Saadet Partisi Genel Başkanı Arıkan: Türkiye bir gözaltı süreci değil bir gözdağı süreci yaşıyor

Arıkan, “Onlar kaçınabilir, erteleyebilir, adını değiştirebilirler ama biz biliyoruz ki bu ülkede seçim ihtiyacı her gün daha da büyüyor” dedi

Fotoğraf: ANKA

DEVA, Gelecek ve Saadet Partilerinin çatı partisi Yeni Yol’un grup toplantısı yapıldı. Toplantıda konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, şunları söyledi:

Sizlerden şöyle bir hafızanızı yoklamanızı istiyorum. Sadece geçtiğimiz haftayı düşünelim, Türkiye siyasetinde yaşananlar, söylenen sözler, çıkan haberler… Hemen hemen her gün, bir gözaltı haberi, bir soruşturma haberi izliyoruz. Yakasında parti rozeti varmış gibi davranan bazı yargı mensupları, nöbeti hiç bırakmıyorlar. Olur da bir muhalif ses çıkarsa, iktidarı eleştiren olursa diye tetikte bekliyorlar. Gazeteciler canlı yayında gözaltına alınıyor. Sendika başkanları canlı yayında gözaltına alınıyor. Belediye başkanları sabah olmadan evlerinde, siyasi parti genel başkanları akşam yemeğinde gözaltına alınıyor. Ancak, Kartalkaya’nın 'asıl sorumlularının'  gözaltına alındığını haber bültenlerinde hala göremedik. 6 Şubat depremlerinin, Soma faciasının ve Çorlu tren kazasının gerçek sorumlularının hesap verdiğine şahit olamadık. Sokaklarda çeteler, ihalelerde yandaşlar cirit atıyor, İktidar ne yapıyor? Çetelerin peşine düşmek yerine; siyasetçi ve gazetecilerin çetelesini tutuyor. Aslında Türkiye bir gözaltı süreci değil bir gözdağı süreci yaşıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

''Mesele iktidarın bizzat kendisidir''

Şu an Türkiye’de konuşan herkes risk altında. Eğer iktidarın hoşuna gitmeyecek bir şey söylerseniz, bir sabah kalktığınızda, kapınızda polislerle karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu zihniyet öyle bir hale geldi ki, artık her muhalif görüş, bir darbe iması olarak yorumlanıyor. 23 yıl sonra, hele hele Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden sonra yapılan eleştirilerden 'darbe' diye tetiklenmek, bir şeylerin yolunda gitmediğini gösterir. Örneğin TÜSİAD olayı. Mesele TÜSİAD ya da MÜSİAD meselesi değildir. Mesele iktidarın bizzat kendisidir. Ekonomiyi yönetemiyorlar,  krizleri bitiremiyorlar, halkın sorunlarını duymuyorlar, adaleti sağlayamıyorlar, güveni tesis edemiyorlar, kısaca ülkeyi yönetemiyorlar. Ülkeyi yönetmeyi beceremeyince ne yapıyorlar? Bu sorunları dile getirenleri susturuyorlar. Muhalif olan her sesi kısmaya çalışıyorlar. Eleştireni susturarak, gerçekleri örtbas etmeye çalışıyorlar. Mesele bu kadar basit.

''Bu bozuk sistemin çözümü, sistemin köklü bir şekilde yeniden inşası ile olacaktır''

Türkiye’yi yıllardır yöneten AK Parti milletten kopmuştur. Bunun son örneği AK Parti milletvekilinin 'Gidin, sağlık çalışanlarının gırtlağına yapışın' dediği konuşmadır. Bu arkadaşların en büyük yanılgısı şudur. Büyük adalet sarayları yaparak adaleti, büyük hastaneler yaparak sağlık sistemini düzelteceklerini zannediyorlar. Siz ülke mi yöneteceksiniz, yoksa müteahhitlik mi yapacaksınız? Önce bunun bir cevabını verin. Bu zihniyet yüzünden, yanlış sağlık politikanız yüzünden Türkiye’de hem hasta mağdur hem doktor mağdur. Vatandaş randevu almak için aylarca beklemek zorunda kalıyor, paranız yoksa MR ve tomografi için aylar sonrasına gün veriliyor. Sağlıkta dönüşüm dediler, hastaneyi ticarethaneye, hastayı müşteriye, hekimi hedef tahtasına, ameliyat masasını, pazarlık masasına dönüştürdüler. Bu kadar yanlışın içerisinde yenidoğan çetesini çıkartmayı da ihmal etmediler. Bu bozuk sistemin çözümü, sistemin köklü bir şekilde yeniden inşası ile olacaktır.

''Erken seçime Yeni Yol grubu olarak hazırız''

Mevcut iktidar, yirmi yılı aşkın bir süredir yönetimde. Ancak gelin görün ki, nereye baksak bir kriz var. AK Partili yetkililer çıkıp diyor ki; 'Erken seçim değil ama öne alınmış seçim olabilir'. Peki farkı ne? Adını ne koyarsanız koyun, bizim için fark etmez. Halep oradaysa, arşın burada. Seçim olacaksa, buyurun, hemen yapılsın. Biz Yeni Yol grubu olarak hazırız. Bu ülkede erken seçim olmalıdır. Çünkü mevcut yönetim halkın sorunlarını çözemiyor. Peki, bu kadar çaresiz kalmış bir yönetim, erken seçime gitme cesareti gösterebilir mi? Onlar kaçınabilir, erteleyebilir, adını değiştirebilirler ama biz biliyoruz ki bu ülkede seçim ihtiyacı her gün daha da büyüyor. Halkın iradesinin sandığa yansıması en doğrusu olacaktır. Çünkü bu ülkenin artık kaybedecek bir dakikası bile yok.

"Merhum Erbakan hocamızın ifadesi ile soruyorum, siz at yarışı spikeri misiniz?"

Türkiye’nin gerçek gündemi, iktidarın bilerek, isteyerek değiştirdiği suni gündemler değil, bütçenin daha ilk aydan 139 milyar lira açık vermesidir. Kredi kartı borcunu ödemek için başka bir kredi kartından nakit çeken insanlardır. Bebek bezini paketle alacak parası olmadığı için tek tek alan annelerdir. Türkiye’nin gerçek gündemi, mübarek Ramazan öncesinde ürünlere zam üstüne zam gelmesidir. Ramazan kolisi bekleyen milyonlardır. Biliyorsunuz, bu hafta diyanet, asgari ücretliye fitre verilebileceğini açıkladı. Türkiye’nin gerçek gündemi Türkiye yüzyılında, asgari ücretliyi, emekliyi, işçiyi fitreye muhtaç hale getirenlerdir. Depremde vatandaştan bağış isteniyorsa, sel felaketinde yardım bekleniyorsa, Ramazan’da asgari ücretliye fitre verilir deniyorsa, gençleri evlendirmek vakıflara bırakılıyorsa, bu iktidar ne iş yapıyor? Merhum Erbakan hocamızın ifadesi ile soruyorum, Siz at yarışı spikeri misiniz? Orada ne iş yapıyorsunuz?

''Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nı ciddiyete davet ediyoruz''

Türkiye’nin gerçek gündemi, düğün hayali kuramayan, yuva kurmaktan vazgeçen gençlerdir. Malum bir de bu sene, Aile Yılı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 14 Şubat günü bir tweet attı. Şöyle diyor, 'Seviyorsan git evlen bence' Bu çok 'zekice' olduğu düşünülen paylaşımın altını incelemenizi rica ediyorum. İşte Türkiye’nin gerçek gündemi, gençlerin gerçek gündemi orada yazıyor. Hani az önce iktidar toplumla zihinsel bir kopuş yaşıyor dedik ya, işte buna en iyi örnek, bu paylaşımdır. Birinin bakanlığa şunu açıklaması gerekiyor. Gençler evlilik teklif etmekten çekindikleri için değil, evlenmenin masraflarından çekindikleri için evlenemiyorlar. Gelin kabaca bir hesap yapalım.

Bugün Türkiye’de asgari ücret 22 bin 104 lira. Ev tutma, beyaz eşyalar, mobilyalar ve düğün masrafını düşünelim. Ortalama bir ev, ortalama eşyalar ve ortalama bir düğünün maliyeti en az 500-600 bin TL. Asgari ücretli bir genç, bunu biriktirebilmek için tam 28 ay, yani 2,5 yıl yemeyecek içmeyecek, başka bir harcama yapmayacak ki, bu parayı biriktirebilsin. Fakat esas can alıcı nokta bu değil. 31 Ocak 2025 itibarıyla, bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ne kadar biliyor musunuz? 28 bin TL. Maaş 22 bin lira, yaşamanın maliyeti 28 bin lira…  Hadi seviyorsan, git evlen. Sosyal medyadan 'seviyorsan git evlen' derken, hangi gerçekliğe, hangi ekonomiye, hangi enflasyona bakarak konuşuyorsunuz. Aile yılında, ortada böyle bir trajedi varken, tam da bu işlerle ilgilenmesi gereken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nı ciddiyete davet ediyoruz.

 

ANKA 

DAHA FAZLA HABER OKU