Türkiye'de "Ateistim" diyenlerin sayısı neden artıyor?

KONDA’nın toplumsal değişim araştırmasına göre ateistlerin oranı yüzde 1'den 3’e yükseldi. İnançsız olduğunu söyleyenlerin sayısında da artış var. İlahiyatçılar ve ateistler yükselişin nedenlerini Independent Türkçe'ye anlattı

KONDA'nın "Toplumsal Değişim Raporu"na göre Türkiye'de dindar olduğunu söyleyenlerin oranı 2018'de yüzde 55’ten yüzde 51’e geriledi.

Ateist olduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 1’den yüzde 3’e yükseldi. 

Aralıksız 16 yıldır "muhafazakar" bir iktidar tarafından yönetilen, "dindar nesil" yetiştirme hedefine dair politikalar üretilen Türkiye'de bu yükselişin sebebi ve anlamı ne? 

"Müslümanlar dünyevileşti, lükse mahkum oldu"


Geleneksel anlayış çerçevesinde dini eğitimler veren sivil bir kuruluş olan İlmi ve Fikri Araştırmalar Merkezi'nin (İFAM) Kurucu Başkanı İlahiyatçı İhsan Şenocak'a göre İslam'ın ilk yayıldığı dönemde Müslümanlara hakim olan hava bugün yok. Şenocak bunun sebebinin "hal dili" eksikliği olduğunu söylüyor: 

"İslam’ın ilahi bir yürüyüşü var. O yürüyüş nasıl başladıysa insicamını bozmadan devam ettirmemiz gerekiyor" diyen Şenocak, "Müslümanlar Fas’tan Pakistan’a kadar yayıldı ve Sasani İmparatorluğu’nu ortadan kaldırdı. Bilboardları yoktu, gazeteleri yoktu, televizyonları yoktu ama hal dilleri vardı. Gittikleri yerlerde yaşayan insanların lisanlarını konuşamıyorlardı ama insanlar hal lisanlarını anladılar. Şimdi Müslümanların televizyonları, gazeteleri, okulları var ama o lisan ortadan kalkmış durumda." 

Şenocak Müslümanların dünyevileştiğini düşünüyor:  

Tasavvufta "sükut sohbeti" diye bir olgunun varlığından bahseden Şenocak, "Alimlerin yürüyüşü, çocuklarla ilgilenmesi, alışverişi bir şey anlatır. Müslümanlar Malezya’yı tüccarlar vasıtasıyla fethetti. Aslolan yüreklerin fethiydi. Habeşistan Devlet Başkanı Necaşi, yüreği fethedildiği için Müslüman oldu. O ruh yitirildi. Müslümanlar dünyevileşti. Lükse mahkumiyet baş gösterdi. Bir diğer sorun da hocaların 20 yıl önce anlattıkları muhtevayı hala aynı yöntemle anlatıyor olması. Bu çağın sorunlarına yönelik reçeteler sunmalılar.” 

"Dindarların söylem ve eylem farkı mesafeyi büyüttü" 

 

Kur’an ve hadislerle ilgili kitaplarıyla bilinen yazar Metin Karabaşoğlu araştırmadan çıkan sonucun "ateist oranları yüzde 1’den yüzde 3’e çıktı" yerine “ateist olduğunu ifade edenlerin oranı yükseldi” biçiminde ifade edilmesi gerektiğini düşünüyor. 

Karabaşoğlu'na göre Türkiye’de ve dünya genelinde yaşananlar, ateist olduğunu açıklamayı kolaylaştırıyor ve dahası bunun için cazip bir iklim sunuyor.

Karabaşoğlu "Dünyada postmodern bir dönüşüm yaşanırken, bu dönüşümün bireysel, sosyal, psikolojik, entelektüel alanda insanların dünyasına getirdiği yeni sorular dindarlar tarafından henüz yeterince anlaşılmadı" diyor. 

Karabaşoğlu’na göre İslâm coğrafyasında değişik Müslüman gruplar arasında yaşanan çatışmalar, iç savaşlar, Daeş, el-Kâide, Boko Haram gibi örgütlerin giriştiği terör eylemleri dini şiddetle özdeşleştirdi. Bu da ‘din ile araya mesafe koyma’ olgusuna, İslâm sözkonusu olduğunda daha da ivme kazandırdı.

Metin Karabaşoğlu, KONDA araştırmasından çıkan sonucu bir eksen kayması olarak tanımlıyor. "Eksen kayması"nın sebeplerinden birini siyasette görüyor: 

“Devletin baskıcı, kayırmacı ve vesayetçi bir tutum geliştirdiği uzun bir dönemden sonra, ‘dindar’ olarak tanımlanabilir durumdaki bir kadronun siyasetin merkezine yerleşmesi, herkes için özgürlük, adalet, refah, eşitlik, insan haklarına saygı vaad eden, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” söylemiyle yola çıkan bir söylemle gerçekleşti” diyen Karabaşoğlu, İlerleyen zaman içinde devlet içinde adalete ve eşitliğe dikkat etmeyen kayırmacı politikalar üretilmesi, refahın adil paylaşımı yerine bir ilişkiler ağı etrafında dağıtılması, özgürlüğün ve insan hakları konusundaki duyarlılığın ‘devletçi’ bir bakışla artık problem olarak görülmeye başlaması gibi olgularla maalesef bir eksen kayması yaşandı” 

Karabaşoğlu'na göre, gençler arasında, din ile arasına mesafe koyan daha geniş bir kitle var. Bunun sebebini "Dindarların söylemi ile özellikle güç ellerinde temerküz ettiğinde gerçekleşenler, yani söylem ile eylem arasındaki tutarsızlık" olarak görüyor.

"Cemaatler dini temsiliyet yerine nüfuz mücadelesine girdi"


Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Kur'an'ı yorumlarken ayetlerin indiği dönemin şartlarını gözönünde bulunduruyor. "Tarihselci" Kur'an yorumunun Türkiye'deki savunucularından biri. 

Öztürk'e göre Türkiye'de ateizmin yükselme eğiliminde olmasının en büyük sorumluluğu "geleneksel dini yapılar" dediği cemaatlerde.

“Dini grup ve cemaatlerin dini temsiliyeti yerine getirmek yerine güç ve iktidar nezdinde nüfuz kazanma gayretinde" olduğunu savunan Öztürk, bu durumun da başlı başına "rahatsız edici" olduğunu söylüyor. Öztürk "Geleneksel dini yapılar sürekli çatışma, kakofoni ve kavga üretiyor, hoyrat ve pervasızca davranıyor, bunun sonucu olarak da dini hayatla zaten gevşek bağları bulunan sekülerlerin bağlarını iyice koparıyor" diyor.

Öztürk, cemaatlerin modern hayatın meydan okumalarına bir cevap veremediği iddiasında:

"Gerekli cevap verilemeyince din, hurafelere ve irrasyonel kalıplara sıkıştırıldı. Geleneksel anlayış çağın soruları karşısında cevapsız kaldı. Tüm bunlarla birlikte hakim siyasi havadan rahatsız olan kesimler de, siyasi bir itiraz olarak, deist veya ateist olduklarını söylüyor olabilir. Ancak bu ana ağırlıkta çok küçük bir yekun tutuyor.”

"Cumhuriyet’in ilanından bu yana orijinal bir metin yazılmadı"


Ebubekir Sifil, peygamber öğretilerinin dinin temel esası olduğu ve onlar olmadan dinin tam olarak anlaşılamayacağı savunusundaki "Ehl-i Sünnet" anlayışının en sıkı savunucularından biri.

Sifil, ateizmin yükselişinin tek bir nedene bağlanmasının yanlış olduğunu düşünse de dini yapılar arasındaki tartışmaların bu eğilimi arttırdığını ifade ediyor. 

“Toplumda ateist sayısının artmasının dini, siyasi, psikolojik, ekonomik nedenleri olabilir" diyen Sifil, "Türkiye’deki dini eğitim on yıllardır oturması gereken raya oturmadı. Çok sayıda dini eğitim veren müessese var ama bu müesseselerin arasında bir ahenk yok. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan Milli Eğitim Bakanlığı’na, ilahiyat fakültelerinden dini eğitim yapan sivil kurumlara kadar bu konuda çok seslilik hakim. Bazı durumlarda çok sesliliğin olması güzel ancak bu dinin temel değerleri konusunda yaşanınca kavga ve tartışmalara zemin hazırlıyor. Dinin hayatına sükunet getirmesi gereken insanlar da bu kavga ortamıyla birlikte yeni sorunlar yaşıyor.” 

Sifil'e göre dini örgütler moderniteye hazırlıksız yakalandı, ayakları yere basan yaklaşımlar geliştirilemedi. Hal böyle olunca, bir kısım insan da, de fakto olarak modern değerleri dini değerlere tercih etti.

Sifil "Hepimizin ortak sorumluluğu var" diyor:

"Sorun dinde değil, 1400 yıl boyunca kendi paradigmasını oluşturmuş bir alandan bahsediyoruz. Cumhuriyet’in ilanından bu yana dinin temel kavramlarını açıklayan “Usuli’ddin” ve “Usul-i Fıkıh” hakkında yazılmış orijinal tek bir eser bile yok. Piyasada dini eğitim veren kurumlar bu noktada kendini sorgulamalı.”

"Sonuca agnostikler, natüralistler ve Şamanistler dahil mi bilmiyoruz"


Ateist yazar Ayşe Hür toplumdaki ateist sayısının KONDA araştırmasında tespit edilen orandan daha yüksek olduğu görüşünde.

Agnostiklerin, natüralistlerin, Türkiye'de yeni gelişen bir grup olan Tengricilerin bu sayıya dahil olup olmadığını bilmediklerini söylüyor. 

Ayşe Hür araştırmanın ateizmle ilgili sonuçlarını sevindirici buluyor. Karabaşoğlu'nun aksine "Ateizm, 10 yıl önceki görece liberal ortamda daha rahat açıklanabilen bir eğilimdi. Şimdi cevap vermek çok daha riskli oldu. Yani gerçek durum ankete yansımamış olabilir" diyor.

"Türkiye'de kendini Müslüman zanneden deistler var"

 

Türkiye’de kendini Müslüman olarak tanımlayan insanların büyük çoğunluğunun aslında “kendini Müslüman zanneden deistler” olduğunu iddia eden ateist akademisyen Candan Badem şimdiye kadar özellikle Anadolu’da İslam’ın temel değerlerinin “sulandırılarak katlanabilir bir hale getirildiğini” savundu. 

Badem’e göre bunun değişmesi Sovyet-Afgan savaşıyla başladı:

"Sovyetlerin Afganistan’daki modernleştirme çabalarıyla birlikte ABD orada cihatçılara büyük destekler verdi. Kadınların okula gitmesini engelleyen Hikmetyar ABD tarafından desteklendi. ABD’nin onlara destek vermesinin tek nedeni onların antikomünist olmasıydı. Bu nedenle cihatçılık harlandırıldı. Sovyetlerin çöküşüyle de rasyonel düşünce darbe oldu. Çünkü sosyalizm rasyonel bir projeydi. Bu darbe alınca cihatçılık daha da yükseldi."

Badem de Türkiye’de ateizmin yükselmesi ile hükümet politikalarına arasında bağ kuranlar arasında. Ak Parti’nin Türkiye’de dini referanslarla iktidara geldiğini söyleyen Badem, zaman geçtikçe “kendini Müslüman zanneden deistlerin” gerçeği gördüğünü savundu:

“İslamcı bir partinin yolsuzlukları ardından IŞİD’in kanlı eylemleri bir ‘aydınlanma’ yarattı. Bunların dışında bilgiye ulaşmak artık çok kolay, insanlar eskisi gibi basit bir şekilde kandırılamıyor. Din sorgulandıkça ve devlette İslamcılık iddiasında yapıların yolsuzluğu, kayırmaları, iltiması arttıkça insanlar bir refleks geliştiriyor. Herkesin tepkisi farklı değil, kimisi deizme veya ateizme yönelirken kimileri de dindar olmaktan vazgeçiyor.”

DAHA FAZLA HABER OKU