Mukteda es-Sadr ile İran arasında ipler koptu. İstese de istemese de Şii lider, ona göre uzun mesafeler kat etmiş Irak vatanseverlik dalgasını arkasına alma konusunda ileriye gitti.
Öyle ki Tahran ile seçkin ilişkilerinin yerini çatışma aldı.
Bundan önce Sadr Velayet-i fakih rejimiyle bağlarını her zaman korumuştu.
İran'ın daimi ziyaretçilerinden biriydi ve İranlıların kullanmakta iyi oldukları şekli abartıları içeren derecelerde takdir görenlerdendi.
Gelgelelim 2019 Ekim Devrimi ve Irak'ın eylem sahnesine, kendileriyle dini partiler arasında hiçbir bağ olmayan yeni bir siyasi aktivist grubun öncülük etmesi, Mukteda Sadr'ın siyasi karışımını değiştirdi.
Buna bir de çoğunluğunu Şiilerin oluşturmasına rağmen safları arasında Kasım Süleymani (Irak'ın İranlı yöneticisi) suikastının alenen bir popüler memnuniyetle karşılanması, bu suikastın, Mustafa el-Kazimi başkanlığında yeni bir hükümet denkleminin doğmasına yol açması ekleniyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Akımının kazandığı ve ardından Irak Temsilciler Meclisi Başkanı Muhammed el-Halbusi ve Kürdistan Demokratik Partisi (Barzani) ile iş birliği yaparak mecliste çoğunluğu oluşturmayı başardığı seçimlerden sonra, son ulusal çoğunluk hükümeti kurma tercihi, İran ve Koordinasyon Çerçevesi'nin bileşenlerinin çoğunluğunu oluşturan Iraklı grubunun kesin reddi ile karşılandı.
11 ay boyunca ve taraflar arasındaki ilişkiler sahada patlama noktasına gelmeden önce, İran, Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani'yi 10 kez Irak'a gönderdi.
Kaani, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya, Sadr'ı tüm Iraklı tarafları içeren dolayısıyla pratikte genel seçimlerin sonuçlarını zayıflatacak, kota aracılığıyla Iraklı seçmenin iradesini gasp edecek bir ulusal uzlaşı hükümeti kurmaya ikna etmeye çalıştı.
Uzlaşı ve diyalog çağrıları sonuçsuz kalınca İran çare olarak dağlama yöntemine başvurdu.
Mukteda Sadr, İran'da ikamet eden ve Sadrcıların taklit ettiği Şii Taklit Mercii Kazım El-Hâirî'nin, taklit mercilikten çekilme duyurusu ve 1300 yıllık "Şii geleneği" tarihinde eşi görülmemiş bir adımla taklitçilerine yaptığı Ali Hamaney'e tabi olma çağrısıyla şaşkınlığa uğradı.
Mukteda'nın babası, Dini Mercii Muhammed Sadık es-Sadr, takipçilerine, kendisinden sonra öğrencisi Hâirî'yi taklit etmeleri talimatını vermişti.
Hâirî mercilikten çekilmekle yetinmedi, açıklaması ayrıca Mukteda Sadr'ı "içtihat yetkisini kaybetmiş" ve dini liderlik için uygun olmayan biri olarak tanımlayarak kendisine yönelik bir fıkhi ve politik eleştiriyi de içerdi.
Hairi'nin bu adımı, Sadr'ın ayaklarının altındaki halıyı çekmenin en uç noktasını oluşturdu.
2003'ten itibaren ve genç Sadr'ın Mehdi Ordusu aracılığıyla siyasi ve milisçi eylemler alanına girmesi, ardından 2006-2008 yılları arasında Nuri el-Maliki başkanlığındaki Irak hükümeti ve düzenli kuvvetleriyle çarpışmasıyla birlikte Sadr'ın Hairi ile arası bozulmaya başlamıştı.
Zamanlaması ve içeriğiyle Hâirî'nin tutumu, Sadr'a ve Sadr okulunun Şii fıkıh tarihinde, Kum ve Necef Havzaları arasında, Şiiliğin fıkhi liderliği üzerine bazen gizli bazen de aleni mücadelede temsil ettiği konuma karşı dini bir darbeden daha az değil.
Unutmamalıyız ki, örtük olarak Irak'ta Humeyni Cumhuriyeti'ne benzer bir dini mezhepçi devlet için çabalayan ideolojik bir mercii olarak Hâirî, Sadr'ın Irak vatanseverlik yolunu izlemesine ve popülist söylemini benimsemesine artık tahammül edemezdi.
Özellikle de Sadr ile İran arasındaki çatışma Irak'ın gelecekteki kimliğiyle ilgili bir çatışmaya evrildiğinde.
