Medyada Suriye-Türkiye yakınlaşması ile ilgili pek çok tahmin öne sürüldü.
Geçen cuma günü, aralarında Kremlin Sözcüsü ve Rusya'nın Suriye Özel Temsilcisi'nin de olduğu Rus yetkililer, Moskova'nın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Esad arasında bir görüşme ayarlamaya çalıştığını belirtti.
Ancak ben yakın zamanda Moskova'da 'gülümseyen' bir Esad ile bir araya gelip el sıkışan 'somurtkan' bir Erdoğan fotoğrafı görmeyi beklemiyorum.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, tek bir konuda hemfikir o da Suriye'deki Kürt bölgelerinde gerçek bir özerklik kurulmasını reddetmek.
Geçen kasım ayında Kazakistan'ın başkenti Astana'da Suriye konusunda yapılan bir toplantıda Türkler, Esad'ın müttefikleriyle -İranlılar ve Ruslar- 'Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozmayı ve komşu ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit etmeyi amaçlayan daha fazla ayrılıkçı plana' karşı koyma konusunda bir kez daha anlaştılar.
Söz konusu mesaj öncelikle, PYD'yi ve ardından PKK ve ABD askeri koruması altındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile bağlantısı olan PYD'ye bağlı Halk Koruma Birlikleri (YPG)'yi hedef alıyor.
PYD ve milisleri gitmelerini istemedikçe ABD'lilerin kısa vadede yerlerinden kıpırdamayacaklarını düşünüyorum.
PYD, büyük çaplı herhangi bir Türk askeri operasyonunu engellemek için Washington ile Şam ve Moskova arasında dengeyi sağlamayı başardı.
Öte yandan Rusya, PKK'nın Suriye'den ihraç edilmesini sağlayan 1998 Adana Mutabakatı'na geri dönmekten bahsediyor. Ancak bu geri dönüşün olacağına dair ufukta hiçbir işaret yok.
Rusya ve Suriye hala PYD ve milisleriyle savaşmayı reddediyor ve Özerk Yönetim hâlâ mevcut.
Ayrıca 2023'e girmek üzereyiz. 1998'de imzalanan eski bir mutabakatın geri getirilmesi mümkün olsa bile bu, Türkiye-Suriye yakınlaşmasına hizmet etmeyecektir.
Zira her iki taraf da çeyrek asır öncesine göre daha derin bir öfke taşıyor.
Ankara, Suriye hükümetinin kuzey Suriye'nin tüm bölgeleri üzerinde etkili bir kontrol sağlama gücünü sorgulamakta haklı.
Zira Şam yönetimi, başkentten arabayla bir saatlik mesafedeki Dera üzerinde dahi kontrol sağlayamazken başkente 400 mil uzaklıktaki Kamışlı'yı nasıl kontrol edebilir?
Ayrıca, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 8 Kasım'da yaptığı açıklamada, siyasi müzakerelerin yeniden başlamasının Suriyeli mültecilerin Türkiye'den anavatanlarına güvenli bir şekilde dönmeleri şartının sağlanmasına bağlı olduğunu belirtti.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan, geçen eylül ayında Suriye İstihbarat Başkanı Ali Memlük ile yaptığı görüşmede mülteciler konusuna vurgu yaptı.
Fidan'ın Şam ziyareti tam iki gün süren uzun bir ziyaret oldu. Ancak Türkiye'nin açıklamaları ikili ilişkilerde kayda değer bir ilerlemeye işaret etmiyor.
Şam hükümeti resmiyette mültecilerin geri dönüşünü memnuniyetle karşılarken, Esad'ın 2017'de yaptığı açıklamada, bu kişilerin Suriye'den ayrılmalarının ardından ülkenin daha güçlü ve daha huzurlu olduğunu söylediğini belirtmekte fayda var.
Esad bütün bu mültecilerin geri dönmesini istemiyor. Çünkü bu insanlar nerede yaşayacaklar? Nerede iş bulacaklar? Ne yiyip içecekler? Esad hükümeti bu kişilerin hepsine nasıl güvenebilir?
Şu aşikâr ki, Şam bu mültecilere güvenmeyeceği gibi güvenlikleri konusunda da Fidan'a, Çavuşoğlu'na ve Erdoğan'a garanti vermeyecek.
Aynı şekilde Esad, Suriye'de mülteciler için Türkiye'nin kontrolünde güvenli bölgelerin kurulmasını da kabul etmeyecektir.
Bilakis Esad, Türk askerinin ülkesini terk etmesini istiyor. Hükümetle resmi olarak barışan ve daha sonra gözaltındayken işkence altında ölen Suriyeliler ile ilgili pek çok hikaye dolaşıyor.
Türkiye'deki 3,7 milyon Suriyeli mülteci bunun tamamen farkında.
Ankara, dünyanın dört bir yanındaki televizyonlarda akşam programlarında çığlık atan ve Suriye'ye geçmeye zorlanan mültecilerin gösterilmesini istemiyor.
Aslında mülteci sorunu çok büyük bir sorun. Ancak başka zor meseleler de var:
Türkiye sınırı yakınındaki yerlerinden edilmiş Suriyeliler ve onların güvenliği konusunda ne yapılacak?
Türkiye desteklediği binlerce Suriyeli muhalif savaşçıyla ne yapacak? Bu kişiler nereye gidecekler?
Tüm muhalif savaşçıların gönüllü olarak teslim olup Suriye güvenlik güçlerinin insafına kalması düşünülemez.
Ayrıca Ankara, Suriye muhalefetini terk etmesinin ardından ortaya çıkacak sıkıntı ve çatışmalardan da kaçınmak istiyor.
Bu bağlamda, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu geçen ağustos ayında Suriye muhalefetinin Esad ile 'uzlaşması' gerektiğini söylemişti.
Ardından kasım ayında, Ankara ile Şam arasındaki görüşmelerin istihbarat başkanları düzeyinden daha yüksek bir 'siyasi düzeye' çıkabilmesi için bu konularda ilerleme kaydedilmesi gerektiğini belirtmişti.
Ankara ayrıca Suriye muhalefetinin ve Esad'ın, sunulan çözüm yollarını kabul etmesini istiyor.
Beşşar'ın babası Hafız Esad sabrı ile tanınırdı. Oğlu da bunu ondan almış.
Zira basında çıkan haberler, Beşşar'ın eski dostu Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmek ve ona siyasi bir hareket gücü vermek için acelesi olmadığını gösteriyor.
Esad hükümetinin bu iç savaş sırasında herhangi bir siyasi taviz vermemesi dikkat çekici.
Bunun yerine Esad, Erdoğan'ın Suriye politikasının tamamına karşı Türk muhalefetinin sert eleştirilerini bekliyor ve takip ediyor.
Türkiye'deki muhalefet partileri, Şam'a yönelik hızlı bir siyasi açılım çağrısında bulunuyor.
Esad, Türk muhalefetinin haziran seçimlerini kazanması halinde, Türkiye'nin muhalif savaşçılara verdiği desteği bırakması için daha kolay bir şekilde anlaşma sağlayabileceğini ve böylece PYD'ye karşı daha fazla nüfuz elde edebileceğini umuyor olabilir.
Suriye Devlet Başkanı, Putin'in Erdoğan'la fotoğraf çektirme davetini kibarca reddediyor.
Zayıf devletlerin liderlerinin bile bazen "Hayır, teşekkürler" diyebileceğini unutmamalıyız.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia