Suudi Arabistan-Çin ilişkileri ve çıkar hesapları

Suudi Arabistan'da Şi ile Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri arasında yapılacak zirve vesilesiyle, Katar'ın Dünya Kupası'na ev sahipliği yaparak elde ettiği olağanüstü tarihi başarıya işaret etmek gerekiyor

Fotoğraf: SPA

Başkan Barack Obama döneminde ABD dışişleri bakanı olan John Kerry tarafından yazılan "Every Day is Extra" (Her gün bir ek) adlı kitabında, Suudi Arabistan rejiminin gelecek nesillerin beklentilerine oranla yavaş gelişmesinden endişe duyduğunu, Prens Suud Faysal’ın değişimin toplumun doğası gereği yavaş da olsa gerçekleştiğine dair her zaman kendisine güvence verdiğini yazar.

Prens Suud, (Allah ona rahmet etsin) Kerry'ye söylediklerinde dürüsttü, ancak iddialı ve azimli bir genç prensin Krallığın dünyanın en büyük ülkelerini içeren G20 içindeki konumunu güçlendiren bir değişim projesiyle hem de çok hızlı bir zaman diliminde değişimi gerçekleştireceğini bilmiyordu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Değişim, dış politika da dahil olmak üzere çeşitli devlet kurumlarını ve politikalarını kapsadı.

Suudi Arabistan, Arap ve İslam dünyasının lider ülkesi. Kral Abdulaziz bin Abdurrahman tarafından kurulduğundan bu yana, kendi çıkarlarını, çevresinin ve ümmetinin çıkarlarını çok iyi biliyor ve liderliğinin bunları koruma sorumluluğunun bilincinde.

Krallığın dış politikasında son 5 yılda değişen şey, çıkarların dünya liderleriyle yapılan zirve masalarına önceden, diyalog ve müzakere başlamadan önce dahil edilmesi. Krallık bir hayır kurumu değil ve yardım yapmayı taahhüt ettiğinde, bu yardım onun pahasına değil, çıkarlarını koruyarak yapılır.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki Cidde zirvesinde, Krallığın uluslararası ilişkilerindeki bu değişimin bir örneğini gördük. ABD Başkanı, enflasyon oranlarının yükselmesine ve küresel ekonomik krizin şiddetlenmesine neden olan Rus enerji emtialarının Avrupa'ya arzının kesilmesi ve fiyatlarının yükselmesi nedeniyle Suudi Arabistan’ın petrol üretiminin artırılması çağrısını yaptığında, Suudi Arabistan’ın pozisyonu açıktı, o da Krallığın OPEC kararlarına bağlı kalmaktı.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Suudi Arabistan ziyareti bu arka planda gerçekleşiyor. Suudi Arabistan Veliaht Prensinin 2019'da Çin'e yaptığı ziyarete karşılık Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz'in daveti üzerine ve Suudi Arabistan-Amerikan ilişkilerinin, aralarında petrol üretimi meselesinin de olduğu sorunlar nedeniyle gerginliğe tanık olduğu bir zamanda gerçekleştiği için ziyaret uluslararası ilgi gördü.

Wall Street Journal, ziyaretin Pekin'in Suudi Arabistan-ABD geriliminden yararlanarak Ortadoğu'da artan nüfuzunu teyit ettiğini yazdı. Çin-Suudi Arabistan zirvesinin gündeminde birçok mali konunun yer alması bekleniyor.

Ama Suudi Arabistan'ın Çin'den iki ülke ilişkilerinde herhangi bir ilerlemenin temelini oluşturacak talepleri de var.


Riyad'da bazıları Suudi Arabistan'ın Ortadoğu'daki Amerikan rolünü değiştirmeye ve bölgesel güvenliğin ana garantörü olarak bu rolden vazgeçmeye çalışmadığı, bunun yerine çıkarlarını koruyacağı bir denge bulmaya çalıştığını teyit ediyorlar ve muhtemelen haklılar.

Suudi Arabistan ile ABD arasındaki ilişki, geçici bir Amerikan yönetimiyle yaşanan bir krizden daha derin ve büyük.

Zirvede Prens Muhammed bin Selman, Çin Devlet Başkanına, Krallığa gerilimlerden yararlanılarak değil, iki ülke arasında ortak çıkarlara dayalı eşit muamele yoluyla girilebileceğini kanıtlayacak.

Öte yandan, ABD de Çin ile ilişkilerini geliştirmek istiyor ve Pazartesi günü ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken Çin'e yapacağı ziyaret hakkında şunları söyledi:

Çin ile doğrudan ve net bir şekilde iletişim kurmamız çok önemli. Yanlış anlaşılma olmadığından ve aramızdaki ilişkinin ışığında ortak bir zemine sahip olduğumuzdan emin olmak istiyoruz.


Blinken'in açıklaması, Amerikan karar alma çevrelerinde her iki tarafın da Soğuk Savaş eğilimlerinden daha fazla uzaklaşması gerektiğine dair söylenenlerin ışığında geldi.

Her halükarda, 1980'lerin başında, Çin küresel ekonomik ve askeri süper güç statüsüne nihai yükselişine yeni başladığında, o zamanlar Çin'in büyük lideri Deng Şiaoping, ABD ile ticaret aracılığıyla ülkesinin büyümesini hızlandırmaya istekliydi.

Bu nedenle, Pekin'in ABD'ye yönelik önceki yıllarda histerik boyutlara ulaşan eleştirilerini yumuşattı.

Geçen ayın başlarında Bali'deki G-20 toplantısının oturum aralarında görüşmek üzere ABD Başkanı Joe Biden ile bir araya geldiğinde ise, Çin lideri Şi Cinping, bizzat ABD Başkanının kendisine gelmesini bekledi.

69 yaşındaki Şi, otelin görüşmelerin yapıldığı konferans odasının dışında Çin ve Amerikan bayraklarının bulunduğu platformun tam önünde durdu.

Oradan Şi, Biden'ın otel lobisinden meslektaşına doğru koşuşturmasını sessizce izledi ve bekleyen kameralar önünde güçlü bir şekilde elini sıktı.

Eski ABD başkanları Ronald Reagan'ı veya Baba George Bush'u halka açık bir forumda itibarsızlaştırmaya çalışmak Deng'in aklına asla gelmezdi, en azından Çin, o zamanlar ABD'ye kafa tutmaktan henüz çok uzak olduğu için.

Bir Çinli uzman, Deng'in dış politikasının "gücünü sakla ve zamanını değerlendirmeye çalış" ilkesine dayandığını söylüyor.

Zaman ve koşullar ne kadar değişti?

Şi'nin 2012'de iktidara gelmesinden bu yana Çin, birçok sorununa rağmen büyüdü.

Muhatabım, 2016'da Pekin'i ziyaret ettiğinde, dışişleri yetkililerinin ABD hakkında kibre varan bir güvenle konuştuklarını söylüyor.

Çin kıyıları açıklarında "seyir özgürlüğü" denilen şeyle ilgili olarak, Pasifik Okyanusu haritası üzerinde Kaliforniya'yı işaret edip ardından Çin savaş gemilerinin benzer tatbikatlarla Kaliforniya kıyılarına yakın bir bölgede bu şekilde seyretmeleri halinde Amerikan tepkisinin ne olacağını sorduklarını aktarıyor.

Çinlilerin mesajı açıktı: Batı Pasifik'teki Amerikan hegemonyasının kullanım tarihi geçti. Çin'in ABD'yi kovmak için nedenleri ve yakın zamanda da araçları vardı, ya da o öyle düşünüyor.


O zamanlar ABD, Çin ile arasındaki ticarette var olan dengesizliklere, Pekin'in Güney Çin Denizi'ndeki toprak iddialarına karşı giderek daha militarist bir duruş deklare ediyordu.

Eski başkan Donald Trump, bu duygudan yararlandı ve Çin mallarına yüksek gümrük tarifeleri uyguladı, bir ticaret savaşını ateşledi.

FBI da Çinli casuslar hakkında giderek daha yüksek sesle uyarılar yapmaya başladı. Trump kasten Çin'in en hassas düğmelerine basarak Tayvan'ın diplomatik statüsünü yükseltti, adanın ayrılıkçı hükümetine daha çok ve iyi silahlar satmayı teklif etti.

Washington ve Pekin'in 1979'da resmen diplomatik ilişkiler kurmasından bu yana, Washington'un Tayvan'ı diplomatik olarak tanımayı kestiğini ve adanın Çin'in bir parçası olduğunu kabul ettiğini unutmamalıyız.

Biden döneminde, esaslar değişmedi, Capitol Hill'de ve sıradan Amerikalılar arasında Çin karşıtı duygular varlığını sürdürüyor.

Biden yönetimi, Nixon ve Mao'nun 1972'de Tayvan konusunda anlaşmaya vardıkları kasıtlı belirsizlik tutumunu, Washington'un saldırıya uğraması halinde Tayvan'ı savunacağını deklare ederek silip attı. Biden ayrıca Tayvan'a 1,1 milyar dolarlık silah satışını açıklayarak, Pekin’i rahatsız etti.


ABD-Çin ilişkileri şu anda son yıllardaki en dip noktasında. Her iki taraftaki güçlü radikal güçler, dünyanın en büyük iki ekonomisini hem kendileri hem de dünya için felaket olacak bir askeri çatışmaya, ikisinin de gerçekçi bir şekilde temiz ve hızlı bir galibiyet bekleyemeyeceği, potansiyel olarak korkunç bir çarpışmaya itiyor gibi görünüyor.

Neyse ki, dünya sahnesinde daha büyük bir rekabete hazırlanmalarına rağmen, her iki tarafta da ilişkilerinin bu çok riskli durumunun farkında olduklarına ve onu istikrara kavuşturmak için harekete geçtiklerine dair işaretler var.

Bali zirvesinde Biden ve Şi, daha sık temas kurma sözü verdiler.

Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in takip görüşmeler için Pekin'e gitmesi konusunda anlaştılar.

Bu arada, Wall Street Journal, zirveden birkaç gün önce Şi'nin Amerikalı mevkidaşlarıyla görüşmek üzere bir grup üst düzey politika danışmanı ve şirket yöneticisini New York'a gönderdiğini kaydetti.

Toplantının gerçekleşmesini kolaylaştıran, Pekin'deki yetkililerin yıllardır Çin'deki başarılı iş anlaşmaları nedeniyle güvenilir eski bir dost olarak gördükleri 97 yaşındaki sigorta şirketi CEO'su Morris (Hank) Greenberg'di.

Greenberg, Beyaz Saray'ı temaslardan haberdar etti.

Gazeteye göre, iki heyet, iki ülkenin Tayvan sorununu barışçıl bir şekilde çözme yollarının yanı sıra Kuzey Kore ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgali konusunda olası iş birliğini görüştü. Çin heyeti gelecek yıl Çin'de bir takip toplantısı yapılmasını teklif etti.

Washington'da, iki hükümetin ilişkilerinde daha fazla güven ve iyi niyeti yeniden tesis etmek için bazı güven artırıcı adımlar atması gerektiği söyleniyor.

Washington'da, Biden yönetiminin koronavirüse karşı Çin’e etkinliğini kanıtlayan Amerikan aşılarını temin etme teklifini tekrarlamasını öneriyorlar.

Fakat Amerikan şahinlerinin karşılığında Şi’den büyük bir taviz koparılmazsa bu fikrin ölü doğmasını sağlamalarından korkuyorlar.

Sorun da bu. Ayrıca, Şi'nin gururunu tehdit edebilecek ve siyasi büronun gözünde onu zayıflatabilecek bu teklifi kabul etmesini de uzak bir ihtimal olarak görüyorlar.

Washington, Çin'de ülke çapında etkili bir aşılama kampanyasının kapanma ihtiyacını sona erdireceğine, Çinlilerin işlerine geri dönmesine olanak tanıyacağına inanıyor.

Bu gerekli çünkü hem Çin ekonomisini hem de Amerikan ekonomisini canlandırmaya yardımcı olacak.

Ancak şu anda yürüdükleri yol artık kimsenin istememesi gereken bir yangına çıktığı için her iki başkentte de rotayı değiştirmenin bir yolunu bulma zamanının geldiğini düşünüyorlar.
 


Suudi Arabistan'ın Çin Devlet Başkanını kabul etmesinin, Çin ile ilişkilerini geliştirmek isteyen Washington'un itiraz edemeyeceği geleceğe doğru atılmış bir adım olduğu kesin.

Ancak, Arap Maşrık bölgesi iki devletin odağı olmaya devam edecek. Nitekim ABD Başkanı Biden Temmuz ayında şunu söylemedi mi:

Amerikan çıkarlarının Ortadoğu'nun başarılarıyla ne kadar iç içe geçmiş olduğunu anladım. Çin, Rusya veya İran'ın dolduracağı bir boşluk bırakmayacağız.


Kabul etmemiz gereken bir oldubitti var; iki ekonomi devi, bilhassa ikisinin de zorlu bir ekonomik aşamayla karşı karşıya oldukları bir zamanda, halklarının ve dünyanın can damarını yok edemezler.

Suudi Arabistan'da Şi ile Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri arasında yapılacak zirve vesilesiyle, Katar'ın Dünya Kupası'na ev sahipliği yaparak elde ettiği olağanüstü tarihi başarıya işaret etmek gerekiyor.

Nobel Barış Ödülü'nü kazanmayı hak eden bu ülkeyi yürekten tebrik ediyoruz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat 

DAHA FAZLA HABER OKU