"Türk dünyası halk anlatıları, Alman ve İskandinav masallarıyla benzerlik gösteriyor"

Sibirya, Türkistan ve Kafkasya'nın kuzeyinde yaşayan Türk ve akraba toplulukların hikâyelerini inceleyen Emrah Ece, Türk mitolojisinin en az Yunan ve İskandinav mitolojileri kadar zengin hatta onlardan karışık olduğunu iddia etti

Ece, Türk hikayeleriyle, Alman ve İskandinav masalları arasında büyük benzerlikler olduğunu öne sürdü 

Hangimiz çocukluğumuzda bir hikâye dinlemedik ya da okumadık.

Hikâyeler bir toplumun geçmişteki gelenekleriyle bugünü arasındaki bağlardan biridir.

Kimi zaman gerçekten yaşanmış bir olaydan yola çıkarak, çoğu zaman ise hayal dünyasında canlandırılan olayların farklı bir üslupla anlatımıyla ortaya çıkan hikâyeler dilden dile yüzlerce yıl taşınmıştır.

Dikkatle incelendiğinde hayali olarak düşünülen hikâyelerin her biri atalarımızın yaşantılarına, umutlarına ve korkularına yani bilinçaltlarına dair ipuçları verir.

Türkler, Orta Asya'dan Anadolu'ya göç ederken sadece kendilerini değil, hikâyelerini de getirdi.

Bunların bir kısmı zamanla unutuldu, bir kısmı ise yeni yaşama uygun eklemelerle şekil değiştirdi.

Tabii ki farklı kültürlerle tanışıp, kaynaşmanın sonucu olarak yeni hikâyeler de halk edebiyatına eklendi.

emrahecemanşet.jpg
Emrah Ece kitabında Orta Asya ve Sibirya'da anlatılan hikâyeleri işliyor / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Türk coğrafyalarındaki hikâyeleri derledi

Yazar Emrah Ece, Türkiye dışında Türk kökenli veya Türklerle akraba toplulukların yaşadığı Sibirya, Türkistan ve Deşt-i Kıpçak yani bugünkü Kafkasya'nın kuzeyi ile Kazakistan coğrafyalarını kapsayan alanlardaki eski hikâyeleri araştırıyor.

Uzun yıllardır süren bu çalışmalarını Ötüken Yayınları aracılığıyla "Yer-Su Hikâyeleri" adıyla kitaplaştırdı.

Emrah Ece ile Türk tarihinde önemli yerleri olan bu coğrafyalardaki hikâyelere ve onların Anadolu'daki hikâyelerle olan benzerliklerine dair konuştuk.

"Anadolu'da da Türk dünyasındakilere benzer anlatılar var"

Anadolu'daki hikâyelerle Sibirya, Türkistan ve Deşti Kıpçak yani Karadeniz'in kuzeyindeki hikâyeler arasında benzerlikler var mı?

Hikâyeler aslında tüm dünyada benzeşir. Bu benzerlikleri kolektif bilinç dışı veya kültürel etkileşimle açıklayabiliriz. Örneğin Türk dünyası halk anlatıları Alman ve İskandinav masalları ile çok benzerlik gösterir. Hatta bazen birbirine oldukça yakın anlatılarla karşılaşabiliriz. Elbette Anadolu'da da Türk dünyasındakilere benzer anlatılar var.

köroğlu.jpg
Zalim Bolu Beyi'ne karşı ayaklanan Köroğlu'nun benzer hikâyeleri Türklerin yaşadığı diğer coğrafyalarda da görülüyor

 

"Alageyik efsanesi, Köroğlu, Korkut Ata hikâyeleri Türk dünyasının ortak motifleri"

Türkler, Anadolu'ya geldikten sonra, Orta Asya'daki hikâyelerini unuttular mı?

Hayır, unutmadılar ama hikâyeler değişikliğe uğradı. Örneğin Çukurova yöresinin edebiyata ve filmlere konu olan meşhur Alageyik efsanesi, Kırgızların Moldocaş destanı ile ortak motifler içerir. Babaannemden öğrendiğim bir ayı hikâyesinin Türk dünyasında onlarca varyantı vardır. Köroğlu ve Korkut Ata motifi de aynı şekilde Türk dünyasının ortak motiflerindendir. Hikâyeler nehir gibidir, doğdukları yerden kıvrılıp aktıkları yere hiç kopmadan uzanırlar, onun aynı nehir olmadığını kim söyleyebilir?

aşıklıkgeleneği.jpg
Ece, Anadolu'daki aşıklık geleneğinin Altaylar'daki Kayçılar ile benzerliği olduğunu iddia etti 

 

"Altaylar'daki Kayçılar, Anadolu'daki aşıkların dededen kuzenleri"

Bozkırlarda hikâye anlatma geleneği halen devam ediyor mu?

İnsanın olduğu yerde hikâyeler anlatılmaz mı hiç? Bugün Manasçı denilen ozanlar Manas destanının binlerce mısrasını kopuz eşliğinde ezberden okur. Altaylar'da Kayçılar günlerce süren hikâyeler anlatırlar. Anadolu ve Azerbaycan sahasının aşıklık geleneğinin de aynı dededen gelen kuzenleridir bunlar.

yunanmiteolojisi.jpg
Ece, Türk mitolojisinin de Yunan mitolojisi kadar zengin olduğunu öne sürdü / Görsel: tarihsanat.com (Yunan mitolojisi tasviri)

 

"Türk mitolojisi, Yunan ve İskandinav mitolojileri kadar zengin hatta daha karmaşık"

İskandinav ve Yunan kültüründeki hikâyeler zengin bir mitolojiye neden olurken Türklerin Orta Asya'daki hikâyeleri niçin aynı yolu izleyemedi?

