Yemen'den Ukrayna'ya hesapların değişme zamanı

Bugün, Rus ordusunun sınır çizgisini geçmesiyle birlikte birçok ilkenin de yıkıldığına şüphe yok. Birçok kanaat değişmiş olabilir. Zamanın onu aşmış ve unutmuş gibi göründüğü NATO'ya yeni bir hayat bahşedilmiş olabilir

Fotoğraf: Reuters

Gözlemciler, dün İran'ın Yemenli milislerinin Suudi Arabistan topraklarına düzenledikleri saldırıların genel olarak aşağıdakiler dahil olmak üzere çeşitli nedenlerle beklendik olduğunu söyleyebilirler.

Bu nedenler:

  • Ukrayna savaşı nedeniyle petrol piyasalarındaki küresel karışıklık, hesaplanandan daha büyük ve tehlikeli siyasi, stratejik ve ekonomik boyutlar almaya başladı.
     
  • Avusturya'nın başkenti Viyana'da İran'ın nükleer dosyasına ilişkin müzakere sürecinde geri sayım hassas bir noktaya ulaştı.
     
  • İran'ın artık yörüngesinde dönen uydular olarak davrandığı ve buna bağlı olarak seçimlerini ve kaderlerini mutlak olarak kontrol etme hakkına sahip olduğunu düşündüğü Arap bölgesindeki oluşumlarda siyasi hak iddialarının birikmesi.
     
  • Büyük güçler pozisyonlarında kararsızken, okumalarını ve kendilerine yönelik taahhütlerini yeniden değerlendirirken, Arap bölgesi ve çevresindeki ardışık gelişmelerle ilgili bölgesel kafa karışıklığı.

Bu ve diğer nedenlerle, İran rejiminin dün Yemen'den düzenlediği suç eylemlerinin kimseyi şaşırtmadığını ve şaşırtmaması gerektiğini düşünüyorum.

Kesin gerçek şu ki, Irak'tan Lübnan'a ve Suriye'den Yemen'e İran, en azından 2006'dan beri stratejik hedeflerini hiçbir zaman saklamaya çalışmadı.

Bu, Tahran'ın Iraklı milislerinin Bağdat'ta Nuri el-Maliki'yi başbakan olarak empoze ettikleri, Lübnanlı milislerinin, Beyrut'un merkezini işgal ettikleri, Fuad Sinyora'yı devirmek amacıyla hükümet karargahını kuşattıkları yıldı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yukarıdakilere ek olarak, büyük Batılı ülkelerin Bağdat ve Beyrut'ta kendi diplomatik misyonları bulunuyor ve bu da olup biteni ayrıntılı bir şekilde başkentlerine zamanında bildirdikleri anlamına geliyor.

Bu nedenle, bu büyük başkentlerin, meselenin gerçek yüzünden ve iki "işgal edilmiş" başkentte siyaset ve güvenlik kararlarını kontrol eden güçlerin kimliğinden habersiz olması mantıksız.

Ardından, 2011 baharında, Suriye halkı kendisine karşı ayaklandığı Beşşar Esad rejimini korumak için müdahale etmesi emredildiğinde, İran'ın Lübnanlı milisleri yani Hizbullah iki ülke arasındaki yarısaydam kara sınırını kaldırdı.

2014 sonbaharında, Kızıldeniz'in güney kapısı ve esas olarak Hürmüz Boğazı'nın Basra Körfezi'ne açılan kapısını kontrol eden Babül Mendeb Boğazında Tahran'ın varlığını dayatmasının önünü açmak için Husilerin Yemen'de gerçekleştirdikleri darbe ile İran "dörtgeni"nin kenarları tamamlandı.


Zikrettiğimiz haliyle bu olay şeridi, bazı Arap liderliklerinin gözünden kaçmadı.

Tahran'ın planlarının erkenden farkına varan bu liderlikler, kimi zaman imalarla, kimi zaman "Şii Hilali" ve "bazı Arapların anavatanlarına değil İran'a bağlılığı" türünden uyarıcı tonda da olsa aleni açıklamalarla bundan bahsettiler.  

Ancak tüm bu gelişmelere uluslararası -özellikle Amerikalılar ile Avrupalıların- tepkisi, öncelikle sözlü kınama, ardından çekingen bir uyarı, daha sonra gören herkesi Amerikalıların ve Avrupalıların bölgede olup bitenlere en iyi ihtimalle kayıtsız, en kötü ihtimalle memnun oldukları kanaatine ulaştıran hayali "kırmızı çizgiler" açıklamak oluyordu.


Bu arada, Washington içinde, Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin hem iç hem de dış siyasetine Amerikan siyaset tarihinde daha önce görülmemiş "ideolojik tonlu" bir çelişki dayatıldı.

Dış politikada, iki taraf arasında dikkate değer bir mutabakatın olduğu önceki dönemlerin aksine, her ikisi de tamamen çelişkili iki politika benimsedi.

Bu çelişki iki dosyada çok belirgindi; Ortadoğu dosyası, Rusya ve Çin ile ilişkiler dosyası.


Ortadoğu'da, Barack Obama ve daha sonra da onun eski yardımcısı ve halihazırdaki halefi Joe Biden yönetimindeki Demokratlar, Washington'un geleneksel Arap ittifaklarını azaltma ve İran'ı 1979'dan bu yana ilk kez güvenilir bir müttefik olarak rehabilite etme politikasını benimsediler.

Bu nedenle, Obama ABD’si, DEAŞ'ın varlığı ve "aşırı Sünniliği" bahanesiyle, içeriğini boşaltmadan ve kendisini içeriden tahrip etmeden önce, başlangıçta Arap Baharı’nı teşvik etti.

IŞİD ve aşırı Sünnilik, İran ve ılımlı Şiilik alternatifine bahis oynamak için bir gerekçe olarak kullanıldı.

Buna karşılık, Donald Trump liderliğindeki Cumhuriyetçiler, aşırı sağcı Evanjeliklerin desteğiyle, İsrail’deki sağcı Likud Partisi’nin İsrail'in güvenlik kaygılarına ve yayılmacı emellerine ilişkin tüm önerilerini çekincesiz ve Kudüs'ün geleceği, yerleşim yerleri, Golan'ın ilhakıyla ilgili BM kararlarını bir kenara atarak benimsediler.


Rusya ve Çin ile ilişkilere gelince, Demokratlar, Moskova'ya karşı temkinli ve düşmanca bir tutum benimsediler.

Nedeni, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Cumhuriyetçi Trump'ın Demokrat rakibi Hillary Clinton’a karşı kazanmasını tercih edeceğine dair gelen haberler ve Amerikan medyasının Rus aygıtlarını ve oligarkları Cumhuriyetçilerin kampanyasını desteklemekle suçlamasıydı.

Bu bağlamda, bir sosyal nefret ve uyuşmazlık atmosferi yaratmak, devletin rolünü zayıflatmak ve ayrılıkçı, ırkçı, anarşist duyguları alevlendirmek için Moskova'nın Avrupa'daki sağ ve sol aşırılık yanlılarına verdiği destek hakkında çok şey söylendi ve hala da söyleniyor.

Nitekim Trump'ın kaybettiğini kabul etmediği Kasım 2020 seçimlerinden sonra, Rusya'nın seçimlere müdahale ettiği iddiaları ve çeşitli yollarla bunu örtbas etme girişimleri hakkında davalar açıldı.
 


Çin'e gelince, Trump, ABD'nin küresel liderliğine yönelik tehlikenin kaynağının Rusya değil Çin olduğunu söyleyerek Pekin'e karşı sert bir tavır aldı.

Bu, Çin'in yükselişi konusunda biraz muhafazakar, ancak Pekin'in Sincan ve Tibet'teki insan hakları ihlalleri, fikri mülkiyet hakları ihlalleri ve tabii ki Tayvan'ın bağımsızlığına yönelik sürekli tehdidi dosyalarını mevsimsel olarak gündeme getiren Demokratların önceliklerinin aksine bir tavırdı.


Bu atmosfer ve Washington’un Suriye devrimine yardım etmeyerek hayal kırıklığına uğratması, Moskova ve Tahran'a yem etmesi, Batı’nın Kremlin'in (Rusya'nın uzun süredir bir parçası olarak gördüğü) Kırım'ı ilhakı, Donbas bölgesinin Ukrayna'dan ayrılmasına verdiği destek konusunda sessiz kalması, ABD’nin Afganistan'dan çekilmesi ve onu Taliban'a bırakması, Kremlin’i uluslararası atmosferin değiştiğine ikna etti.

Washington'un buna karşı koyacak gücünün olmadığına inandırdı ve böylece Ukrayna'yı işgal etme kararı aldı.

Bugün, Rus ordusunun sınır çizgisini geçmesiyle birlikte birçok ilkenin de yıkıldığına şüphe yok.

Birçok kanaat değişmiş olabilir. Zamanın onu aşmış ve unutmuş gibi göründüğü NATO’ya (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) yeni bir hayat bahşedilmiş olabilir.

Moskova ile iyi komşuluk ilkeleri çerçevesinde bir arada yaşama sayfası kapanmış ve tarafsızlık imkansız hale gelmiş olabilir.


Bölgemize gelince, ilkelerin yıkılması, önceliklerin ve çıkarların değişmesi sonucunda artık daha ciddi soru işaretleri, daha acil cevaplar, daha karmaşık seçenekler ve alternatifler ile karşı karşıya bulunuyoruz.

Tüm alçakgönüllülükle, çıkarımızın "büyüklerin" hesaplarında daha etkili bir rol oynamak olduğuna inanıyorum.

Çünkü başkalarına güvenmekle yetinmemizin sonuçları güvenilir değil ve gözlemci rolüyle yetinmemiz faydasız.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU