Prof. Dr. Hüseyin Selimler: Merkez Bankası'nın bankaları kârlılıkla terbiye etme çabası sonuç vermez

MB'nin, toplam mevduat içinde TL mevduatı payını yüzde 50'nin üstüne çıkarmayan bankaların zorunlu karşılıklarına uygulayacağı komisyon oranının yüzde 3'ten yüzde 8'e çıkarmasının ne anlama geldiğini Prof. Dr. Hüseyin Selimler ile konuştuk

Masraflarınıza dikkat etmenizi, çok elzem olmayan harcamalarınızı ertelemenizi rica ediyorum."

Bu cümleyi Türkiye'nin en zengin isimlerinden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç kurdu.

"Anadolu Buluşmaları" kapsamında bayi ve yetkili servis temsilcileriyle bir araya gelen Koç, insanlar nakit akışlarını yakından takip etme tavsiyesinde bulunup, "İçeride ve dışarıda ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri artık açıkça hissedilen belirsizlikler süreci maalesef yakın zamanda sona ermeyecek" dedi.

Sadece Ömer Koç değil. Son dönemde birçok iş insanı benzer uyarılarda bulunuyor.

Türk ekonomisinin ciddi problemlerle karşı karşıya kaldığını vurguluyor.

İktidar temsilcilerine göre tablo hiç öyle değil. Hatta faizlerin tek haneye indirilmesini örnek gösteren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yakında enflasyonun da düşeceğini iddia ediyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ama piyasa koşulları Erdoğan'ın sözleriyle paralellik arz etmiyor. Öyle ki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCBM) faiz indirimine piyasa tepki bile vermiyor.

Faiz yüzde 9'a kadar düşmesine rağmen döviz kurunda dalgalanma yaşanmadı. Birçok ekonomiste göre bu politika faizinin "önemsizleşmesinden" kaynaklanıyor.

24 Kasım'da politika faizini yüzde 9'a indirdikten sonra "Faiz döngüsü sonlandırılmıştır" diyen MB başka bir şey daha yaptı.

Merkez Bankası, toplam mevduat içinde TL mevduatının payını yüzde 50'nin üstüne çıkarmayan bankaların zorunlu karşılıklarına uygulayacağı komisyon oranını yüzde 3'ten yüzde 8'e çıkardı.

Başka bir ifadeyle MB, bankalara "Müşterilerinizle konuşun, yabancı para birimi cinsindeki birikimlerini TL'ye çevirsinler" dedi.

Bu adıma tepki gösterenlerden biri de İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran oldu.

Aran, kararın zorlama olduğunu belirterek "Mudi tercihlerine saygılı olunmalı" mesajı verdi.

Peki Türk ekonomisinde kriz yaşanmıyorsa, dünyanın birçok ülkesindeki marketlerde raflar boş Türkiye'de her şey bolsa neden bankalar böyle bir sorunla baş başa bırakılıyor?

Türkiye'deki enflasyon yüksek değil mi? Faiz düşürüldüğü gibi kısa sürede enflasyon düşürülebilir mi?

Daha önemlisi MB'nin aldığı yeni karar ne anlama geliyor? Bankaların söylemesiyle mudiler (bankaya para yatıranlar) dövizlerini bozar mı, yoksa eskiden olduğu gibi herkes yatırımlarını yastık altında tutmaya mı başlar?

Eski bir bankacı ve İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Selimler sorularımızı cevapladı.

 

9079ff4e-80ff-404f-b12a-7e6f69f27230.jpg
Faizin düşürülmesi artık piyasaya önemsenmiyor / Fotoğraf: Reuters



"Piyasadaki veriler yüzde 9'u desteklemiyor"

Merkez Bankası, politika faizini yüzde 9'a düşürdü. Tabelada tek hane gözükse de realitede başka rakamlar var. Eski bir bankacı ve akademisyen olarak durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Geçen sene eylül-ekim aylarında yüzde 19 olan oran şu an yüzde 9'da. Sayın Cumhurbaşkanı ve faizi tek haneye indirme niyeti vardı. Şu anda yüzde 9'a indi. Ancak piyasadaki veriler yüzde 9'u desteklemiyor. Örneğin enflasyon oranı yüzde 85,51. Yurtiçi üretici enflasyonu yüzde 158. Kurlar bir nebze 18,60'larda seyrediyor. Fakat dünyadaki bütün ülkeler faizi artırıyor. Dolayısıyla almış olduğumuz bu karar piyasadaki bazı gelişmelerden bağımsız olunca farklı tablo yaşanıyor. Piyasada enflasyon yüksek. Yatırımcılar hala mevduatları için yüksek faiz istiyor. Kurda teşvik edilecek bir yapı var. Çünkü kurdan daha fazla kazanır gibi. Bu dönemde faiz indirince piyasadaki veriler Merkez Bankası'nın belirlediği faiz oranı etrafında oluşmadı. Merkez Bankası, faizi yüzde 9'a indirdi ama bankalar açısından ‘kaynak maliyeti, risk beklentileri' farklı farklılık arz etti. Bu nedenle piyasadaki faiz oranları aynı şekilde aşağıya inmedi.  Tüketici kredileri bazı bankalarda aylık neredeyse yüzde 3'lerde, konut kredileri yüzde 2'lerde. Ticari kredi faizleri yüksek. Faizler yüksek olduğu halde bankalar kredi kullandırımında fazla istekli değil. Dolayısıyla Merkez Bankası faizi düşürdüğü halde piyasada bazı belirsizlikleri dağıtmadığı için diğer faiz oranları yüksek seyretmeye devam ediyor.

"Şu anda talep değil arz kaynaklı bir enflasyon yaşanıyor"

"Faizleri tek haneye indirdiğimiz gibi enflasyonu da düşüreceğiz" deniliyor. Enflasyonu, faiz gibi indirmek mümkün mü?

Faiz gibi enflasyon da aşağıya çekilemez. Bu durum ters orantılıdır. Enflasyon arttığında faizlerin düşürülmesi değil yükseltilmesi gerekiyor. Enflasyon artışına paralel şekilde faizin artırılması lazım. Faizler aşağı indirildiğinde firmaların finansman maliyetlerini aşağıya çekebilir ama şu an dünyadaki enflasyon, talep enflasyonu değil arz enflasyonudur. Rusya-Ukrayna Savaşı'nın neden olduğu gelişmeler, doğalgazdaki, enerji ve gıdadaki artışlarıyla tedarik zincirindeki aksaklıklar ile deniz taşımacılık maliyetlerindeki artış… Tüm bunlar enflasyonunu yükselten parametreler olduğu için bizim faizi indirmemiz de bunları aşağı çekecek unsur değil. Dolayısıyla faizleri artırarak yapılacak müdahale de sınırlı. Tüm dünyada da böyle. Dünya ne yapıyor? Enerji ve gıdadan ne kadarı kaynaklanıyor? Ne kadar çekirdek enflasyonu ileri geliyor? O çekirdek enflasyonundaki bazı kalemlerin müdahale edebilir. Dolayısıyla sadece faiz artışlarıyla enflasyon çok düşürülmez. Faizi düşürmekle de enflasyon aşağıya çekilmez. Türkiye'de geçen sene eylül ayında enflasyon faiz yüzde 19,25 iken politika faizi 18'e düşürüldü. Şu an politika faizi yüzde 9, enflasyon yüzde 85,51. Demek ki faiz düşürmekle enflasyon düşmüyormuş.

 

HSelimler-resim (1).jpg
Prof. Dr. Hüseyin Selimler / Fotoğraf: İstanbul Aydın Üniversitesi 



"MB toplam mevduatın yüzde 50'sinin TL olmasını istiyor"

Türkiye 1,5 yıllık sürede Merkez Bankası'nın politika faizi, piyasa tarafına artık önemsenmediği görüldü. MB, bankaların mevduatlarının çoğunluğunu TL'de tutulmasını istiyor. MB'nin, toplam mevduat içinde TL mevduatın payını yüzde 50'nin üstüne çıkaramayan bankaların zorunlu karşılıklarına uygulayacağı komisyon oranını yüzde 3'ten yüzde 8'e çıkarması ne anlama geliyor?

Merkez Bankası'nın en büyük para politikası araçlarından biri faiz aralığıdır. Ancak faiz alanı piyasadaki veriler dikkate alınarak belirlenmediği ve dünyadaki ülkelerden de biraz farklı ayrıştığımız için bu istenilen etkiyi yapmıyor. Zaten istenilen etkiyi yapsa bile Amerika'da olduğu gibi gecikmeli yapıyor. Belki 3, belki de 6 ay sonra yapıyor. MB daha kısa süreli faizle elde edemediği etkiyi bu makro ihtiyati politikalarla yaptı. Stratejisi kapsamında yatırımcıları, bireysel veya kurumsal olarak dövizden TL'ye yönlendiriyor. Kur korumalı TL vadeli mevduatta (KKM) ile 1 trilyon 474 milyar lira birikti. Ancak bu da istenilen etkiyi sağlayamadı. Çünkü piyasalar bunu aşağı baskılamadı. Bunun üzerine bankalara, ‘TL mevduatınız, toplam mevduatınız içerisinde yüzde 50'nin altında olmasın' dedi. Yani ‘TL mevduatınızı yükseltin' diyor.

"Mevduat borçtur, müşterinin tercihini yansıtır"

TL mevduatın toplam mevduat içindeki payını artması için bankaların ne yapması gerekiyor?

Bunun için bankaların müşterilerinden arayıp ‘Dövizinizi bozdurun ve TL'ye geçin' demesi lazım. Ama bu hesaplardaki para bankanın kendi parası değil. Mevduat borçtur ve müşterinin tercihini yansıtıyor. Siz bir yere kadar müşteriyi ikna edebilirsiniz. Müşteri ikna olmadığı zaman sizin toplam mevduatı içerisinde TL mevduatı payını artırmanız sınırlı kalır. Merkez Bankası, ‘Daha fazla menkul kıymet tesis et', ‘Toplam mevduat içerisine TL payın düşük kalırsa menkul kıymet tesis oranını arttır' diyor.

"Bankalar müşterilerini neye göre zorlayacak?"

Bu ne anlama geliyor?

Yani A Bankası'nın toplam mevduatı içerisinde yabancı payı hala yüzde 50'nin üzerindeyse o banka daha fazla menkul kıymet tesis edecek. Yani yüzde 25- 30'la kredi vermek yerine gidip yüzde 11-12 faiz getirisi olan menkul kıymete para yatıracak. Devlet açısından borçlanma maliyeti anlamında cazip olabilir ama bankalar kredi olarak verebilecekleri parayı, bilançolarında mevduat içerisindeki yabancı payını düşüremediği için menkul kıymet tesisi olarak bulunduruyor. Ama bu tamamıyla bankaların elinde olan bir imkan değil. Müşterilerini nereye kadar zorlayabilir? Sonuçta bu müşterilerin bir tercihi.

 

Merkez Bankası.jpg
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, bankaların zorunluk karşılık oranlarını artırdır / Fotoğraf: AA



Bu bir anlamda finans kurumlarına baskı mı mı?

Kurumların finansal davranışlarını etkileyen bir unsur. Çünkü bankaların bilançolarının yüzde 60'ı mevduattan oluşuyor. Ama Türkiye'de yüzde 85 enflasyon olduğu bir dönemde mevduat faizleri yüzde 20- 22 civarında seyrederken doğal olarak insanlar başka varlıklara yatırım yapmak istiyorlar. Ama banka da müşterilerine ‘Ben mevduat içerisindeki TL payını yüzde 50'ye çıkartmam lazım, siz de paranızı bozdurup TL'ye geçin' diyor. Bankanın burada bir yaptırım gücü yok. Merkez Bankası bankalara yaptırım şeklinde uyguluyor ama bankaların müşterilerine aynı yaptırımları uygulaması mümkün değil. Sonuçta paranın sahibi müşteri.

Peki bunu yapmayan bankalara herhangi bir ceza uygulanabilir mi?

Uygulanamaz çünkü serbest piyasa koşullarında her banka istediği gibi davranır. Ceza değil ama banka eğer yabancı payını düşüremediyse Merkez Bankası nezdinde bulunmak üzere menkul kıymet tesis edecek, portföyünde bulunacak. Yüzde 11-12 faiz getirisi olan varlıklara yatırım yapacak. Oysa banka bu parayı kredi olarak verecekti ama şimdi bu karardan sonra kredi olarak veremeyecek ve menkul kıymet tesis edecek. Bunun da faiz getirisi düşük olduğu için bankaların kârlılıklarını etkileyecek.

Bu süreçte zaten kârlılıkları epey yüksek. O kârlılık düşmüş olacak öyle mi?

Bankalar geçen sene 12 aylık dönem içerisinde 91 milyar lira kâr etmişken bu yıl 9 ayda 286 milyar lira kâr elde etti. Dolayısıyla bankaların kârının bu kadar yüksek olduğu bir dönemde bankaları kârlılıkla terbiye edecek bir şey söz konusu değil. Çok fazla kar elde edildi. Tabii enflasyonun etkisi var ama kârlılıklarından ufak ufak böyle götürebilecek uygulamalar bankaların finansal yapısını fazla olumsuz etkilemez.

 

91048596-4c47-4945-89d8-9d8a291fb0a2.jpg
Türkiye döviz ihtiyacını karşılamak için çeşitli yollara baş vururken, MB ise bankalara "müşterilerinize söyleyin dövizlerini TL'ye çevirsinler" diyor / Fotoğraf: Reuters 



Peki bu durum aynı zamanda mevduatların çoğunluğunun dövizde olduğunu, TL'nin azınlıkta kaldığını mı gösteriyor?

Tabii. Uzun yıllar döviz mevduatların TL mevduatları içindeki payı yüzde 45'lerdeydi. 2018'deki "Rahip Krizinden" sonra oran yükseldi; yüzde 70'lere kadar çıktı. Aralık 2021'deki Kur Korumalı Mevduat uygulamasıyla birlikte şu an yabancı para mevduatın toplam mevduat içindeki payı yüzde 52'lere düştü. Ama elbette kur korumalı mevduattaki para bunun dışında. Onu da dahil ederseniz yüzde 66-67'lerde. Bu da nedir? Bu türlü müdahaleler Merkez Bankası'nın liralaşma stratejisi kapsamında bankalardaki mevduatı TL'ye yönlendirmek, kura olan talebi azaltmak amacıyla getiriliyor.

İçeride bunu yapan Merkez Bankası dışarıdan da döviz arıyor. Türkiye'nin oldukça yüklü döviz borcu var ve sürekli döviz arayışı da devam ediyor. Bu nasıl kapatılacak? Bu tezat teşkil etmiyor mu?

Hükümeti yeni ekonomik modelle ihracatı arttıracak, ithalatı kısacak, dövizi arttırıp sonra kurları aşağı çekecek politikalar benimsemişti. Ancak dünyada enflasyon var, resesyon var. Ülkelerde sert daralmalar var. Bizim 2022 Ocak-Ekim ayında ithalatımız yüzde 40 artarken, ihracatımız yüzde 17 arttı. Bu dönemde en olumlu gelişme olarak turizm gelirlerimiz arttı. 49 milyon turist geldi. Dolayısıyla bu gelirler bizi bir nebze rahatlattı. Onun dışında dövizin Türkiye'de olması önemli ama halkın, firmaların dövize kaymasıyla döviz kurunun yukarıya çıkması engelleniyor. Döviz girişi teşvik ediliyor ama yatırımcıların enflasyona karşı korunmak amacıyla dövize kayması bizim gibi enerji ithalatına çok sıkı bağımlı bir ülke için de dezavantaj. Dolayısıyla buradaki müdahalenin amacı kurlara olan talebi azaltıp kurları belli bir seviyede tutmak. Yoksa geçen sene 50 milyarlık enerji ihracatımızın bu sene 103 milyar dolar civarında olması bekleniyor. Bu da bizim için büyük bir maliyet unsuru. Zaten dünyada petrolün dolar olarak fiyatı artıyor, bir de kurlar artarsa biz iki yönden etkileniyoruz.

 

huseyin-selimler.jpg
Prof. Dr. Hüseyin Selimler / Fotoğraf: Aydın Üniversitesi 



Hüseyin Selimler kimdir?

1967 Akhisar / Manisa doğumlu. 1989'da Marmara Üniversitesi Maliye bölümünden mezun oldu.1996'da aynı bölümde yüksek lisans eğitimini, 2006'da da Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü Bankacılık bölümünde doktorasını tamamladı.

1991-2001 yılları arasında Emlak Bankası'nda Müfettiş ve Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. 2001-2005 yılları arasında Ziraat Bankası'nda Teftiş Kurulu Başkanlığı'nda müfettiş ve başmüfettiş görevlerinde bulundu. 2008-2012 yılları arasında Kadir Has Üniversitesi'nde Sosyal Bilimler Enstitüsü Bankacılık ve Finans Yüksek Lisans Programı'nda ve Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Öğretim Görevlisi olarak bankacılık ile ilgili dersler verdi. Ziraat Bankası Pazarlama Bölüm Müdürü, Bireysel Bankacılık Bölüm Müdürü, Şube Müdürü gibi görevleri 10 yıl süre ile yaptı. Eylül 2016'dan beri İstanbul Aydın Üniversitesi İ.İ.B.F. Ekonomi ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi ve Dekan Yardımcısı olarak görev yapıyor, bankacılık ve finans konularında dersler veriyor.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU