Allah'ım biz ne güzel bir çocukluk geçirdik. Kimin Kürt, kimin Türk, kimin Sünni, kimin Alevi olduğunu bilmezdik. Sizi birbirinizden ayıran popülist politikacıları reddedin. İnanmayın kurban olayım, inanmayın.
Bu cümleler ekonomist Prof. Dr. Özgür Demirtaş'a ait.
Demirtaş'a göre geçmişte insanlar birbirlerinin etnik ve dini kimliklerini pek bilmiyordu.
Sadece Demirtaş değil, bazen pek çok kişi böyle "geçmiş güzellemesi" yapıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Türkiye'nin geçmişini bilmeyenler, şu anda kendilerini ifade edebilme özgürlüğü elde eden etnik ve dini yapı mensuplarını "ayrımcı", "kutuplaştırıcı" buluyor.
Oysa çok uzağa gitmeye gerek yok. Türkiye'nin yakın tarihinde bile farklı etnik ve dini kimliklere mensup insanlara yönelik pek çok olumsuz hadise yaşandı.
Tunceli ve çevresinde 1938 yılında yaşanan olaylar hala hafızalardaki yerini koruyor.
6-7 Eylül tarihinde İstanbul'daki Rumlara yönelik hadiseler, Varlık Vergisi nedeniyle zengin Yahudilerin sürülmesi, Kürt olduklarını dile getirdikleri için köyleri boşaltılan on binlerce insan başka ülkede yaşamadı.
Kimliklerini gizleyerek çocuklarını büyüttüler
Tarihi bilen herkes Türkiye'de geçmişte çok daha büyük bir tahammülsüzlük anlayışının hakim olduğunun farkında.
Aleviler yaşadıkları apartmanlarda kimliklerini gizleyerek çocuklarını büyüttü.
Bu ülkedeki Ermeniler, Müslüman olduklarını ifade ederek yaşamlarını sürdürdü.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki kentlerde batıya göç eden Kürtler, Türk olduklarını belirterek varlıklarına devam etti.
Baskıya, kimlikleri ret ve inkara rağmen her etnik ve dini kimlik mensubu kendi ölçeğinde mücadele yürüttü. Belli bir aşama kat edince de kimliklerini dışa vurmaya başladı. Bu da beraberinde bir kabulü getirdi.
Yapılan eleştiriler neticesinde de bazı hatalar telefi edildi. Örneğin daha önce el konulan azınlık mülkleri geri verildi.
Kürt, Alevi ve Ermeni kimlikleriyle bilinen isimler "geçmişte mi yoksa şimdi mi kimliklere daha saygı duyulduğunu" Türkiye'nin dününü ve bugününü göz önünde bulundurarak değerlendirme yaptı.
Bu isimlere göre bugün dünle kıyaslanmaz. Çünkü, farklı dini ve etnik kimliğe mensup insanlar artık kendilerini ifade edebiliyor.
"Aleviler ismini bile kullanamadı"
Tarihçi yazar Reha Çamuroğlu, geçmişte insanların korkmaları nedeniyle ırk ve inanç gibi kimliklerini gizleme ihtiyacı hissettiğini söyledi.
1991'de ilk aylık Cem dergisini çıkarmaya başladıklarında yaşadıklarını anlatan Çamuroğlu, "İnsanlar ‘açık açık böyle Aleviyiz diyorsunuz, hiç mi çekinmiyorsunuz' diye korku belirtisi gösteriyorlardı. Ki düşünün bu 1991'de oldu" dedi.
Alevilerin uzun bir dönem kimliklerini bile kullanamadığını aktaran Çamuroğlu, "1970 ve 80'lerde olanları söylemiyorum bile. Bu ülkede Alevilerin herhangi bir şekilde örgütlenmeleri yasaklandı. Aleviler ismini bile kullanamadı. Özgür Bey ya rüyalarından bahsediyor ya da başka bir ülkeden söz ediyor" yorumunda bulundu.
"Türk ile Müslüman kimliği dışında kalanlar baskıya maruz kaldı"
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan ise cumhuriyetin kuruluşunda bütün kimliklerin baskılandığı, asimile edildiği bir politikanın esas alındığını ve Türk ile Müslüman kimliği dışında kalan kimliklerin baskıya maruz kaldığını söyledi.
1980'lerde Kürt halkının talepleriyle birlikte diğer kimliklerin de talepkar olmaya başladığını kaydeden Paylan, "Kürtlerle birlikte Alevi ve Ermeniler daha görünür ve taleplerini ortaya koymaya başladılar" dedi.
"Ne güzel bir çocukluk geçirdik, Kürt, Alevi Sünni nedir bilmezdik" demenin doğru bir tespit olmadığını ifade eden Paylan, "Özgür Bey'in çocukluğunda bu kimlikler susturulmuş ve bastırılmıştı. Mesela benim çocukluğumda büyüklerimiz ‘aman oğlum Ermeni olduğunu söyleme' tembih ederdi. Dolayısıyla geçmişte de bu kimliklere saygı duyulmuyordu" diyerek sözlerine şöyle sürdürdü:
Bu kimlikler görünür ve talepkar olmaya başlayınca hakim kimlik ‘kardeşim geçmişte ayrımız gayrımız yoktu' diyor ama dayatma ile karşı karşıya kaldık. Tek dil, tek kimlik, tek inanç dayatıldı bize. Birçok kesim asimile olurken buna karşı direnen Kürtler, Aleviler ve Ermeniler gibi kimlikler ya sessizliğe mahkum ettiler ya da hak talep ettiklerinde başlarına vuruldu. Geçmişte her şey güzeldi demenin doğru bir tespit olmadığını düşünüyorum.
"Babam çocuklarına Kürt olduğu gerçeğini ifade edemedi"
Yazar Ümit Fırat, söylenenin aksine kendisinin çok kötü bir çocukluk yaşadığını belirtti.
1980'li yıllarında yaşanan çocukluğa vurgu yapan Fırat, "O yaşlarda böyle bir çocukluk anısı olan Türkiye'de belki kendisinden başka kimse yoktur. Çünkü o yıllarda ülkede taşlar yerinden oynamıştı" diye konuştu.
Sorunu görmezden gelerek veya inkar ederek bilgi sahibi olunamayacağına dikkati çeken Fırat, "Bir duvarın önüne perde çektiğinizde arkasında ne olduğunu bilemezsiniz. Ama perdeyi çektiğinizde ‘Aa orada bina varmış' dersiniz. Tarihte gerçeklerin üstü örtülerek, ret veya inkar edilerek inanların mutlu olması sağlanamamıştır. Evet, bir sorun var ve can alıcı bir şekilde devam ediyor ama sizin bundan haberiniz yok" ifadelerine yer verdi.
Özellikle 1930 ve 40'lı yıllarda birçok kimliğin baskılara maruz kaldığını dile getiren Fırat, ailesinden örnek vererek şunları kaydetti:
Babam dahil bu baskının izlerini taşıdı ve çocuklarına Kürt olduğu gerçeğini ifade edemedi. Böyle eğitim göremedik. Nasıl bu olanlardan haberi yok. Türkiye İşçi Partisi, Kürtlerle ilgili bir karar aldığı için 1971'de kapatıldı. ‘Güzel bir çocukluk geçirdik' değerlendirmesi doğru bir ifade değil. Yok demekle meseleyi olmamış gibi sunamazsınız, ancak yok sayılıyor veya görmezden gelinmiştir denilebilir. Doğrusu bu özür dilenmesi gereken bir hadisedir.
"Oruç tutuyor görüntüsü veriyorduk"
HDP İstanbul Milletvekili ve Alevi Bektaşi Federasyonu Kurucusu Ali Kenanoğlu da geçmişte inanç ve etnik kimlik üzerinde baskının had safhada olduğuna değindi.
Kenanoğlu'na göre, dünyanın iletişim çağına yükselmesi, toplumların birbirleriyle irtibatının artması ve insanların kendilerini ifade edecek kimi örgütlemelerin içine girmesi gibi birtakım koşullardan sonra Aleviler kendi isimleriyle örgütlenebildi ve cemevleri oluşmaya başladı.
Demirtaş'ın sorgulama mevzusunu olumlu yerden ele aldığını ancak kendilerinin o dönemi olumsuz yaşadıklarını aktaran Kenanoğlu, "Bizler kimliklerimizi söyleyemiyor, kendimizi ifade edemiyorduk. Çocukluğumda bulunduğumuz yerde ailemiz bize Alevi olduğumuzu söylemeyin diye tembih ederdi" paylaşımında bulundu.
İlkokul öğrencisiyken başından geçen bir olayı anlatan Kenanoğlu, "Hiç unutmuyorum okulda ‘mezhebiniz nedir' diye sorulduğunda eve gelip büyüklerimize söyledik. Büyüklerimiz Alevi olduğumu ama bunu hiçbir yerde söylememiz gerektiğini tembih etti. Bizzat bunu yaşadım. Mesela ablam Alevi-Sünni karışık bir mahallede oturuyordu. Bazen oruçta onlara gittiğimde oruç tutuyor görüntüsü veriyorlardı. Sahurda ışıkları yakıyor, iftar zamanı da toplanıp iftar yapıyormuş gibi gözüküyorlardı" dedi ve sözlerini şöyle tamamladı:
Biz bunları yaşamız bir toplumuz. Denildiği gibi ‘geçmişte kimse kimsenin inancını veya kimliğini bilmiyordu veya sormuyordu' demek doğru değil. Tam tersine inancımızı, kimliğimizi ifade edemiyorduk. Bu Kürt, Hristiyan, Musevi ve Ermeniler içinde böyleydi. Egemen güç makbul vatandaş denilen Türk ve Sünni olanların dışındaki herkes bu sorunu bu topraklarda yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Bitmiş filan da değil.
© The Independentturkish