Irak, şüphesiz Irak vatanseverliğini temsil edecek bir lideri hak ediyor, ancak bazı Iraklıların başka bir görüşü var;
Mukteda Sadr İran hegemonyası örtüsünden kurtulmak için zorunlu bir geçişe dönüştü, bu nedenle, İran'ın bakış açısına göre, üç boyutlu bir darbe ile onu devirmek gerekiyor ve Hâirî darbesi de bunların ilki.
İkinci darbe, Nuri Maliki liderliğindeki Koordinasyon Çerçevesi'nin, Sadr'ın siyasetten çekilme ve parlamentodaki bloğunun istifası sayfasını hızla kapatmaya çabalaması.
Bu da Irak ulusal diyaloğunu, parlamentonun toplanmasını, cumhurbaşkanının seçilmesini, ardından Sadr'ın pozisyonu üzerinde durmadan bir Irak hükümeti kurulmasını sağlayacak şekilde sonuçlandırma yoluyla gerçekleştirilmeye çalışılacak.
Eğer gerçekleşirse, bu sadece Irak'ta çatışmanın yeniden patlak vermesine yol açacak.
Hâirî'nin adımı ve Sadr'ın siyasetten çekilmesini aşmaktan sonraki üçüncü darbeye gelince, Kasım Süleymani'nin ölümünün başlattığı aşamanın sembolünü devirmek.
O sembol de Irak'ı Arap çevresine yeniden bağlamayı siyasi ve ulusal önceliklerinin en başına yerleştirmesinin ardından İran'ın kendisine şüpheyle baktığı Irak'ın şu anki Başbakanı Mustafa Kazimi.
İran Sadr'ı herkesin aşmamaya dikkat etmek konusunda birleştiği bir kırmızı çizgi olarak Şii-Şii iç çekişmesi noktasına çekmeseydi, bu üçlü darbe mümkün olmayacaktı.
Görünürde Sadr, Hâirî'nin önce çekilmesi ardından Bağdat, Basra ve diğer yerlerde şiddete yol açan tutumu ile köşeye sıkıştırıldı.
Ama el altında Sadr, Reuters'in açıkladığı bilgilere göre Necef Havzasının başı Dini Mercii Ali el-Sistani'nin kesin uyarısına boyun eğdi.
Reuters'a göre Sistani Sadr'a şiddeti durdurmazsa çatışmaların durdurulması için çağrıda bulunmak zorunda kalacağı ve bunun da Sadr'ın zayıf ve Irak'ta kan dökülmesine neden olmuş gibi görünmesine yol açacağı mesajını gönderdi.
Washington, İran'ın seçim sonuçlarını açıkça ihlal etme tutumuyla diyalog çağrısında bulunarak, Amerikan tutumunu eşleştirerek yukarıda bahsedilen kırmızı çizginin destekçilerine katıldı.
Halkın yetkisi ne olursa olsun, ülke yönetimi her zaman siyasi konsensüs ile belirlenecekse seçimlerin ne anlamı var?!.
Bu, Washington'ın demokrasi ihraç etmek amacıyla Irak'ı işgal ettikten sonra, seçim sonuçlarını yok etmek için Tahran ile ilk kez "el ele verişi" değil!
Sadr'dan önce ve 2009'da, dönemin ABD başkan yardımcısı Joe Biden ve ulusal güvenlik danışmanı Anthony Blinken, seçimleri kazanan İyad Allavi'ye karşı başbakan olması için Maliki'nin safını tutmuştu! 2009'da Washington, Irak'tan çekilişini organize etmek ve Bağdat hükümetiyle stratejik bir anlaşma imzalamak istediği için İran'a kur yapıyordu.
Bugün de hedef nükleer bir anlaşmaya varmak olduğu için İran'a kur yapıyor.
Her iki durumda da Irak ve siyasi geleceğinin Beyaz Saray'ın hesaplarında bir önemi yok gibi görünüyor.
Irak halkının ruh hali İran'ın bariz müdahalesine karşı gittikçe daha düşman hale gelir ve Sadr'ın söylemlerindeki vatansever bileşenden hoşlanırken, İran'ın bu karmaşık manevrasının başarısını nasıl bir temelde kullanacağı bilinmiyor.
Irak, topraklarındaki Ehl-i Beyt türbe ve makamlarını ziyaret eden İranlı ziyaretçilere yönelik bir dizi saldırıya tanık oldu.
Saldırılar, Irak'ta ister emrivaki ile bir hükümetin kurulması, isterse erken seçimler yapılması yoluyla siyasi düzeydeki herhangi bir gelişmede açıkça ortaya çıkacak olan, halk düzeyinde İranlılara yönelik olumsuz duyguların kök saldığını gösteriyor.
İran'a karşı hoşgörünün geçici ateşkesler yarattığı ve kaçınılmaz iç savaşların yolunu döşediği bir kez daha kanıtlanacak.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu