Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın "The Atlantic" dergisine verdiği röportaj, yeni bir dini söylem düşünme alanında yenilenme ve ilerleme konusunda hala birçok derin düşünce uyandırıyor.
Veliaht Prens'in röportajının çağrıda bulunduğu şey, dinin kökenleri, işlevleri ve ilgi alanları, İslam alimlerinin çarpıtma ve indirgemeye karşı koyma, bir yandan marufa diğer yandan yeni ve gelişmiş olana yönelme rolleri ile ilgili konulara yaklaşımda yeni bir metodun yasalaştırılmasıdır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
20'nci yüzyıl boyunca, aydınlar, politikacılar ve din alimleri dahil olmak üzere tüm gruplar tarafından reformdan söz edildi.
Reform, değişiklik, restorasyon ve bunları kökleştirme ile destekleme anlamına gelir. Bu çeşitli ve pratik söyleme aslında içtihat veya kapatılan içtihat kapısının açılması başlığı verildi.
İçtihat ile örneğin fıkhın kişisel durum ve mali işlemlerle ilgili alanında, modern tıbbın gerektirdiği gerekliklere dikkat etme konusunda başarılar elde edildi.
Nitekim, bu içtihatların bir kısmı, düşünce yapısında, Daru'l-İslam ve Daru'l-Harb tanımı, diğer dinlerle ilişki, modern ve çağdaş İslam toplumlarında vatandaşlık ve barışın pekiştirilmesi konularının gözden geçirilmesi gibi atılımlar gerçekleştirmeye yaklaştı.
Gelgelelim yetmişli yıllarda, iki olgu ortaya çıktı; yeni partizan grupların dinin modern devletle ilişkilerine ve şeriatı uygulama konusuna odaklanması, büyük Arap aydınların dini ve kültürel mirasla uğraşma arzusu ve böylece dini sükuneti vuran, modern Arap ve İslam ulus devleti projesini tehdit eden büyük bir kutuplaşmanın meydana gelmesi.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi daha önceki röportajlarında da 40 yıl boyunca Müslümanları ve dünyayı meşgul eden üç hadisenin patlak verdiği 1979 yılından bahsetmişti.
Söz konusu hadiseler; Cuheyman'ın Kâbe baskını, İran dini devrimi, Sovyetlerin Afganistan'a müdahalesi ve mücahitler olgusunun ortaya çıkması.
Takip eden on yıllar boyunca, Sünniler ve Şiiler arasında dini galeyan daha da büyüdü ve toplumlar ile ülkelerin istikrarını bozdu, Müslüman topraklarında ve dünyada şiddeti yaydı, İslamofobi dalgalarının dünya çapında tırmanmasına neden oldu.
Güvenlik, ordu ve düşünce ile kendisine karşı uzun bir mücadeleden sonra, bu yıkıcı şiddet döngülerini kırmak mümkün oldu, ama bu, söz konusu olguların çöktüğü ya da sönüp gittiği anlamına gelmiyor.
Bu nedenle, Suudi Arabistan Veliaht Prensi'nin planları iki rota takip etti; birincisi, ulus-devlet deneyimini ve meşruiyetini yenilemek, kitlesini geri kazanmak için 2030 Vizyonu aracılığıyla kapsamlı gelişmeye yönelik devlet politikaları.
İkincisi, İslam'ın üzerine çöken karanlığı dağıtmak, dinin toplumlar ve çağdaş dünya ile ilişkilerini düzeltmek için köklü fikri ve dini yenilenme.
Dolayısıyla içtihat yoluyla yapılan reform, din ile devlet arasındaki uyumu yeniden sağlamak için yeterli değildi.
Müslümanların dinleriyle ilişkilerini sağlıklı hale getirmede yeterli değildi. Din bir mesaj, alıcılar ve bu iki kutup yani köklü din ile modern zamanlarda yaşayan kitle arasındaki zengin diyalog ve bir arada yaşama süreçleridir.
Bir asır ve daha fazla bir süredir din alimleri ve entelektüellerin yürüttüğü bu arabuluculuk, barışçıl uzlaşı ve sürekliliği sağlamak, Müslümanların çağdaş dünya ve çağdaş dünyada yaşamalarını sağlamakta yeterli ve başarılı olamadı.
Yaşadığımız ve deneyimlediğimiz bu kapsamlı altüst oluş ve keşmekeşin tek etkenden, dinin gasp edilmesinden kaynaklandığı elbette iddia edilemez.
Uluslararası bağlamların da büyük etkileri oldu. Ayrıca diğer dinler ve milletler de benzer veya farklı formlarda devrimlere tanık olmuş ve olmaktadır.
Şimdi bizim için önemli olan, Arap ve İslam ulus-devletinin yeni deneyimine öncülük eden büyük devlet adamı, Suudi Arabistan Veliaht Prensi'nin aynı zamanda dini ve fikri yenilenme ve ilerleme deneyimine de öncülük etmesidir.
Bu deneyim, seçici reform ile sterilize köktendincilikten farklıdır. Araplar, diğer tüm Müslüman milletlerle birlikte, devlet kurma ve İslam ile birlikte yaşama konusunda uzun bir deneyime sahiptir.
Çağdaş radikal değişimlerin ortasında, yararlı bir değişiklik, radikal bir karakter veya dünyanın görüşünü değiştirmek olarak bilinen şeyi benimseyen değişikliktir.
Fıkhi yenilenme artık yeterli değil, aksine, usul ed-din, dini bilginin kaynakları hakkında düşünmeyi, çağlara uzanan din ve medeniyet deneyimiyle ilgili eleştirel bir okumayı, Müslümanların bugün ile gelecekteki ihtiyaçlarını öngörmeyi içeren bir inanç ve tasavvur yönünde bir değişikliğe ihtiyaç var.
Hint ilim adamı Şibli Numani, Yeni İlmi Kelam (1902) adlı kitabında başka bir kelam ilmi meydana getirmekten bahsetmişti.
Çözüm, donukluğu ve başarısızlığı nedeniyle kelam ilmi veya inanç araştırmalarını geçersiz kılmak, yani din hakkında düşünmekten vazgeçmek değil, aksine çözüm, din, fonksiyonları, dünya ve Müslümanlarla ilişkisiyle bağlantılı tasavvurun yenilenmesidir.
Muhammed İkbal'in 1920'lerde "İslam'da Dini Düşüncenin Yeniden İnşası" adlı kitabında izlediği yol da budur.
O halde gerekli olan reform değil, yenilenmedir. Reform ne galeyanı durdurdu ne de bölünmeleri engelledi.
Yenilenme, dini ve dindarlığı, ihanet, zorlama veya ihmal olmaksızın dinin doğası, işlevleri, çalışma yöntemlerine yeni bir bakış gerektiren çağdaş bağlamlara yerleştiren başka bir paradigma gerektiriyor.
Yeni düşüncede din bilginlerinin ve kurumlarının işlevi veya işlevleri nelerdir?
Suudi Arabistan Veliaht Prensi, din alimlerinin köktendincilik ve bölünmeye bir karşılık vermediklerine dikkat çekiyor.
Peki ama din alimlerinin olağan işlevleri nelerdir?
Dört tanedir; inanç ve ibadet birliğinin sürekliliğini sağlamaya çalışmak, dini eğitim, fetvalar ve genel irşad.
Bu görevler itikat ile başlar ve irşad ile biter, ancak Selefi görüş karşı olduğu için itikatlar üzerinde düşünülmedi.
Ayrıca, genel irşad misyonları, bilgi eksikliği, az sayıda girişim nedeniyle başarılı veya ilerlemeye açık değildi, bu nedenle diğer irşad ve yönlendirme projeleri öne geçti.
Peki, ne yapmalıyız?
Kurumları ortadan kaldırmalı mıyız yoksa Fransız Devrimi'nden sonra Katolikliğin başına geldiği gibi düşman mı olmalıyız?
Cevap, tabii ki hayır. Bunun yerine din alimleri, benim "uygun olma ve rehabilitasyon" olarak adlandırdığım yolda yürümeliler. Bu ikisi yeni bir farkındalık, misyon ve sorumluluk duygusu gerektirir.
Diğer bir deyişle, dinin yenilenerek korunmasının gerekliliğine dair misyoner bir hissi, modern bilgiyi dayatan sorumluluk bilincini, diğer dinlerin ve kültürlerin deneyimleri hakkında bilgi edinmeyi gerektirir.
Yenilenme, insan ve onun bu dünyadaki hayatı için zaruri olduğundan gerçekleşecektir.
Bugün Müslümanlar bunu yapmaktadır ve dinde barışı sağlamak, ulus-devlet deneyimini yenilemek ve dünya ile ilişkileri düzeltmek öncelikleridir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz