Günümüzde ürün çeşitliliğinin artması, ihtiyaçların fazlalaşmasıyla birlikte tüketim alışkanlıkları da değişiyor.
Birçok insan gün içerisinde bir ürün ve hizmeti bir bedel karşılığında alıyor. Bütün bu alışveriş süreçlerinde bazen mağduriyetler de oluşuyor.
Bu mağduriyetlere karşı tüketicileri bilgilendirmek ve bilinçlendirmek amacıyla kurulan sivil toplum örgütleri bulunuyor.
Geçtiğimiz hafta içerisinde bilinen dört tüketici kuruluşu güç birliği yaptı.
Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF), Tüketici ve Çevre Hakları Federasyonu (TÜÇEDEF), Tüketici Haklarının Korunması ve Rekabet Hukuku Federasyonu (TÜRFED), Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Ankara'da yaptıkları açıklamada Tüketici Konfederasyonu'nu (TÜKON) kurduklarını duyurdu.
Konfederasyonun içerisinde yer alan Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Av. Mehmet Bülent Deniz'i bu kuruluşun amacının ne olduğunu anlattı.
"Altılı masanın modelini STK'larda yaptık"
Avukat Deniz, altılı masa modelinin benzerini sivil toplum kuruluşlarında yaptıklarını söyledi.
Ötekileştirmeyen bir anlayışla birbirine benzemeyen dört farklı derneği bir araya getirerek bir konfederasyon kurduklarını aktaran Deniz, "Sendika gibi bir örgütlenme oldu. 135 yerde örgütlüyüz. Tüketiciler mazlumdu, bu kadar büyük örgütlenmeleri yoktu. Artık Ankara üzerinde daha çok baskı oluşturacak bir gücüz" dedi.
Üretimden gelen güçten sonra tüketimden gelen güç
Bugün tüketicilerin en büyük sorunu kontrolsüz fiyat artışları.
Zaman zaman sosyal medyadan yapılan çağrılarda abartılı fiyat artışları yapılan ürünlere ve bunları satan firmalara yönelik boykot çağrılarının şu ana kadar hayata geçtiği görülmedi.
Peki sendika üyesi işçilerin "Üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz" diyerek eylem yapmaları, greve gitmeleri gibi tüketicilerin de tüketimden gelen güçlerini kullanma şansları var mı?
Tüketicilerin belli konularda ortak hareket etmeleri mümkün mü?
"Türkiye'de henüz bilinçli bir tüketici kitlesi oluşmadı"
Konfederasyon çatısı içinde yer alan Tüketici Dernekleri Federasyonu Başkanı Aziz Koçal, örgütlü ve güçlü bir yapının tüketimden gelen gücünü kullanacağını kaydetti.
"Bunu kullanmak, ortak hareket etmek üzere yapıyı daha da güçlendirmemiz gerekiyor" diyen Koçal, Türkiye'de henüz bilinçli tüketici topluluğu oluşmadığını savundu.
Bu konuda daha çok eksiklileri bulunduğunu ifade eden Koçal, "Bir de tabii Türkiye'nin içinde bulunduğu konjonktürden kaynaklı bir korku rüzgarı var. Bu da büyük bir etken oluyor. Tüketiciyi istismar eden bir satıcı, sağlayıcı ya da ürün varsa tüketici boykotunu koyabilmeli. Örneğin sürekli akaryakıta zam geliyorsa bir hafta açmamalı kontağını. Bu bilinci tüketicilere anlatmamız gerekiyor" diye konuştu.
"Tüketiciler homojen bir yapı değil, ortak hareket etmeleri zor"
Ekonomist Prof. Dr. Zeynep Ökten ise bu konuda iyimser değil.
Ökten'e göre Türkiye'de tüketicinin homojenlikten uzak bir yapısı onların araya gelmeleri ve ortak tepki vermelerini güçleştiriyor.
Sendikalar kendi içlerinde daha homojen gruplardan oluştukları için birlikte tepki vermelerinin daha kolay olduğunun altını çizen Ökten, "Tüketiciler açısından ise bir araya geldiklerinde homojen olmayan yapı nedeniyle işleri daha zor olacak. Örneğin boykotu herkes kabul edecek mi? Ben çok umutlu değilim keşke bir araya gelebilsek" ifadelerini kullandı.
"Gösteriş tüketiminden etkilenen insanları nasıl tüketimden vazgeçireceksin?"
Tüketiciler içinde çok farklı etmenler olduğunu söyleyen Prof. Dr. Zeynep Ökten, "Gösteriş tüketiminden etkilenen insan grubunu nasıl tüketimden vazgeçireceksin. Ortadoğu ve bizim gibi gösteriş tüketiminin çok fazla olduğu yerlerde insanları tüketim davranış kalıplarından vazgeçirmek çok zor olabilir" diyerek sözlerini bitirdi.
"Kapitalist toplumun en önemli unsurlarından biri üretim ve tüketim ilişkisi"
Sosyolog Prof. Dr. Ferhat Kentel ise modern kapitalist toplumun kendini yeniden üretmesinde en önemli unsurlardan birinin üretim ve tüketim ilişkisi olduğunu vurguladı.
"İkisinden birinin olmaması sistemin işlememesine, çökmesine neden olur" diyen Kentel, "Ama bu sürecin işlemesi için kapitalist toplumun bireylerinin üretimin ve tüketimin kesinlikle gerekli olduğuna inanmaları gerekir. Bu inanç sorgulanabilir bir inanç değildir ve neredeyse kutsaldır" diye konuştu.
Üretim-tüketim döngüsü karşısında farklı kesimler tepkiler geliştiriyor
Hem insanları hem de doğayı tepe tepe kullanılacak bir tür hammadde gibi gören bu üretim-tüketim döngüsü karşısında bugün çok farklı kesimlerin tepkiler geliştirdiğini hatırlatan Kentel, şöyle devam etti:
Çevre, doğaya saygı, üretim-tüketim kutsallığı karşısında çok daha fazla tevazu içeren yeni toplumsal hareketlere zemin hazırlıyorlar. Yerli tohum, tohum takası, genel olarak takas ekonomisi, geri dönüşüm, enerji tasarrufu, doğal ürünler, ikinci el ürün kullanımı, kooperatif tarzı örgütlenmeler, dayanışmacılık vb. meselelere önem vererek tüketim algımızı sorunsallaştırıyorlar. Tabii ki bu türden bir alternatif düşüncenin ve buna bağlı direnişin yaygınlaşması da kapitalizmin en büyük korkusunu oluşturuyor.
"Tüketmemeyi seçen bir inancın yaygınlaşması çok güçlü etkiler yaratabilir"
Bu direnişin yaygınlaşmasının mümkün ama ne ölçüde etkili olacağını öngörmenin mümkün olmadığını aktaran Prof. Dr. Ferhat Kentel, "Ayrıca böyle bir direnişin klasik sanayi toplumunun sınıf mücadelesindekine benzer örgütlenmeler içermesi de çok kolay değil. Çünkü belli ve somut bir yerde yan yana durarak örgütlenen, örneğin boykotlara, grevlere karar veren sınıf hareketlerinden farklı olarak tüketici eylemlerinin, bir kimlik üretmesini de bekleyemeyiz. Fakat buna rağmen, söz konusu olan şey 'üretim-tüketim' meselesine olan bir 'inanç' olduğu için, böyle bir inancı kıracak; tüketmemeyi seçen, doğaya ve emeğe saygı içerecek başka bir inancın yaygınlaşması sınıfın yarattığı etkiden çok daha güçlü etkiler ve dönüşüm yaratabilir" değerlendirmesinde bulundu.
© The Independentturkish