Mitolojinin zenginliğinden bahsedeceksek Türk mitolojisi Yunan ve İskandinav mitolojileri kadar zengin, hatta daha karmaşıktır. Türkler bugün çok geniş bir coğrafya üzerinde yaşıyorlar ve yerel olarak mitler farklılık gösterebiliyor. İskandinav mitolojisinde İsveç, Norveç ve Danimarka anlatılarının aynı temel üzerinde yükselmesine rağmen farklılıklar göstermesi gibi Türk mitolojisi de temelde aynı olmakla beraber farklılıklar gösterebilir. Örneğin Tanrılar panteonunda isimler değişebilir. Ben bu soruyu müsaadenizle zenginlik değil de popülerlik üzerinden değerlendirmek isterim. Bence Dede Korkut'un Homeros'un İlyada ve Odysseia'sından daha az zengin olduğunu söyleyemeyiz. Fakat diğer mitler sinema, edebiyat, resim ve müzik gibi alanlarda daha fazla işlendi, bu yüzden dünyaca daha bilinir, daha popüler. Kıyaslama doğru mu bilmiyorum, ama Köroğlu en az Beowulf kadar iyi bir hikâye mesela, hatta çok daha fazla varyantı olan, çok daha zengin bir anlatı.

 

00f3cee7-dd68-41e4-81c9-db88c20c2a3a.jpg
Türk mitolojisindeki tanrıça Umay / Görsel: Bartu Bölükbaşı 




"Doğum tanrıçası Umay, Müslüman Kazak hikâyelerinde evliyaya dönüştü"

Bu hikâyelerde halen Şamanizm'in etkisi var mı?

Sibirya'da şamanların ve tanrıların, hikâyenin kahramanı olduğu anlatılar var; diğer bölgelerde inançlar değiştiği için şamanın ve tanrıların yerini başka motifler alsa da bu devam ediyor. Umay, Türk mitolojisinde doğum tanrıçası olmasına rağmen Müslüman Kazak halk hikâyelerinde değişim gösterir ve anne ile bebekleri koruyup gözeten bir evliya haline gelir. Türk halk hikâyelerindeki şekil değiştirme, doğa ruhları gibi motiflerin kaynağı elbette eski inançlardır. En yakından örnek verecek olursak; Anadolu'da bâdeli aşık geleneğindeki anlatılarda "âşık"a bu dünyadan olmayan kişiler tarafından ilham verilmesi, ruhların şamanlara şamanlık hastalığını vermelerine ve onu şaman seçmelerine çok benzer.

alageyik.jpg
Çukurova'daki Alageyik efsanesinin benzerinin Kırgızistan'da olduğu kaydedildi

 

"Hikâyelerden tarihe dair çıkarımlar yapmak yanlış olacaktır"

Hikâyeler aynı zamanda Türklerin geçmiş yaşantısına dair ipuçları veriyor mu?

Tarih bir hikâyedir. Fakat her hikâye tarih değildir. Bu yüzden hikâyelerden tarihe dair çıkarımlar yapmak yanlış olacaktır, öyle yapsaydık Timur'un bebekken nehir kenarında bir sepet içerisinde bulunduğuna inanırdık, ama yine de bozkır ve tayga halklarının nasıl yaşadığına ve sosyal yapılarına dair ipuçlarına ulaşabiliriz. Örnekleyecek olursak, Kırgız halk hikâyelerinde bir avcıdan bahsediliyorsa onun iyi nişancılığının ve attığını vuran bir adam olmasının övüldüğü kadar avını halkı ile paylaşıp karın doyuran biri olmasından da bahsedilir. Bu, toplumun bireyden istediğidir aslında; bireysel başarıyı destekleyen fakat bunun ancak toplumun yararına kullanılırsa kıymetli olacağı temelindeki bir öğreti ve düşünce biçimi var burada. Kısıtlı imkânlarla bozkır ve taygada doğa ile iç içe yaşayan insanların müşterek yaşantısı ancak bu şekilde idame ettirilebilir zaten.

"Türk hikâyelerindeki kan içen 'Obur', Slavlara Balkan kültürüne de geçti"

Kitabınızdaki 'Mezardan Gelen Adam' hikâyesine bakıldığında bölge insanında da yine batıdaki hortlak, vampir gibi korku, yaratık temaları yaygın mı?

Türk kültüründe "upir"ya da diğer adıyla "obur", ölen bir kişinin dirilip kan içmesi hatta insanlara musallat olarak onları ele geçirmesi durumunda oluşur. Çuvaşlar "vupar", Özbekler "upır", Kazan ve Sibirya Tatarları "ubır" derler. “Obur” inancı, Deşt-i Kıpçak havzasında Slavlara ve Balkan kültürüne de sirayet etmiş. "Obur, upir", bugün kullandığımız şekli ile "vampir"e dönüşerek sinema yolu ile popüler kültürde yerini bulmuştur. Karizmatik vampir figürünün asıl çıkış kaynağı, insan topuğundan kan içen çirkin canavarlardır.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU