da ifade etti. 

Son 3 aydır devam eden gösterilerle rejimin yıkılmayacağı ve yönetimin başındaki oligarşinin de yumuşamaya gitmeyeceği zaten bilinen bir şeydi ancak toplum daha fazla harekete geçip devrimi yakınlaştırabilir mi diye merak ediliyordu.

Sokaklarda yaşananlar henüz bir devrim hareketine ve rejimi yıkacak kalabalıklara ulaşmadı. 

Rejim de hızlı idam kararları ve infazlarıyla bunun önünü almaya çalışıyor nitekim. İşte tam kırılma noktası da burası olacaktır.

Halk bu idamların ardından sinip köşesine mi çekilecek yoksa daha fazla bilenip gemileri mi yakacak? Şu an merak edilen soru bu. 

Halk rejimin restine restle cevap verirse ilk muamele ile karşılaşmayacağını biliyor. Hamaney uzun aradan sonra 19 Kasım'da gösterilerle ilgili konuştu ve "Bu kötülüklere son vereceğiz ve İran yoluna daha güçlü bir şekilde devam edecek" çıkışında bulundu. Bu elbette tehdit mesajı içeriyordu.  

İran'ın Kara Kuvvetleri Komuyanı Keyumers Heydari 9 Kasım'da yaptığı açıklamada, "Hamaney emretmediği için duruyoruz. O emrederse göstericilerin ülkede kaçacak yeri olmayacak" demişti.

Hamaney'in tehdidini Keyumers'in "katliam emri"yle birlikte okuduğumuzda bundan sonra neler yaşanacağını öngörebiliriz.

Bundan sonra asker yani Devrim Muhafızları Ordusu savaş pozisyonuna geçecek. Tüm şehirlerden büyük katliam haberleri gelecektir.

Beluçistan ve Kürdistan'da yaşanan katliamların birkaç katı büyüklüğünde ölümler yaşanacaktır. Bu anlamda Suriye'deki benzer sahneler yaşanabilir. 

Burada amacım felaket tellalığı yapmak değil rejimin ne kadar ileri gidebileceğine dikkat çekmektir.

Suriye'deki katliamların ve felaketlerin arkasında da Devrim Muhafızlarının olduğunu unutmayalım.

Rejimi tehlikede gördüklerinden ellerindeki tüm imkanları savunmak için seferber etmekten kaçınmayacaklardır. Bu konuda zerre tereddüt etmeleri söz konusu değildir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU